CHP Sözcüsü Öztrak, Merkez Bankası’nın döviz kasasındaki açığın 57 milyar dolara ulaştığını ve bunun tüm zamanların en büyük açığı olduğunu belirterek, “Kasaya fare düşse kafasını yaracak... Ne 1994 krizinde, ne 2001 krizinde, ne 2008-2009 yıllarındaki krizlerde, Merkez Bankası kasası kasa olalı, böyle bir açık görmedi” diye konuştu.
Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonunun reeskont kredilerinden gelen 2,1 milyar dolara rağmen geçtiğimiz Aralık ayında 17,7 milyar dolar gerilediğini ifade eden Öztrak, bunun 3,3 milyar dolarlık kısmının BOTAŞ’a yapılan döviz satışlarından, 7,3 milyar dolarlık kısmının da açık ihalelerle yapılan döviz satışlarından kaynaklandığını söyledi.
Hesap netleştirildiğinde, Merkez Bankası’nın 9,1 milyar dolarlık bir dövizinin nereye gittiğinin belli olmadığına dikkat çeken Öztrak, “Bu 9,1 milyar dolar, Merkez Bankası’nın arka kapısından, tarihimizin en acımasız servet transferini gerçekleştirmek için satılan ve nereye, kime kaçtan satıldığı da belli olmayan rezerv miktarıdır. Daha önce ‘128 milyar dolar nerede?’ diye soruyorduk. Anlaşılan şimdi ‘128+9 milyar dolar nerede?’ diye bu soruyu güncellemek zorunda kalacağız” dedi.
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin Merkez Bankası’nı açıkça yağmaladığını kaydeden Öztrak, “Bu yağmaladığı her sentte, tüyü bitmedik yetimin hakkı var. Kasa artık 70 sente muhtaç… Teşbih falan yapmıyorum bu yalın bir gerçek” değerlendirmesinde bulundu.
Geçen yılın Ocak-Kasım döneminde, ülkeye 19,7 milyar dolar kaynağı belirsiz para girişi olduğunu belirten Öztrak, “Bu tarihimizde bir yılın ilk 11 ayda gerçekleşen en yüksek kaynağı belirsiz para girişi… Bunun esbabı mucibesi nedir? Bu paralar kimin? Uyuşturucu baronlarının mı? Suç örgütlerinin mi? Yoksa ihalelerde paylaşılan rüşvet paraları mı? Varlık Barışını bunun için mi uzatıp duruyorsunuz?” diye sordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bir yanda Erdoğan Şahsım Hükümetinin, sebep olduğu ekonomik buhran, diğer yanda yine bu yönetimin ortaya çıkarttığı adaletsizlik, kuralsızlık ve kurumların çöküşü, güzelim ülkemizi nefessiz bıraktı. Erdoğan Şahsım Hükümetinin yönettiği ülkemde, çocuk olmak zor, kadın olmak zor, genç olmak zor, sanatçı olmak zor, öğrenci olmak zor, ana, baba olmak çok zor. Bu ülkede güzel olan, değerli olan, maddi ve manevi her zenginliğimizi, talan edilecek bir ganimet olarak gören, çarpık bir zihniyet iş başında… Bu zihniyet, milletimizin gülümsemesini, umudunu, hayallerini bile çaldı. Milletimiz, “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” haline geldi.
SARAY GENÇLERİ UMUTSUZ BIRAKTI
Evlatlarımız, bu ucube rejimin çaldığı hayallerini, başka ülkelerde, başka diyarlarda gerçekleştirmek için, yollara düştü. Evlatlarına umut veremeyen bir ülke, geleceğine de umutla bakamaz. Bunu en iyi bizim milletimiz bilir. Cumhuriyetimizin mayasında gençliğe sonsuz bir güven ve onlara verilen büyük değer vardır. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet gençlerinin, “İnsanlık meziyetinin, vatan sevgisinin ve fikir özgürlüğünün en değerli simgesi” olmasını arzulamıştır. Kurduğu cumhuriyeti de, gençlere emanet etmiştir. Ama Saray yönetimi, gençlerimizi kindar nesil olarak formatlamakla uğraşırken, onları umutsuz ve çaresiz bırakmıştır. Büyük edebiyatçımız Ahmet Hamdi Tanpınar bile; “Türkiye evlatlarına, kendisinden başka bir şeyle, meşgul olma imkânını vermiyor” derken, herhalde 12-13 yaşındaki çocuklarımızı kast etmemişti. Artık bu ülkede ilkokul-ortaokul öğrencilerimiz, ders arasında oyun oynamak yerine, “Ne olacak bu ülkenin hali” “Ne olacak dolar kuru” diye dertleniyor hale geldi. Erdoğan Şahsım Yönetiminin elinde; çocuklarımız, ateş pahası olan sınava hazırlık kitaplarını alamayınca, “Ben 13 yaşında siyaset düşünüyorsam, bu ülkede hiçbir şey yok demektir” diye isyan ediyor.
ÜNİVERSİTELER SERİ HALDE DİPLOMALI İŞSİZ ÜRETİYOR
Gençlerimiz sınavlara girip üniversiteyi kazansa bir dert, kazanmasa başka bir dert… Analar, babalar yemiyor yediriyor. Giymiyor, giydiriyor. “Yeter ki evladım okusun” diyor. Ama hükümet, açtığı liseden bozma kasaba üniversitelerinde, yeterli eğitimi veremiyor. Ülkenin ihtiyaç duyduğu işgücünü yetiştiremiyor. Seri halde diplomalı işsiz üretiyor. Bin bir emekle okutulan evlatlarımız, iş bulamadığı için baba ocağına dönmek zorunda kalıyor. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 5 milyon 700 bin gencimiz, ne okuyor, ne de çalışabiliyor. Anasının babasının eline bakıyor. Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içerisinde, Kolombiya’dan sonra, ev genci oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye.
BUNLAR SİZİN ESERİNİZ
Ama Erdoğan’ın Adalet Bakanı çıkıyor; “Hukuk fakültesi tabelası asılması, binayı hukuk fakültesi yapmaz” diye, tabela fakültelerini millete şikâyet ediyor. Sayın Bakan, siz kimi, kime şikâyet ediyorsunuz? Bu ülkeyi yıllardır, sizi o makama atayan Erdoğan yönetiyor. İçinde bilim olmayan fakülte binaları, içinde adalet olmayan sarayları kimin eseri? Sizlerin eseri! Üniversiteye gelen gençlerin, barınma ihtiyacını karşılamayan kim? Sizsiniz.
MİLLETİN VİCDANI SIZLADI, SİZİNKİ SIZLAMADI
Hiç şüphesiz yurtlar, eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. Gençlerimiz için yeterli yurt açmayan da sizsiniz. Gençlerimizin yurt ve barınma ihtiyacını, taşeronlara havale eden de sizsiniz. Vakıflara, cemaatlere, paralel yapılara bu işi siz ihale ettiniz. Yetmedi bir de hükümet olarak bu işlere bir de maddi destek verdiniz. Ama bu yurtları, doğru dürüst denetlemediniz. Gençlerimizi korumasız bıraktınız. Yandaşlarınıza Avroyla, Dolarla milletin milyarlarını aktardınız. Ama milyonlarca gencimizi yurtsuz bıraktınız. Sonuç: Onlarca ocağa ateş düştü. Milletin vicdanı sızladı ama sizin ki sızlamadı.
HÜKÜMET HATALARIYLA YÜZLEŞMİYOR
En son, 19 yaşında bir Tıp Fakültesi öğrencisi, Enes Kara… Öğrenci evinde maruz kaldığı baskılar nedeniyle, yaşama ümidini yitirdi, canına kıydı. Tüm ülkemizi üzüntüye boğdu. Biz Enes yavrumuza, Allah’tan rahmet diliyoruz. Vicdanlı kalplerin acısını, bir kez daha yürekten paylaşıyoruz. Hiç şüphesiz bir sorunu çözmenin ön koşulu, önce onunla yüzleşmektir. Bu ülkede öğrencilerimizin yurt ve barınma sorunu vardır. Erdoğan hükümetleri bu sorunu çözmeyerek görevini savsaklamıştır, görevini ihmal etmiştir. Ondan sonda da her zaman yaptığı gibi, sebebi olduğu acıların sorumluluğunu üzerinden atmaktadır, hatalarıyla da yüzleşmemektedir.
BU ZİHNİYET, ÖĞRENCİLERE TERÖRİST MUAMELESİ YAPAN ZİHNİYET
Onun yerine sözcülerinden biri çıkıyor; “Her ölüm insanı kendi ruhuyla yüzleştirmelidir. Bu büyük imtihandır. Hayatını kaybedenin acısı bizi buna götürmelidir” diyerek, millete akıl vermeye kalkıyor. Bir diğeri çıkıyor; “Burası yurt değil, öğrenci evi” diyerek, bahane üretmeye kalkıyor. Bir AK Parti milletvekili de çıkıp, “Sorumlu dış güçlerdedir” diyerek, en sevdikleri şeyi yapıyor, milletin aklıyla açıktan alay ediyorlar. Bu zihniyet, daha birkaç ay önce, yurt ve barınma sorunlarına dikkat çekmek amacıyla, eylem yapan öğrencilere terörist muamelesi yaptı.
YURT MESELESİNİ BİZ ÇÖZERİZ
Aziz milletimize buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Yurt meselesini biz çözeriz! Sayın Genel Başkanımız yurt meselesini, en geç iki yıl içerisinde çözme sözünü vermiştir. Ama o gün gelene kadar da gençlerimizi sahipsiz bırakmayacağımızı da açıklamıştır. Sayın Genel Başkanımız, gidecek yeri yurdu olmayan ya da olduğu yerde baskıya maruz kalan tüm evlatlarımıza, belediyelerimizin olduğu yerlerde, belediyelerimiz, olmadığı yerde, milletvekillerimizin yardımcı olacağını açıklamıştır.
HER KADIN CİNAYETİNİN VEBALİ SARAYIN BOYNUNDA
Bu ülkede kadın olmak da çok zor… Sosyal ve ekonomik hayatta cinsiyet uçurumu, kapanmak bir yana, bu hükümet elinde daha da açılıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre Türkiye bu alanda 156 ülke arasında 133. sırada. Yani sondan 23. Rakiplerimiz, Bahreyn, Papua Yeni Gine, Bhutan gibi ülkeler. Kadınların çilesi bununla da sınırlı değil. Sadece 2021’de geçtiğimiz yılda ülkemizde 280 kadın cinayeti işlendi. 2008’den bu yana, cinayete kurban giden kadın sayısı ise 3 bin 765. Sadece son birkaç günde, bu yılın ilk günlerinde ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ortada… Avukat Dilara Yıldız, İstanbul’da, karakoldan 10 adım ötede, onlarca kez şikâyetçi olduğu bir cani tarafından öldürüldü. Mersin’de 24 yaşındaki Raziye Oskay, yıllardır kendisini tehdit eden insan müsveddesi tarafından sokak ortasında vuruldu. Her yıl yüzlerce kadın sessiz çığlıklarla aramızdan ayrılırken, bu hükümet ülkemizi, kadına yönelik şiddeti önleme taahhüdünü içeren, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkardı. O gün söylediğimizi bugün tekrarlıyoruz: “Bu ülkede cinayete kurban giden her kadının, şiddete, tacize uğrayan her çocuğun, her gencin vebali, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin boynundadır.”
ESNAF ZAM YAPMAYA UTANIYOR, HÜKÜMET UTANMIYOR
Erdoğan Şahsım Yönetimi elinde, bu ülkede ana-baba olup, ev geçindirmek de her zamankinden daha zorlaşmıştır. İşte evlere faturalar gelmeye başladı. Ayda 200 kilovatsaat elektrik tüketen, dört kişilik bir ailenin elektrik faturası, bir gecede 183 liradan 309 liraya çıktı. Esnafımız isyanlarda. “7-8 bin lira elektrik faturası olur mu?” diye feryat ediyor. Esnaf sattığı mala zam yapmaya utanıyor, ama hükümet ona bu faturaları göndermeye utanmıyor. Bu esnaf nasıl ayakta kalacak? Esnaf kepenk kapatırsa, bu ülkenin orta direği nasıl ayakta duracak?
DAHA AZ ISINIP DAHA ÇOK ÖDEYECEĞİZ
Bu arada, BOTAŞ Genel Müdürü de, “Kademeli tarifeyle 2,5 milyar metreküp, tasarruf hedefliyoruz” diyerek müjdeyi vermiş. Açık söyleyeyim bu müjdenin Türkçe meali: “Artık daha az ısınıp, daha çok ödeyeceğizdir.” Bunun anlamı da doğal gaza aynen elektrikte olduğu gibi “kademe kademe bir zammın” yolda olduğudur. Karadeniz’de doğal gaz bulduk, “2023’te bu topraklarda, hiç kimse artık doğal gaza para ödemeyecek” diyerek, millete gaz veren AK Parti trollerini hatırlıyoruz. Bıraktık bedava gazı şimdi millete, kademe kademe doğal gaz zammı bindirmeye hazırlanıyorlar. Neye niyet, neye kısmet…
GIDA GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE
Bu ülkede gıda güvenliği de tehlikede… Böyle giderse millet yiyecek ekmek bulamayacak. Tanzim satış kuyruklarına girmek zorunda kalacağız. Geçtiğimiz yıl bu zamanlar, bir çuval ÜRE gübresi 93 liraydı. Şimdilerde bir çuval gübrenin fiyatı 650 lira civarında… ÜRE gübrenin fiyatı geçen yıla göre, yüzde 600 artmış. Yine geçen yıl bu zamanlar, çiftçinin traktörünün 110 litrelik mazot deposu, 735 liraya doluyordu. Şimdi 1.523 liraya doluyor. Çiftçi gübre atamıyor. Tarlasını sürmekte zorlanıyor. Geçtiğimiz gün söyledim. Çiftçi zaten kışa girerken taban gübresi atamadı. Ürün de kışa zayıf girdi. Bir de üstüne şu ÜRE gübresi de atılamazsa, durum vahim. Buradan hükümeti uyarıyorum, çiftçilerimize derhal ilave destek verin. Tekrarlıyorum. Eğer çiftçiye bu destekleri verilmezseniz, çok büyük bir gıda krizi kapımızda… Böyle Toprak Mahsulleri Ofisini ithal buğdayla doldurarak bu işlerin üstesinden gelinmez. Uyarmadı demeyin.
MERKEZ BANKASI SARAY VESAYETİ ALTINDA
Erdoğan’ın elinde, milli paramızın durumu da vahim… Son bir yılda Türk Lirası, dolar karşısında yüzde 45 değer kaybetti. Paramız pul oldu. Bundan 52 yıl önce, 1211 sayılı “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 14 Ocak 1970 tarihinde kabul edilmişti. Kanunun ilk halinde, Banka’nın görevleri arasında, “Hükümetle müştereken, milli paranın iç ve dış değerini korumak amaçlarıyla gereken tedbirleri almak” yazıyordu. “Banka’nın kanunla kendisine verilen yetkileri, kendi sorumluluğu altında, müstakilen kullanacağı” yine bu kanunda ayrıca belirtilmişti. 52 yıl önce “yetkilerini müstakil kullanacağı” hükme bağlanan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bugün artık tamamen Saray’ın vesayeti altında, Sarayın Emrinde.
POLİTİKA FAİZİ, POLİTİKACI FAİZİ OLDU
Erdoğan; “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. Kerameti kendinden menkul bu safsatayla Merkez Bankasını yönetmeye başladı. Merkez Bankasının “politika faizi”, Erdoğan’ın elinde “politikacı faizi” oldu. Enflasyon son 20 yılın zirvesine çıktı. Döviz köpürdükçe köpürdü. Vatandaşın faizi de hızla arttı. Sonuç, büyük bir fiyasko oldu. Erdoğan Eylül’den bu yana politikacı faizini beş puan indirdi. Aba bu dönemde milletin faiz yükü hızla arttı. Ticari kredilerin faizi yüzde 30’lara çıktı. Şu anda yüzde 46 ile ticari kredi veren bankalar olduğunu duyuyoruz.
DÜŞMEYEN FAİZLER ERDOĞAN’I DÜŞÜRECEK
Eylül ayında; politikacı faizi yüzde 19’lardayken, 2 Eylül 2026 vadeli Hazine Tahvilinin faizi yüzde 17,67 idi. Ocak ayında politikacı faizi yüzde 14’e indi. Bu ay yine aynı vadedeki kâğıt için yapılan ihalede, faiz, yüzde 26,34’e sıçradı. Yani Erdoğan politikacı faizini 5 puan düşürdü. Ama Hazine’nin borçlanma faizi 9 puan arttı. Demek ki “Faizler düşe” buyurmakla, faiz düşmüyormuş. Şimdi beş yıl boyunca ödenecek bu faiz yükü, milletin sırtında kaldı. Ben buradan şunu söyleyeyim, faiz düşmedi ama artan faizler bu gidişle Erdoğan’ı düşürecek.
MERKEZ’İN DÖVİZLERİNİ CAYIR CAYIR SATTILAR
Erdoğan’ın Eylül’den bu yana, ekonomide sebep olduğu “kusursuz fırtına”, çok kirli bir oyunla, “20 Aralık Finansal Kumpasıyla” sonuçlandı. Bir gecede tarihimizin en acımasız, servet transferlerinden biri gerçekleştirildi. Millete “kur korumalı mevduat” anlattılar, “Cambaza bak” dediler. O sırada Merkez Bankası’nın dövizlerini, arka kapıdan cayır cayır sattılar. Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonu, geçtiğimiz Aralık ayında 17 milyar 700 milyon dolar gerilemiş. Merkez Bankası geçtiğimiz Aralık’ta piyasadan, İhracat Reeskont Kredileri aracılığıyla 2,1 milyar dolar toplamış. Piyasaya da 10 milyar 600 milyon dolar döviz satmış. Bunun 3,3 milyar doları BOTAŞ’a, 7,3 milyar doları da, açık ihalelerle piyasaya satılmış. Bu alınan ve açıkça satılan dövizleri netleştirirsek, Merkez Bankası’nın geçtiğimiz Aralık ayında net 8,6 milyar döviz satmış olması gerekiyor. Ama dönüp toplamda net döviz pozisyonundaki değişime baktığımızda Aralık ayında bilinen, açıklanan 8,6 milyar dolar değil, 17,7 milyar dolar gerilediği gözüküyor. Yani nereye gittiği belli olmayan, 9,1 milyar dolarlık bir döviz var.
128+9 MİLYAR DOLAR NEREDE?
Bu 9,1 milyar dolar, Merkez Bankası’nın arka kapısından, tarihimizin en acımasız servet transferini gerçekleştirmek için satılan ve açıkçası nereye, kime kaçtan satıldığı da belli olmayan rezerv miktarıdır. Daha önce “128 milyar dolar nerede?” diye soruyorduk; anlaşılan şimdi “128+9 milyar dolar nerede?” diye, bu soruyu güncellemek zorunda kalacağız.
MERKEZ BANKASI’NA FARE DÜŞSE KAFASI YARILIR
Dün Merkez Bankası açıkladı söylemiştim. 7 Ocak 2022 itibariyle, Banka’nın döviz kasasındaki açık 56 milyar 900 milyon dolar. Bu tüm zamanların en büyük kasa açığı. Kasaya fare düşse kafasını yaracak... Ne 1994 krizinde, ne 2001 krizinde, ne 2008-2009 yıllarındaki krizlerde, Merkez Bankası kasası kasa olalı, böyle bir açık görmedi. Herhangi bir banka şubesinde kasa o gün 100 lira açık verse, kaynağı bulunana kadar şubeden kimse evine gidemez. Bugün ülkenin döviz kasası 57 milyar dolar açık vermiş ama kimsenin umurunda değil.
HÜKÜMET MERKEZ BANKASI’NI YAĞMALIYOR
Erdoğan Şahsım Hükümeti, Merkez Bankası’nı açıkça yağmalıyor. Bu yağmaladığı her sentte, tüyü bitmedik yetimin hakkı var. Kasa artık 70 sente muhtaç… Teşbih falan yapmıyorum bu yalın bir gerçek. Kasa 70 sente muhtaç olunca, döviz kurunu tutacak elde cephane kalmayınca, “Millet döviz tevdiat hesabı tutmaktan vazgeçsin, dövizi Merkez Bankasına versin” diye, milli paramıza dolar üzerinden faiz elbisesi giydirdiler. Kur korumalı mevduat diye geçmişte denenmiş ve sonuçları çok büyük hüsran olmuş bir nevi Dövize Çevrilebilir Mevduatı model diye milletimize yutturmaya çalıştılar.
VATANDAŞIN PARASIYLA ZENGİNE HEM KUR GARANTİSİ HEM VERGİ KIYAĞI
Az sayıda tasarruf sahibinin kur riskini hazine üzerinden milletin sırtına yıktılar. Önce, “Bundan bireysel yatırımcılar yararlanacak” dediler. Stopaj muafiyeti getirdiler. Olmadı. Sonra, “Kurumsal yatırımcılar da yararlansın” dediler. Onlara da, “Ucuza alıp kasanıza koyduğunuz dövizleri satarsanız, elde ettiğiniz kardan kurumlar vergisi almayacağız” dediler. Vatandaşın vergisiyle zengine, hem kur garantisi verdiler hem de vergi kıyağı çektiler. Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin millete önce ucuzluk vadedip, sonra dolar inerken de, dolar çıkarken de iğneden ipliğe her şeye zam yapmasının, fiyatlarını kendi kontrol ettiği her şeye zam yapmasının tek bir sebebi var. Fakirden topladıklarını zengine vermek! Yandaş bayram ederken, vatandaşı sefil etmek… Erdoğan Şahsım Hükümeti, yandaş müteahhide dolarla avroyla verdiği garantileri, mevduat sahibine kur farkını ödeyebilmek için, zenginlerin mevduatına vergi muafiyeti, kurumlara da vergi istisnası getirebilmek için, akaryakıta, elektriğe, doğal gaza her şeye zam üstüne zam yapıyor.
KASA 70 SENTE MUHTAÇ
Evet enflasyon düşmüyor, faizler düşmüyor, döviz sakinleşmiyor, köpüğü bir türlü gitmiyor ama bir şey yerle bir oluyor. Vatandaşta işlerin adaletle yürütüldüğü algısı yerle bir oluyor. Yapılan hiçbir şeye güven kalmıyor. Kasa 70 sente muhtaç olunca, paramız pul oluyor. Milli varlıklarımız da kelepir oluyor. Ülkenin üzerinde akbabalar dolaşmaya başladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nde kamu yatırımlarını yöneten Fon’un başındaki isim “Türkiye Varlık Fonu ve portföyündeki şirketlerle görüşüyoruz, Türk Lirası’ndaki düşüş fırsatlar sunuyor, bu harika bir zaman… Zor durumdaki varlıklar için seçenekleri değerlendiriyoruz” demiş. Bu sözlerin anlamı açık: “Erdoğan Türk Lirası’nı pul etti, şimdi ülkenin Atasından, dedesinden kalan malları, bizim için batan geminin malları haline getirdi. Hepsini toplamak için de bize bir fırsat verdi.”
NEREDE YERLİLİK, NEREDE MİLLİLİK
Şimdi Erdoğan’a ve onun ufak ortağına soruyoruz, bu mudur sizin yerliliğiniz? Bu mudur sizin milliliğiniz? Kasa 70 sente muhtaç olunca, bu milletin en değerli varlığı onuru olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, Ay yıldızlı pasaportumuzu, dolar cinsinden tarifeye bağlayıp ele satmaya başladılar. Getir 500 bin doları, al Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını…
VATANDAŞLIĞI TL İLE DEĞİL, DOLARLA SATIYORLAR
Dikkatinizi çekerim, 500 bin dolar karşılığı Türk Lirasını kabul etmiyorlar. “500 bin dolar tutarında döviz” getireceksin… Sonra? Menüde seçenek çok… Bu getirdiğin parayı 3 yıl vadeli mevduata yatırabilirsin veya 500 bin dolarlık Hazine borçlanma kağıdı alabilirsin. Artık yani faizle, vadeyle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satmaya başladılar. Biz boşuna demiyoruz, “Bunların yerliliği de, bunların milliliği de, doların yeşilini görünce biter” diye…
1970’LERİN UYGULAMALARI GERİ GELDİ
Kasa 70 sente muhtaç olunca, sadece atadan deden kalan malları, bu ülkenin vatandaşlığını pazara sürmüyorlar. İhracatı dillerinden düşürmeyenler şimdi ihracatçının dövizine çöktü. İhracatçı kazandığı her 100 doların 25 dolarını, Merkez Bankası’na devretmek zorunda… 1970’lerin, 1980’lerin zorunlu döviz devirleri yeniden geri geldi.
KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRİŞİNDE REKOR
Kasa 70 sente muhtaç olunca, ülkemizin sadece fiziki değil, mali sınırları da tarumar oldu. Son ödemeler dengesi rakamlarında gördük. Geçen yılın Ocak-Kasım döneminde, ülkeye 19 milyar 700 milyon dolar kaynağı belirsiz para girişi olmuş. Bu tarihimizde bir yılın ilk 11 ayda gerçekleşen, en yüksek kaynağı belirsiz para girişi… Bunun bir benzerini de 2018’de yaşamıştık. Bu 19 milyar 700 milyon dolar kaynağı belirsiz para girişinin esbabı mucibesi nedir? Bu paralar kimin? Uyuşturucu baronlarının mı? Suç örgütlerinin mi? Yoksa ihalelerde paylaşılan rüşvet paraları mı? Varlık Barışını bunun için mi uzatıp duruyorsunuz? Ülkemizi dünyanın en büyük para yıkama makinesi haline bunun için mi getirdiniz? Bunun için mi kara para aklama liginde ülkemizi gri listeye soktunuz?
SORUYORUZ, GIK YOK
Kasa 70 sente muhtaç olunca, Duyunu Umumiye yasaları da geri gelmeye başladı. “Merkez Bankası nezdindeki yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıklar haczedilmez” diye bir düzenleme getirdiler mecliste. Soruyoruz, bu düzenlemeyi hangi ülke istedi? Niye, ne karşılığında istedi? Türk ekonomisiyle ilgili çok kötü bir beklenti mi var Merkez Bankasının bilançosunun malvarlığının haczedileceği düşünülüyor. Gık yok…
İMRALI’DAN SİYASİ HİMMET BEKLİYORLAR
Erdoğan Şahsım Hükümeti ızrar halinde, geçmişte bu ekonomiyi batıran ne varsa, hangi düzenleme varsa geri getiriyor. Buradan açıkça söylüyorum, hükümet artık fakir, fukara milletin sırtında ağır bir yüktür. Milletimiz de durumun farkındadır. Sırtında bir yük, bir kambur haline gelen Erdoğan Şahsım Hükümeti’ni üstünden silkeleyip atmak için gün saymaktadır. Öyle görünüyor ki, Erdoğan da bunun farkındadır. Bunu nereden mi biliyoruz? Erdoğan’ın İmralı’ya çiçek atmasından, İmralı’dan yeni bir siyasi himmet beklemesinden... Anlaşılan Erdoğan, İmralı’yla mektup arkadaşlığını yeniden hızlandırmaya hazırlanıyor. Herhalde bunun için, küçük ortağın da rızası alınmıştır. Bahçeli’de atmak için, mitilini de hazırlamıştır. Milletimiz, bu siyasi bezirgânların notunu vermiştir. Sandığın önüne gelmesini beklemektedir. Artık yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün bir televizyon kanalında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ile telefonla konuştuğu iddiasında bulundu. Sizin bu iddiaya bir yorumunuz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu Süleyman Soylu atanmış İçişleri Bakanı mı, yoksa atanmış Dedikodu Bakanı mı? İçişleri Bakanı elindeki bilgiye ve belgeye dayanarak konuşur. İşkembeyi kübradan sallamaz. Soylu dedikoduyu bıraksın, yüreği yetiyorsa hain darbe girişiminden sonra kurulacağı ifade edilen Yurtta Sulh Konseyi’nde bulunanların listesini açıklasın. Yetmez, Soylu Fethullah Gülen’le kimlerin fotoğrafı varsa, kimler onunla aynı menzile yürüdüyse, aynı masaya oturduysa onların listesini bir açıklasın.
Bakın bunu bir defa daha söylüyorum, bu ülkede terörden, terörist başlarından medet uman kim varsa Allah bin türlü belasını versin.
Soru- Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın Meclis’te CHP, İYİ Parti ve HDP’yle basın toplantısı yapmasını AK Partili Cahit Özkan “ittifakın beden dili” olarak yorumladı. Sizin bu yoruma ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- AK Parti Grup Başkanvekiline Allah akıl fikir versin. Kendisine akıl ve izan tavsiye ediyorum. AK Parti pandemide “doktorların hakkı ödenmez” diye slogan atıp durdu. Ama iş doktorların haklarını vermeye gelince hiçbir şey yapmadı. Sağlık Bakanı bir yasa teklifi getirdi Meclis’e onu da geri çektirdiler. Doktorlarımızın tek ödülü şiddete maruz kalmak oldu. Buradan söyleyeyim, ben her gün onlarca genç doktorun mektubunu alıyorum. Gencecik doktorlarımız geçinemiyoruz diye feryat ediyor. 6 yıl okuduklarını, komik paralarla ay sonunu getirmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Emeklilikle ilgili haklarında da ciddi sorunlar var. Türkiye zar zor yetiştirdiği doktorlarını maalesef yurtdışına kaptırıyor. Bunlara hiçbir sözü olmayan AK Parti Grup Başkanvekili bu sorunların görüşüldüğü, kamuoyuyla paylaşıldığı, doktor milletvekillerinin bir mesleki dayanışma içinde yaptığı toplantıdan düşmanlık ve kutuplaşma çıkarmaya çalışıyor. Keşke sizin doktor milletvekillerinizde bu toplantıya katılsaydı. Ama artık bu kadroların ülkemizin hiçbir meselesini çözemeyeceğini, hiçbir derde derman olamayacağını grup başkanvekilinin sözleri açıkça ortaya koyuyor. Gölge etmesinler, seçim sandığını getirsinler bu millet başka ihsan istemiyor.
Soru- HDP milletvekili Hülya Güzel’in dokunulmazlık dosyasıyla ilgili görüş, düşünce ve değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK- CHP’nin tutumunu defalarca anlattım. Terör, terörist CHP’nin kırmızıçizgisidir. Fezleke meclise geldiğinde gereğini yaparız. Ama şunu da sormak istiyorum. Fethullah Gülen’le kucak kucağa, diz dize fotoğraf çektirenlerin fezlekeleri ne zaman Meclis’e gelecektir? Gerçekten bunu merak ediyoruz.
Soru- AK Parti Amasya milletvekili Levent Karahocagil, Enes Kara’nın hayatına son vermesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. “Enes Kara üzerinden cemaatlere, Müslümanları vurma gayreti var” dedi. Enes Kara’nın intiharını dış güçlere de bağladı. “Dış güçlerin ülkemiz içindeki oyunları” dedi. Sizin bu açıklamaya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Yani bu işin dinle, imanla, dış güçlerle ne ilgisi var? Hükümet görevini yapmamış, yeterli devlet yurdu yapmamış, özel kesime taşare ettiği yurtları, öğrenci evlerini denetlememiş. Yardımı vermiş ama milletin parasını vermiş oraya, yurtlarda kalan gençleri koruyacak bir düzenleyici çerçeveyi de getirmemiş. Ondan sonra da her konuda olduğu gibi çıkmış dış güçler diyor. Bırakın bu işleri. Sarayın görevini savsakladığını ihmal ettiğini artık kabul edin. Bir de şunu söyleyeyim, iki de bir de dış güçler, dış güçler diyorsunuz. Sonunda millet diyecek ki, “Ya dış güçler bu ülkede bu kadar rahat cirit atıyorsa hükümet nerede? Bu hükümet mensupları sarayın kibirli adamı o sarayda niçin oturuyor?”
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, enflasyon Ocak’ta pik yapar ama Haziran 2023’te tek hane olur dedi. Seçime tek haneli enflasyonla gidileceğini ifade etti. Siz bu açıklamaya ilişkin neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Önce söyleyeceğim şey şu, dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlayacak. Gülüyorum ama milletimiz pahalılık altında inim inim inliyor. Sadece bu söylenen laflara gülüyorum, ciddiyetsizliğe gülüyorum. Nebati Bakan 2023 Haziran’ına randevu vermiş. Erdoğan’da geçen sene “Ağustos ayında enflasyon kırılacak” diye millete söz vermişti. Çok güzel bir söz vardır, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. Enflasyonla mücadele hesap kitap işidir, ciddiyet gerektirir, güvenilir olmayı gerektirir. Milleti aldatmaya çalışmasınlar, biran evvel sandığı getirsinler. Herkes boyunun ölçüsünü alsın.
Soru- Muhalefet derhal seçim istiyor ancak Erdoğan ısrarla 2023’ü işaret etmeye devam ediyor. Buna karşın erken seçim öngörülerini güçlendiren bir gelişmede yaşandı. Gelecek günlerde Türkiye genelinde tüm il ve ilçelerin seçim kurullarının yenileneceği haberleri kamuoyuna yansıdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu bir erken seçim hazırlığı olabilir mi?
Faik ÖZTRAK- Biz hemen seçim istiyoruz. Biz bu hükümetin bir gün fazla dahi işbaşında oturmasının milletin sırtına çok ciddi yükler yüklediğini görüyoruz. Bu konuda onların atacağı her türlü adıma hazırlıklıyız. Ne yaparlarsa yapsınlar millet ittifakı bu seçimi alacaktır.