CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Sırtımdaki hançerlerle seçime girmek zorunda kaldım. Usta Nazım'ın dediği gibi ateşi ve ihaneti gördük ama yılmadık, yıkılmadık, çalıştık. Yapılan bütün kumpaslara rağmen, yalana dolana rağmen, beşli çetelere rağmen, vatandaşlık verilen milyonlarca sığınmacıya rağmen, saray devletinin harcadığı milyarlara rağmen, saray devletinin valilerine, kaymakamlarına ve bürokratlarına rağmen çalıştık, yılmadık, yıkılmadık, asla ve asla boyun eğmedik. Çünkü şuna inanıyordum ve hep inandım ve hep söyledim: Yolu doğru olanın yükü ağır olur." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirilen 38. Olağan 38. Olağan "Demokrasi ve Birlik" Kurultayı'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Sayın Başkan, değerli yol arkadaşlarım, sosyalist enternasyonalin ve yabancı misyonun değerli temsilcileri, hepiniz 38. Olağan Kurultayımıza hoş geldiniz, onur verdiniz.
Televizyonları başında, sosyal medya hesaplarında, radyoları başında bizi dinleyen bütün yurttaşlarıma Cumhuriyet Halk Partisinin 38. Kurultayından kucak dolusu sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz.
Değerli yoldaşlarım, bu yıl Cumhuriyet Halk Partimizin 100’üncü yılı. 100’üncü yaşımızı kutladık. Yani ikinci yüzyılın arifesindeyiz, ikinci yüzyılın başlangıcındayız. 100 yıllık bir tarih, bugüne kadar pek çok kişinin, sosyoloğun araştırdığı, ortaya koyduğu gerçeklerle bize şunu gösterdi: 100 yıllık bir tarih her siyasal partiye nasip olan bir tarih değildir. 100 yıllık tarih içerisinde kapatıldık; 100 yıllık tarih içinde arşivlerimize el kondu; 100 yıllık tarih içerisinde Genel Başkanlarımız tutuklandı, hapse girdi. 100 yıllık tarih içinde yılmadık, direndik ve 100’üncü yılımızı şimdi kutluyoruz. Türkiye’de hiçbir partiye nasip olmayacak bir tarihi yaşıyoruz. Beraber yaşıyoruz, birlikte yaşıyoruz. Birlikte büyüteceğiz CHP'yi.
CHP'yi 100 yıl yaşatan gerçek, kuruluşunun savaş meydanlarında Kuvayi Milliye'ciler tarafından gerçekleştirilmesidir. Ve biz, sıradan bir parti değiliz. Bizim mücadelemizi dünyanın pek çok saygın partileri örnek almışlardır ve örnek olmaya da devam edeceğiz. Biz Kuvayi Milliye’cilerin partisiyiz; biz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. Biz, 'Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen' diyenlerin partisiyiz. Biz, hiçbir evladımızın, çocuğumuzun yatağa aç girmemesi için mücadele eden bir partisiyiz. Biz, çağdaş uygarlığı hedeflemiş ve o uygarlığı aşmak için mücadele edenlerin partisiyiz. Biz, herkesin inancına, herkesin kimliğine, herkesin yaşam tarzına saygı duyan bir partisiyiz.
Değerli arkadaşlarım, 100 yılı yaşatanın örgütlerimiz olduğunu da hiç kimsenin unutmaması gerekir. Bu salonda, örgütlerimiz 100 yıllık mirasın çimentolarıdır onlar. 100 yıllık mirası yaşatanlardır onlar. Bu salon, diğer partilerin kurultaylarına benzemez. Bu salonda olanlar da diğer partilerin liderlerine veya üyelerine benzemez. Çünkü bu salonda beşli çeteler yok, sarayın oligarkları burada yok, uyuşturucu baronları burada yok. Bundan sonra da bu salonda onlar asla olamayacaklardır. Bu salonda mafya bozuntuları yok, harama ekmek doğrayanlar yok, rüşvetçiler, beytülmale el uzatanlar yok; bundan sonra da olmayacaktır!
Bizim kurultaylarımız her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı ve sorgulandığı kurultaylardır. Çünkü biz, demokrasiyi içselleştirmiş bir partiyiz. Tartışmaları bir zaaf olarak değil, bir canlılık olarak gören bir gelenekten geliyoruz biz. Bu aynı zamanda aydınlanmanın güvencesi ve aydınlanmanın sürekliliğini gösterir. Onların kurultayları ise haber değeri olmayan kurultaylardır.
Bizim örgütlerimiz de diğer partilerin örgütlerine benzemez. Tartışırız, parti disiplini gözetiriz ama unutmayız. Üç temel noktayı ifade edeyim. Bir, partinin yükünü taşıyan örgütlerdir. Dolayısıyla örgütler, 100 yıllık birikimimizin temel taşlarıdır. İki, hiç kimse örgütün otoritesini, gücünü, dayanışma ruhunu asla ve asla sarsamaz. Üç, ben dahil hiç kimse kendisini partinin üstünde asla ve asla göremez.
Sevgili örgütüm, biliyorum sizleri zaman zaman üzdüm. Ama bir şeyi bilmenizi isterim. Asla ve asla sizi üzecek, sizi utandıracak hiçbir şey yapmadım. Hep sizlerle beraber ve sizler için, Türkiye için mücadele ettim. Bu parti, bütün kurultaylarından tartışarak ve güçlenerek çıkmıştır, yine güçlenerek çıkacaktır.
Değerli yol arkadaşlarım, bir de Türkiye'nin içinde bulunduğu tabloyu 7 madde halinde bilginize sunacağım. Ve örgütümün bu 7 maddeyi Türkiye coğrafyasının her yerinde seslendirmesini istiyorum.
Bir; bugün içinde bulunduğumuz koşullarda Anayasa fiilen askıya alınmıştır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti artık Türkiye'de işlememektedir.
İki; saray devleti, çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyadır. Güçler ayrılığı ilkesi, tümüyle fiilen bitmiştir.
Üç; yoksulluğu yaymak ve derinleştirmek ve milyonları yardıma muhtaç hale getirmek saray devletinin politikasına dönüşmüştür. Üzülerek görüyoruz ki yoksulluk, kabullenilen bir kültür haline dönüşmek üzeredir. Bir daha ifade edeyim. Üzülerek ifade ediyorum ki, yoksulluk bir anlamda kabullenilerek sürdürülebilir bir kültür haline dönüşmüştür. Yoksulluğun meşrulaştırılması aynı zamanda eşitsizliklerin de meşrulaştırılmasına yol açmaktadır. Bu sosyal devlet anlayışına aykırıdır ve sıradan yurttaşın, herhangi bir yurttaşın hak arama talebini önlemektedir. Yoksulluğu kabullenme kültürünün aşama aşama iktidar tarafından yerleştirildiğini bilmemiz lazım. Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye'yi bireysel, yasadışı zenginleşme adeta bir başarı olarak hayranlıkla izlenir hale getirildi.
Dört; Türkiye fiilen yarı açık cezaevine döndürülmüş durumdadır. Gazeteciler görevlerini yapamaz halededirler. Bu kurultayımızda; şu anda tutuklu olan Tolga Şardan'a, Can Atalay'a, Osman Kavala'ya, Selahattin Demirtaş'a, Tayfun Kahraman'a, Çiğdem Mater'e, Mine Özerden'e, Yiğit Ali Ekmekçi'ye, Hakan Altınay'a ve Barış Pehlivan'a selam gönderiyoruz. Selam olsun size demokrasi kahramanları.
Beş; iktidarda kalmak için her türlü hile ve sahtekarlığı yapma, adeta sarayın meşru politikası haline gelmiştir.
Altı; ülkenin dış politikası fiilen iflas etmiştir. Bir kan denizine dönüşen Filistin'de bile Türkiye'nin sözü geçmemektedir. Orta Doğu'da yaşanan bütün sorunların çözüm adresi, bir dönem Türkiye'ydi. Herkes Türkiye’ye gelirdi, başvururdu sorunlarımızı çözün diye. Türkiye bu şansını yanlış dış politikayla kaybetmiştir.
Yedi; yanlış dış politikanın bedeli olarak Türkiye bir sığınmacı deposu haline dönüştürülmüştür. Para karşılığı dönüştürülmüştür. Türkiye'nin 85 milyonun iradesi sığınmacı deposu olsun diye Avrupa'ya satılmıştır, Avrupalılara satılmıştır. Bunu gittiğiniz her yerde anlatmanız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu yedi madde, tablonun bir yüzüdür. Acıdır ama bir gerçektir. Yedi maddeye baktığımızda sarayın ahlaki ve siyasi meşruiyetinin artık sorgulanması gerekir. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bir siyasal iktidarın Türkiye'yi sağlıklı yönetme şansı yoktur.
Bu tablonun diğer yüzü, biz CHP'lilere verilen görevi göstermektedir. Tablonun diğer yüzünde biz, bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirmek ve bu ülkede var olan sorunları çözmek durumundayız. Tablonun diğer yüzü, tarihin bize yüklediği bir sorumluluktur. Bunu sakın hiçbir arkadaşım unutmasın. Tarihin diğer yüzü bize sorumluluk yüklemektedir. Elbette bütün bunlar olurken asla ve asla umutsuzluğa kapılmayacağız. Umutsuzluk, bizim kitabımızda yoktur. Ve biz umudumuzla, bilgimizle, birikimimizle tarihe yön vereceğiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün böyle bir umutsuz tabloyla karşılaştığında söylediği güzel bir cümle vardır: ‘Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.’ Bu salondakilerin hiçbirisinin umudunu yitirmeye hakkı da yoktur yetkisi de yoktur.
Değerli arkadaşlarım, tarihin bize yüklediği sorumluluk dedim. Altı lider oturduk ilk toplantı... Bu tabloyu kısmen anlattım ve kendilerine şunu söyledim: Ülkede demokrasi yok. Bir sorunlar yumağı haline geldi ve bize tarihin yüklediği bir sorumluluk var. Ve biz altı lider, tarihin bize yüklediği bu sorumluluğun gereğini yapmak zorundayız. Demokrasiyi getirmek zorundayız. İnsan haklarını, özgürlükleri getirmek zorundayız. İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilsinler. Yargı üzerindeki kara lekeyi kaldıralım diye uzun uzun anlattım. Ve altı parti bir araya geldik. Ülkeyi nasıl yöneteceğimiz için oturduk çalıştık. Ortak mutabakat metni hazırladık. Sağlıktan tutun milli eğitime kadar, dış ticaretten tutun teknolojiye kadar hemen hemen her alanda bir ortak mutabakat metni hazırlandı. Ülkeyi nasıl yöneteceğimize karar vermek için. Bu yetmedi, ortak mutabakat metnini geniş kitlelerle halkımızla paylaştık. Arkasından gerçek bir demokrasiyi getirmek ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi inşa etmek için bir çaba daha harcadık. Anayasa değişikliklerinde neler yapmalıyız, hangi kurumları getirmeliyiz? Nasıl olur da Türkiye gerçek anlamda demokrasiyle inşa edilen bir Türkiye olur? Bunun için de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmasını yaptık. İş, cumhurbaşkanlığı adaylığının seçilmesine gelince hepinizin malumu olan masadan kalkmalar ve masaya yeniden dönmeler geldi. Fazla ayrıntılara girmek istemiyorum. Ancak şunu söyleyeyim, sırtımdaki hançerlerle seçime girmek zorunda kaldım. Bir daha ifade edeyim. Sırtımdaki hançerlerle seçime girmek zorunda kaldım. Usta Nazım'ın dediği gibi ateşi ve ihaneti gördük ama yılmadık, yıkılmadık, çalıştık. Yapılan bütün kumpaslara rağmen, yalana dolana rağmen, beşli çetelere rağmen, vatandaşlık verilen milyonlarca sığınmacıya rağmen, saray devletinin harcadığı milyarlara rağmen, saray devletinin valilerine, kaymakamlarına ve bürokratlarına rağmen çalıştık, yılmadık, yıkılmadık, asla ve asla boyun eğmedik. Çünkü şuna inanıyordum ve hep inandım ve hep söyledim: Yolu doğru olanın yükü ağır olur. Yükümüz ağırdı. Üstelik hançerlerle beraber yükümüz ağırdı. Ama beni asıl üzen sırtımdaki yük değildi arkadaşlar. Sırtımdaki hançerlerdi.
Seçim bitti. Kazanamadık. Daha nefes almadan değişim söylemleri başladı. Değişim söylemini dillendirenler, uzun süredir değişmeyenlerdi. Ama seçimden sonra ilk işim, onları değiştirmek oldu. Değişim… Herkesin, aklı olan herkesin bilmesi gereken bir gerçek var. Değişmeyen tek şey, değişim değil. Değişim hayatın kendisidir zaten. Hayatın kendisidir değişim. Değişim, değişmez demek değildir. Hayatın kendisidir değişim. Şimdi burada da ayrıntıya gireceğim. İlk değişimi ne zaman söyledim? 2019... En büyük değişimi yaşayan parti, CHP'dir. 2019, 2020, 2021, 2022, 2023... Evet, en büyük değişimi yaşayan parti, CHP'dir. Örnek… Ne diyorlardı? Her Salı konuşması çıkarlardı değil mi beyler? ‘Efendim bu CHP var ya bu CHP…’ Evet, ne olmuş? ‘Sivas'ın ötesine gidemiyor’ diyordu. Sivas'ın ötesine gidemiyorduk. Rozet takamıyorduk. Diyarbakır'a, Hakkari'ye, Mardin'e giremiyorduk. İllerine giremiyorduk, ilçelerine giremiyorduk. Peki bugün? Bugün oradan milletvekili çıkardık, milletvekili. Hangi değişimden söz ediyorsunuz? Girilemeyen evlere girdik. Girilemeyen mahallelere girdik. Girilemeyen sokaklara girdik. Girilemeyen illere ve ilçelere girdik. Ve CHP, Türkiye coğrafyasının her yerinde konuştu, her yerinde tartıştı. Değişimin içinde olanlar değişimi fark edemezler. Onun için bu ayrıntıya girdim. Asla yan yana gelemezler dedikleri insanlarla yan yana geldik. Asla kucaklaşamaz dedikleri insanlarla kucaklaştık. Çünkü dilimizi değiştirmek zorundaydık. Milan Kundera'nın çok güzel bir sözü vardır: 'Vurduğun yer, insanın kimliği haline gelir.' İnsanların değerlerine, inançlarına, düşüncelerine ön yargıyla vurgu yapılır ve alay edilirse o özellik bir süre sonra o insanın kimliğine dönüşür. Asıl tehlike budur. Ve biz, bu tehlikenin farkında olarak hiç kimsenin kimliğine, inancına ve yaşam tarzına müdahale etmedik. Asla söz söylemedik. Söylemeyi de aklımızdan dahi geçirmedik.
Bir şey daha... Biz sadece muhalefet eden bir parti görünümündeydik. Her şeye itiraz eden parti olarak bizi dillendiriyorlardı. Ama öyle bir değişiklik yaptık ki Türkiye’nin en temel sorunların çözüm üreten bir parti olduk. Bizim seçim bildirgemizi AKP ve MHP kopyalamak zorunda kaldı. Biz, hangi sorun varsa Türkiye coğrafyasında o sorunlara akılcı çözümler üreten tek partiyiz.
Şimdi değerli arkadaşlarım, değişimci olup da değişmeyen arkadaşlarım ve bazı gazetecilerin de çok sık dillendirdikleri bir şey var: ‘Efendim CHP sağa kaydı...’ Bunlar, sağın da solun da ne olduğunu bilmiyorlar. Bakınız, çok açık ve çok net söylüyorum: CHP, halkın partisidir. Altı okumuzdan birisi halkçılıktır. Avrupa'nın en güçlü sosyal demokrat partisi CHP'dir. Aldığı oy itibariyle, üyeleriyle, ürettikleriyle, dünyaya ve diğer sosyal demokrat partilere örnek olan bir partidir. Bir dönem CHP, Sosyalist Enternasyonal’e girmesin, CHP'yi Sosyalist Enternasyonal'den atın oraya başka parti girsin diyenler bugün şunu görmeliler: CHP, Sosyalist Enternasyonal'in en saygın ve onurlu bir üyesidir.
Bir şey daha... Bazen değişimin içinde olanlar değişimi fark edemezler. Biz muhalefet politikamızı da değiştirdik. Her önüne gelene muhalefet değil. Öyle bir anlayış olmadı. Sosyal kimlikler üzerinden politika üretmeye başladık. Bazı arkadaşlarımızın sosyal kimliklerden belki hiç haberleri bile yok. Taksici bir sosyal kimliktir, apartman görevlileri bir sosyal kimliktir, çiftiler bir sosyal kimliktir. Taksi şoförleri bir sosyal kimliktir, sanayiciler bir sosyal kimliktir, muhtarlar bir sosyal kimliktir. Değiştirdik politikamızı. Her bir sosyal kimliğin sorunlarını masaya yatırıp her bir sosyal kimliğin sorunlarını akılcı politikalarla çözmek için seferber olduk.
Bakınız, bizim sağa kaydığımızı söyleyenlere sormak isterim: Çöpten kağıt toplayanların yanına kim gitti? Onların hakkını, hukukunu kim savundu? Onların ellerinden alınan arabaları onlara kim verdi? Bu kardeşiniz yaptı. Taşeron işçiler… Yahu sendikaların bile doğru dürüst sahip çıkmadığı taşeron işçileri önce Erzurum'da sonra değişik illerde örgütledik. Bunlara dernek kurdurduk. Sonra bunları İstanbul'da dernek başkanlarını topladım ve bunlarla eylemler yapıldı ve en son iktidar taşeron işçilere kadro vermek zorunda kaldı. Şimdi soruyorum bu sağcılık mıdır, solculuk mudur? Bu politikayı öngörmemizin temel bir felsefesi var. Ne diyor Gazi Mustafa Kemal? 'Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir' diyor. Biz o kimsesizlere sahip çıktık. O kimsesizlerin sesi olduk. Onların seslerini yükseltmeleri için mücadele ettik. Apartman görevlileri, yani kapıcılar... Allah aşkına söyler misiniz hangi siyasal parti apartman görevlilerinin sorunlarıyla ilgilendi? Onları nasıl örgütlediğimizi, onları nasıl dinlediğimizi, sorunları nasıl çözeceğimize onlarla beraber karar verdik.
Bakın, bir apartman görevlisinin eşi şunu anlattı bana İstanbul’da. Dedi ki; “Biz ailece hep beraber çalışıyoruz. Ama eşimi bir ayda sadece 15 gün sigortalı gösteriyorlar. Oysa biz 30 gün çalışıyoruz. Cumartesimiz, Pazarımız bile yok” dedi. Bu sorunun bana anlatılmasının değeri var. Çünkü o sorunu bizim çözeceğimizi biliyorlar. Ve bu sorunu biz çözebiliyorsak o zaman gerçek anlamda CHP halklılaşmaya başlamış demektir. Temel felsefe, halklılaşmak... halklılaşacağız, halkın yanında olacağız. Halkla birlikte olacağız.
Evlere, ofislere temizliğe gidenler. Binlerce kişi, binlerce kadın, binlerce erkek ofislere giderler, evlere giderler temizliğe. Hiç aklınıza geliyor mu evlere, ofislere temizliğe giden kadınlarla kim ilgilendi diye. Onların tamamını, onların sorunlarını aldım, onların sorunlarını masaya yatırdım. Onların sorunlarıyla nasıl sorunlarını çözeceğimizi onlarla tartışarak, yol, yöntem bulmaya çalıştım.
Bakınız, evlere temizliğe giden bir kadının anlattığı bir şey vardı. Onu bazı il başkanlarıma anlattım ama size de anlatıyım. Onlar bizim soframıza oturdular, onlara bir erkek yemek servisi yapıyor. Kadının söylediği şu; “Hayatımda ilk kez bir sofraya oturuyorum ve bir erkek bana yemek servisi yapıyor”. Bunu asla unutmayacağım. Onların hayatındaki değeri biliyor musunuz? Onların yaşadığı dramı biliyor musunuz? Onların yaşadığı dramın çözümünün CHP olduğunu onlar çok iyi biliyorlar. Biz onların dostuyuz. Sokak esnafı. 6 milyon sokak esnafı var. Simitçisinden köftecisine kadar. Sokak esnafıyla ilgilenen, onları toplayan, onların sorunlarına çözüm üreten ve her bir çözümü kamuoyuyla paylaşan CHP değil mi? Yahu şimdi biz sağcı mı olduk arkadaşlar? Nedir bu anlayış? Bu nasıl bir kindir? Bu nasıl bir öfkedir ve bu nasıl bir önyargıdır anlamakta zorluk çekiyorum.
Mevsimlik işçiler… Binlerce mevsimlik işçi. Anadolu coğrafyasına dağılıyor. Çoğunluğu Şanlıurfa’dan gelir. Seçimden öncede, seçimden sonra da o mevsimlik işçilere gittim, onların dertlerini dinledim. Sonra kadın kollarımızı gönderdik onları dinleyin diye, ihtiyaçlarını karşılayın diye. Bir kızcağız elime bir not verdi ‘Beni bu hayattan kurtarın’ diye. Telefonu vardı verdim ve o şimdi çok güzel bir okulda okuyor. Biz onların sorunlarını çözeceğiz arkadaşlar çözeceğiz.
Ben haramzadelerin sofrasına oturmadım. O insanların sofrasına oturdum. Onlarla beraber yemek yedim, onlarla beraber kaşığımı salladım. Onlar da bizim Halil İbrahim sofrasına oturdular. Onlarla beraber oturduk, onlarla beraber dertleştik, onlar dertlerini aktardılar bize. Onlar bizi tanıdı, bizde onları tanıdık. İktidar olmanın yolu, toplumun tüm kesimlerine ulaşmaktır. Çankaya’da propaganda yapmak, Çankaya’da çalışmak çok önemli değil. Elbette çalışacağız. Sincan'da çalışacaksın, Pursaklar'da çalışacaksın, Şanlıurfa'da çalışacaksın, Mardin’de çalışacaksın. Şunu açık ve net söylüyorum: Türkiye coğrafyasının her adımını karış karış gezdim, gezmeye de devam edeceğim Şanlıurfa’sından Edirne’sine kadar.
Sosyal kimlik… Tır şoförleri, kamyon şoförleri, taksi şoförleri, çiftçiler, emekçiler, basın mensupları, sanatçılar. Herkesle görüştük ve herkesin sorunlarını dinledim. Peki ne oldu? Bugün geldiğimiz noktadan bakarsak, sorun yaşayanların ilk başvuru adresi CHP oldu. Hatırlıyorsunuz değil mi? Sorunu yaşayanlar seçimler öncesi ne olursun şu konuyu da dillendir, ne olursun şu konuyu da dillerdir diye sürekli bizi uyarıyorlardı ve ben o kesimlerin sözcüsü olarak onların sorunlarını her aşamada dillendirdim ve dillendirmeye de devam edeceğim. Çünkü onlar kimsesizdi, ben o kimsesizleri tanıyordum.
Benim yetiştiğim coğrafya değerli arkadaşlar. Ben Anadolu’nun benzer hayatlarına sahip bir coğrafyadan geliyorum. Doğu Anadolu’da Tunceli’nin Nazimiye ilçesinin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde doğdum. İlkokul mezunu bir babanın, okuma yazma bilmeyen bir annenin yedi evladından birisiyim. Üniversiteyi sadece ben bitirdim. Benim kardeşlerimin ne yaptığını, evlatlarımın ne yaptığını çoğu kişi bilmez. Çünkü onlara ben nasıl yetiştiysem evlatlarımı da öyle yetiştirdim, öyle yetişmelerini istedim. Haram yememelerini, kursaklarından aşağı haram lokma inmemesi gerektiğini onlara söyledim. Ücra bir köyden çıktım, okudum, mücadele ettim, üniversiteyi kazandım, en ağır sınavları kazandım ve devlette önemli görevlere geldim. Bu imkanı bana sağlayan ve benim gibi binlerce kimseye bu imkanı sağlayan büyük Atatürk'e şükran borçluyum, cumhuriyete şükran borçluyum. Bu fırsatlar olmasaydı bizim okuma şansımız hiç olmayacaktı.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara rağmen bir an olsun namerde boyun eğmedim ve namerde boyun eğmeyeceğim. Bir kere bile olsa haramzadelerin sofrasına oturmadım ve asla oturmayacağım. Benim sofram Halil İbrahim sofrasıdır. Mustafa Kemal'in kurduğu bu partide hiçbir zaman majestelerinin muhalefeti olmadım. Birilerinin muhalefeti olmadım. Halkın sorunlarını dillendirdim ve halkla beraber oldum, onlar gibi yaşadım. Benim sırça köşklere ihtiyacım yok. Benim evim benim sarayımdır, benim mutfağım benim mutfağımdır. Helal lokma benim başımın üstünde yeri olan bir lokmadır. Sarayın sofrasına gidip diz çökmedim. Doğru bildiğimi hep savundum, bundan sonrada doğru bildiğimi hak için, adalet için savunacağım.
Değerli arkadaşlarım, 7 Mart 2023 grup toplantısında şu cümleyi kurdum: Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Evet, Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Bay Kemal’in yol arkadaşı olmak için emeklinin, memurun, işçinin sahte enflasyon hesaplarıyla hakları yendiği zaman Bay Kemal gibi gidecekseniz TÜİK'in önünde direnecekseniz ve sorunu gündeme getireceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Bay Kemal'in yol arkadaşı olacaksanız; mülakatta hakları yenilen gencecik filiz gibi çocuklarımızın hakları yendiğinde Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne gidip mülakatı kaldırın diyecekseniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için yoksul kesimlerin, apartman görevlilerin, taşeron işçilerin, sigortasız kayıt dışı çalışanların, mevsimlik işçilerin sesi olacaksanız. Aksi halde Bay Kemal'in yol arkadaşı olamazsınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için hiç kimsenin inancını, hiç kimsenin kimliğini, hiç kimsenin yaşam tarzını sorgulamayacaksınız, insana insan olarak bakacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için deprem olduğunda deprem bölgesine giden ilk Genel Başkan olacaksınız, deprem bölgesinde iki gece geçireceksiniz ve onların sorunlarını dillendireceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için yaşanan derin yoksulluğu anlatmak, çocuğuna et, çocuğuna süt veremeyen bir annenin dramını anlatmak için Et ve Balık Kurumu'nun önüne gidip derin yoksulluğun Türkiye'yi nereye getirdiğini orada anlatacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için elektriği kesilen, suyu kesilen, doğalgazı kesilen milyonlarca insanın sesi olacaksınız. Nasıl olacaksınız? Elektriğinizi keseceksiniz, bir hafta elektriksiz yaşayacaksınız ve ben milyonlarca kişinin elektriği, doğalgazı, suyu kesildi kışın ortasında. O insanlar donuyordu. Bunu biz yaptık yani şimdi biz sağcı mı olduk? Bunu biz yaptık. Bu hareketler CHP'yi geniş kesimlerin tanımasına yol açtı. CHP'ye geniş kesimlerin saygı duymasına yol açtı. Geniş kesimlerin CHP’ye kucak açmasına yol açtı. 6 yaşındaki kız evladımız sistematik tecavüze uğrarken ve bu kız çocuğumuzun dosyası sümen altı edilirken milletvekilleriyle beraber sabahın köründe Adalet Bakanlığı’nın kapısına dayanıp adaleti savunacaksınız adaleti. Ve o yüzden davayı açmak zorunda kaldılar.
Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için Şanlıurfa'da sabahın köründe sabah 6'da işsizler kahvesine gideceksiniz. İşsizler kahvesindekileri dinleyeceksiniz. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için güvencesiz tarım işçilerinin sesi soluğu olacaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için Çubuk'ta linç girişiminde bulunulurken moralinizi bozmayacaksınız, aslanlar gibi dik duracaksınız. Linç edenlerden değil, ettirenlerden hesap soracaksınız. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak başka bir şeydir. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için başka partilerin CHP'yi dizayn etmelerine izin vermeyeceksiniz. Kimlerin neyi beklediğini çok iyi biliyorum, CHP'yi nasıl karıştırdıklarını da çok iyi biliyorum. Ama unuttukları bir şey var; bu örgüt 100 yıllık bir örgüttür ve bu örgüt çimentodur, Türkiye'nin çimentosudur. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için paramiliter gruplardan korkmayacaksınız. SADAT'ın kapısına dayanacaksınız. Meydan okuyacaksınız meydan, meydan okudum. İki oğlu ve eşi öldürülen Emine Şenyaşar'ın dosyası sürekli sümen altında tutulurken Şanlıurfa'ya gideceksiniz Emine Şenyaşar'a sahip çıkacaksınız. Hakkı, hukuku ve adaleti savunacaksınız ve o onun dosyasını açtılar, açmak zorunda kaldılar. Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak için vefalı olacaksın vefalı. Bay Kemal'in yol arkadaşı olacaksan Bay Kemal'i arkadan hançerlemeyeceksin.
Boşuna mı diyorum Bay Kemal'in yol arkadaşı olmak zordur. Hangi badireleri atlattığımızı ne çabuk unuttuk. Hangi mücadeleleri verdiğimizi ne çabuk unuttuk. Üzerimize giydirilmek istenen kefeni nasıl yırttık? Nasıl mücadele ettik, nasıl unuturuz biz bunları?
13 Haziran 2023 yine grup toplantısı: Ben bir Genel Başkan olarak partimin sadece bugününü ve yakın geleceğini değil, uzun hedefli yapısını da düşünüyorum ve düşünmek zorundayım dedim. Hiç kimse unutmasın gemiyi limana sağlam götürmek yine kaptanın görevidir. Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğimi herkes bilsin. Benim CHP kültüründen öğrendiğim, aldığım en büyük derslerden birisi budur. Bunu söyledim.
Ve kurultayımızdan, bu kurultaydan 20-25 gün sonra bir tüzük kurultayı yapacağız. Değişim nasıl olur, dönüşüm nasıl olur, yenilenme nasıl olur sadece Türkiye değil bütün dünya bunu öğrenecek. Dalgalara karşı güvenli bir limanın taşlarını öreceğiz, hiç kimse endişe etmesin. Cinsiyet kotası getireceğiz yüzde 50 var mısınız? Yüzde 50 kadın, yüzde 50 erkek varsanız getireceğim. Yığma üyeliklere son verilecek. Bir seferde 5 bin üye kaydetmek, bir seferde 7 bin üye kaydetmek, bunlara son vereceğiz. Yok öyle bir şey. Yığma üyeye son vereceğim. Milletvekillerini 3 dönemle sınırlayacağız. Milletvekili 3 dönem sonra bitecek. Başka arkadaşlar gelecek. Belediye meclis üyeliklerine ve il genel meclis üyeliklerine belirli kontenjanlar getireceğiz. Hayvancılık yapılıyorsa o bölgede mutlaka bir veteriner olacak, bir avukat olacak, bir mali müşavir olacak, bir kent plancısı olacak. Bunları gerekirse ilgili sivil toplum örgütlerinden isteyeceğiz. Danışma kurulunu arka arkaya 3 kez toplamayan il otomatikman düşmüş olacak. Çünkü danışma kurulları önemlidir. Oturacaklar tartışacaklar. Mahalle temsilcilerimiz bir kişi olmayacak. Mahalle temsilcilerimiz bir kadın bir erkek olacak. Kadın kollarına söyledim. En zayıf halkamız bugüne kadar çözmekte zorlandığım en zayıf halkamız ev kadınları. Evlere giremiyoruz, evlere girmemiz lazım. Ev kadının dramını onlardan dinlememiz lazım. Onların sorunlarını onlardan dinlememiz lazım. O nedenle Kadın Kolları Genel Başkanıma söyledim; güçlendirin 6 veya 7 ayda 100 bin yeni kadın üyeyi partiye kaydettik. Türkiye coğrafyasının her yerinde. Sizlerden de istirham ediyorum. Kadın üye sayısını artırın ve kadınlar mutlaka evlere girmeli. Aktif üye, pasif üye uygulamasını geçmişte getirdik reddedildi; şimdi getireceğiz. Artık her yerde her zaman ön seçim olacak aktif üye, pasif üye geldiği zaman. Her yerde önseçim olacak. Genel Sekreterlik makamını güçlendireceğiz. Diğer sol partilerde olduğu gibi bizde de Genel Sekreterlik makamı güçlü bir Genel Sekterlik olacak. Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’nu yeniden inşa edeceğiz. Ama Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’na ilk kez girenler önlerindeki bir seçimde milletvekili adayı olmayacaklar. Daha sonra olursa milletvekili adayı olacaklar. Yani buraya bilgisiyle, birikimiyle gelen önce kendisini ispat edecek. Ben üniversiteden geldim, ben bilgi sahibiyim, ben partiye katkı vereceğim. Katkısını alacağız, göreceğiz, bir sonraki seçimde de kendisini milletvekili adayı olarak belirleyebiliriz. İç denetim mekanizmasını getireceğiz. Parti müfettişliklerini yeniden inşa edeceğiz. Çünkü artık illerin hesapları da Sayıştay tarafından denetlenmeye başlanacak. Dolayısıyla il başkanlarımızın bu konuda hazırlıklı olması lazım. Seçimlerde en başarılı olan, oyunu en çok artıran 5 ilin başkanı Parti Meclisi üyesi olacak.
Değerli arkadaşlarım, Sokrates'in güzel bir sözü var: 'Değişimin sırrı, tüm enerjinizi eskiyle savaşmaya değil yeniyi inşa etmeye odaklanmanızdır.' Bizim değişimden anladığımız budur, yeniyi inşa edeceğiz ve güçlü bir şekilde inşa edeceğiz, hukuksal altyapısını oluşturacağız. Bunları gerçekleştirdiğimiz de hep beraber köklü bir yenilenmeye ve köklü bir değişime imza atmış olacağız. Beraber imza atmış olacağız. Çünkü hukuksal normu örgütümüz belirleyecek. Ve inşallah ben de bir sonraki kurultayda sizlerin arasında oturup ben de seçilen yeni Genel Başkanımı alkışlayacağım.
Aldığım her görevi, üstlendiğim her görevi bütün aksaklıklarına, bütün eksikliklerine rağmen yerine getirmeye çalıştım. Siz bilmezsiniz ama ben bilirim. 36 saat ayakkabı çıkartmamak siz bilmezsiniz ben bilirim. Ayakkabı bağcıklarını çözmek zorunda kaldım çünkü ayaklarım şişti. Bizim mücadelemiz hak mücadelesi. Benim kişisel bir mücadelem yok. Benim gelirim bana yetiyor zaten. Benim servetlere ihtiyacım da yok. Benim tek isteğim halkımın gönlünde bir taht kurmaktır başka bir şey değil. Ve herkes şunu söyleyebilmeli; 'Evet bu Genel Başkan çalıştı, evet bu Genel Başkan emek harcadı.' Ben bunu istiyorum, başka bir şey istediğim yok. Ve bu ülkede dönüşümü sağlayacak olan bizleriz. Tarihi bir sorumluluk bizim sırtımızda. Önümüzde yerel seçimler var. Ben burada kısacık filmde söylemişlerdi bazı illeri alacağız diye. Alacağız arkadaşlar daha Manisa'yı alacağız, daha Bursa'yı alacağız, daha Balıkesir'i alacağız, daha Denizli'yi alacağız. Alacağız. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Eğer biz Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gideceksek bizim kitabımızda umutsuzluk yoktur, bizim kitabımızda mücadele vardır, yürekli mücadele vardır, aslanlar gibi mücadele vardır. Bu mücadeleyi yapacağız biz.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum."