Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, TBMM Genel Kurulunda, Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağının kaldırılmasını amaçlayan "12/06/1960 tarihli ve 1 sayılı kanunun bazı hükümlerinin yürürlükten kaldırılması hakkında kanun teklifi” üzerine bir konuşma yaparak görüşlerini ifade etti.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, TBMM Genel Kurulunda görüşülen “Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağının kaldırılmasını öngören yasa tasarısı” hakkında konuştu.
Konuşmasına 17 Haziran’daki vefatının 5.yılı dolayısıyla 9.Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i anmakla başlayan Uysal, “Kırgızistan eski Devlet Başkanı Askar Akayev'in "Avrasya'nın Sokrates’i" diye tarif ettiği, Türkiye'ye yeni bir Türkiye eklemiş, bulunduğu tarihî dönem içerisinde zamanın ruhunu, tarihin temposunu yakalamak adına ülkesi için önemli hizmetlerde bulunmuş, Türk siyasi tarihimizde önemli bir figür, önemli bir aktör, önemli bir lider olan Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'i rahmetle anıyorum” dedi.
Uysal, Pençe Harekâtı'nda şehit verdiklerimiz ile sel felaketi nedeniyle Bursa'da hayatını kaybeden vatandaşlarımızı da rahmetle anmak istediğini sözlerine ekledi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal, yasa teklifi hakkında yaptığı konuşmada anlamlı bir değerlendirme yapıldığını ifade ederek şunları kaydetti:
“Aslında, Kurtuluş Mücadelesi'nin parolası olmuş, "İstiklali tamme hâkimiyeti milliye" fikrinin maalesef dinamitlendiği 27 Mayıs darbesiyle ilgili, bugün burada sadece bir hukuki düzenleme yapmıyoruz. Bunun beraberinde tarihe karşı da vazifemizi yapmak adına belirli değerlendirmeleri burada yapıyoruz.
“27 Mayıs ile maalesef nefret tohumları ekilmiştir”
Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Millî Eğitim eski Bakanı Rıfkı Salim Burçak, 27 Mayısı cumhuriyet ve demokrasimizin en büyük buhranı olarak tarif etmiştir.
27 Mayısla beraber, tarihi çerçeveye baktığınızda tüm coğrafyamızda, Batılıların "Orta Doğu" diye tarif ettiği bu coğrafyada, âdeta bir siyasal kadastro geçirircesine; din savaşları, etnik savaşlar, kaos dönemleri, Baas dönemleri, askerî darbeler, idamlarla beraber, deyim yerindeyse, altyapı ve üstyapı kavramları olarak devlet ve milletin üst üste oturamaması için maalesef husumet tohumları, nefret tohumları ekilmiştir.
“Muasır medeniyet kavgası, Atatürk'ten sonra Demokrat Parti'yle ete kemiğe bürünmüştür”
Bu bölgenin millet ve devletleri, işte bu şekilde ortak bir ideale, ortak bir hedefe doğru bir program uygulayamaz hale getirilmiştir. Arkasına milleti alıp batılı güçlerin, diğer güçlerin karşısına çıkması gereken siyasi iktidarlar, maalesef meşruiyet açıkları dolayısıyla, yöneten yönetilen arasında oluşturulmuş karşılıklı güvensizlik dolayısıyla, kurulan vesayet düzeninin ortaya çıkardığı aksaklıklar dolayısıyla kendi programlarını da uygulayamamıştır. Anadolu'da -affınıza sığınarak ifade ediyorum- merkepleri yan köstek bağlarlar, arka sağ ayağıyla ön sol ayağını bağlarlar ki mesafe alamasınlar. Ülkemiz hep bunun sıkıntısını çekti ne yazık ki…
İşte, Türkiye'miz de 27 Mayısla beraber aslında İkinci Dünya Savaşı sonrası genel ekonomik krizin yıkıcı sonuçları karşısında okulsuz, yolsuz, susuz, hastanesiz, gıdasız, hastalık ve kıtlıkla uğraşan Anadolu halkını cehaletten, sefaletten, kıtlıktan kurtarmak için yapılan muasır medeniyet kavgası Atatürk'ten sonra Demokrat Parti'yle ete kemiğe bürünmüştür.
Yüzyılların mağduru Anadolu insanı hürriyetle ekmeği bir arada buluyor; ekmeğin sürekli büyüdüğünü, büyüyen ekmeğin adaletle dağıtıldığını görüyor; demokrasiyi, seçmeyi, seçilmeyi, medeniyeti, kanun önünde eşitliği de tadıyordu. Korkusuz yaşama hürriyetini su gibi, hava gibi içine çeke çeke yaşamayı öğreniyordu. Hür ve demokrat bir ülkenin bireyi olmak Türk milletinin de hakkıydı. İşte bu anlayış içerisinde vazifesini yapmış, fikir ve düşüncesi itibarıyla Demokrat Parti ve Menderes'e karşı, "Menderes'in Dramı" kitabıyla da önemli bir vazife görmüş Şevket Süreyya Aydemir bile 4 binden 54 bine çıkarılmış traktörle Anadolu'nun nasıl bir büyük hamle içerisine girdiğini kayda geçirmiştir.
“Yassıada'da yargılanan milletin hâkimiyetiydi, asılan ise Türkiye Cumhuriyeti devletiydi”
Bugün maalesef çokça ifade edildiği gibi 27 Mayısla bir deli gömleği giydirilmiştir. Yassıada'da yargılanan milletin hâkimiyetiydi, asılan ise Türkiye Cumhuriyeti devletiydi.
İşte bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece bir yasal düzenleme yapmamaktadır, Türkiye Büyük Millet Meclisi orada idama mahkûm edilen, evvelen ve bizatihi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Koraltan, Başkan Vekilleri İbrahim Kirazoğlu, Agah Erozan başta olmak üzere kendi iradesiyle meşruiyet kazandırdığı bir iktidar, Başbakanı, bakanları ve Cumhurbaşkanının yargılandığı bir sürece şahit oldu.
“Bu meseleyi bir siyasi rekabet meselesi olarak görmemeliyiz. Herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye'yi inşa etmeye vesile yapmalıyız”
Bugün Parlamento olarak toplumun zaman zaman altmış yıl geçtiği, arkada bıraktığımız ve arkada açık defterler olarak, açık hesaplar olarak bıraktığımız bu defterleri akıl ve vicdan ölçüsüyle beraber milletimiz için ortak bir değer yargısı hâline getirmek adına bu toplantıyı ben de daha fazlasıyla önemsiyorum.
Bu meseleyi bir siyasi rekabet meselesi, bir siyasi mücadele meselesi olarak değil, Türkiye'de kimse demokrat değil, herkes birbirinin celladı, sadece sırasını bekliyor noktasından çıkararak mağdur olmamış hiçbir siyasal ve toplumsal kesimin kalmadığı bu ülkede, herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye'yi inşa edebilmek adına vesile yapmak mecburiyetindeyiz.
Kanunun anlamlı bir sonuç doğurabilmesi için mümkün mertebe daha kapsayıcı, kuşatıcı bir usulle bu sürecin yürütülmesini temenni ederdim.
Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen gruplar başta olmak üzere diğer siyasi partiler, bağımsız milletvekilleri de dâhil olmak üzere usul açısından hazırlık, Komisyon ve Genel Kurul sürecinde de bu kuşatıcılığın işlemesi, 27 Mayısı yaratıcı ortak değer, Türk demokrasisi için bir ortak travma haline getirebilmek adına da önemli olacaktır. Bu hazırlık sürecinin etkin bir şekilde yürütülmemesinin sonuçlarını hızlı bir şekilde, böyle bir kanunun Komisyon ve Genel Kurul gündemine getirilmesi, zaten sonucunu vermiş, Komisyonda da üzerinde değişiklikler yapma ihtiyacı kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
“Demokrat Parti ve şehitler için, yargılanan mağdurlar için atılacak her adıma elbette ki olumlu bakmaktayız”
Bu açıdan bakınca bu kanun çerçevesinde elbette Demokrat Partililer olarak, Demokrat Partili aileler olarak, Demokrat Parti’de 1952-1960 arasında belediye başkanlığı yapmış bir dedenin torunu olarak -şahsım içinde- burada Demokrat Parti ve şehitler için atılacak, yargılanan mağdurlar için atılacak her adıma olumlu bakmaktayız ama bu noktada da birtakım düşüncelerimi daha iyisini, daha güzelini aramak adına siz değerli milletvekilleriyle de paylaşmak isterim.
Pek çok Demokrat Partili aileyle bu süreç içerisinde konuşma imkânı buldum, başta Bayar ailesi olmak üzere. İdama giderken “Hayata veda etmek üzere olduğum bu son dakikalarda hiç muğber değilim" diyen, "Milletime ebedi saadetler diliyorum." diyen anlayışın sahipleri, onların çocukları, siyasi takipçileri olarak milletimizin vicdanına ve yüce Allah'a bu zamana kadar havale edildi.
“Tazminat konusunun, meselenin özünü perdeleyici bir vasıf göreceği endişesi var”
Ama bu tazminat meselesinin tekrar değerlendirilerek pek çok ailenin talebi doğrultusunda, meselenin özünü perdeleyici bir vasıf göreceği endişesini onlar adına burada ifade etmek isterim.
Ayrıca bir başka eksikliği de 27 Mayıs sanki gökten düştü noktasına indirgenecek genel birtakım değerlendirmelerle beraber, 27 Mayısı yapanları lanetlemekle beraber daha evvel 12 Eylül darbesini icra edenlere karşı Büyük Millet Meclisi’nde kamu alanları başta olmak üzere, isimlerinin silinmesi teklifi de dahil olmak üzere böyle bir tasarrufu Büyük Millet Meclisi ortaya koymalıdır anlayışı içeresinde, Anayasa Komisyonu Raporuna da dercedilmiş -biraz garipsediğimi ifade etmek isterim, 23'üncü sayfasında-
“Sanki, darbecilik hiç suç değil algısı yaratılıyor. Darbelerin arasında iyi-kötü diye ayrım yapanların, bazı yazarların nefret tohumlarını tekrar ekmeye çalıştığı ortada”
Yassıada yargılamalarına ve yapılan haksızlıklara karşı çıkıldığı için bir grup Milli Birlik Komitesi üyesinin tasfiye edildiği ancak diğer Komite üyelerinin baskı ve zulümlerini devam ettirdikleri düşüncesi buraya dercedilmiştir, buna üzüldüğümü ifade etmek isterim. Sebebi de şudur:
Başta İYİ PARTİ ve MHP temsilcilerinin burada söylediklerinden anladığım kadarıyla; sanki darbecilik hiç suç değilmiş gibi bir fikrin Komisyon Raporuna geçmiş olmasına da üzüldüm.
27 Mayıslar geldiğinde, 16-17 Eylüller geldiğinde, darbelerin arasında iyi-kötü diye ayrım yapanların, Türkiye'de bütün kötülüklerin anası Menderes ve Demokrat Parti’dir anlayışını sürdüren, yakın zamanda da Ataol Behramoğlu'ndan, Alev Coşkun'a, Emre Kongar'dan, Merdan Yanardağ'a kadar biriktirdikleri kin ve nefret tohumlarını tekrar ekmeye çalışanların anlayışına karşı olduğumuzu söylemeliyim.
“Cici darbeciler mantığını yadırgıyorum”
Bugün iktidarın birtakım siyasi konjonktür itibarıyla siyasi saiklerle değil bugün, bir aydın sorumluluğu içerisinde, hakikate angaje bir aklı, vicdanı burada ortaya koyarak 'cici darbeciler' mantığı içerisinde bir algıyı ve düşünceyi ortaya koymasını da yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Evet, 27 Mayıs altüst oluşlar içerisinde, hakikaten büyük problemlere, bugün de üstesinden gelmekte zorlandığımız büyük meselelerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Sadece Yassıada'da değil, Anadolu'nun her köşesinde belediye başkanlarıyla, parti yöneticileriyle, Sivas Kampı dâhil olmak üzere... Ki Bayar'ın tarihe not düştüğü gibi, HDP yöneticilerinin hiç ağza almadığı gibi, Sivas Kampı maalesef Türkiye'de siyasal bölücü Kürtçülüğü hortlatan bir unsur, bir kurucu travma hâline gelmiştir.
“Yassıada’nın ruhunu edildi ve meşrulaştırmak adına da birkaç Demokrat Partili ailenin temsilcisiyle beraber orada bir maskeli balo ortaya koyuldu”
Bu açıdan bakınca da bugün özellikle 27 Mayısta özgürlük ve demokrasi adası olarak Yassıada'da demokrasi ve özgürlük adası olarak İstanbul'a sapladığımız hançerler yetmemiş gibi, bir proje yarışması açarak sanki "Bina üstüne buraya nasıl bina sığdırırız?" mantığı içerisinde oranın ismini yok ederek, oranın yaslı hâlini yok ederek, ruhunu yok ederek ve meşrulaştırmak adına birkaç Demokrat Partili ailenin temsilcisiyle beraber orada bir maskeli balo ortaya koyuldu. Orada eksik olan sadece -bir gazetecinin tarifiyle "Cumhur İttifakı'nın ideoloğu" diye tarif ediliyor- bugün hâlâ 27 Mayısa taraftar olan Perinçek'in eksikliği olmuştur. Bu savrulmuşluğun, bu yozlaşmış fotoğrafın maalesef iktidar açısından bir anlamı olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle, tekrar, başta şehit edilen Başbakan Menderes ve Bakanları Polatkan Zorlu olmak üzere, başta Yassıada'da hak ihlallerine uğramış Demokrat Partililere, Anadolu'nun her noktasında mağdur olmuş Demokrat Partililere rahmet diliyorum.
Bu vesileyle, bu yasanın -ifade ettiğim gibi- o büyük Türkiye'yi kurmaya, herkesin hukukundan emin olduğu Türkiye'yi kurmaya vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”
Gültekin uysalın konuşması gerçekten, herkesi tokatlayan gerçeklerle yüzleşmeye ve gidenler şehitmi yoksa vatan hainimi diye ötekileştirme vede yapılanları yok sayarak linç etmenin bir Öcalalmaya dönüşmesi, affedilir ve aileleri bu lekeden kurtaran bir devlet kuçaklaşması yaşanabilir mi inşAllah gelecek günler geçmişden ders çıkaran bir iktidarın yumuşak devrini gerçekleşmesine vesile olur.