CHP Sözcüsü Öztrak, Hükümetin taklacı danışmanları dinlemeyi bırakıp ülkenin yetişmiş, nitelikli iktisatçılarını bir araya toplaması ve onları dinlemesi gerektiğini belirterek, “2009 yılından beri toplamadığınız, Ekonomik ve Sosyal Konseyi de toplayın. Ekonominin tüm kesimlerinin bir araya getirin, sorunlarını dinleyin. Bu krizden çıkış için politikalarınızı istişareyle belirleyin” dedi.
Öztrak, Hükümetin panik içinde bütün tuşlara basıp oynadığı oyunda bölüm geçmeye çalıştığını ifade ederek, “Ellerinizi bir klavyeden çekin. Bu ekonomiyi tahrip etmekten vazgeçin. Sizi bir an evvel aklıselime davet ediyoruz. Ardından da yapılacak bellidir. Bir an evvel sandığı getirin. Milletin kantarına çıkın” diye konuştu.
Yapılan artışa rağmen bu yılın başında 385 dolara karşılık gelen asgari ücretin, şu an 264 dolara gerilediğini hatırlatan Öztrak, “Alayiş valayişle açıkladığı yeni asgari ücretin dolar karşılığı Çin’in bile gerisinde. Erdoğan bunlar bilinmesin, görülmesin diyerek, asgari ücretin dolarla mukayesesini anlaşılan istemiyor. Beğenmiyorsa asgari ücretin dolarla mukayesesini ona emekçinin ekmeğindeki aşınmayı anlatalım. Bu yıl Ocak ayında, İstanbul’da bir somun ekmeğin fiyatı 1,5 liraydı. Yani asgari ücretle sene başında 1.883 ekmek alınıyordu. Bugün İstanbul’da ekmek 2,5 lira olmuş ve yeni ilan edilen net asgari ücretle ancak 1.701 ekmek alınabiliyor. Erdoğan’ın öyle çok övünerek açıkladığı asgari ücret, emekçinin 182 somununu yemiş bitirmiş” değerlendirmesinde bulundu.
Öztrak, Erdoğan’ın yanlış politikalarda ısrar etmesi halinde liranın pul olmaya, enflasyonun azmaya devam edeceğini kaydederek, “Önümüzdeki ay, aylık enflasyonun çift haneye ulaşması kuvvetle muhtemeldir. Artan hayat pahalılığıyla, yetersiz asgari ücret zammı yılın ilk altı ayı dolmadan tükenmeye mahkûmdur” ifadelerini kullandı. Bu gidişin devam etmesi halinde, asgari ücret artışlarını üçer ayda bir yapılması gerektiğini söyleyen Öztrak, “Aksi takdirde emekçilerimiz köle hayatına mahkum olacaktır” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Ülkeye istikrar getirecek diye milletimize pazarlanan, Erdoğan Şahsım Rejimi, ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Panikledi, tüm tuşlara aynı anda basarak oynadığı oyunun bir sonraki bölümüne, geçmeye çalışıyor. Kibir ve cehalet, devlet yönetimindeki zafiyeti artırıyor. Yaşadığımız ekonomik buhranı da, besleyip, büyütüyor.
DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN ERDOĞAN’DIR
Son üç yılda, üç Hazine ve Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası Başkanı, dört TÜİK Başkanı gördük. Ama baş aşağı gidiş durmadı. Kötü yemek yapan aşçı yerine, bulaşıkçıyı değiştirmek, yemeği lezzetli yapıyor. Beceriksiz aşçıyı değiştirmeden, ağızlar tatlanmıyor. Değiştirilmesi gereken Erdoğan’dır.
UCUBE BİR JARGON: TALİMATLANDIRMAK
Ülkede istişare bitti. Kural bitti, kendini kral sanan var. Bürokratlar Erdoğan’ın iki dudağına bakıyor. Onun talimatı olmadan kimse hiçbir iş yapmıyor. “Talimatlandırmak” diye, ucube bir saray jargonu devlette giderek yaygınlaşıyor. Anayasamızın ve kanunların emrettiği işleri yapmak için bile, Sarayın “talimatlandırması” bekleniyor. Orman yangınlarını söndürmek için dahi “Talimatlandırma” bekleniyor. Bürokraside, “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diye söze başlamadan, hiçbir cümle kurulamıyor, hiçbir şey anlatılamıyor. Devlet yönetimine bugüne kadar, çok saygın Başbakanlar, Cumhurbaşkanları geldi geçti. Ama Erdoğan Şahsım Rejiminin bu sakil üslubu ve yönetim anlayışı daha önce hiç görülmedi. Tek bir adamın talimatıyla, koskoca ülke yönetilmeye kalkılırsa, bugün Türkiye’de olduğu gibi, krizler, skandallar da vakayı adiye haline gelir. Ne diyorlar? “Bir ülke ya ilimle, ya da zulümle yönetilir.” Bunlar da ilmin i’si bile yok.
BDDK’NIN TALİMATLANDIRMALI DUYURUSU
Şimdi şu duyuruda yazanlara bakın; “Bireysel veya tüzel müşterilere, Türk Lirası cinsinden kullandırılan kredilerin, amaca aykırı işlemlere konu edilmemesine yönelik, gerekli kontrollerin, azami seviyede oluşturulması hususunda, kurumumuz, gözetim ve denetimi altındaki kuruluşları talimatlandırılmıştır. Söz konusu talimatlarımız kapsamında, gerekli inceleme ve değerlendirmelerimiz devam etmekte olup, tespit edilen aykırılıklar hakkında, gerekli idari işlemler tesis edilmektedir.” Kamuoyuna saygıyla duyurulur diyor. Kim diyor? BDDK diyor.
KİMLERE ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİYORSUNUZ
Şimdi “Türk Lirası cinsinden kullandırılan kredilerin, amacına aykırı işlemlere konu edilmesi” ne demek, bunun kriterleri ne? Eğer serbest piyasa ekonomisiysek, eğer Türk Lirasına konvertibl diyorsak, kredi özel bir amaca dönük olarak verilmemişse, doğrudan devlet tarafından verilmemişse, devlet tarafından sübvanse edilmemişse, bu kredinin ne şekilde kullanıldığı, ancak konusu suçsa devleti ilgilendirir. Tüm kredilerle ilgili getirilen bu düzenlemenin amacı nedir? Kredinin amacına uygun kullanılmaması ne demek? Amaca aykırı kullanımı, hangi kanunla, hangi yetkiye dayanarak BDDK belirleyecektir? Ben buradan acıka soruyorum, kimlere abanın altından sopa gösteriyorsunuz?
POLİTİKA FAİZİ DÜŞTÜ, PİYASA FAİZİ ARTTI
Eylül ortasında yüzde 19 olan TCMB faizi, Sarayın talimatıyla 3 ayda 5 puan düşürüldü. Peki piyasadaki faizler düştü mü? Aynı dönemde iki yıllık devlet kâğıdının faizi, yüzde 17,7’den yüzde 22,0’ye çıktı. Beş yıllık tahvil için hazineye ödenmesi gereken faiz oranı ise aynı dönemde yüzde 17,5’dan yüzde 23,5’e çıktı. Erdoğan politika faizini düşürdü, ama ne piyasa faizi ne de enflasyon düştü, ne de paramızın değer kaybı azaldı. Azalmayı bırakın bütün bunların hepsi arttı.
BU KUMANDA EKONOMİSİ BİLE DEĞİL, TALİMAT EKONOMİSİ
Şimdi eğer millet aldığı krediyi dövize yatırıyorsa, Sarayın talimatıyla, arşa çıkan döviz kurunu da, enflasyonu da sürdürülebilir bulmuyorsa kabahatli millet mi? BDDK bu yazıyı vatandaşa değil, Merkez Bankasından yüzde 15’le borçlanıp, bunu hazineye yüzde 22 den satan bankalara yazacak. İşte ekonomiyi aklıselime ve bilime aykırı müdahalelerde bulunursanız, cin şişeden çıkar ve artık olacakları durduramazsınız. Krediyi siz cebinizden vermeyeceksiniz ama milletin aldığı krediyi nasıl kullandığına karışacaksınız. Böyle bir ekonominin adı, serbest piyasa ekonomisi olamaz. Böyle bir ekonomi dışa açıkta olmaz, böyle bir ekonominin parası da konvertibl olamaz. Böyle bir ekonominin adı, “Kumanda ekonomisi” dahi olamaz. Çünkü kumanda ekonomisin de kural vardır, onlar kurala dayanır. Kumanda ekonomisinde; plan vardır, program vardır. İyi kötü bir hesap vardır, kitap vardır. Bu olsa olsa, Erdoğan Şahsım Rejiminin ucube “talimat ekonomisi” olur.
BU GİDİŞLE KARABORSA VE KUYRUK BAŞLAR
Uyarıyorum: Böyle giderse bu işlemlerin sonunda finansal işlemler tezgâh altına iner. Döviz yastık altına gider. Mal piyasalarında narh dönemi gelir. Karaborsa, kuyruk başlar. Devlet yönetiminde işler şirazesinden çıktı. Devletin müdahalelerinde akıl kayboldu. Piyasa felç olmak üzere. Bunun sonucunu “İktisada Giriş” dersi alan herkes gayet iyi bilir. Ama nedense “Ekonominin kitabını yazdım” diyen Erdoğan bilmiyor. Döviz kurları da, “Talimat Erdoğan’ın ise, rekorlar da bizimdir” diyor.
SORUN DIŞARIDA DEĞİL BİZDE
Milli paramız, tüm dünya para birimleri karşısında pul oldu. Geçtiğimiz yılsonundan bu yana Türk Lirası; dolar karşısında yüzde 54, Çin Yuan’ı karşısında yüzde 53, Rus Rublesi karşısında yüzde 52, Bulgar Levası karşısında yüzde 48, Pakistan Rupisi karşısında yüzde 46, Mozambik Metikali karşısında yüzde 58, Kaleşnikofla Merkez Bankası yöneten, Taliban’ın Afganisi karşısında yüzde 31, hatta eli mızraklı, baldırı yapraklı, Papua Yeni Ginelilerin Kinası karşısında, yüzde 52 değer kaybetti. Bugün Türk Lirası dünyada performansı en kötü para birimi oldu. Demek ki sorun dışarıdan gelmiyor, sorun dünyadan gelmiyor. Sorun bizde… Sorun doğrudan Erdoğan Şahsım Hükümetinde…
MEMLEKET YABANCILAR İÇİN 1 MİLYONCU MAĞAZASINA DÖNDÜ
Bu Yönetim, güzelim ülkemizi elin evlatları için, 1 milyoncu mağazasına çevirdi. Bu ülkenin öz evlatlarını da parya yaptı. Milli paramızın değeriyle beraber, milli varlıklarımızın değerini de beş paralık etti. Milletimizin tasarrufları, yılların emeği ve birikimi bir anda pul oldu. Şimdi ülkenin en değerli limanlarını, en stratejik tesislerini, Körfez şeyhlerinin üstüne yapmak için fırsat kolluyorlar. İşte esas mandacılık budur. İşte esas utanmazlık budur. İşte asıl ahlaksızlık budur.
10 LİRA OLACAK YA… 15 LİRA OLACAK YA…
Erdoğan’ın müellifi olduğu talimat ekonomisinde, ne hesap var, ne de kitap… Akıl, fikir hiç yok. “Ol dedim, olacak!” Kafa da, anlayış da bu… Erdoğan ve damadı; kerameti kendinden menkul, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatası için, bu ülkenin 128 milyar dolarını yok etti. Damat 128 milyar doları kamu bankaları eliyle güya çaktırmadan tanıdık tanımadık satarken, “Dolar 10 lira olacak… 15 lira olacak ya… Çok beklersiniz” diyordu. Ama ne yazık ki çok beklenmedi. Dolar çok kısa bir sürede 10 lira da oldu. 15 lira da oldu. Bugün 17 liraya dayandı. Ama olan bu arada milletimize ve onun 128 milyar dolarına oldu.
BEŞİNCİ MÜDAHALE GELDİ AMA ÇARE OLMAZ
Bu 128 milyar dolar kimlerin cebine gitti? Hangi kurdan, kimlere satıldı? Bunu hala öğrenemedik. Damat “at izi, it izine karıştı” dedi. Kaçtı gitti. Şu anda Merkez Bankası’nın kasasında, bankaya ait tek sent yok. 10 Aralık itibariyle Merkez Bankası’nın döviz kasası, 38 milyar 781 milyon dolar açık veriyor. Ve hala Merkez Bankası, kendisine ait olmayan dövizleri satmaya devam ediyor. Bugün de beşinci müdahale geldi. Çare olur mu? Olmaz. Dibi delik kova suyu tutmaz. Piyasa da bunu biliyor. “Görelim bakalım, daha ne kadar döviz satıp, dolar kurunu tutabileceksin” diye, Merkez Bankasını test ediyor. Son iki haftada piyasaya milyarlarca dolar satıldı. Ama hiçbir etkisi olmadı. Bugünde bir etkisi olmadı. Dolar 16 lirayı geçti. 17 lirayı gördü. Şimdi yine 17 liralara yakın bir yerde dolaşıyor.
REZERV KOLUNU KESTİ, FAİZ KOLUNU BAĞLADI
Geçtiğimiz günlerde söyledim, tekrar söylüyorum. Merkez Bankası’nı bir boksöre, piyasayı da bir ringe benzetirsek, boksörün ringde mücadele edebilmesi için, bir elinde rezerv, diğer elinde faiz eldivenleri olması gerekir. Erdoğan 128 milyar doları buharlaştırarak, boksörün rezerv eldivenini giydiği kolu, kökünden kesip attı. Faiz eldivenin olduğu kolu da tuttu arkasından bağladı. Şimdi mefluç ettiği Merkez Bankası’yla, ekonomiyi yönetmeye kalkıyor. Ne fiyat istikrarını sağlayabiliyor, ne de faizleri düşürebiliyor, milli paramızın pul olmasını ise hiç önleyemiyor. Her şey ortada… Maç satılmış. Antrenör, Merkez Bankası’nın dayak yemesini, Türk Lirası’nın pul olmasını ayarlamış. Şikeye türlü kılıflar uydurarak, seyirciyi uyuturum sanıyor.
HER İŞİ BAŞKASI YAPACAKSA SİZ ORADA NİYE OTURUYOPSUNUZ
Devlet ve ekonomi yönetimi gayrı ciddiliği kaldırmaz. Ülkede işsizliği arşa çıkarırlar. “Her patron birer işçi alsa, işsizlik sorunu hallolur” derler. Sorumluluğu patronlara yıkarlar. Türk Lirası’nı pul ederler. “Her patron 100 milyon dolar satsa, Türk Lirası’nın erimesi durur” derler. Sorumluluğu yine patronlara yıkarlar. Sel olur vatandaşın dere yatağına ev yapmasına göz yumarlar. Sonra vatandaş canını yitirince de yapmasa hayatını kaybetmezdi derler. Sorumluluğu vatandaşa yıkarlar. Pandemide de bunu yaptılar. Yani sizin modelinizde her işi başkası yapacaksa, Allah aşkına siz orada niye oturursunuz?
EĞER TUTMAZSA ÜZÜLÜRÜM MODELİ EKONOMİ
Siz ne işe yararsınız? Memlekette iyi bir şey olsa, Erdoğan’dan geliyor. Ama kötü bir şey olursa da, sorumluluğu başkasına atmakta sınır yok. Bunlar sorumluluğu yüce Allah’ımıza atmaktan bile çekinmiyorlar. 84 milyonluk bir ekonomi üzerinde, adeta canlı canlı deney yapıyorlar. 84 milyonu kobay gibi kullanıyorlar. Ülkeyi bitkisel hayata sokuyorlar. Sonra da yeni atanan Nebati Bakan çıkıyor, model çalışmazsa, millet perişan olursa, “Üzüleceğini” söylüyor. Bakandaki anlayışa bir bakın, şimdi de “Eğer tutmazsa üzülürüm modeline” geçtik. Nebati Bakan, “Ben kaybedersem babamdan kalan koca fabrika gider, milletin ise maaşından başka kaybedeceği bir şey de yok” deyip milleti küçümsüyor. Sayın Bakan, herkesin helal kazancı, alın teri, en az sizin babadan kalma işletmeniz kadar değerlidir. Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek bu olsa gerekir. Size Anadolu irfanının sesi Yunus Emre’nin şu sözlerini hatırlatmak isteriz: “Zulüm ile abat olanın, ahiri de berbat olur”.
ZAMLI ASGARİ ÜCRET SENE BAŞINDAKİNİN 121 DOLAR ALTINDA
Genel Başkanımızın TÜİK’in kapısına dayanması, hükümeti çaresiz bıraktı. TÜİK enflasyonunun yalan olduğunu, artık hükümet de kabul etmek zorunda kaldı. Son asgari ücret artışında, TÜİK’in hesapları hükümet tarafından dikkate alınmadı. TÜİK, masaya asgari geçim hesabını bile koyamadı. Çaresizce asgari ücreti, yüzde 50’nin üzerinde artırmak zorunda kaldı hükümet. Demek ki enflasyon en az yüzde elli. Ama bu Erdoğan Şahsım Hükümetinin, asgari ücretliye verdiği zararı telafiye yeter mi? Hayır. Asgari ücret bu yılın başında 385 dolar ediyordu. Devalüasyonla sene sonunda 175 dolara indi. Şimdi asgari ücret yeniden yüzde 50 arttırıldı. Nereye geldi? Şuan 264 dolar. Yani, 2021 başındaki asgari ücretin 121 dolar altında.
DOLARLA MUKAYESEYİ BEĞENMİYORSA EKMEKLE MÜKAYESEYE BAKSIN
Yandaşlara dolarla, avroyla ihaleleri dağıtan Erdoğan, konu emekçinin ücretine gelince, “Bizim paramız bellidir, o da Türk Lirası’dır” diyor. Erdoğan’ın asgari ücretin, dolarla kıyaslanmasından rahatsız olmasının, bence en önemli nedeni alayiş valayişle açıkladığı yeni asgari ücretin, dolar karşılığının Çin’in bile gerisinde olması. Çin’in ekonomi başkenti Şanghay’da brüt asgari ücret 414 dolar. Biz de brüt asgari ücret 328 dolar. Yine tüm Avrupa’da, Arnavutluk ile beraber, en düşük asgari ücret son zamla dahi, hala bizde. Erdoğan bunların bilinmesin, görülmesin diyerek, asgari ücretin dolarla mukayesesini anlaşılan istemiyor. Tamam beğenmiyorsa asgari ücretin dolarla mukayesesini ona emekçinin ekmeğindeki aşınmayı bir anlatalım. Bu yıl Ocak ayında, İstanbul’da bir somun ekmeğin fiyatı 1,5 liraydı. Yani asgari ücretle sene başında 1.883 ekmek alınıyordu. Bugün İstanbul’da ekmek 2,5 lira olmuş ve yeni ilan edilen net asgari ücretle ancak 1.701 ekmek alınabiliyor. Erdoğan’ın öyle çok övünerek açıkladığı asgari ücret, emekçinin 182 somununu yemiş bitirmiş. Yine yılın başındaki asgari ücretle, emekçi 1.235 kilo patates alıyordu. Şimdi zamdan sonra aynı asgari ücretle ancak 1.082 kilo patates alabiliyor. Erdoğan ilan ettiği asgari ücretlinin 153 kilo patatesini yemiş bitirmiş.
BU ARTIŞ 6 AYI DOLMADAN TÜKENMEYE MAHKUM
Dün asgari ücret belirlenmesinin ardından dolar kuru artmaya devam etti. Bugün akşam için benzinde, mazotta rekor zam haberleri yağmaya başladı. Döviz kuruda yukarı doğru hızını hiç kesmiyor. Erdoğan bu yanlış politikalarda ısrar ederse, paramız pul olmaya, enflasyon azmaya, milletimiz hayat pahalılığı altında ezdirilmeye devam edecek. Dolar sabah ben bu kürsüye çıkmadan önce 17 lirayı aşmıştı. Hemen arkasından beşinci müdahale geldi. Şu anda hala 16 liranın üstünde. Hatta 17 liraya yeniden yaklaştı. Daha dün Erdoğan Türk Lirasını yedirmeyeceğiz diyordu. Ne oldu? İpin ucu elden kaçtı. Önümüzdeki ay, aylık enflasyonun çift haneye ulaşması kuvvetle muhtemeldir. Artan hayat pahalılığıyla, yetersiz asgari ücret zammı yılın ilk altı ayı dolmadan tükenmeye mahkûmdur. Eğer böyle giderse asgari ücret artışlarını biz 6 ayda bir falan diyorduk, üçer ayda bir yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde emekçilerimiz köle hayatına mahkum olacaktır.
ASGARİ ARTARKEN EMEKLİ VE MEMUR AYLIKLARI BU SEVİYEDE KALAMAZ
Devletin, kendi memur ve çalışanları ile emeklilerimiz için de, yapması gerekenler var. Net asgari ücretin 4 bin 253 lira olduğu yerde, ortalama SSK emekli aylığı 2 bin 600 lirada kalamaz. Ortalama Bağ-Kur Tarım emekli aylığı 2 bin 45 lira olamaz. Ortalama Bağ-Kur Esnaf emekli aylığı 2 bin 700 lirada kalamaz. Ortalama Emekli Sandığı aylığı 3 bin 600 lira olamaz.
İŞVEREN YAPIYORSA DEVLET HAYDİ HAYDİ YAPABİLİR
Madem işveren işçisine 4 bin 253 lira verebiliyor. Devlet de en düşük emekli aylığını haydi haydi 4 bin 253 liraya çıkarabilir. Herhalde devlet, işverenler kadar kudrete sahiptir. Son döviz krizi ve ardından şaha kalkan enflasyon, emeklilerimizin de, memurumuzun ve devlette çalışanların hepsini perişan etmiştir. Bu duruma seyirci kalınmamalıdır.
KAYNAK VARDIR, ÖNEMLİ OLAN NASIL KULLANILDIĞIDIR
Bunlar için kaynak bütçede vardır. Önemli olan milletin kaynağının nasıl kullanıldığıdır. Dün Erdoğan, yine asgari ücretin dolarla mukayesesini eleştirirken “Bu çalışan ve işverenin istismarıdır” dedi. Biz asıl istismarın ne olduğunu bir söyleyiverelim. Erdoğan’ın yandaş müteahhitlerine, garanti ödemelerini dolarla, avroyla tıkır tıkır yapması asıl istismardır. Yetmez! Üstüne bir de bunları, ABD enflasyonuna da endekslemesi asıl istismardır. “Bizim paramız bellidir, o da Türk Lirasıdır” diyor Erdoğan. Peki yandaşlarına dağıttığı ihalelerle, dolarla, avroyla verdiği garantileri, neden hala Türk Lirası’na çevirmiyor? Açıkçası bunu merak ediyoruz.
BİR KURUŞ VERMEDİK DEDİLER, 10 MİLYAR DOLAR ÖDEDİLER
Son 5 yılda “Milletin cebinden tek kuruş çıkmayacak” dedikleri dolarlı, avrolu rant ihalelerinin bu garantileri için, tüyü bitmedik garibin bütçesinden, 9 milyar 769 milyon dolar çıktı. Bunun, bugünkü kurdan karşılığı 157 milyar lirayı buluyor. Sadece bu yılın ilk 11 ayında ödenen garantiler ise 2 milyar 917 milyon dolar. O da bugünkü kurla 47 milyar lirayı buluyor. Tabi bu sabah yaptığımız hesapla. Buraya gelirler kaç lira olur diye baktım bu da 49’a çıkıyor. Erdoğan, dün asgari ücret toplantısında, “Hep birlikte fedakârlık yapmaktan” bahsediyor. Hiç kimse kusura bakmasın. Eğer bir fedakârlık yapılacaksa, milyarlarca doları götüren beşli yandaşlarınız önden buyursun. Kaynaksa işte size buyurun kaynak.
ASIL KARARLARI BİZ CHP İKTİDARINDA GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ
Sayın Genel Başkanımızın asgari ücret üzerindeki, Gelir ve Damga Vergisinin kaldırılması çağrısının da, hükümet cenahında kabul edildiğini görüyoruz. Gelir ve Damga Vergisinin kaldırılmasıyla ilgili, yasal düzenlemenin Meclis’ten hızla geçmesi ve işverenlerinde rahatlatılması için gerekeni yapacağız. Bu yapılanlar gereklidir, ama yeterli değildir. Nitekim Genel Başkanımız, bizim Belediyelerimizde net asgari ücretin, 4 bin 500 lira olacağını açıkladı. Biz muhalefet olarak milletimiz için çalıştık. Artık iktidar olarak milletimize hizmet etmek istiyoruz. Buna hazırız. İnşallah sandık hızla gelecek, milletimize rahat nefes aldıracak esas kararları, iktidarımızda biz gerçekleştireceğiz.
TAKLACI DANIŞMANLARI DEĞİL, GERÇEK İKTİSATÇILARI DİNLEYİN
Erdoğan Şahsım Hükümetine şunu tavsiye diyoruz: Kerameti kendinden menkul Saray ekonomistlerini, taklacı danışmanları artık dinlemeyi bırakın. Şu kibrinizi bir kenara koyun. Şu anda bu ülkeye çok büyük kötülük yapıyorsunuz. Bizi dinlemiyorsunuz. Bizi dinlemiyorsanız, bu ülkenin yetişmiş, nitelikli iktisatçıları var. Onları bir araya toplayın. Bari onları dinleyin.
EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİ TOPLAYIN
2009 yılından beri toplamadığınız, Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayın. Emekçiyi, esnafı, çiftçiyi, işvereni, ekonominin tüm kesimlerinin bir araya getirin. Onların sorunlarını dinleyin. Bu krizden çıkış için politikalarınızı istişareyle belirleyin. Yapar mısınız? Tereddüdüm var. Bunları yapmayacaksanız en azından bu ne olduğu belli olmayan politikalarınızdan, hemen vazgeçin.
PANİK İÇİNDE TÜM TUŞLARA BASMAKTAN VAZGEÇİN
Panik içinde bütün tuşlara basmaktan vazgeçin. Şu ellerinizi bir klavyeden çekin. Danışan dağları aşmış. Danışmayan düz ovada şaşmış. İşi bilenlerine danışın diyoruz yapmıyorsunuz. O zaman hiçbir şey yapmayın bu ekonomiyi tahrip etmekten vazgeçin. Sizi bir an evvel aklıselime davet ediyoruz. Ardından da yapılacak bellidir. Bir an evvel sandığı getirin. Milletin kantarına çıkın.
Hep diyoruz: Milletimiz kimin ne yaptığını gördü. Notunu da verdi. Millet Erdoğan Şahsım Hükümetine, tasdiknamesini vermek için artık gün sayıyor. Sandık önüne geldiğinde de, “Patates, soğan güle güle Erdoğan” diyecek.