İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Dünyayı saran Covid-19 salgınıyla mücadelede parti olarak önerilerini ve Meclisin çalışmalarını yürüttüğü infaz yasa taslağıyla ilgili görüşlerini paylaştı. Dervişoğlu, “Sorunun temeline inerek düzeltmek yerine infaz indirimi ile sonuçlarını ötelemek bir iktidar pratiği haline gelmiştir” dedi.
İYİ Parti olarak, şartların dayatmasıyla, yaşam hakkını da dikkate alan infaz yasa taslağı çalışmasına olumsuz yaklaşmadıklarını belirten Dervişoğlu, “Daha önce dillendirilip rafa kaldırılmış olan bu taslağın, cezaevlerindeki vatandaşlarımız ve aileleri arasında bir umut yarattığının da farkındayız. Bu umudun, siyasi kaygılarla sömürülemeyecek kadar insani bir duygu olduğu kanaatindeyiz” dedi.
İktidar partisi ile yasa taslağı hakkındaki ilk görüşmeleri gerçekleştirdiklerini, gerekli bilgileri edindiklerini ve partinin yetkili organlarında değerlendirip, önerilerini bir sonraki toplantıda aktaracaklarını belirten Dervişoğlu açıklamasına şöyle devam etti:
İNFAZ İNDİRİMİNE GİTMEK YERİNE, “YARGILANMANIN YENİLENMESİ” YOLU TERCİH EDİLMELİ
“Bilindiği gibi İnfaz Yasası değişikliği ile ilgili ilk öneri 22.09.2019 tarihinde MHP tarafından gündeme getirilmiş, FETÖ’cü hakim ve savcılarca yapılan soruşturma ve yargılamaların adaletsizliği gerekçe gösterilmişti.
Böyle bir durumda infaz indirimine gitmek yerine, yapılan haksız ve adaletsiz yargılamaların sonuçlarını ortadan kaldırabilmek ve konunun esastan ele alınmasını sağlamak adına “Yargılanmanın Yenilenmesi” yolunun tercih edilmesinin daha doğru olacağını dile getirmiştik.
Mahkemelerin yoğunluğu ve yeterli sayıda hakim ve savcının bulunmadığından bahisle, adalet mekanizmalarındaki zafiyetin kötü sonuçlarının vatandaşın sırtına yüklenmesi kabul edebileceğimiz bir durum değildir.
Soruşturma ve Yargılama aşamasındaki özensizlik, tutuklamanın tedbir değil cezalandırma aracı olarak kullanılması, uzun tutukluluk süreleri, iddianame hazırlama süresi konusunda savcıların serbestliği, hakim/savcıların eylem ve kararlarından dolayı sorumsuzlukları gibi sıralanabilecek birçok husus sorunun temelini teşkil etmektedir.
Sorunun temeline inerek düzeltmek yerine infaz indirimi ile sonuçlarını ötelemek bir iktidar pratiği haline gelmiştir.
Anayasa ile güvence altına alınmış olan “Adil Yargılanma Hakkı” önceleri FETÖ, sonra melez bir zihniyet, şimdilerde ise saray rejiminin talep ve arzularına hizmet ettirilmeye çalışılmaktadır.
Palyatif tedbirlerin kolaycılığına kaçmak yerine meseleye daha toptancı bir bakışla yaklaşmamız, daha köktenci ve kalıcı çözümler ortaya koymamız gerekmektedir.
Bugünün şartlarında; hükümlüler, tutuklular ve onların ailelerinin, hükumetin yanlış uygulamalarından kaynaklı maddi ve manevi mağduriyetlerine gönlümüz razı değildir. Ancak bu durum, bu zamana kadar savunageldiğimiz doğrulardan vazgeçeceğimiz anlamına da gelmez.
Getirilen İnfaz Yasası düzenlemesinde; Terör,Türklüğe ve Atatürk’e hakaret, kadına şiddet, kadın ve çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar, cinayet, teröre finans temin eden zehir tacirliği ve her türlü kaçakçılık, organize suç örgütleri, toplumun kanını emen rüşvet, irtikap ve yolsuzluk, kişi ve zümrelere geçmişe ve geleceğe yönelik cezai muafiyetler oluşturacak düzenlemelere karşı duruşumuz tavizsiz ve nettir. Bütün bu görüşlerimizi iktidar partileriyle karşılıklı olarak müzakere edecek sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşacağız”
COVİD-19 VİRÜSÜYLE MÜCADELEDE BASIN TOPLANTILARI DIŞINDA CİDDİ BİR HAZIRLIK YAPILMAMIŞ
Dervişoğlu Covid-19 virüsüyle ilgili olarak ilk günden bu yana tüm yetkilileri uyardıklarını ve gerekli önlemlere dair her tür katkıyı vermeye hazır olduklarını ilan ettiklerini hatırlatarak, İYİ Partililer olarak da, bu mücadelede hem toplu hem de kişisel olarak sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmeye gayret sarf ediyoruz dedi.
Covid-19’le mücadeleyi, bir milli mücadele olarak gördüklerini ve iktidarın her adımını dikkatle izlediklerini ifade eden Dervişoğlu, Genel Başkanlarının ve Partisinin Türkiye’yi yönetenlere öneri ve tavsiyelerini açıkça anlattığının altını çizerek şu sözlerle konuşmasına devam etti:
“Bu çerçevede, Genel Başkanımızın, kamunun yanında tüm özel tüm hastanelerin de Covid-19 ile mücadeleye açılması noktasındaki önerisinin kabulü, Türkiye’ye bu alanda önemli bir mesafe aldırdı. Yine hayatları pahasına mücadele eden sağlık çalışanlarımıza prim ödenmesi talebi de iktidar tarafından kabul gördü..
Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı ekonomik paketteki eksiklerden biri de, çalışanlara nakdi kaynak ve destekti. Sayın Genel Başkanımızın bu noktadaki önerilerinden bir kısmının da hayata geçirileceği sözleri bizi memnun etmiştir.
Bunları neden hatırlattım. Üzülerek görüyoruz ki, bu mücadeleyle ilgili basın toplantıları dışında ciddi bir hazırlık yapılmamış. Üç aydır dünyayı sarsan bu salgına dair, sayın Sağlık Bakanı’nın basın açıklamaları 2 ay önce başladı. Ve her toplantıda, Türkiye’nin gerekli önlemleri aldığı, hazırlıklarını tamamladığı söylendi.
Sağlık Bakanı’nın iyi niyetini ve kişisel çabasını ayrı tutarak ifade etmek isterim ki; Her önlemi aldığı söylenen Türkiye, en can alıcı ürün olan “Tanı kitlerini” salgın tüm ülkeye yayıldıktan sonra, Çin’den getirdi. Bu nasıl hazırlıktır ki, salgının önüne geçebilmenin en önemli araçlarından olan tanı kiti, virüs ülke sathına yayıldıktan sonra sipariş edildi.
Tüm önlemleri aldığını iddia eden hükümetin, 26 bin vatandaşımızın, tehlikeli bir bölgeye, Umre’ye gidişine izin vermiş olması başlı başına bir tartışma konusuyken, Türkiye’yi dönen vatandaşlarımızın yalnızca 9 bin küsurunu karantina almış olması da ayrı bir tartışma konusudur.
Sağlık Bakanı’nın, önceki akşam yaptığı açıklamada, “Maalesef virüs artık Türkiye geneline yayıldı” itirafında, tedbirlerde eksik kalınmasının hiç mi payı yoktur? Bu gerçek ve tanı kiti sayısının azlığı ortada dururken, iktidarın, medyası üzerinden, tüm suçu Zeytinburnu’nda halay çekenlerin, Pazar günü sahile çıkanların üzerine yıkma çabası, en hafif tabiriyle siyasi kurnazlıktır. Bu günler, siyasi hesapların rafa kaldırılması, gerçekle yüzleşilmesi gereken günlerdir.
BAZI VATANDAŞLARIMIZIN SORUMSUZLUKLARINI, ÜLKEYİ YÖNETENLERİN SORUMSUZLUKLARINI PERDELEMEK İÇİN KULLANMAYALIM
Uzmanların tavsiyelerine uymayan vatandaşlarla ilgili gerekli adımların atılması gerektiğini belirten Dervişoğlu “Bazı vatandaşlarımızın sorumsuzluklarını, ülkeyi yönetenlerin sorumsuzluklarını perdelemek için kullanmayalım” dedi.
Bu virüsün Türkiye’ye geç girmesinin, bizim için büyük avantaj olduğunu söyleyen Dervişoğlu, “Bütün mesele bu avantajı, tüm önlemleri alıp, malzemeleri hazırlayıp, gerekli kadroları organize ederek, daha büyük bir avantaja çevirmekti. İşte iktidar bunu beceremedi. Sağlık Bakanı ve diğer Bakanların, kameralar önünde, hızlı önlemler aldıklarını ve bu sürati sağlayanın da Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olduğunu söyledikleri basın toplantıları, bugünkü tablodan anlıyoruz ki, basit ve sorumsuz bir piar çalışmasıymış.
Bilim Kurulu üyesi hocalarımızından bazılarının, “Halk uyarıları dinlemedi ve virüs Türkiye’ye yayıldı” şeklindeki kolaycılığı, maalesef, koca bir ülkeyi iki aydır oyaladığı anlaşılan hükümetin sorumluluğunu perdelemekten başka bir şey değildir.
Devlet, bu kadar hayati bir konuda devletliğini gösterir ve vatandaşlarının can sağlığı için gerektiğinde en sert tedbirleri alır. Siyasi saiklerle hareket edilmediyse, virüs taşıyanların ülke geneline yayılmaması için gerekli önlemleri almak, devletin birinci görevidir. Bazı vatandaşlarımızın kurallara uymayışı, bu salgının büyümesine gerekçe yapılamaz. O yüzden; Gece yarıları yapılan rakam açıklamalarından öte, ülkeyi yönetenleri daha ciddi davranmaya, en az virüsün kendisi kadar ciddi olmaya davet ediyoruz.
Bu bir bilgisayar oyunu değil… Bir şaka hiç değil…
Türk devletini yönetenler, Türk vatandaşlarının canını korumak için, milletin verdiği yetkiyi ve gücü bir an önce kullanmalıdır…
Her ne kadar; Bu krize dair önlemler başlıklı basın toplantısında, meseleyi patronların borç ve kredilerini yapılandırma olarak algılayan bir Cumhurbaşkanı olsa da, devlet ve tüm kurumları, artık daha ciddi, vatandaşın sorun ve sağlığını önceleyen bir tavrı sergilemelidir. Virüs ülkemize geç geldi. Bu bir avantajdı. Bu avantajı kullanamadık. Bari ağırlaşan tabloya fren yapabilecek adımları hızlıca atalım. Yarın karşılaşacağımız tablodan sonra, bunu yapmayanları ne tarih ne de milletimiz affetmeyecektir” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
DEVLETİN VATANDAŞINI EVİNDE YAŞATABİLECEK ŞARTLARI TEMİN ETMESİ GEREKİR
Açıklamasının ardından basının sorularını yanıtlayan Dervişoğlu, Korona virüs ile mücadele kapsamında sokağa çıkma yasağı gibi önlemlerin alınması hakkında yöneltilen bir soruya, “Türkiye olağandışı bir hal ile karşı karşıya, vatandaşlarımızın bu tedbirlere uygulama noktasındaki eksiklikleri, devletin sorumluluğunun üstünü örtmesindendir. Dolayısıyla devlet en keskin tedbirleri almalıdır. En keskin tedbirleri almalıdır derken kastım sadece sokağa çıkma yasağı değil, doğru bir biçimde karantinanın uygulanmasıdır. Vatandaşlarımızın fevkalade tedbirli olması gerekiyor.
Karantina şartları ağır şartlardır insanlara evlerine kapanmasını söylüyorsunuz ama evlerinde hayatlarını nasıl idame ettirecekleri bugün itibariyle daha doğru düzgün açıklanmış bile değildir. Devlet vatandaşını evinde yaşatabilecek şartları temin ve tesis etmeli ve keza yine vatandaşların devletin ve yetkililerin hatta uzmanların görüşlerine düşüncelerine ve uyarılarına uymaları temin edilmelidir” yanıtını verdi.
Dervişoğlu, iktidar kanadı tarafından hazırlanan af yasa taslağı ile ilgili partisinin düşüncelerine dair şunları söyledi;
“İktidar kanadı bu öneriyi bize dün getirdi oldukça da kapsamlı bir öneri. Ben az önce sıraladığım maddelerde İYİ Parti'nin kırmızı çizgilerini ifade etmek için o sıralamayı yaptım. Ayrıca bu saydıklarımızı geçmişten günümüze de defaatle biz kamuoyu ile paylaştık. O sebeple dün paylaştıklarımızın yazıp söylediklerimizin hilafına bir tarafın tarafı olmayacağımızın da bilinmesini istiyorum. Hazırlıklar yapılıyor beklentimiz bu görüşmenin yarın olmasındadır ama bilmiyorum belki ertelenebilir. Bu işlerin oldubittiye getirilecek işler olmadığı kanaatindeyiz.”
PALYATİF TEDBİRLER YETERLİ OLMAZ ANCAK SORUNU ÖTELER
İnfaz düzenlemelerinin bu konuyla alakalı yeterli olacağı kanaatini taşımadığını ve yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğinin altını çizen Dervişoğlu, “Hakim ve Savcılar Kurulu yapısı üzerinde bilmek lazım ceza kanunlarının ve ceza muhakemeleri usul kanunumuzun yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bu alanlarla çok oynadılar ciddi tahribatlar yaşandı. Dolayısıyla bu işin meslek erbapları da bizimle aynı görüşü paylaşıyor palyatif tedbirler yeterli olmaz; ancak sorunların ötelenmesine vesile olur. Meseleye toptancı bir bakış açısıyla yaklaşmak ve radikal çözümler önermek gereklidir diye düşünüyoruz.” dedi.
Af tasarısıyla ilgili kimin serbest bırakılması gerektiği üzerine tartışılması gerektiğini vurgulayarak hazırlıklarının devam ettiğini belirten Dervişoğlu bu konuyla ilgili olarak bir noktaya dikkat çekmek istediğini belirtti. Dervişoğlu, “Siyasi tutsak tanımlamasını doğru bulmuyorum. Teröre bulaşmamış, terör örgütüne destek vermemiş Türkiye'nin içinde bulunduğu birtakım hadiselere yol göstericilik yapmamış sadece siyasi düşüncelerinden ötürü insanların cezaevlerinde tutulması da insan hakları açısından çok yerinde bir şey değildir diye düşünüyorum. Ama işte buranın hepsinde ince ayrıntılar var onların teferruatı ile konuşulması lazım. Kolaycılığa kaçırmasın derken ifade ettiğim şey de odur.” dedi.
Af taslağı ile ilgili oldukça tartışılan bir başka konuya da değinen Dervişoğlu, “Cinsel suçlarla alakalı olarak da kadına şiddetle ilgili çocuk istismarı ile ilgili neler var enine boyuna tartışacağız onları ama sizlerle paylaşmak isterim yani cezaevinde kimler var bilin diye;
Uyuşturucudan 81.000 bunun yüzde kaçı kaçakçıdır bilmiyorum. Hırsızlıktan 45.000, terörden 37 bin cinayetten 30 bin, yaralamadan 33 bin, sahtekarlıktan 7 bin cinsel suçlardan 22 bin dolandırıcılıktan 3 bin yağmadan da 27 bin kişi var şu anda ve Ceza evlerimizin kapasitelerinin iki katından fazla bir tutuklu hükümlü sayımız var. Şimdi burada asıl ele alınması gereken Türkiye'de öyle bir sosyal cinnet ortamı gerçekleşmiş ve yaşanmış ki ve Türkiye uzun zamandır öyle sorumsuzca yönetilmiş ki böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.” dedi.
Tutuklu gazetecilerin durumunun ne olacağına ilişkin de birçok sorun olduğunu ifade eden Dervişoğlu, adalet duygusunun zedelendiği toplumlarda zedelemeyen hiçbir şeyin kalmayacağının altını çizerek bu konuyla ilgili ölçülendirmelerinin “Teröre bulaşmamış, terör örgütlerini övmemiş, onların çalışmalarına destek vermemiş olanlarını, hedeflerine alt yapı oluşturmamış sadece insan hakları ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde ifadelerini yazıya döken basın mensuplarını kastediyorum. Bunlar önemli şeyler ve kendi içinde ayrı satırbaşları vardır.” şeklinde olduğunu ifade etti.
BU BİR EKONOMİK PAKET DEĞİL BU BİR KREDİ PAKETİ
Koronavirüs ile mücadele esasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı Ekonomik İstikrar Kalkan’ı paketine dair düşüncelerini ifade eden Dervişoğlu, “Bu bir ekonomik paket değil, bu bir kredi paketi. Bu vatandaşa tedbir geliştirmek ve yaşam koşullarını kolaylaştırmak için hazırlanmış değil sadece yeni kredi imkanları doğurarak vatandaşı da daha büyük bir külfet de karşı karşıya bırakması muhtemeldir diye düşünüyorum.
Ama devletin bu yönde tedbir olmaz alması pek tabiidir ki gereklidir çünkü eğer bu kredi ödemelerini uzatıyorsanız hangi gerekçeye dair uzattınız yani Türkiye'de artık ciddi bir ekonomik kriz hüküm sürmektedir. Dolayısıyla bugün ödeyemeyenin yarın bugün ödeyemediğinin iki katını ödeyebilmesi de mümkün görünmeyecektir. O sebeple Türkiye Cumhuriyet hükümetinin bu konuda ciddi tedbirler geliştirmesi gerekir diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.