Öne Çıkanlar palandöken CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut cumhurbaşkanı erdoğan chp genel başkanı kemal kılıçdaroğlu deprem tsk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Kuşadası Belediyesi Haberleri recep tayyip erdoğan binali yıldırım Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar pkk

Kılıçdaroğlu: Cumhuriyet Halk Partisi Demokrasi Mücadelesinin Önderi Olacaktır

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Parti Meclisi’ne sunulan Merkez Yönetim Kurulu Raporu’nda, “Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi mücadelesinin önderi olacaktır” derken, “Sorunların çözümü ve aydınlık gelecek her alanda demokratikleşmeyi öngören bir demokratikleşme programı ile mümkün olacaktır. Bu program çerçevesinde, devletin demokratikleştirilmesi, ekonominin demokratikleştirilmesi, siyasetin demokratikleştirilmesi, toplumsal ve sosyal hayatın demokratikleştirilmesi şarttır” ifadelerini kullandı.

CHP Parti Meclisi’ne sunulan Merkez Yönetim Kurulu Raporu’nda ‘Genel Başkanın Sunuşu’nda Kılıçdaroğlu şunları ifade etti:

“24 Haziran seçimleri ile Türkiye parlamenter sistemden, adına ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ denilen, görünüşte başkanlık sisteminin şekli bazı özelliklerine sahip ancak fren- denge mekanizmalarından yoksun bir sisteme geçmiş bulunmaktadır. Anayasa’nın ‘Hükümet’i yani ‘Bakanlar Kurulu’nu düzenleyen 109’uncu maddesi yürürlükten kaldırıldığı yani artık ‘Hükümet’ kavramı olmadığı halde sistem ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ olarak adlandırılmıştır.

Bu sistemde başkanlık sisteminin en temel özelliği olan ‘Sert Kuvvetler Ayrılığı’ bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanının özellikle yargı erki üzerindeki gücü bunun açık bir örneğidir. Yürütme organı olan Cumhurbaşkanının doğrudan atama yetkisinin yanında genel başkanı veya mensubu olduğu partinin parlamentodaki çoğunluğu vasıtasıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeliklerine yapacağı atamalarla HSK’da çoğunluğu oluşturabilmesi yürütmenin yargı üzerindeki olağanüstü gücünü göstermektedir.

Öte yandan ülkemizde siyasi partilerin parti disiplini açısından çok güçlü yapılara sahip oldukları dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının partisinin genel başkanı olarak milletvekillerini belirleme konusundaki yetkisi de Cumhurbaşkanının yasama üzerindeki etkisini göstermektedir.

"Ülkeyi Tek Adam Yönetimine Teslim Eden Bir Sistemdir"

Cumhurbaşkanının, TBMM’yi feshetme yetkisi, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine yasa gücü kazandırılmış olması, Cumhurbaşkanının üst düzey bürokratları atama ve görevlerine son verme yetkisi, bütçe konusundaki yetkileri ile diğer yetkileri de dikkate alındığında ortaya çıkan sistem, fren-denge mekanizmalarının olmadığı, ülkeyi tek adam yönetimine teslim eden bir sistemdir. Sistem kuvvetler ayrılığını değil kuvvetler birliğini esas almaktadır.

Böyle bir yönetim sisteminin ülke yönetiminde demokrasileri ayakta tutan temel değerler açısından büyük sorunlar yaratacağı açıktır. Ülkemizin bugün için en önemli siyasi sorunu budur. Bu sorunların aşılması elbette ki Anayasa’da ve çeşitli yasalarda değişiklik yapılmasıyla mümkündür. Şüphesiz bu güçlü bir demokratik mücadele sürecini gerektirmektedir. Demokratik mücadeleler ise daima sivil toplumdan güç alırlar.

"Bireyin Özgürlük Alanı Baskı Altına Alınmıştır"

Bugün sivil toplum Devleti yöneten güçler tarafından işgal edilmiş, bireyin özgürlük alanı baskı altına alınmıştır. Sivil toplumdaki işgalin sona erdirilmesi bireyin özgürlük alanının genişletilmesi, bölünmüş toplumsal yapımızın birleştirilmesi öncelikli siyasi sorunlar olarak ülke gündeminde yer almaya devam etmektedir. Bu bağlamda Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi mücadelesinin önderi olacaktır, olmak zorundadır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak uzun bir zamandır işaret ettiğimiz Türkiye’nin beş temel sorun alanı olan ‘Hukuk ve Özgürlükçü Demokrasi, Dış Politika, Ekonomi, Eğitim ve Toplumsal Barış’ alanlarındaki sorunlar giderek ağırlaşan bir şekilde varlığını devam ettirmektedir. Seçimler ülke sorunlarının çözülmesi için yönetimlere daima bir fırsat sunarlar. Ancak 24 Haziran sonrası ortaya çıkan siyasi ve ekonomik tablo yürürlüğe giren sistemin ve Cumhurbaşkanının öteden beri bilinen, yeni dönemde de Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile somutlaşan yönetim anlayışının ülke sorunlarını çözemeyeceğini göstermiştir.

24 Haziran seçimleri iki açıdan Türkiye demokrasi tarihinde bir ilki temsil etmektedir. Bu seçimlerle Türkiye parlamenter sistemden, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, başkanlık sisteminin temel kurumlarından yoksun nevi şahsına münhasır bir sisteme geçmiştir.

Siyasi Partiler Kanununda yapılan değişiklik sonucunda ilk kez bazı siyasi partiler oluşturdukları ittifaklarla milletvekili genel seçimine girmişlerdir.

Daha önce Merkez Yönetim Kurulu’nda yapılmış şimdi de Parti Meclisi’nde yapılacak olan sunum ve değerlendirmelerle Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili genel seçimi sonuçları ile ittifakların seçimlere etkisi konuları ayrıntılı bir şekilde ele alınmış olacaktır. Değerlendirmeler yeni dönem çalışmalarımıza ışık tutacaktır.

"Önümüzde Büyük Bir Fırsat Olarak Durmaktadır"

Diğer yandan yaklaşmakta olan yerel seçimler yerel yönetimlerin performansının değerlendirilmesi yanında, iktidarın yerel yönetim politikalarındaki olumsuz uygulamalarının sona erdirilmesi için de önümüzde büyük bir fırsat olarak durmaktadır.

Bu fırsatı en iyi şekilde kullanarak CHP’nin ‘Yerel Yönetimler Reform Programı’nı hayata geçireceğiz.

Ekonomideki Gelişmeler

Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok önemli ekonomik fırsatları heba etmiştir. Küresel likiditenin bol ve ucuz olduğu bir dönemde iktidar olan partinin hükümet/yönetim kadroları, ekonominin içsel dayanıklılığını artıracak reformları gerçekleştirememiş bu da ekonomik kırılganlıklarımızın derinleşmesine neden olmuştur.

Ekonomi, son 16 yılda, sıcak paranın insafına terk edilmiş, küresel sermayenin risk iştahı ekonomimizi adeta esir almıştır. Ekonomi dış finansman bulduğunda büyüyebilmiş, dış finansmana erişim azaldığında veya bir sıkıntı yaşandığında ise sert bir şekilde yavaşlamıştır.

Bu sağlıksız politikalar sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında ülkemizin dış borcu yüzde 260 artarak 129.6 milyar dolardan yaklaşık 466.7 milyar dolara yükselmiştir. Yine aynı dönemde reel sektörün net döviz açık pozisyonu yüzde 3 bin 223 gibi olağanüstü bir artış göstererek 6.5 milyar dolardan yaklaşık 217.3 milyar dolara ulaşmıştır.

Tüm bu gelişmeler ülkemizi dış şoklara ve küresel müdahalelere açık hale getirmiş, bu tabloyu değiştirmek için ciddi bir girişimde bulunulmamıştır. Nitekim 2013 yılının ortalarında ABD Merkez Bankası’nın ilan ettiği parasal sıkılaştırma sürecine rağmen, ilerleyen dönemde herhangi bir tedbir alınmamış, yaklaşan deprem dalgaları görmezden gelinmiştir.

Biriken ekonomik sorunlarımıza, 2014’den itibaren bir de yönetimde giderek belirginleşen kural tanımazlık ve keyfilik eklenmiştir. Ülkemizin kurumsal yapısı hızla aşınmaya başlamış, 2016’daki FETÖ’nün hain darbe girişiminin ardından, FETÖ ile mücadele çerçevesinin aşılarak hukuk devletinin tamamen rafa kaldırılmasıyla bu süreç daha da belirginleşmiştir.

Tüm bu sıkıntılar yetmezmiş gibi 24 Haziran 2018 seçimlerinin ardından Türkiye’de yönetim sistemi değişmiş ve ülkenin tüm kurumsal birikimi Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle bir gecede sıfırlanmıştır. Sonuç olarak, ülkemiz olası dış şok ve müdahalelere iyiden iyiye açık hale gelmiştir.

2018 Ağustos başında Trump’ın Türkiye’ye yönelik müttefiklik hukukuna yakışmayan haksız yaptırımları ve ABD ile yaşanan siyasi kriz, bardağı taşıran son damla olmuştur. Ekonomik ve kurumsal kırılganlıklarımız bu ağırlığı taşıyamamış, Türkiye ekonomisi 3 Ağustos itibariyle ciddi bir türbülansa girmiştir. Serbest piyasada dolar kuru 7 TL’yi aşan seviyelere kadar yükselmiş, Türk Lirası tarihinin en düşük değerlerine gerilemiştir.

Bu dönemde Devlet tahvilinin faizleri yüzde 28’i aşmıştır. Bir diğer ifadeyle reel sektörü de kapsayacak bir şekilde Türkiye ekonomisi çok kısa bir sürede hem döviz hem faiz şoku ile karşı karşıya kalmıştır.

"İlerleyen Günlerde Vatandaşlarımıza Başta İşsizlik Olarak Yansıma Riski Maalesef Çok Yüksektir"

Bu olağanüstü yükün ilerleyen günlerde vatandaşlarımıza başta işsizlik olarak yansıma riski maalesef çok yüksektir. Diğer yandan üretim yapısı ithal girdiye bağımlı Türkiye ekonomisinde, hâlihazırda enflasyon görünümü bozulmuşken, bir de döviz kurundan gelen olağanüstü şokun ilerleyen aylarda milletimizin cebindeki yangını daha da büyütmesi kaçınılmazdır. 16 yıldır iktidarda olan kadroların beceriksiz ve basiretsiz uygulamalarının bedelini üzülerek söylemeliyim ki milletimiz ödeyecektir.

Kurda sonraki günlerde yaşanan düşüşlerin faturayı bir miktar aşağıya çekeceği bir vakıadır. Ne var ki ekonomide henüz güven ortamı, istikrar sağlanamamış olup büyük bir belirsizlik vardır. Beklentiler olumsuzdur. Ekonomide istikrar ve güven ortamına şiddetle ihtiyaç vardır. CHP ekonomideki yangını söndürmek, güven ve istikrarı sağlamak için 13 maddelik bir yol haritasını kısa bir süre önce kamuoyu ile paylaşmıştır.

"Demokratikleşme Programı ile Mümkün Olacaktır"

Sonuç olarak ülkenin sorunları çözümsüz değildir. İnsanımız mutluluğa, iyi bir geleceğe layıktır. Siyaset kurumunun görevi bu geleceği hazırlamaktır. Cumhuriyet Halk Partisi insanın ve toplumun mutluluğunu hedef alır. Sorunların çözümü ve aydınlık gelecek her alanda demokratikleşmeyi öngören bir demokratikleşme programı ile mümkün olacaktır. Bu program çerçevesinde;

-Devletin demokratikleştirilmesi,

-Ekonominin demokratikleştirilmesi,

-Siyasetin demokratikleştirilmesi,

-Toplumsal ve sosyal hayatın demokratikleştirilmesi şarttır.

Belirttiğim üzere Cumhuriyet Halk Partisi ülkemizin demokratikleştirilme mücadelesinin önderi ve öncüsü olma sorumluluğunu kararlılıkla sürdürecektir.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.