Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, “Marmara’da olacak bir deprem minimum 20 milyon insanı ve tüm Türkiye’yi etkileyecektir. O nedenle olası Marmara Depremi üzerinde önemle duruyor, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü olarak bütün Türkiye’yi kapsayan detaylı çalışmalar yürütüyoruz. Ülkemizin birçok yerinde deprem üretme potansiyeline sahip aktif faylar var. Yüzde 99’u risk haritasına dahil. Örneğin Ege Bölgesi’nde, Akdeniz’e doğru Datça açıklarında ve Doğu Anadolu’da büyük diyebileceğimiz depremler olması muhtemeldir. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın hazırlıklı olması önemlidir. Yine Kuzey Anadolu Erzincan dolaylarında kırılmaya yönelik aktif faylar mevcut. Türkiye deprem kuşağındadır, bu gerçekten hareketle top yekûn deprem afetine hazırlıklı olmalıyız.” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, 17 Ağustos Depremi’nin 19. yıldönümünde Türkiye’de deprem tehlikesi konusunda farkındalık yaratmak ve depreme karşı alınacak tedbirleri anlatmak amacıyla bir basın toplantısı düzenledi. Enstitü’nün deprem konusundaki çalışma ve araştırmalarının da anlatıldığı toplantı; Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Şafak ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat’ın katılımıyla gerçekleşti.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, geçen 19 yılda deprem konusunda çok önemli bilimsel bilgi birikimi ve belirli bir bilinçlenmenin oluştuğunu vurguladı.Son 19 yıl içinde araştırmaya ayrılan bütçelerin önemli ölçüde arttığını, farklı ve en güncel teknolojik yöntemlerin uyguladığını, gerçekleştirilen uluslararası iş birlikleri ve projeler önemli ilerlemeler kaydedildiğini belirtti.Bu süreçte köprüler, viyadükler, okullar, hastaneler ve tarihi binalar gibi önemli yapıların depreme karşı güçlendirildiğini, başlanılan kentsel dönüşüm çalışmaları ve yenilenen deprem yönetmelikleri ile depreme dayanıklı yapı konusunda çok önemli adımlar atıldığını belirten Prof. Özener: “Ancak bütün bunlar depreme kesin olarak hazırız anlamına gelmemektedir.Önemli olan tüm toplumun; karar vericiler, bilim insanları ve vatandaşların bir bütün olarak üstlerine düşen vazifeleri titizlikle yerine getirmesidir” dedi.
“Marmara için tek deprem senaryosu yok”
Tüm bilimsel çalışmaların depremin yeri ve büyüklüğü konusunda bir veri sağladığını ancak bugünkü teknoloji ile dünyada hiçbir bilimsel çalışmanın depremin zamanını önceden belirlemeye yetmediğinin altını çizen Özener: “Dünyada depremleri önceden tahmin eden kabul edilmiş bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Marmara’da 7’nin üzerinde bir deprem olacağını biliyoruz. 7.2, 7.7 şiddetlerine varan senaryolar mevcut. Kandilli olarak 1033 ölçüm noktasında 30 farklı deprem senaryosu çalıştık. Marmara’da böylesi bir deprem sonrası olası bir tsunami deniz tabanı heyelanlarından kaynaklanacak. Senaryo sonuçları dalga yüksekliğinin yaklaşık 2- 2,5 metre boyunda oluşabileceğini ortaya koyuyor. Deprem güvenliğinde tam anlamıyla söz edebilmemiz için 15 yıla ihtiyacımız var. Umarım potansiyel
depremler bizi bekler. Kandilli olarak en önemsediğimiz konu yapılar. Burada inşaat mühendislerinin deprem konusunda ayrı bir eğitim görmeleri zorunlu hale getirilmelidir” dedi. Marmara’da büyük bir deprem beklentisi olduğunu, bu depremin hangi fayda olacağı, büyüklüğünün ne olacağı sorularına cevap bulmak amacına yönelik çok sayıda araştırma olduğunu, bu araştırmaların neticesinde zaman zaman da farklı sonuçlar elde edildiğini belirten Prof. Dr. Özener, “Kandilli bünyesinde halen 20’nin üzerinde uluslararası araştırması projesi devam etmektedir. Bu araştırmalar farklı teknik ve veri setleri ile sürdürülmektedir. Doğal olarak farklı araştırmalarda olası Marmara Depremi’nin özellikleri konusunda farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Ancak bütün araştırmalardaki ortak sonuç, büyük Marmara Depremi’nin olacağı yönündedir. Bunun dışındaki değerlendirmelerin ve akademik tartışmaların daha çok bilimsel yayınlarda ve toplantılarda yapılarak, kamuoyunda gereksiz yere tedirginlik yaratılmasından kaçınılmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte, biraz önce işaret ettiğim gibi, İstanbul başta olmak üzere çevre illerin de etkileneceği büyük bir deprem yaşanacağı olgusu kaçınılmazdır “şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Haluk Özener, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’ndeki çalışmaları da şöyle özetledi: “Tarafımızdan 70 tanesi Marmara Bölgesi’nde olmak üzere Türkiye genelinde 200’ün üzerinde deprem istasyonu 7 gün 24 saat veri toplamaktadır. Bununla birlikte, üyesi olduğumuz uluslararası veri merkezlerine bağlı bulunan 3000’in üzerindeki sismik istasyondan anlık olarak sağladığımız verilerle ve komşu ülke kurumları ile yapılan ikili anlaşmalarla tüm dünya üzerinde meydana gelen depremlere yönelik bilgiler üretmekteyiz. Ayrıca, İstanbul içinde kurulmuş ve sürekli kayıt yapan 120’nin üzerinde acil müdahale istasyonu, herhangi bir deprem sonrası birkaç dakika içinde depremin yarattığı yer hareketinin şiddeti ve binalarda beklenen hasar oranlarını gösteren haritalarını otomatik olarak üretebilmektedir.Ayrıca, çok sayıda tarihi bina, yüksek yapı ve altyapı sistemlerinde kurulan yapı sağlığı izleme sistemleri bina titreşimlerini sürekli olarak izlemekte ve olası bir depremden hemen sonra bu yapılarda hasar olup olmadığını belirlemektedir.”
Yapılan tüm bu çalışmaların yanı sıra, deprem tehlikesinin saptanması ve olası bir depremin yerinin önceden tahmini amacı ile 2015 sonundan itibaren GNSS ölçme tekniğini kullandıklarını belirten Prof. Dr. Özener, bu sistemle aktif fayların üzerindeki enerji birikimlerini saptayıp, buna bağlı olarak da deprem tehlikesini daha hassas olarak ortaya çıkarabildiklerini söyledi. GNSS noktalarından oluşan ağların yardımıyla lokal hareketleri belirleme yoluna gittiklerini ifade eden Özener, “Uydularla yer kabuğu hareketlerinin büyüklüğünü, yönünü, zaman içindeki değişimlerini belirleyerek, nerede, ne büyüklükte bir deprem potansiyeli olduğunu olasılıklarının hesaplanabildiğini” belirtti.
Depremde kayıpların yüzde 95’i depreme dayanıksız binalar ve yapısal tehlikelerden kaynaklanıyor
Toplantıda deprem risklerini ve hasarlarını minimize etmek yolunda alınması gereken tedbirlere değinilerek depremle mücadele en önemli iki temel olgunun deprem bilinci yüksek bir toplum olmak ve depreme dayanıklı binalarda yaşamanın önemi vurgulandı. Depremde can ve mal kayıplarının yüzde 95’inin depreme dayanıksız binalar ve yapısal tehlikelerden kaynaklandığının altı uzmanlarca bir kez daha çizildi.