Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın Habertürk televizyonunda katıldığı Enine Boyuna programında gazetecilerin yönelttiği bazı sorular izleyicileri şoke etti.
Hülya Hökenek'in yönettiği programa konuk gazeteciler Ali Babacan'a, bakanlık yaptığı dönemde adı açıklanmayan bir firmaya neden randevu vermediğine ilişkin ısrarlı sorular sordu. Programda, araya başka konular girmesine karşın, Ciner Medya Ankara Temsilcisi Deneyimli Gazeteci Muharrem Sarıkaya'nın konuyu neden sık sık aynı noktaya getirip, "firmaya neden randevu vermediniz?" şeklindeki sorularına anlam veremedi.
Muhalif tavırlarıyla bilinen "Habertürk televizyounnda iş takibi mi yapılıyor?" sorularına neden olan ve 11 Ağustos Çarşamba gecesi yayınlanan, Youtube'da kayıtları da bulunabilecek programda izleyicilerin gazetecilik mesleğini sorgulamalarına neden olan diyalog şöyle gelişti:
"-Hülya Hökenek (Moderatör): Son bir buçuk dakikamız bu arada...
Muharrem Sarıkaya (Ciner Medya Ankara Tems.): Ama şöyle de birşey yok mu efendim? Yani bir ülkeyi asıl kendi vatandaşı, yurttaşı, yatırımcısı sırtında taşımaz mı? Yani yabancı yatırımcı mı taşır, yoksa o ülkenin yatırımcısı memleketlisi mi taşır? Şimdi buradan bakıldığında burada yani, iki dijitli yatırımları yapmak isteyen insanlarla neden görüşülmez, neden o insanlarla birlikte hareket edilmez, neden o insanların önü açılmaz? Siz de iktidara geldiğinizde 'bu bizim partiye yakın işadamı, o bizim partiye yakın değil' diye bakacak mısınız?
Hülya Hökenek: ... Öyle bir ayrımla..?
Ali Babacan (Deva Partisi Genel Başkanı): AB'nin kamu alımları mevzuatını aynen uyguladığında zaten böyle bir ayrım imkanı olmuyor ki.
Muharrem Sarıkaya: Randevu bile verilmiyor...
Ali Babacan: AB derken yani illa uluslararası yatırımcılara da açık bir ihale yapıp yapmamak bizim elimizde. Mesela biz şu anda kamu alımları konusunda Gümrük Birliği'nde değiliz. Mesela bizim şirketlerimiz AB'deki kamu alımları ihalelerine rahat giremiyorlar. Gümrük Birliği bizim şu anda eksik, halbuki biz onu istiyoruz, yani Gümrük Birliği kamu alımlarında da olsun, asıl bizim şirketlerimiz gidip Avrupa'daki altyapı ihalelerine girdiği zaman asıl Türkiye'nin gücü o zaman ortaya çıkacak, yani bizim şirketlerimiz iyi iş yapıyorlar, hızlı çalışıyorlar... Mesela yap-işlet-devret projeleri çok hızlı bitiyor, kaliteli oluyor. Pahalı oluyor evet ama hızlı bitiyor ve kaliteli oluyor. Dolayısıyla bu iş yapma kalitesini bizim şirketlerimiz Avrupa'ya bir taşıyabilse orada çok iyi sonuçlar alınır, yani bütün Avrupa'nın alt yapısını bizim şirketlerimiz girer ve çok da iyi yaparlar. Gümrük Birliği'nde değiliz ama mesela kendi isteğimizle kendi irademizle bizim altyapı projelerimizi istersek uluslararası ihaleye de çıkabiliriz. Ama bunların çoğu uluslararası ihalede olmadı biliyorsunuz genelde yerli firmalar geldi. İhale bile yapılmadı.
Muharrem Sarıkaya: Ama şimdi..
Ali Babacan: ...Davet usulu usulü oldu. Davet edildi 3-5 firma, o davet edilenler eliyle gerçekleşti.
Muharrem Sarıkaya: Orada asıl önemli olan şu, iki dijitli... bir saniye... rakamlı yatırım yapmak isteyen yerli yatırımcıya randevu bile verilmezken, yabancı yatırımcının önünün açılması ne kadar doğru?
(Araya Reklamlar ve sosyal medya ve istatistik meselesi giriyor)
Muharrem Sarıkaya: Efendim bu yatırım meselesi gerçekten önemli bir mesele biraz önce de söyledim, yani yerli yatırımcıya önünü açma, yerli yatırımcıya randevu vermekten neden çekindiniz?
Ali Babacan: Öyle birşey yok ki, kabul edilemez.
Muharrem Sarıkaya: Böyle birşey sizin döneminizde de yaşanmış.. Mesela sizin döneminizde Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde yani mesela siz de randevu vermemişsiniz. Yayın sonrasında ben söylerim.
Ali Babacan: Neye, kime vermemiş ama hemen somut bir şey lazım... Böyle iddia olduğu zaman firma adı lazım yani...
Muharrem Sarıkaya: Yani iki dijitli milyar dolarlık yatırımlar.
Ali Babacan: Öyle birşey mümkün değil tabi.
Muharrem Sarıkaya: Peki, yayın sonrası ben söylerim size.
Ali Babacan: Bakın milyar doları bırakın, daha iki ay önce ben yerli ve yabancı büyük fon yönetimleriyle dijital ortamda toplantı yaptım. 170 tane fon yöneticisi katıldı. Türkiye'den de katıldı, Japonya'dan da katıldı herkese açık ve bu milyar dolar değil bakın, her biri trilyon dolarlık fonlardan insanlar katıldı buna. Yani herkes katıldı. Ama şu var bakın şu var: Ben bankalardan sorumlu olduğum günlerde bankaların kredi müşterileriyle asla görüşmedim. Eğer mesele oysa ben kamu bankası bana bağlı, bilemiyorum yani...
Muharrem Sarıkaya: Yok yok değil, hayır hayır hayır banka kredisi meselesi değil...
Ali Babacan: Çünkü o tür şikayetler geldi, o dönemde, kamu bankalarının biz yönetimini atadık ve geri çekildik. Kamu bankalarının kredi müşterileriyle ben asla görüşmedim. En büyük kredi müşterisini bile ben tanımadım, bilmedim, görüşmedim.
Muharrem Sarıkaya: Yok hayır değil.
Ali Babacan: Prensip kararı aldım görüşmedim, eğer öyle birşeyse bilmem. Ama Türkiye'ye yatırım yapacak, kendi vatandaşımız, böyle birşey düşünülemez yani."
Tartışma bir ölçüde böylelikle tatlıya bağlanır ve program sona erdi. Ancak ekran karşısında programı şaşkınlıkla izleyen izleyiciler, Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök'ün bir dönem tartışmalara yolaçan "Köşeler Bizim Babamızın Malı mı, Yoksa Halkın Malı mı?" konulu yazısını hatırlamaktan ve "Ekranlar, basın organları ve mecraları bizim babamızın malı mı yoksa halkın malı mı?" sorusunu sormaktan kendilerini alamadılar.