Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Türkiye'nin seçimlerden sonra IMF'ye gideceğine dair birtakım rivayetlerin dolandırıldığını gördüklerine işaret ederek, Ne iş çevrelerimiz ne vatandaşlarımız bu rivayetlerin hiçbirisine itibar etmesinler lütfen. Bunlar tamamen Türk ekonomisiyle ilgili algıyı bulandırmaya dönük algı operasyonlarıdır. Bu operasyonların nereden yapıldığını da az çok tahmin ediyoruz, nerelerden geldiğini de görüyoruz. Bunları izlediğimizi de bir kez daha ifade etmek isteriz. Altını tekrar net bir şekilde çizmek isterim ki Türkiye'nin IMF ile hiçbir şekilde ne seçimden önce, ne de seçimden sonra bir teması, ilişkisi, yeni bir süreci söz konusu bile değildir. Türkiye için IMF yılları geride kalmıştır. Bu konuda kimse herhangi bir yanlış düşünce içerisinde olmasın." dedi.
Toplantıda güvenlik konusunun iç ve dış güvenlik olmak üzere iki başlık şeklinde ele alındığını söyleyen Kalın, bu doğrultuda Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığının sunumları olduğunu belirtti. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın da Türkiye'de kullanılan ürünlerdeki millilik oranıyla ilgili bir sunum yaptığını ifade eden Kalın, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın iç ve dış tehditlerle ilgili detaylı bilgi verdiğini aktardı.
Kalın, "Türkiye'nin Suriye'de olsun, Irak'ta olsun diğer bölgelerde olsun terör tehditlerine karşı kararlılıkla mücadeleye bundan sonra da devam edeceğini özellikle vurguladılar." diye konuştu.
Milli Savunma Bakanlığından bir heyetin Rusya'ya gittiğini anımsatan Kalın, "Özellikle güvenli bölge, İdlib ve diğer konuları ele almak üzere Rus tarafıyla da bu temaslarımız yoğun bir şekilde devam ediyor, önümüzdeki günlerde de devam edecek." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, dün katıldığı bir programda "14 Şubat'ta Soçi'de yapılacak zirveye katılacağını" ifade ettiğini hatırlatan Kalın, "Bu zirvede de bildiğiniz gibi o mekanizma daha önce kurulmuştu, özellikle Suriye, İdlib ve Astana sürecini etraflı bir şekilde ele alacağız. Burada tabii güvenli bölge meselesi de önem arz ediyor. Bunu hem Amerikalılar ile hem Ruslar ile hem diğer paydaşlarla yani İranlılar ile ve diğer paydaşlarımızla da konuşmaya devam ediyoruz." bilgisini aktardı.
Güvenlik ve dış politikanın önemli başlıklarından
Konunun güvenlik ve dış politika gündemlerinin önemli başlıklarından biri olmaya devam ettiğini vurgulayan Kalın, "Sayın Trump'ın çekilme kararından sonra Amerikan yönetiminin askeri birimlerinin bu konuda birtakım planlamalar yaptığını biliyoruz. Biz de bildiğiniz gibi burada bazı heyetleri kabul ettik." diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun bu konunun takibi için yarın ABD'ye gideceğini ve oradaki Türkiye-Suriye koordinasyon toplantısına katılacağını dile getiren Kalın, orada da özellikle güvenli bölge meselesinin detaylı bir şekilde ele alınacağına değindi.
Bu konuda temel beklentilerinin Türkiye'nin milli güvenliğini teminat altına alacak adımların atılması olduğuna işaret eden Kalın, şöyle devam etti:
"Burada oluşturulacak güvenli bölge '30-35 kilometre' gibi rakamlar telaffuz edildi biliyorsunuz, bunu ne şekilde, hangi modalitelerle sahada ne tür askeri varlıkla yapacağımız konusunda biz birtakım ilkeler açıkladık. Bu bölgenin kontrolü Türkiye'de olmalıdır, bir başka gücün kontrolünde olmamalıdır çünkü yine Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi geçmişten edindiğimiz tecrübelerle bu bölgeyi de güvence altına alabilecek tek gücün Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri olduğuna biz inanıyoruz. Bugüne kadar Cerablus bölgesinde olsun, Afrin ve İdlib bölgesinde olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgili bütün birimleri, askeri, istihbari birimleri herkes için güvenliği sağlayabilecek imkan ve kabiliyetlere sahip olduğunu zaten göstermişti.
Dolayısıyla Münbiç'te ve Fırat'ın doğusunda da benzer bir modelin uygulanması için bizim temel beklentimiz, bu bölgenin kontrolünün Türkiye'de olması. Bunun SDG başlığı altında ya da PYD-YPG gibi terör örgütlerine bir kalkan, bir kamuflaj olmasına Türkiye asla müsade etmeyecektir. Bu tür fikirler düşünenler varsa bunlardan sarfınazar etmelerini tavsiye ederiz çünkü bu konuda biz son 1-1,5 yılda birçok oyalama taktiğiyle karşı karşıya kaldık, bizim bu terör örgütüne, PKK'nın Suriye'deki uzantılarına karşı kararlılığımız son derece nettir."
"Mevzu gündemimizde"
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ın da sunumlarında bu konulara değindiklerini dile getiren Kalın, "Bu mevzu gündemimizde olmaya devam edecek. Gerek Amerikalılar ile gerek Ruslar ile bu konudaki müzakerelerimizi sürdüreceğiz ama dediğim gibi bu bölgeden Türkiye'ye dönük herhangi bir tehdidin, terör riskinin tekrar husule gelmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bu konuda son derece kararlı olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyorum." şeklinde konuştu.
Kalın, toplantıda ekonomiyle ilgili konuların da ele alındığını vurgulayarak son dönemlerde piyasalarda sakin bir seyrin işlediğini, kur bazında önemli bir pozitif istikrarlaşmanın gerçekleştiğinin görüldüğünü ifade etti.
Turizm gelirleri noktasında Türkiye'nin parlak bir yıl yaşadığını ve bu gelirlerin arttığını bildiren Kalın, "Bir diğer önemli gösterge de özellikle dış ticaret hacminde yaşanan büyüme yani hem ihracatta hem turizmde eş zamanlı olarak yaşadığımız olumlu gelişmeler var. Ocak ayı itibarıyla da ticaret hacmimiz yüzde 6,3'lük bir artış gösterdi ki bu Türk sanayicisinin, üreticisinin dünya pazarlarına erişiminin ne kadar giderek güçlendiğini, arttığını bir defa daha gösteriyor. Bu çerçevede hükümetimiz KOBİ'lere ve diğer firmalara üretim noktasında desteklerini devam ettirecek."
Hazine ve Maliye Bakanlığının koordinasyonunda ilgili bütün bakanlıkların sanayiciye, üreticiye farklı destek paketleri açıklamaya devam ettiğine dikkati çeken Kalın, bunun 2019 yılında da devam edeceğini, semerelerinin görülmeye başlandığını belirtti.
Ekonomi konusunda bir diğer önemli başlığın da enflasyonla mücadele olduğunu anımsatan Kalın, rakamın daha aşağılara çekilmesi için bir dizi tedbirin hayata geçirildiğini bildirdi.
Bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının da yaptığı açıklamalar bulunduğunu aktaran Kalın, "Özellikle yıl sonu itibarıyla 14,6 gibi bir rakama ulaşılması bu yıl içerisinde, 2020 yılında ise enflasyon hedefinin yüzde 8,2 olarak belirlenmesi ekonomimizin bünyesinin ne kadar güçlü olduğunu da bir kez daha gösteriyor." dedi.
"Bunlar tamamen Türk ekonomisiyle ilgili algıyı bulandırmaya dönük algı operasyonlarıdır"
"Türkiye'nin seçimlerden sonra IMF'ye gideceğine" dair birtakım rivayetlerin dolandırıldığını gördüklerine işaret eden İbrahim Kalın, "Ne iş çevrelerimiz ne vatandaşlarımız bu rivayetlerin hiçbirisine itibar etmesinler lütfen. Bunlar tamamen Türk ekonomisiyle ilgili algıyı bulandırmaya dönük algı operasyonlarıdır. Bu operasyonların nereden yapıldığını da az çok tahmin ediyoruz, nerelerden geldiğini de görüyoruz. Bunları izlediğimizi de bir kez daha ifade etmek isteriz. Altını tekrar net bir şekilde çizmek isterim ki Türkiye'nin IMF ile hiçbir şekilde ne seçimden önce, ne de seçimden sonra bir teması, ilişkisi, yeni bir süreci söz konusu bile değildir. Türkiye için IMF yılları geride kalmıştır. Bu konuda kimse herhangi bir yanlış düşünce içerisinde olmasın."
Çipras'ın ziyareti
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'ın yarın Türkiye'ye resmi ziyarette bulunacağını hatırlatan Kalın, Çipras'ın, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile görüşeceğini daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edileceğini söyledi.
Yunanistan ile yoğun bir gündemleri bulunduğunu bildiren Kalın, "Sayın Çipras'ın buraya gelmeden önce bugün Anadolu Ajansına yaptığı açıklamalar memnuniyet verici, bu yaklaşımlarının pozitif ve iyi niyetli olduğunu göstermektedir. Yarınki görüşmelerin de biz bu çerçevede gerçekleşeceğine inanıyoruz." ifadesini kullandı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın sunumlarında bir konunun altını çizdiklerini aktaran Kalın, "Türkiye gerek Ege'de, gerek Akdeniz'de, gerekse Karadeniz'de egemenlik haklarından doğan temel haklarını savunmak için bugüne kadar gösterdiği kararlı tutumu bundan sonra da göstermeye devam edecektir. Kim tarafından gelirse gelsin özellikle Doğu Akdeniz'de bir oldubittiye Türkiye'nin göz yummayacağını herkesin bilmesi gerekir. Zira Akdeniz'in bir barış denizi haline gelmesi, kaynakların eşit ve adil bir şekilde bulunması, çıkartılması ve paylaşılmasıyla mümkün olabilir. Şu veya bu gerekçeyle özellikle Kıbrıs Rum tarafının belli ülkelerle yaptığı anlaşmalar çerçevesinde defacto durumlar yaratmaya çalışmasının beyhude bir çaba olduğunu bir kez daha ifade etmek isteriz. Türkiye bunları asla kabul etmeyecektir." dedi.
Türkiye'nin uluslararası hukuk çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bir dizi anlaşma imzaladığını aktaran Kalın, "Enerji Bakanlığımız da bildiğiniz gibi bugün Doğu Akdeniz'de Kıbrıs'ın etrafında kendisine tahsis edilen bölgelerde de arama çalışmaları yapmaktadır, yakında sondaj çalışmalarının başlayacağını da öngörüyoruz. Bu çalışmalar devam edecektir. Türkiye'yi tabiri caizse Antalya Körfezi'ne hapsetmeye çalışan yaklaşımların bizim açımızdan kabul edilebilir olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ürdün Kralı 2. Abdullah'ı ağırladığını ve Ürdün'ün, iyi ilişkilerin bulunduğu kardeş, dost bir ülke olduğunu anımsatan Kalın, "Özellikle hem ikili ticari ilişkilerimiz, serbest ticaret anlaşmasının yeniden tesis edilmesi, Filistin meselesi ve diğer bölgesel konular Suriye başta olmak üzere etraflı bir şekilde burada ele alındı. Ürdün ile bu yakın temaslarımızı bundan sonra da devam ettireceğiz." diye konuştu.
Suriye'deki gelişmelere değinen Kalın, "Münbiç yol haritasının uygulanmasıyla ilgili çağrımızı buradan tekrar etmek istiyorum, Amerikalı yetkililerle bu konuyu uzun bir süredir müzakere ediyoruz. Şu ana kadar aslında bu anlaşmanın çoktan ya da yol haritasının çoktan hayata geçirilmiş olması gerekirdi. Oyalama taktiklerinin kimseye bir faydası olmayacaktır. İki müttefik olarak, iki NATO üyesi ülke olarak artık bu Münbiç yol haritasının ivedilikle daha fazla gecikme olmadan hayata geçirilmesi hem ikili ilişkilerimiz, hem bölgenin güvenliği, hem de Suriye'deki süreç açısından büyük önem arz ediyor. Sayın Dışişleri Bakanımızın yarın yapacağı ziyarette de bu konu etraflı bir şekilde ele alınacak ama Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin beklentisinin de bu yol haritasının bir an önce uygulanması olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum." dedi.
Güvenli bölge konusunda ABD ile anlaşmaya varıldığına yönelik iddiaların hatırlatılması üzerine Kalın, basında çıkan haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu konuda müzakerelerin devam ettiğini bildirdi.
Bir oldu bittiyle bu bölgeyi, PYD-YPG terör örgütünü koruyan bir tampon bölge haline getirme yaklaşımlarını reddettiklerinin altını çizen Kalın, "Burası güvenli bölge olacaktır. Şu veya bu terör örgütünü korumak için kurulacak bir tampon bölge olmayacaktır. Türkiye, buna asla müsaade etmez." diye konuştu.
Amerikalı mevkidaşlarıyla yaptıkları müzakerenin özünü bunun oluşturduğunu vurgulayan Kalın, "Sayın Trump'ın '20 mil' olarak açıkladığı güvenli bölge, Türkiye'yi, Türkiye sınırını ve o bölgede yaşayan Suriyelileri korumayı hedeflemektedir. Başka bir düşünceyle birileri bir takım planlar yapıyorsa, Türkiye'nin buna onay vermeyeceğini bilmeleri gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
"ABD desteği çekildikten sonra Suriye'de böyle bir örgüt olmayacak"
"Bölgeye uluslararası bir güç konuşlansın, Türkler olmasın" gibi bir takım fikirlerin de ortaya atıldığına dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
"Açıkçası Sayın Trump'ın koyduğu iradeden sonra ilgili birimlerin bu konuyu sürekli bulandırması, bizi de düşündürüyor. Hangi saiklerle, amaçlarla bu açıklamaları yaptıklarını, bu tür planlar üzerinde çalıştıklarını anlamakta zorlanıyoruz. Bu o kadar zor bir konu değil. ABD, Obama döneminde YPG ve PYD'ye bu askeri desteği verene kadar, Suriye'de eli silahlı şu kadar bölgeyi kontrol eden elinin altında bu kadar silahlı askeri olan YPG/PYD diye bir örgüt yoktu. Üç yıl önce bu güce sahip böyle bir örgüt yoktu. Amerikan koruma kalkanı ve desteği çekildikten sonra yine Suriye'de böyle bir örgüt olmayacak. Bundan ne Suriye ne Suriye halkı kaybeder. Suriye Kürtleri de özgürleşir. Suriye'nin Arap'ı da Türkmen'i de Süryani'si de Arami'si de özgürleşir.
Aynı biz Cerablus bölgesinde, Azez, Afrin, İdlib'de yaptığımız gibi yerel halkla ve meşru muhalif unsurlarla bu bölgelere güvenlik ve istikrarı çok rahat bir şekilde getirebiliriz. Hiç kimsenin YPG/PYD gibi bir terör örgütüne ya da onun maşalarına ihtiyacı yok. Dolayısıyla burada böyle bir kaygı içindelerse, 'Bizimle DEAŞ'a karşı savaşan müttefiklerimizi ortada bırakamayız' gibi söylemlerin sıkça Amerikan basınında gündeme getirildiğini görüyoruz. Şunu bilmeleri gerekir ki bir terör örgütüyle, bir başka terör örgütü def edilemez. Bir terör örgütüne destek vererek, bir başka terör örgütü bertaraf edilemez. Bu eninde sonunda bumerang olarak gelir. Sizi de vurur."
"Amerikalılarla, Ruslarla bu konuyu görüşmeye devam edeceğiz"
Müzakerelerde muhataplarına açıkça "YPG/PYD ile ilgili nihai hedefiniz, planınız nedir?" sorusunu yönelttiğini aktaran Kalın, bu soruya cevap veremediklerini söyledi.
Muhataplarının, terör örgütü ile geçici olarak etkileşimsel bir ilişkileri olduğunu söylediklerini aktaran Kalın, "DEAŞ ile mücadele bağlamında bir ilişki kurduk, bu çerçevede ilişkiyi devam ettireceğiz ve sonlandıracağız." dediklerini anımsattı.
Muhataplarına, DEAŞ ile mücadele sona erdiyse bu ilişkinin neden sürdüğünü sorduklarını dile getiren Kalın, bunun cevabını alamadıklarını belirtti.
Güvenli bölgenin amacının belli olduğunun altını çizen İbrahim Kalın, bu çerçevede gerek Amerikalılarla gerek Ruslarla bu konuyu görüşmeye devam edeceklerini bildirdi.
"4 temel prensip ittihaz edilmiş durumda"
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın sunumunda bedelli askerlikle ilgili bir bölümün olduğunu açıklayan Kalın, şunları söyledi:
"Bedelli askerliğe şu ana kadar yaklaşık 635 bin kişi başvurdu. Fakat şimdi yeni askerlik modeli üzerinde çalışılıyor. Bedelli ve dövizli askerlik, normal askerlik. Üç başlık olarak zaten gündemimizde var. Bunu daha da çeşitlendiren Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi 6-9-12 ay gibi zaman dilimlerine yayılabilecek farklı askerlik türleri üzerinde Milli Savunma Bakanlığımızın bir çalışması var. Burada 4 temel prensip ittihaz edilmiş durumda."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, bu dört temel prensibi "öngörülebilirlik", "ihtiyaçlar", "yükümlülerin eğitimi" ve "bu sistemin sürdürülebilir olması" şeklinde açıkladı.
Milli Savunma Bakanlığının, bununla ilgili detaylı bir çalışma yaptığını ve ilk sonuçlarını Kabineye arz ettiklerini bildiren Kalın, çalışmanın tekemmül ettirildiği zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan'a arz edileceği bilgisini verdi.
"Erdoğan ve Bahçeli her zaman görüşebilir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ne zaman görüşeceğine ilişkin bir soru üzerine Kalın, iki ismin her zaman görüşebileceğini, 19 Şubat'tan önce de sonra da olabileceğini dile getirdi.
Erdoğan ve Bahçeli'nin görüşmelerinin önünde bir engel olmadığını ifade eden Kalın, bir randevunun henüz sabitlenmediğine dikkati çekti.
"Bizim için endişe verici bir gelişme"
İbrahim Kalın, bir soru üzerine, "ABD ve Rusya'nın orta menzilli nükleer kuvvetler anlaşması 'INF' diye bilinen anlaşmadan çekilmesi bizim için endişe verici bir gelişme." değerlendirmesinde bulundu.
Bu anlaşmanın 1987'de bu imzalandığını hatırlatan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, anlaşmanın neticesi olarak dört ay gibi bir sürede 2 bin 500'ye yakın orta menzilli füzenin imha edildiğini anlattı.
Geçen 30 yıllık süre içinde güven ve istikrarı sağladığını belirten Kalın, karşılıklı suçlamalarla bu INF anlaşmasından iki tarafın da çekilmesinin endişe verici olduğunu yineledi.
Kalın, şunları kaydetti:
"Silahsızlanmanın konuşulduğu, dünyanın bütün nükleer, kimyasal ve kitlesel silahlardan arındırılması gereken bir dönemde böyle yeni bir silah yarışına giriliyor, nükleer silahlanmaya doğru gidiliyor şeklindeki bir havanın oluşması, böyle bir ihtimalin ortaya çıkması, elbette hepimiz için endişe vericidir. Beklentimiz ve çağrımız bütün taraflara, bunu diplomatik yollardan tekrar oturup, konuşup, eğer anlaşmanın revize edilmesi ya da güncellenmesi gerekiyorsa bu yönde bir adım atmaları, orta menzilli, uzun menzilli, bize göre bütün bu kitle imha silahlarını ortadan kaldıracak bir plan, güzergah, yaklaşımı benimseyerek, bundan sonra hareket etmeleri olacaktır."
FETÖ terör örgütü mensubu F-16 pilotlarının gözaltına alınmasına ilişkin bir soru üzerine Kalın, 11 pilotun gözaltına alınmasının hukuk devleti ilkeleri açısından değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Kalın, darbeden yaklaşık 2,5 yıl sonra hala FETÖ terör örgütüne mensup kişilerin ortaya çıkmasının, zanlıların gözaltına alınmasının, tutuklanmasının, yargı sürecine intikal ettirilmesinin bu tehdidin hala devam ettiğini gösterdiğini vurguladı.
Bu konunun Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu tekrar teyit ettiğini belirten Kalın, bunlarla ilgili soruşturmalar devam ederken, dosyalar tekemmül ettirilirken sonuçlara binaen bu kişilerin tutuklandığını, gözaltına alındığını, haklarında kararlar verildiğini söyledi.
Kalın, "Bazılarının iddia ettiği gibi keyfi olarak hiçbir delile dayanmadan kanıtsız bir şekilde kimse içeri atılmıyor, işinden ihraç edilmiyor. Bu kişilerle ilgili de soruşturma bugüne kadar devam etti ve bugün tekemmül ettirildiği için bu karar bugün alındı daha önce tekemmül ettirilseydi bu karar daha önce alınmış olacaktı. Bundan sonra da benzer şeyler olabilir tabii ki." diye konuştu.
FETÖ ile mücadele konusunda Türkiye Cumhuriyeti'nin kararlılığının tam olduğunun altını çizen Kalın, özellikle son dönemde örgütün kendi tabanını ayakta tutmak için yurt dışında Türkiye'ye dönük birtakım propaganda faaliyetleri yaptığını, karalama kampanyalarını artırmaya çalıştığını vurguladı.
"Kimi hedeflediklerini görüyoruz"
Bazen Amerika'daki televizyon dizilerine para vermek, repliklere ekletmek suretiyle örgütün algı operasyonları yaptığını, bunları çok yakından takip ettiklerini anlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kimi hedeflediklerini, nereden kaynaklandığını da çok açık ve net şekilde görüyoruz. Bu tür faaliyetlerin Türkiye'de alıcısı kalmamıştır. FETÖ terör örgütünün Türkiye'de bir operasyon yapma kabiliyeti kalmamıştır. Kamuoyunda bir karşılığı asla yoktur. Ama kendi tabanlarını ayakta tutmak için yurt dışında birtakım çevreleri harekete geçirdiklerini, Türkiye aleyhine yazılar, kitaplar yazdırdıklarını, toplantılar yaptırdıklarını biliyoruz. Bu onların suçluluk duygusunu derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramaz. Beyhude çabalarla artık ölmekte olan o yapıyı ve ölmesi gereken o yapıyı ayakta tutamayacaklardır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak vatandaşlarıyla, kurumlarıyla, STK'leriyle, iş çevreleriyle, ilgili tüm birimleriyle bu habis yapının karşısında net şekilde durmaya bundan sonra da devam edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın miting programı
İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın miting programlarına ilişkin soru üzerine, manifestonun açıklanmasıyla seçim kampanya trafiğinin de başladığını ifade etti. Şubat ayının ikinci yarısından itibaren bu trafiğin artacağını dile getiren Kalın, mitinglerle, illerle ilgili çalışmaların yapıldığını, netleştikçe kamuoyuyla paylaşılacağını kaydetti.
Kalın, Erdoğan'ın her zaman halkın içinde olduğunu belirterek vatandaşla temasını artıracak il ziyaretleri, salon toplantıları, vatandaş buluşmaları ve mitinglerin gelecek günlerde artacağına işaret etti.
"Ruslarla da mutabık kaldık"
İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Münbiç ile ilgili açıklamalarının hatırlatılması üzerine şu değerlendirmede bulundu:
"Sayın Cumhurbaşkanımız özellikle Milli Savunma Bakanlığından Moskova'ya gidip dönen heyetin getirdiği haberlerle ilgili o yorumu yapmıştır. Hatırlarsanız orada Münbiç'in dışında Arima bölgesinde de rejimin bazı unsurları var. Bunlar Münbiç'in daha batısında bir birim. Orada 'İşte rejim unsurları Rus güçleriyle PYD'liler ortak devriye yaptı' gibi haberler çıkmıştı. Bunların aslının olmadığını teyit etmiş olduk Ruslardan. O bölgede bizim Amerikalılarla konuştuğumuz şekilde yol haritasının hayata geçirilmesi noktasında biz Ruslarla da mutabık kaldık.
Fakat burada Amerikalıların bir adım atması gerekiyor yani daha önce biliyorsunuz ayrı devriyeler yapıldı, sonra ortak devriyeler yapıldı ama artık bunlar geride kaldı. Şimdi bir sonraki adımı atmamız lazım Münbiç'in içinde bulunan PYD/YPG unsurlarının tamamının artık buradan çıkması ve Fırat'ın doğusuna geçmesi gerekiyor ki biz Münbiç'in güvenliğini devralalım. Sayın Dışişleri Bakanımızın yarın Washington'da yapacağı temaslarında önemli odak noktalarından bir tanesi bu olacak. Umarım önümüzdeki günlerde çok fazla gecikmeden bu yol haritasını tamamen hayata geçirecek adımların atıldığını hep birlikte görürüz."
"Sayın Cumhurbaşkanımız Suriye rejimi ile bazı düşük düzeyli bağlantılar olduğunu söyledi. Rusya'nın bu konuda Türkiye ile rejim arasında ilişki kurulması konusunda baskı yaptığını duyuyoruz." şeklindeki soru üzerine Kalın, Rusya'nın ya da bir başka ülkenin Türkiye'ye herhangi bir konuda baskı yapmasının söz konusu olamayacağını vurguladı.
"Suriye rejimi konusunda tavrımız baştan beri net oldu"
Birtakım tekliflerde, tavsiyelerde bulunulabileceği ama baskı diye bir şeyin söz konusu olamayacağını dile getiren Kalın, şöyle konuştu:
"Suriye rejimi konusunda bizim tavrımız baştan beri hep net oldu. Biz, Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde güven ve istikrarını sağlayacak adımların atılması için Cenevre ve Astana sürecinde de bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Bizim birinci önceliğimiz bütün Suriye halkının Arap, Kürt, Sünni, Alevi, Hristiyan ve Müslüman hepsini kucaklayacak onları daha müreffeh bir barışçıl bir geleceğe taşıyacak siyasi bir yapının kurulması. Bize göre Esed rejimi, meşruiyetini yitirmiş ve geleceği vadetmekten uzak olan bir rejimdir. Bu kadar insanın kanına girmiş, bu kadar kan dökmüş bir rejimin böyle bir rol üstlenmesi mümkün değildir.
Temas noktasına gelince daha öncede Sayın Cumhurbaşkanımız aslında ifade etmiş, ben de hatta buradan bir ya da iki kere basın toplantısında bir soru üzerine söylemiştim. İstihbarat birimlerimiz Türkiye'nin güvenliği çerçevesinde ve Suriye sahasındaki yürüttükleri operasyonların emniyeti ve selameti açısından zaman zaman farklı merkezlerle buna Şam'da dahil, Haseke, Kamışlı'daki rejim unsurları da dahil olmak üzere birtakım temaslarda bulunabilirler. Bunda şaşıracak bir durum yok ama bu direkt rejimin meşruiyetini tanıma anlamına gelmez. Daha operasyonel bir ilişkidir biz tabii Suriye'nin dediğim gibi bütününü kucaklayacak, toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde Suriye'yi daha iyi bir geleceğe taşıyacak siyasi çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın da her seferinde ifade ettiği gibi sahada da masada da olmaya devam edecek." dedi.