Anayasa Mahkemesi, Halis Toprak ve mirasçılarının Toprakbank’a el konularak mülkiyet haklarının ihlal edildiğine yönelik başvuruyu, gerekli tedbirleri almaları için uyarılmaları ve süre verilmesine rağmen önlem almamaları nedeniyle hak ihlali saymadı.
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararının gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Halis Toprak’ın mirasçıları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilen Toprakbank’ın, mali yapısının el konulmasını gerektirecek şekilde bozuk olmaması, zararını karşılayacak kadar mal varlığının bulunması, gerekli şartlar oluşmadan Bankaya el konması ve buna ilişkin davada sonucu etkileyecek bir iddianın Danıştay kararlarında karşılanmaması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Başvurucular, bankaya el koyma kararı verilerek, mal varlıklarına ihtiyati tedbir konduğunu, yurt dışına çıkışlarının yasaklandığını, geleceğe yönelik banka kurma haklarının ellerinden alındığını ifade ederek, aynı konuda verilmiş Danıştay kararı olmasına rağmen Danıştay’ın, Toprakbank A.Ş.ye el konulmasına ilişkin yargılama sürecinde eksik inceleme yaptığını, somut olarak ortaya koymalarına karşın esaslı iddiaları araştırıp iddialara karşılık vermediğini ve ihlallerin tespiti ile 36 milyon TL tazminat talebinde bulundular. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiayı kabul edilebilir bulan Anayasa Mahkemesi, yaptığı değerlendirme sonucunda hak ihlali yapılmadığına hükmetti.
-SINIRLI İNCELEME-
Yüksek Mahkeme, mal varlıklarına ihtiyati tedbir konulması, yurt dışına çıkış yasağı, geleceğe yönelik banka kurma hakları yönündeki şikâyetleri başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle incelenmedi.
Başvurucuların, bankanın TMSF’ye devredilmesi ve devamındaki işlemlere ilişkin iddiaların mülkiyet hakkı kapsamında incelendiğinin belirtildiği gerekçede, başvurucuların somut davada 1.000 lot banka hisse senediyle sınırlı olarak mülkiyet hakları bulunduğu belirtildi. Kararda, BDDK’nın kararıyla yakın izlemeye alınan bankanın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin TMSF’ye devredildiği, Bayındırbank çatısı altında birleştirilerek bankacılık lisansının 2002 yılında kaldırıldığı anımsatılarak, “Bu işlemlerin Bankanın eski hâkim ortakları olan başvurucuların sahibi oldukları hisselerin sağladığı mülkiyet haklarını etkilediği ve nihai olarak hisselerinin tamamen değerini yitirdiği anlaşıldığından başvurucuların mülkiyet hakkına müdahalenin bulunduğu açıktır” denildi.
Kararda, TMSF tarafından hazırlanan çalışmada Tobrakbank’a el konmasının temel sebeplerinin, banka kaynaklarının büyük ölçüde Toprak Grubu firmalarına uzun vadeli kredi olarak kullandırılması, yabancı depolarındaki kaynaklarının yine Grup firmalarına kredi olarak kullandırılması ile 1998 ve 1999 yıllarında banka kârı olmadığı hâlde kârı fazla gösterilerek ortaklara kâr payı dağıtılması olarak gösterildiği belirtildi.
GRUP FİRMALARI ADINA ALINAN KREDİ KAYNAKLI BORÇLAR ÖDENDİ
Başvuruya konu olayda TMSF tarafından devir tarihi olan 30 Kasım 2001 tarihi itibarıyla devir bilançosu hazırlandığı ve Bankanın zararının 1 milyar 306 milyon TL olduğunun tespit edildiği bilgisine yer verilen kararda, BDDK’nın kararında Bankaya el konulmasının esas nedeninin Grup firmalarına yoğun biçimde kredi kullandırılması olduğu ve bahsedilen TMSF çalışmasında meydana gelen zararın Grup firmalarına kullandırılan kredilerin geri ödenmemesinden kaynaklandığının tespit edildiği belirtildi. Başvurucunun iddia ettiği gibi Bankaya ait gayrimenkuller bilançoda görünen değerinden daha yüksek değerlere sahip olsa dahi 1 milyar 306 milyon TL zararın nasıl karşılayacağının ortaya konulmadığına dikkat çekilen kararda, zararının tahsili amacıyla TMSF tarafından yapılan çalışmaların yıllarca sürdüğü ve başvurucuların grup kredilerinden kaynaklanan borçları kabul ettikleri, 453 milyon Dolar için TMSF ile protokol imzaladıkları ve grup firmaları adına alınan kredi kaynaklı borçları uzun vadede geri ödedikleri anımsatıldı. Kararda, BDKK’nın kararı üzerine bankanın yakın izlemeye alınırken kendisinden istenen tedbirleri yerine getirilmemesi ve mali durumunun mudilerin haklarını ve mali piyasadaki güven ve istikrarı tehlikeye sokacak hale gelmesi nedeniyle TMSF’ye devredildiği anımsatılarak, daha hafif önlemlerin uygulanması gerektiği iddiasının yerinde olmadığı, bankanın mali durumunun iyileşmediği, daha kötü durama geldiği belirtildi.
GEREKLİ TEDBİRLER ALINMADI
Kararda, TMSF’nin devir tarihi itibarıyla Toprak Grubunun Bankaya olan borçlarının 792 milyon TL olduğu, devir sonrasında Toprak Grubu ile yapılan protokollerle yapılan indirimler ve üçüncü şahıslara ödemeler düşüldükten sonra 395 milyon Dolar kadar tahsilat yapıldığı, buna karşılık Bankanın mevduat ve diğer yükümlülükleri ile zararının karşılanması amacıyla Bankaya TMSF tarafından aktarılan kaynağın toplam 846 milyon TL olduğu, devir tarihinde zararının 1 milyar 306 milyon TL olduğu ve bunun sermayesinin yaklaşık 30 katı olduğu, bu şekildeki bir bankanın ekonomik artı değer taşımasının ve bu nedenle hissedarlarına ödeme yapılmasının mümkün olmadığı şeklindeki değerlendirmesine yer verildi.
Bankanın mali durumunun gayrimenkul ve iştirak satışı gibi basit önlemlerle düzeltilmesinin ve kısa dönemde zararının kapatılmasının mümkün olmadığının belirtildiği kararda, “Başvurucuların sahibi oldukları Bankanın gerekli tedbirleri almaları için uyarılmaları ve süre verilmesine rağmen, durumu daha da kötüye giderek ağırlıklı olarak ödenmeyen Grup kredileri nedeniyle zararı devir tarihi itibarıyla 1 milyar 306 milyon TL’ye ulaşan bankalarının, zararlarının ve mevduat yükümlülüklerinin TMSF tarafından üstlenilerek mali piyasalara daha fazla zarar vermemesi ve mudilerin haklarının korunması kamu yararı amacıyla TMSF’ye devredilmesinde başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile elde edilmek istenen kamu yararı karşılaştırıldığında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alman mülkiyet haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir” denildi.