HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın çağrısına ilişkin konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Bazı şartlar gerçekleşse belki o eli tutarız. Ellerindeki Kürt kanını yıkasınlar. Başta Selahattin Demirtaş. Şiddetle aralarına mesafe koysunlar. Dilleri ellerinden daha kirli. Onu da yıkasınlar. O dilleriyle, söylemleriyle yüz binlerce insanı mağdur ettiler. Binlerce insanın kanına girdiler. Onu da bir temizlesinler. Meşru zemine gelsinler. Ve kendilerine ait bir iradelerinin olduğunu ortaya koysunlar. O zaman belki.” ifadelerini kullandı.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu A Haber'de Melih Altunok'un sunduğu “Sebep Sonuç” programında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Kendilerine yönelik "TBMM'de yemin etmeyecekler" yalanını değerlendiren Yapıcıoğlu "Asla böyle bir şey olmadı. Böyle haberleri gördükçe gülüyoruz." ifadelerini kullandı. "HÜDA-PAR kadınların sahiplendirilmesini istiyor" yalanını da değerlendiren Yapıcıoğlu "Türkçe bilen herkes bunu anlar. Burada sahiplenilmeyi, sahiplendirme olarak çarpıtıyorlar. Bu kadınlara destek çıkılsın bunu devlet yapsın. Biz bunu pozitif ayrımcılık için söyledik. "ifadelerini kullandı.
6-8 Ekim azmettiricisi HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın HÜDA PAR’a yönelik çağrısını değerlendiren Yapıcıoğlu, “O dilleriyle söylemleriyle yüzbinlerce insanın mağdur ettiler. Binlerce insanın kanına girdiler. Onu da bir temizlesinler. Meşru zemine gelsinler. Ve kendilerine ait bir iradelerinin olduğunu ortaya koysunlar. O zaman belki görüşürüz.” İfadelerini kullandı.
MİLLETİN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNE BİR KATKI SAĞLAMAK İSTİYORUZ
Milletvekili yemini ile ilgili partilerine yönelik iftiralara değinen Yapıcıoğlu, “Biz bu seçim kampanyası boyunca çok yoğun bir tempoyla çalıştık. Çok ciddi bir efor sarf ettik. Seçim aynı zamanda siyaset pahalı bir şey vardır. İyi de bir masraf ettik. Yapabildiğimiz kadar gücümüz oranında. Biz bütün bunları sadece yeminle ilgili milletvekillerinin yemin edeceği gün meclise gidip orada şov yapmak için yapmadık. Biz parlamentoya gidip memleketimizin meselelerini kendi bakış açımıza göre orada tartışmak istiyoruz. Milletin sorunlarının çözümüne bir katkı sağlamak istiyoruz. Elbette biz parlamentoya girmek için biz bu seçimlere girdik. Biz parlamentoya halkımıza hizmet etmek için gittik. Sadece bize oy verenler değil 85 milyon vatandaşımızın tamamı için kimin için ne yapabileceksek biz onu yapacağız dedik. Bunun için parlamentoya gidiyoruz. Buna rağmen ısrarla hayır bunlar yemin etmeyecekler. Maden yemin etmeyeceğiz henüz yemin töreni gelmeden nasıl bize oda verilecek. Hemen işte odaları tartışmaya başladılar. Yok işte kadın düşmanı dediler. Yok memleket düşmanı dediler. Yok bölücü dediler. Bayrak düşmanı dediler. Onun için de şovlar yaptılar. Mesela memlekete partililer bizim standımıza gidip bir metre boyundaki bayrağı göstermeden yakın çekim telefonla çekim yaparak ceplerinden çıkardıkları bir karış büyüklükteki birkaç cm’lik bayrağı bize güya bize hediye ettiler. Bayrak da orada duruyor orada. Allah’tan o arada geniş açıdan o bayrağı da kadraja alacak şekilde çekim yapan birisi vardı. O görüntülerin sosyal medyada yayınlanasından sonra bunlar o provokasyonun tutmadığını gördüler. Trabzon’da tersini yaptılar bu sefer. Trabzon’da niçin sizin standınızda bayrak var diye bizim stanttaki bayrağı almaya çalıştılar. Asamazsınız dediler. O bayrağı aldılar. Hasılı kelam birbiriyle taban tabana zıt şeylerle bize saldırdılar. Elbette bu saldırıların bir sebebi vardır. Bir amacı vardır. Şuydu; şimdi CHP 14 Mayıs 1950’den beri halkın çoğunluğunu desteğini alarak iktidara gelemiyor. Halk onları muhalefete mahkûm etti. Bu mahkûmiyet kendilerini değiştirmedikleri müddetçe ebedi, müebbet muhalefet mahkumiyeti.” Şeklinde konuştu.
SAĞ ELLERİYLE BOZKURT İŞARETİ YAPARKEN SOL ELLERİYLE ZAFER İŞARETİ YAPTILAR
CHP’nin yaptığı ittifaklara ve yürüttüğü seçim çalışmalarına değinen Yapıcıoğlu, “Düşündüler, taşındılar ne yapalım. Biz CHP zihniyetini iktidara taşıyamayız. O zaman farklı siyasi görüşlerden partileri yanımıza alalım. Yeni bir yöntemle biz bu halkın desteğini almaya çalışalım. O halkın bir kısmını temsilcisi olan siyasi partileri yanına alınca onların takipçisi ya da onlara oy vermeyi düşünen insanların hepsinin desteğini otomatik olarak almıyorlar. Bu sefer biz değiştik dediler. Her tarafa mavi boncuklar dağıtmaya başladılar. Ama birbirine taban tabana zıt bazı görüşlere de mesela sağ elleriyle bozkurt işareti yaparken sol elleriyle zafer işareti yaptılar. Ama işte milliyetçilerin sadece sağ ellerini görmesini, sol kesimin ya da HDP'li kesimin sadece sol ellerini görmesini istediler. Ama herkes iki ellerini de görüyordu. Bütün söylediklerini işitiyorlardı. Bir memlekette ayrı bir şeye ayrı konuşmayı denediler. Bu da yetmedi. Küresel bazı güçlere selam çaktılar. Oralara bazı mesajlar gönderdiler. O da yetmedi. Pensilvanya’ya dediler ki KHK ile atılan herkesi biz geri alacağız. Oraya bir selam gönderdiler. Millet uçak biletlerini hatta giriş kartlarının görüntülerini paylaştı. 14 Mayıs günü gece biz gece uçağıyla İstanbul’a dönüyoruz diye. Kandil’e bazı mesajlar çaktılar. Bu sefer 7-8 partiyi biz bir araya getirdik. 7-8 devlet de küresel emperyalizmin ağababaları hepsi bizim arkamızda Pensilvanya ve kandil de onlara destek çıkıyor. O da yetmedi. Deprem geldi üstüne. İnsanlar burnundan soluyor. Öyle bir deprem ki devletin imkânları bile ilk günde her tarafa yetişmedi. Düşünün 1 milyona yakın ev ciddi hasarlı ya da yıkılmış. Ama az hasarlı olanlara da insanlar girmeye korkuyor. Çünkü artçılar devam ediyor. O deprem esnasında biz de o artçılara denk geldik deprem bölgesinde. O dönem de devletin elindeki çadırların sayısı 206 bin. Her tarafa yetmiyor. İnsanlar büyük sıkıntı yaşadı. Arama kurtarma ekiplerinin sayısı yeterli olmadı. Çünkü alan çok genişti. Tamam dediler. Bu sefer biz iktidara geliyor.
NEFRET OBJESİ SEÇİLDİK AMA ÖBÜR TARAFTAN DA ASLINDA KENDİ SÖYLEDİKLERİNE KENDİLERİ İNANMIYORLARDI
Fakat sayın Erdoğan onların gayri meşru ilişkilerini deşifre etmek suretiyle, özellikle Pensilvanya ve kandil ile ilgilerini, ilişkilerini ya da aralarındaki neyse onları gündem edince bunlar kamuoyu nezdinde yankı buldu. Kazanamayacaklarını anladılar. Ne yapalım? Peki biz ne edelim acaba dediler, biz de HÜDA PAR bayrağını bu kirli ilişkilerin üzerine örtersek bunu örtmeye yeter mi? Diye saldırdılar. Üzerimize geldiler. Yani nefret objesi seçildik ama öbür taraftan da aslında kendi söylediklerine kendileri inanmıyorlardı. Çünkü daha önce onlarla da görüştük. Öyle bir şey yoktu. 2018 seçimlerinde de biz sayın cumhurbaşkanına destek vereceğimizi açıkladık. O zaman da bunları gündeme taşımadılar. Fakat o kadar çok üzerimize geldiler ve o kadar çok pervasızca yalan söylediler ki artık mızrak çuvala sağmıyordu. O kadar ciddi ve büyük yalanlar. Birilerini inandırmış olabilirler ama ben onlara hep şunu söyledim. Siz sadece zaten sizin her söylediğinize inanan bir kısım insanı inandırabilirsiniz. Ve belki aslında sizin yalanlarınıza inanmayan bazı insanların sinir uçlarına dokunmak suretiyle onları bize karşı kışkırtabilirsiniz ama ilaç ve zehir arasındaki fark dosttur. Siz bunu ilaç niyetine alıyorsunuz fakat çok fazla kaçırmaya başladılar. Siz bundan zarar edeceksiniz ve bünyeniz zehirlenecek. Yapmayın diye uyardık onları. Dinlemediler ve zehirlendiler. Kurtarmaya yetmedi. Onların kirli ilişkilerinin üzerini örtmez HÜDA PAR’a yaptıkları saldırılar ya da attıkları iftiralar tutmadı.” diye konuştu.
HÜDA PAR İLE HDP BİR ARAYA GELİR Mİ?
Geçtiğimiz gün bir röportajında Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu çağrıya ilişkin konuşan Yapıcıoğlu, “Aslında Demirtaş’ın o çağrısına da dikkat ederseniz orayı okursanız belki sadece birileri bir-iki cümlesini aldı, ama dünyanın hakareti var orada. Her türlü hakaret var. Alışmışlar hakaret etmeye. Bir taraftan hakaret ederken öbür taraftan işte gidin falanların elini tutun diye. Bazı şartlar gerçekleşse belki o eli tutarız. Bir; ellerindeki Kürt kanını yıkasınlar. Başta Selahattin Demirtaş. Bir şiddetle aralarına mesafe koysunlar. Ellerindeki Kürt kanını yıkasınlar. Dilleri ellerinden daha kirli. Onu da yıkasınlar. O dilleriyle söylemleriyle yüzbinlerce insanın mağdur ettiler. Binlerce insanın kanına girdiler. Onu da bir temizlesinler. Meşru zemine gelsinler. Ve kendilerine ait bir iradelerinin olduğunu ortaya koysunlar. O da belki. Şu anda ne konuşacağız onlarla. Selahattin Demirtaş bir şey söylüyor. Kandilden ona ayar geliyor. Mersin’deki olayı kınadı. Ne oldu sonra ukala oldu. Yapamıyorsun bari dua et. Ukalalık yapma otur yerine. Ağır bazı ifadelerle haddi bildirildi. Şu anda yine bir açıklama yaptı. HDP’den ayrı bir cevap geldi.” dedi.
ONLARDAN OLMAYAN HEREKESE ‘HAİN’ ETİKETİ VURUYORLAR
“HDP’nin bu memleketteki herhangi bir vatandaşın hakkını savunmak için siyaset yaptığına inanmıyorum” diye konuşan Yapıcıoğlu, “Kürt meselesini de onlar kendilerince bir araç haline getrdiler. Onun üzerinde tepinip duruyorlar. Öyle olmasaydı çözüm sürecini zehirlemezdiler. İşte kendi beyanları ortada. Eğer deseler ki ver başkanlığı al özerkliği biz böyle bir anayasaya evet demeyiz. Anayasa işte anadilde eğitim hakkında yazsalar şunu da yazsalar bunu da yazalar ama başkanlık sistemini getireceğiz deseler biz buna karşı çıkarız diyen ben miyim? Nerede kaldı Kürtler için onların hakları için mücadele etmek ya da iddiaları. Nasıl bunu izah edecekler. Bunun izahı yok. Nerede içinde Kürtlerin bulunduğu bir dernek, bir parti, bir hareket, herhangi bir şey bir spor kulübü bile olsa onların çizgilerinde değilse iradelerini onlara teslim etmemişse peşinen etiketi hazırdır. O haindir. Sadece burası değil. Irak Kürdistan bölgesindeki yönetim de haindir. Barzani de haindir. Suriye’de 16 Kürt partisi vardır. Hepsi haindir. Bir tek onlar Kürtler için çalışıyorlar. Ama onların da biz hep söyledik. Kendilerine ait bir iradeleri yoktur. Onların iradeleri parçalıdır. Çözüm sürecinde de onlara sorulduğunda; gelin oturalım konuşalım, Çözüm bulalım dendiğinde bizim irademiz İmralı’dır, bizim irademiz Kandil’dir. Biz postacılık yapıyoruz dediler. Bunu söyleyen kendileri. Biz değiliz. İşte HDP 20 yıllık hayaliydi Abdullah Öcalan’ın projesiydi diyen yine kendileri.
KENDİLERİNCE SEVGİ PITIRCIKLARI GİBİ KENDİLERİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞIYORLAR
HDP’nin içinde Öcalan ve mit böyle bir proje yaptı diyenler de kendileri. Ama öbür taraftan da işte HÜDA PAR bir aparattır. Devletin bir aparatıdır. 90lı yılların çatışmalarını yeniden oluşturmak için oluşturulmuş bir şeydir. Süleyman Soylu’nun aslında söyledikleri budur diye. Her fırsatta nerede bir kelime bir cümle geçerse HÜDA PAR aleyhine dünyanın hakaretini ediyorlar. Olumsuz bir sürü sıfat yapıştırıyorlar arkasından da işte HÜDA PAR diyorlar ki siz Destici’nin elini değil de meclisteki HDP’nin elini tutmalısınız diye. Bir de oradan çağrı yapıyorlar. Kendilerince sevgi pıtırcıkları gibi kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Unutmasınlar o söyleşi de söylenen şeylerden bir tanesi de şudur; Kobani kumpas davası. Neymiş kumpas? Diye HÜDA PAR’ın önünü açmak için böyle bir kumpas hazırlamışlar. Ondan sonra bu kumpas davasında Selahattin Demirtaş’ı içeri tıkmışlar. 6 Ekim günü Kurban Bayramı’nda sokağa çıkın alan tutun, sokağa çıkanlara destek verin diyen ben miyim? Hadi onu geçin. 2014 seçimlerinde bizim kurucu genel başkanımız Diyarbakır Büyükşehir Belediye adayıydı. Lice’de seçim çalışması yapmaya gitti. Konvoyuna saldırdılar. Bazı araçları yaktılar. Araçların camlarını kırdılar. Ciddi bir saldırı oldu. Bizim kurucu genel başkanımıza ve ekiplerine. Selahattin Demirtaş ne söyledi. ‘Ne işleri var Lice’de. Orada tabanları mı var?’
BİR TARAFTAN BARIŞ MESAJLARI VERİRKEN ÖTE TARAFTAN DA VATANDAŞI SOKAĞA ÇAĞIRIP YAKIP YIKTIRIYORLAR
Biz hiçbir kimseye alternatif olmak üzere biz biraya gelmedik. Bizim kendimize göre siyasi fikirlerimiz var. Düşüncelerimiz var. Biz o düşünceleri siyaset sahasına taşımak ve meşru yollarla yapabilirsek bunu topluma hâkim kılmak istiyoruz. Bunun da meşru yolu siyasettir. Onlar kendi siyasetlerini kendileri dizayn etmiyorlar. Ben o kanaatte değilim. Biraz önce söyledim. Kendilerine ait bir iradeleri yoktur. Birileri bir ajanda yazıyor. Ellerine bir ödev gibi bir şeyler tutuşturuyor. Onlar da çıkıp onu yapıyorlar. Bazen işte bir taraftan barış mesajları verirken öte taraftan da vatandaşı sokağa çağırıp yakıp yıktırıyorlar. Sonra da biz böyle olsun istememiştik diyorlar. Böyle söylerken de boncuk boncuk terliyorlar. Millet bunları görüyor.
BİZİM KENDİ İÇİMİZDEN BİRİSİ YANLIŞ YAPARSA BİZ O YANLIŞA KARŞI ÇIKARIZ
HÜDA PAR’ın muhalefet anlayışını ilişkin konuşan Yapıcıoğlu şunları dile getirdi; “Biz şunu söylüyoruz. Diyoruz ki doğruyu kim söylerse söylesin, o doğru doğrudur. Yanlışı da kim yaparsa yapsın bizim içimizden biri de yapsa karşı çıkılması gerekir. Bizim muhalefet anlayışımız ya da siyaset anlayışımız şu değildir. Bize yakın birisi bir şey söylese o yanlış da olsa biz o yanlışı alkışlayalım veya onun doğru olduğunu halka kabullendirmeye çalışalım. Böyle bir siyaset anlayışımız yok. Bizim kendi içimizden birisi yanlış yaparsa biz o yanlışa karşı çıkarız. Onu düzeltmeye çalışırız. Ama doğruyu da bizim siyasi rakiplerimizden herhangi birisi doğruyu dile getirdiğinde ya da onu uygulamaya çalıştığında biz onu cesaretlendiririz. Elimizden gelse destekleriz. Şimdiye kadar siyaset anlayışımız hep böyle oldu. Aynı zamanda birisi bir yanlış yaptığında biz sadece onun yanlışını dile getirmeyiz. Doğrusunun ne olduğunu da onun beraberinde söyleriz. Bize göre iyi bir eleştiri böyle olmalıdır. Siz sadece birinin yanlışını dile getirdiğinizde yetmez. Onunla beraber doğrunun ne olduğunu da söylemeniz gerekir. Bizim yapmaya çalıştığımız şey budur. Evet, bizim anadille ilgili bizim bazı söylemlerimiz vardır. Bizim parti programımızda şu da vardır. Biz dedik evet özerklik de dahil, federasyon da dahil kimin fikri neyse bunu serbestçe çıkıp söylesin. Şiddete başvurmadan, meşru dairenin dışına çıkmadan kim ne düşünüyorsa siyaseten bunu dile getirmesinin önünde engel olmasın dedik. Bunu söylerken birileri dedi işte bunlar federasyon istiyor, bölücülük yapıyor. Bazıları dedi tam bağımsızlık istiyor. Hayır biz bunu istiyoruz. Şu model bu model diye bir şey söyledik. Biz dedik ki vatandaş ne söylüyorsa, siyasetçi ne düşünüyorsa kendi düşüncesini hiçbir etki ve baskı altında kalmadan rahatça dile getirebilmeli. Bizim söylediğimiz şey budur. O anlamda belki biz herhangi bir siyasi partinin söylediğini motamot tekrar da edebiliriz. Ya da birileri bizim söylediğimizi tekrar da edebilir. Mesela biz bu seçim sürecinde bir şey söyledik. Dedik ki biz savaşa değil seçime gidiyoruz. Diğer siyasi partiler bizim rakibimizdir, düşmanımız değil. Bizden sonra hem Kemal Bey, hem de Meral Hanım aynı cümleyi virgülüne dokunmadan olduğu gibi alıp kullandılar. Şimdi bu cümle bize aittir. Siz bu cümleyi kullanamazsınız diyecek halimiz yoktur. Bu doğru bir şeydir. Evet biz bir seçime gidiyorduk. Vatandaşı bir kısmını diğerine düşman etmek, ya da birini diğerlerine düşman gibi göstermek hedef haline getirmek doğru bir siyaset üslubu değildir. Biz buna karşı çıktık. Bu nedenle bu cümleyi kurduk. Bu cümleyi herkes kurarsa biz seviniriz.”
AİLE MUTLAKA KORUNMALIDIR
Ailenin mutlaka korunması gerektiğinin altını çize Yapıcıoğlu, “Bizim şu anda söylediğimiz ya da 10 yıldan beri söylediğimiz bazı şeyleri hükümet peyderpey yavaş yavaş bazen onları alıyor bir politika haline getiriyor ve uygulayacağını söylüyor. En son söylenen şeylerden bir tanesi biz ısrarla söyledik aile mutlaka korunmalıdır. Ailenin korunması çok ciddi bir şekilde üzerinde durulması gereken bir şeydir. Yine gençlerin evliliğinin kolaylaştırılması gerektiğini konusunda bir şeyler söyledik. Sayın cumhurbaşkanı seçimden önce 2 önemli mesaj verdi. Bir de dedi ki biz gençlerimizin evliliğini kolaylaştırmak için bir fon oluşturacağız ve bu fondan ilk iki yılı ödemesiz son iki yılı faizsiz olmak üzere 2 yılda ödenecek şekilde 150şer bin lira onlara kredi vereceğiz. Mesela biz diyoruz ki çalışmayan evli hanımlarına annelere emeklilik hakkı tanınsın.” Şeklinde konuştu.
KADINLARA POZİTİF AYRIMCILIK İÇEREN SÖYLEMLER ÇARPITILDI
Millet İttifakı bileşenlerinin ‘kadınların sahiplenilmesi’ ifadelerini çarpıttığını ifade eden Yapıcıoğlu, “Şimdi bakınız burada diyoruz ki varisleri olmayan devlet hazinesine şu şu alanlarda oluşturulacak fona devredilmeli. O fonu kim kursun? Devlet kuracak. Kim sahip çıkacak bunlara, bu kadınlara? Devlet çıkacak. Şimdi devletin kadınlara sahip çıkması, onları cansız bir mal veya varlık görmesi anlamına gelebilir mi? Türkçe bilen kimseye göre gelmiyor. Onlar özellikle bu sahiplenmek kelimesini değiştirerek “sahiplendirme” dediler. “Sahiplendirilme”. Birkaç harf ilave ederek. Bakınız 5 yıl önce 6 yıl önce 10 yıl önce yazılmış hiçbir sözlükte sahiplendirme diye bir kelime yoktur. Ne zaman çıktı bu kelime? Sokak hayvanlarıyla ilgili. Onlarla ilgili. Şimdi onlara diyoruz ki insaf. Defalarca biz yalanladık. Parti programımızda biz bunu söylüyoruz. Bu kadınlara destek çıkılsın. Ekonomik, sosyal, psikolojik her türlü destek çıkılsın. Şu anda kadın destek programları açıklanıyor. Bizim dediğimiz bunu gibi bir şey. Elbette pozitif ayrıcalık. Buna rağmen oradaki yani sokak hayvanları için sahipsiz sokak hayvanları için kullanılan bir kelimeyi kullanarak bizim böyle söylediğimizi iddia edenler söylemediğimiz halde aslında kadınlara hakaret ettiler. Özellikle ama ısrarla keşke şimdi o VTR’lerden birkaç tane olsa. Bizim burada kullandığımız gibi sahiplenilmesi şeklinde değil sahiplendirilesi şeklinde dediler ki ey kadınlar bakın bunlar gelirse sizi sahiplendirecekler. Sonra oradaki fonu da şöyle dediler. Acaba bu fon şöyle mi. Oradaki kimsesiz kadınları orada gelecek olan insanlara satacaklar. O fon bu paralardan mı oluşacak. Bir de bunu ilave ettiler ahlaksızca. Yani şimdi bu kadar kadına siyaseten 3-5 oy alacaksınız diye yada bir partinin 3-4 vekilini meclise göndermemek için bu kadarına 85 milyon insanın yarısı kadın. Siz bu kadar kadına hakaret etmeyi nasıl vicdanınıza nasıl sığdırabildiniz. Ben onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Söyledim dedim ki aynı kelimelerle onlara cevap vermeyeceğim. Onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Kamuoyu vicdanı da aslında onlara tokadı attı. Bir daha söylüyorum. İsteyen herkes CHP parti programını açabilir. Eğer bizdeki sahiplenme bu anlamdaysa o zaman CHP’nin parti programındaki bu ne? Biz kadınların sahiplenilmesinden bahsettik. Onlar da sadece kadınlar değil desteğe muhtaç engellileri de kimsesiz çocukları da bakıma muhtaç çocukları da o zaman mal gibi gördüler. Öyle mi. Hayır. Asla CHP’nin böyle bir niyetle bunu yazdığını ben iddia etmem. Onlar bize bu iftirayı attı, bu yakıştırmayı yaptı diye ben yapmayacağım. Çünkü ben Türkçe biliyorum. Biz şunu söyledik. Bunu okuyup anlamayanlara gelsinler biz onlara Türkçe dersi vereceğiz. Ücretsiz. Ama anladıkları halde birebir çarpıtıyorlarsa o zaman gelsinler talep ediyorlarsa onlara siyasi ahlak dersi verelim.” İfadelerini kullandı.
HÜDA PAR’A TEVECCÜH BÜYÜK
TBMM’de partilerine yönelik yoğun bir teveccühün olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, “Şunu söyleyebilirim. Evet, 4 vekille girdik. 600 sandalyeli parlamentoda 4 vekille temsil edilen parti olarak temsil oranımızın çok üstünde bir ilgiyle karşılandığımızı söyleyebilirim” dedi.
CAN, MAL, DİN, AKIL VE NESİL GÜVENCE ALTINA ALINMALI
Yapıcıoğlu, “Parti programını okuyanlar şunu rahat bir şekilde görür. Defalarca sözlü olarak da dedik. Biz dedik ki biz insanların tamamına şu beş şeyin teminat altına alınması gerektiğini söylüyoruz. İnsanların canının, malının, dininin, aklının ve neslinin güvence altına alınması. Emniyet altında olması gerekir. Biz sadece insanların canı konusunda sadece bizim gibi inanan insanların değil, biz insanların malı korunsun, emniyet altında olsun, güvence altında olsun derken sadece bizimle aynı siyasi düşüncede olanların malının korunması gerektiğini söylemiyoruz. Biz insanların din emniyeti olmalı derken sadece Müslümanlar için, sadece bizim gibi inanalar için değil, hangi dine inanıyorsa inansın her insan bizim inancımıza göre hiç kimsenin bir başkasının bir dini bir inancı empoze etmesi, onu zorla dayatması mümkün değildir. Sadece teklif vardır. Kabul ederse yapar. Zaten Allah da zorla kabul ettirmenizi istemez. Eğer siz zorlasanız onu ondan iyi bir mümin olmaz. Belki münafık olur. Allah münafıkların kafirlerden daha kötü bir durumda olduğunu söyler. Yani içi dışı ayrı olan insanlar. “La ikrahe fiddin”. Dinde zorlama yoktur. “Le kum dinikum veliye din.” Senin dini sana benimki bana. Ama biz bütün insanlık ailesinin beraber yaşaması gerektiğini söylüyoruz. Buna rağmen birileri belki İslam’a doğrudan doğruya saldıramayanlar özellikle memleketimizde bazı Müslümanlar üzerinden tezviratlarla İslam’a saldırıyorlar. Aslında saldırdıkları şey İslam’dır. Fakat bunu açıktan yapamadıkları için, cesaret yapamadıkları için biz de Müslümanız ama şöyle şöyle cümleler kurmak suretiyle kendi o asıl ajandalarını ya da kirli niyetlerini ortaya sermeden kamufle ederek bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Fakat Allah onların yüzlerini her seferinde kara ediyor. Onların maskeleri düşüyor, yüzleri ortaya çıkıyor. Sonra da çıkacaktır inşallah.” İfadelerini kullandı.
TÜRKİYE ZOR GÜNLERDEN GEÇİYOR, KABİNE BAŞARMAK ZORUNDA
Yeni kabineyi değerlendiren Yapıcıoğlu şöyle konuştu; “Bütün kabine değişti. Bir önceki kabine de açıklandığında aralarında hiç siyasetçi yoktu. Birkaç istisna dışında. Hepsi dışarıdan. Hemen hemen kimsenin tanımadığı isimlerdi. Çoğu da genç isimlerdi. Önceki kabinelere göre. Daha önce alışılmış kabinelere göre. Bu kez yine öyle oldu. Yani siyasetin dışından, bürokrasinin dışından, memuriyetten gelen pek çok insan var. Yine cumhurbaşkanı yakın çalışan İbrahim kalın, MİT’in başına geçerken, MİT’in başındaki Hakan Fidan dışişleri bakanı oldu. Önceki kabinelerden Mehmet Şimşek tekrar maliye bakanlığı görevini üstlendi hazine ve maliye bakanı oldu. Kabine fena bir kabine görünmüyor. İnşallah başarır. Başarmak zorunda. Türkiye zor günlerden geçiyor. Dünyada ciddi anlamda ir ekonomik sıkıntı var. Türkiye de bundan nasibini aldı.”