AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Burada Kürtlerin dostu olarak bir devlet görülmek isteniyorsa bunun Türkiye Cumhuriyeti olduğunun altını çizerek, PYD-YPG'yi ya da PKK'yı dost olarak görenlerin, Filistinli annelerin öldürülmesini meşru gören bu zihniyet olduğunu da Orta Doğu'daki bütün Kürt kardeşlerimizin görmesi gerekir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin buradaki meşru pozisyonu Kürt karşıtlığı değil, terör karşıtlığı üzerindendir. Asıl bu İsrail Adalet Bakanı gibi kimselerin, terör örgütü yandaşlıklarını, Kürt yandaşlığı gibi sunmaları Orta Doğu'daki Kürt kardeşlerimize dönük en büyük iftiralardan bir tanesidir. Halkların arasına nifak sokma stratejilerinin bir parçasıdır. İsrail Adalet Bakanının boyu, Cumhurbaşkanımızı eleştirmeye yetmez." dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı'nın ardından Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında, Yerel seçime dönük hazırlıklar çerçevesindeki çalışmaların gözden geçirildiğini belirten Çelik, partisinin Ekonomi İşler Başkanlığı ve Mali İşler Başkanlıklarının sunum yaptığını, TBMM'deki çalışmaların değerlendirildiğini bildirdi. Parti Sözcüsü Çelik, "Cumartesi günü saat 14.00'te Sinan Erdem'de İstanbul adayımızı açıklayacağımız bir tören yapacağız. Salı günü, 1 Ocak'ta Ankara'da Kapalı Spor Salonu'nda Ankara adayımız ve ilçe adaylarımızın tanıtımıyla ilgili toplantı yapacağız. 5 ya da 6 Ocak İzmir ile ilgili aynı tanıtım toplantısını gerçekleştireceğiz." bilgisini paylaştı.
"Manifestoda son safhaya gelindi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılacağı mitinglerle ilgili özel kalem müdürü ve partideki ilgililer tarafından bir taslak oluşturulduğunu ancak taslağın Cumhurbaşkanının onayından henüz geçmediğini belirten Çelik, "Bu ilçeler açıklandıktan sonra genel bir tanıtım toplantısıyla birlikte manifestonun açıklanması da düşünülüyor. Şu aşamada önümüzde somutlaşmış tarihler bu verdiğim üç tarih. Daha sonrasında ocak ayı içerisinde bununla ilgili bir tarih kesinleştiğinde paylaşırım." diye konuştu.
Manifestoyla ilgili çalışmaların son safhaya geldiğini açıklayan Çelik, AK Parti'nin pek çok alanda kurumsallaşmış bir çalışma yöntemi olduğu gibi, seçim kampanyası ve miting yapma konusunda da kurumsallaşmış bir çalışma yöntemi olduğunu dile getirdi.
Partisinin Dış İlişkiler Başkanlığı ve Medya Tanıtım Başkanlığına "kampanya nasıl yapılır" bununla ilgili yurt dışından çeşitli talepler geldiğini anlatan Çelik, birtakım farklılıklar olmakla birlikte bu seçimin şartlarına dönük olarak bir çalışma takvimi açıklayacaklarını bildirdi.
"Rusya'ya heyet Cumartesi günü gidecek"
Rusya'ya gidecek heyetin ne zaman gideceğinin sorulması üzerine Çelik, "Bu heyet Cumartesi günü gidecek. Rusya tarafıyla böyle bir mutabakata varıldı. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar ile MİT Başkanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, cumartesi Rusya'da olacak. Bu görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerin sonucuna göre arada bir telefon görüşmesi de olabilir. Cumhurbaşkanımız ile Putin'in bir araya gelmesi şeklinde bir program planlanacak." ifadelerini kullandı.
ABD'nin Suriye'den çekilmesiyle yeni bir tablonun ortaya çıktığına işaret eden Çelik, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Türkiye ziyaretini hatırlattı.
İran ve Rusya ile bu yoğun diplomasinin devam edeceğini kaydeden Çelik, "Astana sürecinin ortakları ve Cenevre sürecinin bileşenleri ile de bu diplomatik trafik devam edecek. Önümüzdeki dönemde bu çekilme ve çekilme sonrasında ortaya koyacağımız terörle mücadele perspektifi tabii ki müttefiklerimizle de paylaşılacaktır. Bir koordinasyon çerçevesinde son derece planlı, programlı bir şekilde bu çalışmalar devam edecek." dedi.
"Cumhurbaşkanımız, Bahçeli'yi arayıp tebrik etti"
Çelik, bir gazetecinin sorusu üzerine Cumhur İttifakı'yla ilgili çalışmaların son derece verimli gittiğini dile getirerek, "Bugün Sayın Bahçeli bir basın toplantısıyla çeşitli açıklamalar yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız, bundan büyük bir memnuniyet duyduğunu telefonla arayıp Sayın Bahçeli'ye bildirdi, tebrik ve teşekkürlerini iletti." bilgisini verdi.
Cumhur İttifakı'nın dinamik bir şekilde, yüksek bir oy oranı yakalamaya dönük olarak çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
"Büyükşehirlerdeki çalışmalar çerçevesinde MHP'de olanlar onlarda kalacak, AK Parti'de olan AK Parti'de kalacak şeklinde bir prensip anlaşması vardı. Osmaniye ile ilgili Cumhurbaşkanımız bir açıklama yaptı. Diğer bahsedilen illerde MHP'nin olan yerlerde AK Parti aday çıkarmayacak. Cumhurbaşkanımız bunu Meclis çıkışında da ifade etti. Bu çerçevede bu bir al-ver pazarlığı değil. Burada iki durum söz konusu. Birisi siyasal olarak uygun hedeflere ulaşabilmek için gerekli analizler yapılıyor. Bizden Mehmet Özhaseki Bey ile MHP'den Sadir Bey görüşmeleri yapıyorlar. Büyük oranda büyük bir mutabakatla gidiyor. Gelinen noktada hem Cumhurbaşkanımız hem Sayın Bahçeli gerekli açıklamaları yaptılar. Sonuç olarak bu yerel seçimler Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayata geçmesinden sonraki ilk yerel seçimlerdir. Burada çok yüksek oy oranlarına ulaşmak, siyasal olarak güçlü bir duruş sergilemek, birtakım tartışmaları sona erdirmek, hem yerel seçimde güçlü bir sonuç ortaya çıkarmak hem de birtakım tartışmaları sona erdirmek bakımından güçlü bir faaliyet, kampanya yürütülecek."
AK Parti ile MHP'nin Cumhur İttifakı'nın ortaya koyacağı başarı konusunda nasıl iş birliği yapılması gerektiği konusunda yüzde 100 mutabık olduğunu vurgulayan Çelik, dinamik ve verimli bir çalışma yürütüldüğünü söyledi.
AK Parti'nin yerel seçimlerde Aydın ve Muğla'da aday çıkarıp çıkarmayacağına ilişkin soruya Çelik, aday çıkaracakları yönünde cevap verdi.
Çelik, İstanbul'da cumartesi yapılacak törende, İstanbul ilçelerinin açıklanıp açıklanmayacağı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu törene davet edilip edilmediği şeklindeki soru üzerine, "Öncelikli olarak İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayımız açıklanacak. İlçelerin açıklanması da düşünülüyor. Sadece bir iki ilçeyle ilgili çalışma kaldı, yetişmesine bağlı olarak onların açıklanması da planlanıyor. Yetişmesini ümit ediyoruz." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Bahçeli'nin çeşitli organizasyonlarda bir araya geldiğini belirten Çelik, "Ama genel olarak Sayın Cumhurbaşkanımız bu tip ittifakın hukuku, ittifak prensipleri çerçevesinde Sayın Bahçeli ile bu çalışmaları beraber yürütme, geçmişte de beraber olma isteğini çeşitli kerelerde ortaya koymuştur, bunu arzu etmiştir. Dolaysıyla kendilerinin takdirleridir. Bundan sonrasında ittifakla ilgili olarak beraber yürütülecek çalışmalar konusunda da iki parti çalışacaktır ama tabii ki bu organizasyonlarda her zaman beraber olmak arzu edilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
"Mücadele konusunda en güçlü destek baştan beri MHP'den gelmektedir"
Çelik, Bahçeli'nin bugünkü basın toplantısında FETÖ'ye ilişkin sözlerinin anımsatılması üzerine ise şu ifadeleri kullandı:
"Hükümetimizin Fetullahçı Terör Örgütü'ne karşı yürüttüğü mücadele konusunda en güçlü destek baştan beri MHP'den gelmektedir. Bu destek milletimizin müteşekkir olduğu, hepimizin saygı duyduğu ve teşekkür ettiği bir destektir. Başından beri Fetullahçı Terör Örgütü, bu darbe girişimine kalkıştığı andan itibaren Sayın Bahçeli ve MHP camiası, milli iradenin yanında durarak Fetullahçı Terör Örgütü'nün yenilgiye uğratılması konusunda çok güçlü bir mücadele ve katkı ortaya koymuştur.
Fetullahçı Terör Örgütü'ne ait unsurların, devletimizin tüm birimlerinden ve alanlarından kazınması konusunda hükümetimizin yürüttüğü çalışmalara destek verme hususunda AK Parti ile MHP arasında yüzde 100 bir görüş ve davranış birliği söz konusudur. Herhangi bir sektörde değil, siyaset dahil olmak üzere bütün alanlarda ve Fetullahçı Terör Örgütü'nün kendi hiyerarşisi içerisinde tanımladığı bütün mekanizmaların ortaya çıkarılması bakımından sonu nereye giderse gitsin, bu mücadelenin güçlü bir şekilde yürütülmesi konusunda tam bir mutabakat, görüş birliği, tutum birliği vardır. Dolayısıyla hükümetimiz bu konudaki mücadeleyi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde en güçlü şekilde yürütmektedir."
"Bahsettiğiniz konsey, 'darbe gerçekleşseydi bu ülkeyi işgal edecek yönetim modelinin başındaki konsey' olarak tanımlanıyor." diyen Çelik, "Bunun otaya çıkarılması da en önemli hedeflerden bir tanesidir. Bu devletimizin karşı karşıya kaldığı en büyük tehdittir. Tüm alanlardan, sadece ana damarlardan değil kılcal damarlardan da temizlenmesi hususunda güçlü bir irade vardır. AK Parti ve MHP buraya güçlü bir destek verme konusunda aynı cumhur ittifakının ruhunu yansıtan şekilde bir davranış ve görüş birliği sergilemektedir. Bu mücadele sürecektir." dedi.
Çelik, bu terör örgütünün tüm unsurlarıyla dağıtılana kadar devletin teyakkuz halinde olacağına vurgu yaptı.
"Kutsadığı şey PYD-YPG terör örgütüdür"
İsrail Adalet Bakanı Ayelet Şaked'ın, ABD'nin Suriye'den çekilme kararını değerlendirirken, Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan açıklamalarda bulunduğu belirtilerek, bu konudaki görüşü sorulan Çelik, "Söz konusu Adalet Bakanı daha önce 'Filistinli annelerin öldürülmesinin' çağrısını yapan bir kişi. Dolayısıyla böylesine bir ruh sapkınlığı içerisinde. 'Filistinli annelerin öldürülmesi' çağrısı yapan birisinin, PYD-YPG-SGD hattını bu şekilde kutsaması dikkat çekicidir." dedi.
Çelik, Filistinli annelerin öldürülmesini meşru gören, bu kadar sapkın düşüncelere sahip birisinin kutsadığı şeyin PYD-YPG terör örgütü olduğuna dikkati çekti.
Esasında PYD-YPG-SGD'nin hangi sapkın zihniyet tarafından kutsandığının ve müttefik olarak görüldüğünün açığa çıkması bakımından bunun son derece önemli olduğunu vurgulayan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızla ilgili 'Yahudi karşıtı' diyor. Cumhurbaşkanımız dünyada antisemitizme karşı olduğunu en çok ifade eden liderlerden bir tanesidir. Bu konuda da İslam dünyasındaki liderler içerisinde de müstesna bir yere sahiptir. İslamofobiye olan karşıtlığı kadar antisemitizme karşıtlığı da söz konusudur. Dolaysıyla burada 'Yahudi karşıtlığı' ifadesinin doğru olmadığını, bir saptırma olduğunu, bunun bu tip sapkın zihniyete sahip siyasetçiler tarafından sık sık kullanıldığını görüyoruz.
Şunun iyi bir şekilde görülmesi gerekir; burada bahsettiği şey Filistinli annelerin ölmesi için çağrı yapan, onların öldürülmesi için çağrı yapan birisinin YPG-SDG-PYD'yi kastederek, onları Kürtlerin temsilcisi gibi göstermesi Suriye'deki, Orta Doğu'daki Kürt kardeşlerimize de en büyük iftiradır. Dolayısıyla Kürt kardeşlerimizin bu tabloyu daha da net görebilecekleri bir ortam ortaya çıkmıştır."
"İsrail Adalet Bakanının boyu, Cumhurbaşkanımızı eleştirmeye yetmez"
Çelik, burada Kürtlerin dostu olarak bir devlet görülmek isteniyorsa bunun Türkiye Cumhuriyeti olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ama PYD-YPG'yi ya da PKK'yı dost olarak görenlerin, Filistinli annelerin öldürülmesini meşru gören bu zihniyet olduğunu da Orta Doğu'daki bütün Kürt kardeşlerimizin görmesi gerekir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin buradaki meşru pozisyonu Kürt karşıtlığı değil, terör karşıtlığı üzerindendir. Asıl bu İsrail Adalet Bakanı gibi kimselerin, terör örgütü yandaşlıklarını, Kürt yandaşlığı gibi sunmaları Orta Doğu'daki Kürt kardeşlerimize dönük en büyük iftiralardan bir tanesidir. Halkların arasına nifak sokma stratejilerinin bir parçasıdır.
İsrail Adalet Bakanının boyu, Cumhurbaşkanımızı eleştirmeye yetmez. Biz buradan kendisine cevap veriyoruz, Filistinli annelerin öldürülmesini meşru bulan, böyle katliam çağrısı yapan birisinin herhangi bir halkı övmesi, o halk için bir iftiradır, eziyettir. Dolayısıyla Orta Doğu'daki Kürt kardeşlerimizi biz iyi tanıyoruz. Onların hepsiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin ilişkisi vardır. Bu kişinin bu yaklaşımı, onların reddedecekleri bir yaklaşımdır. Kendisine 'PYD-YPG-PKK'nın kardeşliği hayırlı olsun' diyoruz ama bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgede ne kadar haklı bir duruş sergilediğini, ne kadar haklı bir tutum ortaya koyduğunu gösteriyor."
Çelik, İsrail Adalet Bakanı Şaked'ı işaret ederek, "Boyunun yetmeyeceği işlere karışmasın. İstediği her şeyi söyleyen istemediğini duyar. Bu prensibi de kendisine hatırlatıyorum." dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile danışıklı dövüş içerisinde olduğu iddialarının anımsatılması üzerine Çelik, şunları söyledi:
"Bu kadar sorumsuz, bu kadar ciddiyetsiz bir genel başkan olabilir mi? Netanyahu ile danışıklı dövüş içerisinde 'Sen beni eleştir, ben seni eleştireyim; böylece seçimleri kazanalım.' gibisinden bir oyun içerisinde olunduğunu ifade ediyor. Artık bu açıklamaları yapan kişi siyaset biliminin konusu olmaktan çıkmıştır, bu psikolojinin konusudur. Bununla ilgili psikologlardan yorum almakta büyük bir fayda vardır. Cumhurbaşkanımız, Netanyahu'nun orada ortaya koyduğu devlet terörüne karşı, o insanları katletmesine karşı en güçlü duruşu sergiliyor. Fakat parlamenter sistemde ana muhalefet partisinin genel başkanlığı pozisyonundan, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde ikinci parti pozisyonundaki bir partinin genel başkanının ağzından çıkan şeyi delillendirecek bir düzeyde olması lazım, söylediği şeyin ciddiye alınacakolması lazım. Nasıl bir şeydir bu, 'Netanyahu ile Cumhurbaşkanı arasında bir anlaşma var; sen beni eleştir, ben seni eleştireyim; beraber seçim kazanalım' gibisinden bir tutum içerisine giriyor. Bunu nereden üretir, aklına nereden gelir? Yani hangi kurgunun ürünüdür, bunu siyasal alan içerisinde tespit etmek artık bizim vazifemiz değil. Bunun psikolojik alan içerisinde teşhis edilmesi lazım. Yani artık tespit konusu olmaktan çıkmış artık teşhis konusuna dönüşmüştür."
Kılıçdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik "Benim cumhurbaşkanım değilsin", "Nasıl bir seçimle geldiğini ben gayet iyi biliyorum" ifadeleriyle ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine ise Çelik, şunları kaydetti:
"Siyaset alanı içerisine duran birisinin en çok dikkat etmesi gereken şey, demokratik prensipler konusunda hassasiyettir, demokratik prensiplere saygı göstermesidir. Defalarca seçim kaybetmiş bu şahıs en son geldiği noktada şunu yapıyor. Artık seçimlerin de önemli olmadığını söylüyor, seçimleri itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Orada bir ifadesi var, 'Benim cumhurbaşkanım değilsin'. Hiç kimse de Sayın Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı olmaya çok meraklı değil. Sayın Kılıçdaroğlu gibi sürekli sistematik olarak yanlış bilgi üreten, yalan söyleyen birisinin 'Benim cumhurbaşkanım değil.' sözünün bizim açımızdan hiçbir ciddiyeti yoktur. Ama orada 'Nasıl bir seçimle geldiğini ben gayet iyi biliyorum... 81 milyonun değil çok sınırlı sayıda bir grubun cumhurbaşkanısın.' diyor. Şimdi bu Türkiye'deki seçimlere dönük, vatandaşların iradesine dönük, milli iradeye dönük her türlü prensibin reddedilmesi anlamına geliyor, her türlü prensiple kavga edilmesi anlamına geliyor. Hiçbir şekilde demokratik prensiplerle uyumlu olmayan, hiçbir şekilde demokrasiye saygı duymayan, seçimlere saygı duymayan, seçim kaybettikten sonra bu koltukta niye kalıyorsuna cevabı olmadığı için bu sefer de seçimleri aşağılamaya başlayan bir ruh haline bürünerek önümüze geliyor."
Çelik, bir siyasi partinin başındaki kişi olarak Kılıçdaroğlu'nun siyasi alanın dışına çıktığını ifade ederek, "Seçimleri tanımıyor, demokratik prensipleri tanımıyor. Burada, fikri takip çerçevesinde kaç defa yalanladık. 'Cumhurbaşkanı BM'de konuştuğu zaman Kudüs'ten bahsetmedi.' dedi. Burada belgesini gösterdik, açıkladık, ses gelmedi. Onun dışında kendi milletvekillerinin gayridemokratik, antidemokratik, gayrimeşru ifadelerini burada ortaya koyduk, bunlara herhangi bir cevap gelmedi." dedi.
"Sen de sokağa çık, durumu görelim"
Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'nün 15 Temmuz'da yaptığı işe darbe diyemediğini ama Meclisin aldığı kararı "darbe" diyerek aşağılamaya çalıştığını belirten Çelik, şöyle konuştu:
"Geçmişte Türkiye'de son derece istismar edilen şöyle bir şey vardı; 'laikliğe karşı odak' denilerek, laiklik meselesi bir laikçilik meselesine dönüştürülerek siyasetçinin üzerine gidilirdi, siyasi partiler kapatılırdı. Yanlış bir şekilde kullanılırdı bu. Devletin tek niteliği laiklik değil. Laiklikle birlikte demokrasi ve hukuk devleti niteliği var. Dolayısıyla 'demokrasiye karşı odak olmak' diye bir kavramdan bahsedilse herhangi bir şekilde bu bir arama motoruna yazılsa otomatik olarak artık bundan sonra sanki karşısına Kılıçdaroğlu çıkacak gibi bir noktaya geliyor. Sürekli olarak demokrasiye karşı odak olan, bununla ilgili siyaset üreten bir yapı haline gelmiştir. Başka şeyler de söylüyor. Mesela 'Dünyada halkından bu kadar kopuk başka bir devlet adamı yoktur.' diyor. Hadi bakalım Cumhurbaşkanımız sokağa çıktığındaki durumu görüyoruz. Sen de sokağa çık, durumu görelim. Kim halkla organik ilişki kurmakta, kim halkından kopuk, buna karar verecek merci halktır. Karşımızda çok büyük bir problem var. Bu problem de şu; siyasal alan içerisinde kurulmuş bir siyasal partinin genel başkanı olaraksiyasetin prensiplerine, demokrasinin prensiplerine saygı göstermesi gerekirken, her gün siyasal prensipleri, siyasal meşruiyeti ve demokratik prensipleri aşındırmak üzere siyaset yapan birisi haline gelmiş durumda. O konuşmasında hükümet ve bütçeyle ilgili bazı eleştirileri de var. '2019 yılı bütçesi tefecilere hizmet veren bir bütçedir. Bütçede faiz giderleri sürekli artmaktadır.' diyor. Bakın 17 yıldır AK Parti sürekli olarak hizmet bütçesi yapmaktadır. AK Parti olarak iktidara geldiğimizde toplanan her 100 lira verginin 86 lirası faize gidiyordu, şimdi topladığımız 100 lira verginin 87 lirası vatandaşa hizmete ayrılmaktadır. Kılıçdaroğlu'nun temsil ettiği zihniyette en ufak bir değişiklik yoktur."
"Onların zamanında verilen asgari ücretle ilaç bile alınamıyordu"
CHP zihniyetinin Yassıada zihniyeti olduğunu, bu zihniyetin sadece bütçeyi değil ülkeyi ve demokrasiyi tefecilere teslim ettiğini savunan Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
"Mesela 'Asgari ücretliyi ezen bir bütçedir' diyor. Asgari ücret, işçi ve işveren temsilcilerinin mutabakatıyla açıklandı. Geçmişte asgari ücretliye SSK hastanelerini hapishaneye çevirmişlerdi bunlar. İnsanlar orada neredeyse esir ediliyordu. Onların zamanında verilen asgari ücretle ilaç bile alınamıyordu. İlaç alacak parası olsa ilaç bulamıyordu. 'Bu bütçe emekliye bir şey getirmiyor.' diyor. Emekli eskiden olduğu gibi SKK hastanelerinde perişan olmuyor. Tabii ki daha iyi şartlar olsun, emeklilerimize daha iyi hizmetler sunalım diye hükümetimizin ekonomik hizmetleri artırmakla ilgili gayretleri sürüyor. Yeni yaptırdığımız şehir hastanelerinde birinci sınıf sağlık hizmetleri veriyoruz. Bunun herhangi bir şekilde hayatında seçim başarısı olmayan, herhangi bir iş başarısı olamayan birinin anlaması mümkün olmayan bir olay olduğunu biliyoruz. Onun dışında, 'Türkiye'de traktör üretimi ve satışı düşmüştür.' diye tekrar tekrar açıklama yapıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, ülkemizdeki traktör sayısı 2002 yılından bugüne kadar yüzde 34,7 oranında artmış. Sürekli olarak artış gösteren bir tablo vardır. Esnafla ilgili söylediklerinin hiçbirinin matematiksel ve siyasal bir gerçekliği yok."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısında yaptığı "'Sanatçı müsveddesi' demiş. Müsveddenin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan aynaya bak, göreceksin kardeşim." açıklamasını utanç verici olarak nitelendiren Çelik, şunları kaydetti:
"Biz de kendisine aynaya bakmasını öneriyoruz. 31 Mart seçimleri gerçekleştiğinde o akşam aynaya baktığında göreceği müsveddenin temize çekildiğini de görecek. İstediği her şeyi söyleyen, istemediği şeyi duyar. Bu sözleri hak ediyor. Çünkü Cumhurbaşkanımıza, Genel Başkanımıza, AK Parti'ye karşı gerek Meclis grubunda gerekse diğer yerlerde söyledikleri şeyler, onuru olan kendi itibarını düşünen hiçkimsenin cevapsız bırakmayacağı şeyler. Bunları söylüyorlarsa, bunları da duyacaklar. Şimdiye kadar, 2002'den beri AK Parti iktidara geldiğinden beri pek çok siyasi müsveddeyi temize çekmiştir. 31 Mart akşamı da sayın Kılıçdaroğlu'nu da temize çekecektir, Cumhur ittifakı ortaya koyacağı performansla."
"Eleştiriyle hakaret arasında çok büyük bir fark var"
Kılıçdaroğlu'nun "Eleştiriye tahammül etmiyorsun" sözlerine atıfta bulunan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu unutmasın, eleştiriyle hakaret, nefret suçu, insanlığa karşı suç işleme arasında çok büyük bir fark var. Eleştirilerin hepsinin başımızın üstünde yeri var. Biz burada kendi kendimize çalışmalar yapıyoruz. AK Parti'yle ilgili eleştirileri toplayıp AK Parti Genel Merkezinde bunlar üzerinde çalışıyoruz. Haklılık oranı nedir bu eleştirilerin, biz bu eleştirilerden nasıl ders çıkarabiliriz, buradan yeni siyasal argümanlar, tutumlar üretmek konusunda ne yapabiliriz diye her zaman çalıştığımız bir konudur. Biz herhangi bir muhalefete ihtiyaç duymadan bile kendi içerimizde bu muhalif bakışların söylediklerinde haklılık payı var mıdır, biz buradan ders çıkarabilir miyiz diye, düzenli mekanizmalarla çalışan bir partiyiz. Bunlardan sonuçlar çıkaran bir partiyiz."
Sanatçıların söylediği "ayağından asarlar, mahzende zehirlerler, Adnan Menderes'e olduğu gibi" şeklindeki sözlerin eleştiri kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını dile getiren Çelik, bunların hepsinin dünyanın her yerinde insanlığa karşı suç kabul edildiğini vurguladı.
Bunları eleştiri olarak görenlere seslenen Çelik, "Kendi bulunduğu pozisyonları düşünsünler, kendilerine karşı birilerinin 'Ayaklarından asarlar, mahzenlerde öldürürler' diyerekten kendilerinden önce o görevleri yapmış kimselerden de örnek vererek bir argümanla karşılarına çıktıklarını görsünler, buna eleştiri diyecek hiçkimse yok." şeklinde konuştu.
"Cumhurbaşkanımızın kişisel onurunu koruma hakkı vardır"
Parti Sözcüsü Çelik, geçmişte hümanist mesajlar yayan rollerle insanların karşısına çıkmış sanatçıların bazılarının bugün çok çirkin siyasal tutumlarla ortaya çıkmasının tartışma yarattığına dikkati çekerek, "Keşke geçmiş yıllardaki o hümanist mesajlar yazan, herkesin zihninde baki kalan şu kubbede hoş bir sedadır dedirten rolleri ve hatıralarıyla kalsalardı. Bunun yerine çıkıp da bir devlet başkanına herhangi bir insana, daha önce merhum Adnan Menderes'i hatırlatarak, merhum Süleyman Demirel'i hatırlatarak, onlara yapılan darbe girişimlerini hatırlatarak, 'mahzenlerde öldürürler, zehirlerler, ayaklarından asarlar' demek eleştiri değildir. Buna eleştiri diyenler, bile isteye bir insanlık suçunu örtüyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel onurunu koruma hakkı vardır. 'Niye yargıya gidiyor' diyorlar. Kişisel onurunu koruma hakkı vardır. Nihayetinde yargı mekanizmalarına başvuruyor. Cumhurbaşkanlığının itibarını korumak hem hakkı hem vazifesidir." dedi.
Fransa'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı suikast çağrısı yapıldığını hatırlatan Çelik, Fransa'nın bunu insanlığa karşı suç kabul ettiği için suikast çağrısını yapan kişinin özür dilediğini anlattı.
"O ifadeler nefret suçu kapsamına girmektedir"
Kılıçdaroğlu'nun bunlara "eleştiri" demek yerine eleştirinin sınırıyla, insanlığa karşı suçun, nefret suçunun sınırını net bir şekilde ortaya koyması gerektiğini belirten Çelik, 22 Eylül 1980 tarihli gazete kupüründe 12 Eylül İhtilali için aynı şahsın "müspet bir olaydı" dediğini aktardı.
Çelik şöyle devam etti:
"O ifadeler, hiçbir şekilde eleştiri değildir"
"12 Eylül'deki darbeyi gerçekleştiren kendi milletine silah çeken faşist cuntayı öveceksin ama seçilmiş cumhurbaşkanına karşı 'mahzende zehirlerler, ayaklarından asarlar' diye bir hitapta bulunacaksın. Peki bu kadar acı çekilmişken 12 Eylül'de, gencecik insanlarının hayatına kastedilmişken, cezaevinde binlerce insan çürümüşken, sakat kalmışken hiç mi bunlardan ders çıkarılmaz. Normal bir insan bile kendi ruh dünyasında bunlardan bir ders çıkarırken, sanatçının kendi ruh dünyasında bu acılardan ders çıkarıp da daha titiz, daha anlamlı, daha ahlaken meşru bir üslup kullanmasını beklemek hak değil midir. O ifadeler, hiçbir şekilde eleştiri değildir. O ifadeler açık bir şekilde ahlaken, siyaseten kabul edilemeyecek nefret suçu kapsamına girmektedir. Burada bir yanlış anlaşılma olduğu söyleniyorsa, çıkar o şahıslar bunu düzeltir, ne demek istediklerini açıklarlar."
Geçmişte bazı iyi rollerle hatırlanan sanatçıların bu kadar çirkin, devlet başkanının hayatına kasteden şekilde bu cümleleri kurmasını "vahim bir durum" olarak nitelendiren Çelik, "Eğer bir insan kendisine bunu yakıştırıyorsa, herhangi bir normal insana söylenmeyecek, söylenmemesi gereken, ahlaken kabul edilemeyecek bu cümleleri yakıştırabiliyorsa, hele de devlet başkanına söyleyerek bu ifadelerle kendisi arasında bu derece bir özdeşlik kurabiliyorsa, bu artık onun kendi meselesi olmuştur. Bunun, bu şekilde yargı yoluyla değerlendirilmesinin de hiçkimse tarafından eleştirilmemesi gerekir." yorumunu yaptı.
Amerika'dan Türkiye'ye gelecek askeri heyete ilişkin bir soru üzerine Çelik, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un yıl başından sonra Türkiye geleceğini açıkladı.
Bu diplomatik trafik içinde Türkiye'nin hem ABD hem Rusya ile ciddi bir koordinasyon içinde olduğunu hem de İran ile görüşmelerini sürdürdüğünü kaydeden Çelik, "Bizden de Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığında bir heyet gidiyor." bilgisini verdi.
ABD'nin Suriye'den çekilmesinden sonra Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasını, Suriye halkının onurlu ve barış içinde bir geleceğe kavuşmasını arzu ettiklerini kaydeden Çelik, "Önceliğimiz, ülkemizi, milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütlerine karşı mücadeleyi yürütmektir." dedi.
"Tek amaçları 'kendi terör devletçiklerini kurmak'"
DEAŞ, PYD-YPG terör örgütünün Türkiye için bir tehdit konusu olduğunun altını çizen Çelik, terör örgütleriyle mücadelenin sürdürüleceğini söyledi. PYD-YPG terör örgütlerinin tek amacının "kendi terör devletçiklerini kurmak" olduğunu ifade eden Çelik, Suriye halkının gerçek sahipleriyle bu terör örgütlerinin herhangi bir organik bağı olmadığını kaydetti. Türkiye'nin terör örgütlerine karşı mücadeleyi yürütürken, Suriye halkının onurlu geleceğinin inşa edilmesi için en çok çaba sarf eden aktör olmaya devam edeceğini vurgulayan Çelik, ABD çekildikten sonra DEAŞ ile mücadelede bir zaaf ortaya çıkabileceğine yönelik iddialara ilişkin, şöyle konuştu:
"DEAŞ ile mücadele büyük oranda başarıya ulaştı. Kalan DEAŞ unsurlarıyla mücadele etme konusunda da baştan beri Türkiye 'Gelin bunu beraber yapalım. YPG'ye herhangi bir ihtiyacınız yok' diyor. Müttefiklerimizle koordinasyon içinde bu mücadeleye katkı sağlayacak şekilde bu çalışmalar sürecek. DEAŞ ile mücadele ne kadar önemliyse PYD-YPG'nin de o sahadaki etkinliğinin kırılması ve temizlenmesi o kadar önemlidir. Eğer gerçek düşünce orada vekalet savaşı vermek değilse Suriye'deki bu kargaşadan yararlanarak orada bir takım sömürge adacıkları kurmak değilse, gerçek düşünce Suriye halkının onurlu ve barış içinde geleceğe kavuşması ise Türkiye'nin bu gayretine herkesin destek vermesi gerekir."
"Ana üretim merkezi FETÖ'ye bağlı çeşitli hesaplar, odaklar"
Ömer Çelik, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile olan tartışmasına ilişkin, "Net bir süreç izliyoruz. Bu tartışma belli bir sürecin içine yerleşiyor. 15 Temmuz'a 'darbe girişimi' deyip de yüce Meclisin 20 Temmuz'da aldığı karara doğrudan 'sivil darbe' diyen bir siyasi organizasyon söz konusu. Başından beri yaptıkları şeyler FETÖ'nün birtakım argümanlarına şu şekilde bir benzerlik arz ediyor; sürekli olarak darbeyi yapanların, darbeye karışanların hakkında hafifletici sebep üretmek, o gece o darbeye direnen siyasiler, askerler, emniyet mensupları, bürokratlar hakkında şüphe doğuracak bir propaganda içinde olmak. Bunun ana üretim merkezi FETÖ'ye bağlı çeşitli hesaplar, odaklar." değerlendirmesinde bulundu.
Bunların, darbeye karışanların, darbeyle olan ilişkilerini grileştirmeye, flulaştırmaya çalıştıklarını, darbeye direnenlere ise bir itibarsızlaştırma politikası güttüklerini kaydeden Çelik, "Bu argümanlarının en çok alıcı bulduğu yer de Cumhuriyet Halk Partisi oluyor. Özgür Özel'in ortaya koyduğu tutumu bu şekilde değerlendirmek gerekir." dedi.
"En itibarsız, en gayrimeşru konuşma"
Milli Savunma Bakanı Akar'ın o gün son derece birleştirici bir konuşma yaptığını kaydeden Çelik, "Ömrünün tamamını Silahlı Kuvvetlere hizmet etmek için geçirmiş bir asker olarak, Silahlı Kuvvetlerin pozisyonu çerçevesinde yaptığı konuşmada, Silahlı Kuvvetler, Milli Savunma Bakanlığı Bütçesinin bütün partilerin ortakmeselesi olması gerektiğini, bunun Türkiye'nin geleceği, güvenliğiyle ilgili bir mesele olduğunu söyledi. Fakat Özgür Özel'in konuşması, darbeye karışanların, darbeyle ilişkilerini flulaştırmaya çalışan ama darbeye direnen kahramanların, darbeye direnişlerini itibarsızlaştırmaya çalışan o hattın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır." ifadesini kullandı.
Özgür Özel'in yaptığı konuşmanın, 2002'den beri görülen en itibarsız ve en gayrimeşru konuşmalardan biri olduğunu dile getiren Çelik, "Tabii ki tazminat davası açılacaktır, ceza davası açılacaktır." dedi.
"CHP'yi vesayetin değil, demokrasinin yanında görmek isteriz"
15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanından, kuvvet komutanlarına, subaylara ve erlere kadar darbeye direnenlerin bu milletin gerçek ordusu, diğerlerini ise terör üniforması giymiş teröristler olarak tanımlayan Çelik, "Bunu, asker üniforması giymiş teröristlerin yaptıklarını mazeret üreterek hafifletmeye çalışanların, o gece darbeye direnenleri itibarsızlaştırma politikalarının yeni bir aşaması olarak görüyoruz. AK Parti, Milli Savunma Bakanımızın arkasındadır ve çok güçlü bir şekilde desteklemektedir. Bütün arkadaşlarımız, CHP Grup Başkanvekilini yaptığı bu çirkin konuşmayla baş başa bırakarak kınamışlardır." diye konuştu.
CHP'li yöneticilerin partilerini köklü bir geleneğe sahip ve Cumhuriyeti kuran parti olarak ifade ettiklerini hatırlatan Çelik, "Şu ömrü hayatımızda bir arzumuz var. Bir kerecik olsun Cumhuriyet Halk Partisi'ni vesayetin ya da gri alanların yanında değil, net bir şekilde demokrasinin yanında görmek isteriz. Darbeyle ilişkisi olanları flulaştırmaya çalışan ama darbeye direnenleri itibarsızlaştırmaya çalışan bir kampanyanın taşıyıcısı olmaktan artık uzak dursunlar." dedi.
"SDG'yi destekliyoruz' demek herhangi bir müttefikimize yakışmaz"
ABD'nin Suriye'den çekilme kararının ardından Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un konuyla ilgili "üzüntü duyduk" açıklaması ve Fransa'nın Birleşmiş Milletler daimi temsilcisinin terör örgütü SDG'ye destek açıklamasının sorulması üzerine Çelik, Suriye'deki olayların başlangıcında Fransa'nın daha sağlıklı bir tutum içerisinde olduğunu ancak zaman içinde başka bir noktaya evrildiğini söyledi.
"Fransa, Suriye'nin barış içinde bir geleceğine katkıda bulunmak istiyorsa Türkiye ile koordine olmalıdır" şeklinde konuşan Çelik, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin düşmanı olan SDG, PYD ya da YPG'yi desteklemek bir müttefike yakışmaz. Daha önce başka bir devletin yaptığı hataların aynısını tekrar yapmasına gerek yok. Macron, açıklamasının sonunda bir cümle kullanıyor. Trump'ın çekilmesini eleştirirken, bir karar alırken müttefikler birbiriyle koordine halinde olmalıdır diyor. Biz de Sayın Macron'a söylüyoruz, Suriye konusuna bir açıklama yaparken, Suriye ile en büyük sınıra sahip müttefikiniz Türkiye ile koordine halinde olunuz. Bu hem Türkiye'nin hem Suriye'nin hem de Fransa'nın çıkarları için en uygun yaklaşımdır. 'SDG'yi destekliyoruz' demek herhangi bir müttefikimize yakışmaz."
Fransa'nın Suriye meselesine odaklanabilmesi için kendi içerisindeki sarı yelekliler meselesini halletmesi gerektiğinin altını çizen Çelik, şunları kaydetti:
"Sarı yeleklilerin eylemlerinde ortaya çıkan vandallıklar karşısında bile hangi tedbirlere başvurulduğunu görüyoruz. Hatta zaman zaman eylemleri durdurmaya ya da sakinleştirmeye dönük güç kullanımın ötesine geçen aşırı güç kullanımları ortaya çıktı ve biz ne vandalizmden ne de aşırı güç kullanımından yanayız diye bununla ilgili kaygılarımızı söyledik ama böylesine vandalizm karşısında bu hassasiyeti gösterenlerin doğrudan Kürtleri, Arapları, Türkmenleri katleden bu terör örgütlerine, DAEŞ'e karşı mücadele bahanesiyle destek veriyoruz demeleri en büyük çelişkilerden biri olarak kendi hanelerine yazılmıştır."
Suriye'nin geleceğine katkı sağlamak isteyenlerle Astana ve Cenevre süreçlerindeki gibi Türkiye'nin temas halinde olduğunu ifade eden Çelik, terör örgütlerine destek vereceğiz diyenlerin iyi niyetli olmadığını söyledi.
"Bu konuda bir pozisyon değişikliği yoktur"
Kuzey Suriye ve Münbiç'e yakın bölgelere Esad rejimine bağlı birliklerin yerleşme çabaları ve Türkiye'nin DEAŞ'la mücadele stratejisinin sorulması üzerine Çelik, Türkiye'nin DEAŞ ya da başka bir terör örgütüyle mücadele edecek güce sahip olduğunu söyledi.
DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele konusunda müttefik ülkelerin Türkiye'ye destek vermesi gerektiğini belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Destek verilmezse bile Türkiye şu ana kadar pek çok olayda olduğu gibi destek verilmediği durumlarda bu mücadeleyi verdi ama destek vermek şeklinde bir tablo ortaya çıkarsa bu DEAŞ'la mücadele konusunda memnuniyet verici bir tablo ortaya çıkarır ama birileri DEAŞ'la mücadeleye destek vereyim, bu arada da YPG'nin ve PYD'nin üzerine bir koruma zırhı olayım şeklinde geçmişte gördüğümüz birtakım stratejilerin içine girerlerse biz bunu net bir şekilde teşhis ederiz ve bunu reddederiz."
Türkiye'nin Suriye rejimi konusundaki pozisyonunun değişmediğini kaydeden Çelik, şunları söyledi:
"Hep şu soruluyor, rejimle temas edilecek mi ? Ya da rejimle bir yakınlaşma olacak mı diye. Sorulması gereken şey şudur, Türkiye'nin rejimle ilişkisini kesmesinin birtakım sebepleri vardır ve bunlar net sebeplerdir. Rejim bu sebepleri değiştirecek bir değişime uğramış mıdır? Rejimin tutumunda ve tavrında bir değişiklik olmuş mudur? Yani kimyasal silahlarla konvansiyonel silahlarla kendi halkının üzerine bomba yağdıran bu rejimin tavrında bir değişiklik olmuş mudur? Bütün bu sorulara olumlu cevap verilmediği sürece Türkiye'nin rejimle bir temas içinde olup olmayacağı şeklinde sorunun cevabı her zaman aynıdır. Bu konuda bir pozisyon değişikliği yoktur."