-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. "Zillet" ittifakının HDP'yi "bagaja" almaya niyetlendiğini belirtti. Bahçeli, 10 yaşındaki bir çocuğun Kemal Kılıçdaroğlu'nu "hain" diye anmasının nedenlerine odaklanmak gerektiğini bildirdi.
ANKARA(ANKA) - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son kar felaketiyle İstanbul'da balığın baştan, tuzun da hepten koktuğunu belirterek, kar esareti sırasında sahada olmak yerine İngiltere Büyükelçisiyle 3 saati aşkın süre balık yiyen belediye başkanı Ekrem İmamoğlu'nun "görevden affını istemesi" gerektiğini bildirdi. Mobese'den ancak "açığı olanların" korkacağını anlatan Bahçeli, 10 yaşındaki bir çocuğu CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na "hain" deme noktasına getiren koşulların incelenmesi gerektiğini belirtti ve imzacı akademisyenleri bu konuyu araştırmaya davet etti. Bahçeli ayrıca "Zillet" ittifakının HDP'yi "bagaja" almayı düşündüğünü iddia etti.
-İMAMOĞLU İSTİFA ETMELİ
Karla mücadelenin yağış başlamadan önce yapılmış olması gerektiğini anlatan Bahçeli, "Birleşik Krallığın Türkiye Büyükelçisiyle 25 gün önce programlanan randevusunu saat gibi hatırında tutan İstanbul Belediye Başkanı, ne gariptir ki, ne gafilliktir ki, meteorolojinin uyarılarını bir türlü hatırlayamamış, aklına dahi getirememiştir. Ucuz bir mantıkla, 'kar aniden bastırdı' diyecek kadar savrulmuştur. Balığa tuz dökmüştür de yollara tuz dökecek yönetim becerisini gösterememiştir. Diyeceğim odur ki, İstanbul’da balık baştan, tuz da hepten kokmuştur. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Kar göstere göstere gelmiş, İstanbul Belediyesi göre göre kara gömülmekle kalmamış, daha vahimi İstanbullu vatandaşlarımızı çileye ve çetin kış şartlarına mahkûm etmiştir. Kuzeyden gelen kar dalgası özellikle İstanbul’un kuzey batısını vurmuş, bu bölgedeki otoyollarda ulaşım durunca büyük kentimiz 17 saat süren kilitlenme ve esaret yaşamıştır. İstanbul’a 8 saat içinde metrekareye düşen kar yağışı yaklaşık 60 kg civarında olmuştur. Sel olunca denize kaçan, deprem olunca kayak yapan, kar yağınca balık masasında keyfe dalan sorumsuz ve duyarsız bir kağıt kaplana İstanbul ve İstanbullu kardeşlerim asla müstahak değildir. İstanbul, İstanbul olalı böyle bir zillet, böylesi bir zulüm görmemiştir. Çürük tahtanın çivi tutmayacağı bir kez daha belli olmuştur. Liyakatsiz, layüsel ve lakayt bir siyaset tellalının elinde İstanbul ser sefil hale düşmüştür. Bu hazin bir tablodur, hezimetle perçinli ayıplı bir tabansızlıktır. İstanbullu yolda kalmış feryat figan ediyor, trafik tıkanmış, hayat durmuş, Belediye Başkanı kendisine özel tahsisli kar küreme aracıyla balıkçıya gidiyor. Bunu yaparken de hiç vicdanı sızlamıyor.
Üstelik 'Büyükelçiyle yemek karla mücadele kadar önemli' diyebilecek kadar şirazesi kaymış bir görüntü vermekten kaçınmıyor, bundan rahatsız olmuyor. Çünkü istikameti şaşmış, iradesi sakatlanmış, perdesi yırtılmış, pusulası bozulmuştur. Bir büyükelçiyi 16 milyon İstanbulludan daha çok önemseyen bir şahsa Türk-İslam medeniyetin en büyük kenti nasıl emanet edilecek? Emanete leke sürmek millete ihanet, melanete hizmet değil midir? Normal şartlarda İstanbul gibi bir kentin belediye başkanının pek tabii herkesle görüşmesi normaldir, beklenen bir durumdur. Buna diyeceğimiz bir şey yoktur. Normal olmayan husus; karın, kışın tam ortasında lüks bir balık lokantasında vaki görüşmeye niye ve ne maksatla ihtiyaç duyulduğudur. Bu kadar önem atfediliyorsa, söz konusu görüşmeden Dışişleri Bakanlığı bilgilendirilmiş midir? Balık masasındaki konuşmalar tutanak altına alınmış mıdır? Bir belediye başkanı için kentinin ağır hava şartlarıyla mücadeleden daha öncelikli ne olabilir?
İstanbul Belediye Başkanı, kimlerin dolduruşuna gelmiş, kimlerin dolmuşuna binmiş, nasıl bir siyasi hedef konusunda ikna edilerek kafa kola alınmıştır?"
Son zamanlarda ülkede görev yapan büyükelçilerle CHP’nin özel ve düşündürücü bağlantısının giderek yaygınlık kazanmasının Keçecizade Fuat Paşa’nın “Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye imkan yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvet de sefaretlerdir" sözünü akla getirdiğini anlatan Bahçeli şöyle devam etti:
"Burada söz konusu edilen muşta, kunduracıların derileri vurarak inceltmek için kullandıkları metalden tokmaktır. CHP’nin tam tersine, Keçecizade Fuat Paşa’nın sözüne dün ve bugün bağlamında katılmamız, onay ve olur vermemiz eşyanın tabiatına tamamen aykırıdır. Bize göre CHP’nin büyükelçilerle düşüp kalkması tesadüfü olmayıp, demokrasi dışı ve milli irade karşıtı bir arayış ve özlemin mahsulüdür. Zira artık kartlar açık oynanmaktadır. Yine bir başka CHP’li büyükşehir belediye başkanının, 'Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını dış güçler belirleyecek' itirafını İmamoğlu’nun sinsi faaliyetleriyle beraber ele almak lazımdır. CHP, süngü düşürmüş, teslim bayrağını çekmiş, serbest kullanıma açılmıştır. İstanbul Belediye Başkanlığı makamını siyasi hırsları için basamak gören bir kişinin marjinal güvenirliği sıfıra inmiştir. Bu şahıs Türkiye muhalifleriyle can ciğer kuzu sarması haline gelmiştir. Şu rezalete bakınız ki, Belediye Başkanı balıkçıda tıka basa yerken, sözcüsü de İstanbul’da değil, tatile gittiği İsviçre’de karla mücadele etmiştir. Sanıyorum Alpler’de epey zorluğa katlanmıştır. Ne de olsa yoğun kar yağışı altında kayak yapmak, pahalı otellerde yatıp kalkmak, yiyip içmek ihtimalen bu fukarayı yormuş, oldukça da hırpalamıştır. İşte CHP’nin önü arkası, özü özeti, başı sonu bundan ibarettir. Ne utanmaları var, ne sıkılmaları. Ne edep bilirler, ne de erdem tanırlar. Fildişi kulesinde, sırça köşklerde sosyal demokratlık taslarlar. Mobese kayıtlarına düşünce de kızılca kıyamet koparırlar. Kar yağışını konuşmazlar, İstanbul’un dramını konuşmazlar, balıkçıyı konuşmazlar, ne var ki yüzsüzce mobeseyi dillerine dolamaktan da geri durmazlar. Takip ediliyorlarmış, izleniyorlarmış, dinleniyorlarmış, geçin bunları, bırakın bu boş bahaneleri, şiddetli kar fırtınası varken balıkçı lokantasında ne aradığınızı, hangi gizli emellerin peşinden koştuğunuzu söyleyin."
"Peki yeri ve zamanı mıydı büyükelçiyle protokol yemeğinin?" diye soran MHP Lideri Bahçeli, "Yüreğiniz yetiyorsa itiraf edin, cesaretiniz varsa ifade edin, mahcubiyet duyacağınız gizli ilişkileriniz, korkup sineceğiniz gizemli irtibatlarınız yoksa çıkın meydana, milletin kafasında birikmiş soru işaretlerini giderin" dedi.
-"AÇIĞI OLAN MOBESE'DEN ŞİKAYET EDER"
Açığı olanların mobeseden şikâyet etmelerinin gayet doğal olduğunu kaydeden Bahçeli, "Özgürlüğün ve özel hayatın ihlal edildiğini iddia edenler boşa nefes tüketmektedir. İstanbul’da geçen hafta yaşanan rezaletlerin bir benzeri dünyanın herhangi bir ülkesinde vasat bulmuş olsaydı, o ülkenin belediye başkanı emin olunuz ki bir gün, bir saat, bir saniye bile koltuğunda oturamazdı. Sayın Abdülhamid Gül’ün başarıyla icra ettiği bakanlık görevinden affını istemesini mobese kayıtlarının ortaya çıkmasına bağlayan süfli ve müflis CHP zihniyetinin algı oyunları, iftira taarruzları, itibar suikastları asla tutmayacak, hiç kimse de bunlara iltifat ve itimat etmeyecektir. Bizim dileğimiz Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da görevinden affını bir an evvel talep etmesi ve gecikmeksizin, daha fazla hasara yol açmaksızın İstanbul’un önünü derhal açmasıdır" dedi.
-KILIÇDAROĞLU'NUN "DEMOKRASİNİN YOLU DİYARBAKIR'DAN GEÇER" SÖZÜNE ELEŞTİRİ
Batılı doğulu, kuzeyli güneyli demokrasi tanımlamasının dayatma tonu ağır basan seçkinci, ayrımcı ve mesnetsiz bir iddia ve imtiyazlı bir alan açma çabası olduğunu kaydeden Bahçeli, "Demokrasinin yolu Diyarbakır'dan geçer" diyen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi. Bahçeli, "Asıl sorun maskeli demokratların, mayası ve meşrebi bozuk siyaset bezirgânlarının demokrasiyi kırıp dökmeleri, bozup parçalamaları, işlerine geldiği gibi söküp takmalarıdır. Demokrasi ihanetin kılıfı olamaz. Demokrasi egemenliğe kast etmenin kaynağı görülemez. Demokrasi sövüp saymanın, yakıp yıkmanın meşruiyet zemini olarak asla kullanılamaz. Demokrasi, hukuk ve hürriyetin, hukuk ve hürriyet, demokrasinin karşılıklı güvencesidir. Biri olmadan diğerinin varlığından söz edilemez. İfade ve düşünce hürriyeti, vandal hedeflerin, vahşi emellerin, öfke ve nefret akımlarının, suç ve suçluları koruma alçaklığının ikmal deposu, ikbal dekoru değildir" dedi.
-"ÇOCUK KILIÇDAROĞLU'NA NEDEN 'HAİN' DEME NOKTASINA GELDİ, ONA BAKILMALI"
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na hakaret etmenin, büyükbaş hayvan benzetmesi yapmanın ifade ve düşünce hürriyeti sayılamayacağını kaydeden Bahçeli, "Bu tip bir kötü söz terbiyesizliktir, edepsizliktir, nitekim suçtur. Hz.Adem ile Hz.Havva’ya cahil demek bir sanatçı marifeti, demokratik bir hak, sıradan bir şarkı sözü olarak değerlendirilemez. Herkes aksini söylese de MHP bu görüşte olamaz, bu ilkelliğe göz yumamaz, selin akıntısına kapılamaz. Hakaret eden, küfreden, faşizan arzularını ilk fırsatta ifşa eden kim olursa olsun, bunun sonuçlarına mutlak surette katlanmalıdır. Bir televizyon kanalında Sayın Cumhurbaşkanı’na en ağır hakaretleri sıralayan sözde bir gazeteciye sessiz kalanların, Trabzon’da bir çocuğun heyecanla söylediği sözlere ateş püskürmeleri ikiyüzlülüğün deşifresidir. Dikkat buyurunuz, henüz 10 yaşında olan bu çocuğumuz Cumhurbaşkanı’na amca derken, Kılıçdaroğlu’na hain diye seslenmiştir. 203 sözde yazar, çizer, aydın ve gazetecinin bildiri hazırlayıp yayımlamak yerine bu sorunu ele almalarında yarar olacaktır. Bu yavrumuzu bu noktaya getiren nedir? Böylesi bir tercihe zorlayan ve bunu da telaffuz ettiren gelişmeler nelerdir? Şehidimiz Eren Bülbül’ün katilleriyle sarmaş dolaş olanların, ittifak kuranların, yanak yanağa verenlerin, bilahare herkesin, her kesimin geleceğimiz adına bu soruların üstünde kafa yormaları elzemdir. Terörizmin değirmenine su taşımanın sorarım sizlere, neresi haktır, neresi hukuktur, neresi demokrasidir? Katile katil, caniye cani, teröriste hain diyemeyen, sırf siyasi rant devşirmek için bölücülerle bir ve aynı kareye girmekten sakınmayan her kim varsa demokrasiyle arasına geceyle gündüz gibi mesafe koymuştur" dedi.
Bahçeli, Sorosçu Osman Kavala’yı savunmanın, terörist Demirtaş’a methiyeler düzmenin adalet, demokrasi ve hürriyet konusu değil, işlenmiş suç ve hıyanete taammüden ortaklık olduğunu anlattı.
Teröristin hem devlet hem de demokrasi düşmanı olduğunu hatırlatan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun “Terörle mücadele ediyoruz derken demokrasi askıya alınıyor. Demokrasi askıya alınırsa da en çok terör örgütlerine prim verirsiniz" sözlerini eleştiren Bahçeli, "Sayın Kılıçdaroğlu şu hususu unutma ki, tekerimize taş koymaya kalkışanların alınlarını karışlarız, bunlara karşı da çekilmeye hazır keskin bıçak olup ayağa kalkarız. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin askıya alındığını söylemek su katılmamış bölücü bir dildir. Terörle mücadele sürecinde demokrasinin hiçe sayıldığını iddia etmek terörist üslubudur, terör usulüdür, zillet bir bühtandır. Demokrasiyi korumak için terörle mücadele ediliyor, ey Kılıçdaroğlu bundan haberin var mı? Vatana ve millete musallat olan seri katilleri cezalandırmak amacıyla terörle mücadele yapılıyor, ey Kılıçdaroğlu bunu biliyor, bunu hazmedebiliyor musun? Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer diyen Kılıçdaroğlu, senin yolun nereye çıkıyor? Karanlık yolculuğun nereye doğru gidiyor? Kılıçdaroğlu sosyal medyada video çeke çeke akli melekelerini yitirmiş, trolleşmiş bir figür olarak milli ve siyasi hayata bütünüyle aykırı davranmaya başlamıştır. Demokrasinin bir yolu vardır, o da insanımızın, milletimizin vicdan, asalet ve ahlakından geçmektedir. Eğer ille de demokrasiye ulaşacak bir yol aranıyorsa başkent Ankara’nın tertemiz ve geniş yolları aziz milletimizin her ferdine sonuna kadar açıktır, her zaman da açık kalacaktır."
-3. İTTİFAKLA HDP'Yİ BAGAJA KONULACAK
Güçlendirilmiş parlamenter sistemini açıklayacak Millet İttifakı'nın henüz oturma sırasını tartıştıklarını kaydeden Bahçeli, "Alfabetik mi olsun, aritmetik mi olsun, yaşa göre mi olsun, yoksa boy sırasına göre mi olsun, karar vermiş değiller. Kendi aralarında demokratik nezaketin çatısını örmekten aciz kalan, ittifakın isim değişikliğini planlayan, üçüncü bir ittifak projesiyle HDP’yi bagaja koymayı düşünen zillet ittifakının Türkiye’ye katacağı, Türk milletine kazandıracağı hiçbir şey yoktur" dedi.
-"KILIÇDAROĞLU BU MİLLET BİRBİRİNE KÜSMEDİ Kİ BARIŞTIRACAKSIN..."
Doğalgaz stokunda olmayan azalmayı bir yalana bin yalan ekleyerek anlatan, benzin fiyatlarını görünce ata bindiklerini açıklayan bu demokrasi kaçkınlarını, ahde vefalarını çiğnemiş bu nimet bilmez taifeyi aziz milletin ibretle takip ettiğini kaydeden Bahçeli, Kılıçdaroğlu'nun geçen hafta katıldığı bir televizyon programında pot üstüne pot kırarak vahamet düzeyinde falso yaparak, “bu milleti barıştıracağız” diyebildiğini söyledi.
Bahçeli, "Sayın Kılıçdaroğlu barışmak, küsler arasında olur. Türk milleti ne zaman birbirine küsmüştür? Bu küslükten bir tek bizim mi haberimiz olmadı? Sen ne demeye çalışıyorsun? Maksat ve muradın nedir? Demokrasinin arkasına sığınıp Türkiye’yi yaylım ateşine tutmana, nifak saçmana, sanal ihtilaflar üretip bunu yaymana tahammül etmeyeceğiz, suskun kalmayacağız" dedi.
Devlet Bahçeli Kılıçdaroğlu'na ayrıca, "Sayın Kılıçdaroğlu, AB büyükelçileriyle buluşmanda, 'Deva partisinin ekonomi çalışmasına katılacağız' sözlerinle küstürdüğün, kızdırdığın, özgüveniyle oynadığın CHP’ye oy veren kardeşlerimle önce barışman, öncelikle onların gönüllerine girmen sana başlıca tavsiyemizdir" diye seslendi.
-UKRAYNA KONUSU
PKK/YPG’ye verilen anti tank füzelerinin tıpkısının Ukrayna’ya da gönderildiğini kaydeden Bahçeli, tenakuzlarla ve tehlikelerle dolu bir sürecin yaşadığını bildirdi. Bahçeli, "Ukrayna’nın geleceğine karar verecek yegâne güç bu ülke vatandaşlarının hür iradeleridir. Kiev’i geleceği bölgesel ve küresel güç merkezlerinin insafına terk edilmemelidir. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, “Ukrayna, Biden ile Putin arasındaki bir anlaşmanın sonucu olmamalıdır.”
Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, barış ve uzlaşmanın tesis edilebilmesinin ancak ve ancak bu iki ülkeyle dostane ve yapıcı ilişkileri bulunan üçüncü taraf bir ülke tarafından sağlanabileceğini belirten Devlet Bahçeli "Bu ülke de kuşkusuz Türkiye’dir. Sayın Cumhurbaşkanımızın aktif, samimi ve ilkeli girişimleri, Rusya ve Ukrayna ile aynı anda konuşma ayrıcalığı ülkemizin arabuluculuk rolünü tahkim ve takviye etmektedir. Sayın Erdoğan’ın Ukrayna’ya gidecek olması, Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu ay içinde Türkiye’yi ziyaret planı, bölge barışına, istikrar ve huzur arayışına büyük bir destek olabilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sürecin arkasında duruyor, Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlık düğümünün bir an evvel mutabakatla çözülmesini arzu ediyoruz. Ortadoğu’dan sonra Orta Asya’nın ve Kafkasların iç çatışma ve kargaşa ortamına sürüklenmesini kesinlikle doğru bulmuyoruz. Türkiye sözü dinlenen, nazı çekilen, vakarına imrenilen, varlığına itibar edilen, ne diyeceği merak uyandıran saygın ve güçlü bir devlettir. Bu gerçekleri kabulde zorluk çekenler olabilir. Türkiye’nin bölgesel ve küresel sorunlara müdahale edebilme kapasitesinden dolayı uykuları kaçanlar da çıkabilir" dedi.
MHP Lideri, "CHP’nin, İP’in, HDP’nin, devasız ve geleceksiz çürüklerin çarpıtmaları beyhude, aleyhe propagandaları faydasızdır. Türkiye büyüdükçe müfteriler buruşacak, kalkındıkça münafıklar buharlaşacak, gücüne güç kattıkça müptezeller budanarak köşe bucak kaçacaklardır. Bilinmeli ve her zaman da hatırda tutulmalıdır ki, tarihin şaşmaz geleneği, coğrafyanın şüphesiz gerçeği kesinlikle budur" dedi.
-MHP'NİN MİLLİYETÇİLİK TANIMI
Tamamen kültürel eksende tecessüm eden “Ne Mutlu Türküm Diyene” beyanının milli bir heyecanda ve bir tarih şuurunda kenetlenmeyi temsil ettiğini anlatan Bahçeli, "Bu itibarla, bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız mümkün değildir. Bizim için Edirne neyse Hakkari odur. Yozgat neyse Diyarbakır aynısıdır. Bütün yolların çakıştığı nokta Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yolu sevgiden, mensubiyet şuurundan, bayrak ve vatan sevgisinden geçen herkes kardeşimizdir. Hiçbir insanımızın diğerinden, hiçbir yurt köşesinin bir başka yerinden üstünlüğü veya eksikliği yoktur. Yine bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, millet kavramı birleştirici bir rol üstlenmiştir. Etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türk milletinin eşit ve saygın fertleridir. Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk milletinin birlikte yaşama ülküsü ve aynı kaderi paylaşma iradesi kurmuştur. Partimiz, ülkemizde yaşayan vatandaşlarımızı “Türk milleti” tanımı içinde görmektedir. Ancak zillet ittifakının paydaşları milleti oluşturan kimlikleri sorgulamakta, tahriklerini sürdürmektedir. Asırlar içinde üst birliğe ve millet kimliğine yönelen bütün süreç bu tahriklerle geriye dönme riskini içinde barındırmaktadır. Etnik kimliklerin kaşınması, kaçınılmaz olarak kimlik taleplerini doğuracak, hepimizin adı olan Türk milleti tanımına itirazlar çoğalacaktır" dedi.
MHP'nin Kılıçdaroğlu'nun siyaseti aksine "etnik, kültürel ve mezhep zeminindeki siyasallaşmanın bölünmeye götüreceğine inandığını" kaydeden Bahçeli, "Bunun sonucunda ortaya çıkacak tabloda ise Türkiye’nin bu nüfus ve bu coğrafya bütünlüğü ile devamı mümkün olmayacaktır. Bizim bu konuda duruşumuz nettir ve belgelidir. Bizim dayandığımız ilkeler: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet ve tek dil ülküsüdür. Tek devlet, üniter yapının korunmasını, Tek millet, Türk milleti kimliğinin devamını; Tek bayrak, milli devletin bekasını, Tek dil, resmi dilin yalnızca Türkçe olabileceğini, Tek vatan ise, ülkemize ortak koşulamayacağını ilan etmektedir. Ve bunlar da bizim kırmızı çizgilerimizdir. Varsa cüret etmek isteyen, Bu değerleri çiğnemeye hazırlanan, Ben bunları kabul etmiyorum diyen, buradan açıklıyorum ki; Ayaklarını denk alsınlar, Bir kere daha düşünsünler, Burada biz varız ve buna izin vermeyiz. Dün vermedik, bugün vermeyiz, yarın da vermeyeceğiz. Ve tereddüt edenler varsa, buradan tam 1287 yıl önce Orhun’dan yola çıkan buyrukları ve inancı tekrarlamak istiyorum. 'Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön. Kaldı ki böylesi bir felaket ve fecaat hali nasıl mümkün olabilir" şeklinde konuştu.
Bahçeli'nin bu sözleri milletvekilleri tarafından uzun süre ayakta alkışlandı.
Bahçeli sözlerinin sonunda, yarın idrak edilecek mübarek Üç Ayların, bir gün sonrasında idrak edeceğimiz Regaib Kandilinin aziz millete,Türk-İslam alemine ve tüm insanlığa sağlık, huzur, selamet ve nice güzellikler getirmesini temenni etti.