CHP Sözcüsü Öztrak, AK Parti Genel Başkanı’nın milletin derdine derman olamadıkça, Tank Palet Fabrikası peşkeşinin, Merkez Bankası’nın kasasından buharlaşan 128 milyar doların hesabını veremedikçe nefret diline başvurduğunu ifade ederek, “Anlıyoruz Tarzan zorda… Masayı devirip hesap ödemeden kaçma niyetinde. Yok öyle… Hesabı son kuruşuna kadar milletimize ödeyecek” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken dün Suriye’nin Resulayn kentinde, PKK’lı teröristlerin hain bombalı saldırısında şehit düşen iki jandarma personelimize Allah’tan rahmet, yaralı jandarmalarımıza acil şifa, şehitlerimizin ailelerine sabır, milletimize ise baş sağlığı diliyorum.
SALGINLA MÜCADELE EDECEĞİNE, GERÇEKLERİ GİZLEMİŞ
Kovid belası canımızı yakmaya devam ediyor. Hükümetin salgınla mücadele edemediği, süreci çok kötü yönettiği her geçen gün biraz daha maalesef ortaya çıkıyor. Gerçek vaka sayılarını, uzunca bir süre milletten sakladılar. Sonunda gördük ki; Saray, salgınla mücadele etmemiş. Vaka sayılarını eğip bükerek, gerektiğinde de gizleyerek, milletimizden gerçekleri saklamış. Sonunda mızrak çuvala sığmayınca da vaka sayılarını açıklamaya mecbur olmuş. Türk Tabipleri Birliği, “Bu vaka sayıları da gerçeği yansıtmıyor, vaka sayısı çok daha fazla” diyor. Ama bu iskontolu rakamlarla dahi, günlük vaka sayılarında Türkiye, Avrupa’da birinci, Asya ülkeleri içinde ikinci, tüm dünyada ise dördüncü. Dünkü istatistiklere göre ise, 330 milyon nüfuslu ABD’den, 211 milyonluk Brezilya’dan ve 1,3 milyar nüfuslu Hindistan’dan sonra en yüksek vaka sayısı Türkiye’de…
KRİTİK SINIRLAR NE ZAMAN AŞILDI
Herhalde bu noktaya bir günde gelmedik. Ne zaman günlük vaka sayıları 10 bini geçti, ne zaman 20 bin eşiği aşıldı, bu eşikler aşıldığında hangi tedbirler önerildi? Bu konularda Bilim Kurulu’ndan bir açıklama bekliyoruz. Hükümet önerilen tedbirlerin hangilerini uyguladı, hangilerini uygulamadı? Neden uygulamadı? Ağustos böceği gibi şarkıyla zaman geçirmek yerine, yaz boyunca neden gerekli önlemleri almadı? Bunları hepimiz öğrenmek istiyoruz. Gerçek vaka sayıları gün günde verilmelidir geriye doğru. Rakamları daha fazla karartmaya, saklamaya kalkmayın. Gün gün gerçek vaka sayılarını tekrar söylüyorum milletimize açıklayın. Bunu yaşamını tehlikeye attığınız milletimize borçlusunuz.
BU VERİLER TÜRKİYE’YE GÜVENİ BİTİRİR
Dün nihayet toplam vaka sayısı açıklandı. Gördük ki, ülkemizde toplam vaka sayısı 1 milyon 750 bine dayanmış. Bu vaka sayısı ile dünyada ilk on ülke arasına girmişiz. Başka alanlarda ilk on ülke arasına girme hedefine ulaşmadık ama salgındaki vaka sayısıyla maşallah ilk on ülke arasına girdik. Peki, Bakanlığın Dünya Sağlık Örgütü’ne raporladığı toplam onaylanmış vaka sayısı kaç? 872 bin 93. Açıklanan rakamın yarısı kadar. Bu yapılan hem milletimize, hem de dünyaya karşı büyük bir ayıptır. Bu skandal Türkiye’nin resmi verilerine güveni bitirecek ağırlıktadır.
MUCİZE BİR İLAÇ VEYA TEDAVİ BULMADIYSAK…
Diğer taraftan, vaka sayısı bir gecede 1 milyon 750 bine dayanırken, başka hiçbir veride değişmemiştir. Her şey aynı kalmıştır. Akıl var, izan var… Bu mümkün mü? İtalya ve İngiltere’de de toplam vaka sayısı 1 milyon 700 bin civarında. Yani bizdeki toplam vaka sayısına çok yakın. Her 100 vaka başına vefat oranı ise, İtalya’da 3,48. İngiltere’de 3,54. Bizde ise yeni açıklanan bu vaka sayısıyla Türkiye’de her 100 vaka başına vefat oranı binde 9. Türkiye, Kovid’le mücadelede, mucize bir ilaç veya tedavi yöntemi bulmadıysa, sadece “genç nüfusumuz var, bizim doktorlarımız onlardan çok daha iyi” gerekçeleriyle bu kadar fark çıkmaz. Çok açık söylüyoruz; bugüne kadar hiçbir hükümet, resmi istatistiklerle bunların oynadığı kadar oynamadı. İstatistiklerimiz hiçbir zaman bu kadar itibarsızlaştırılmadı.
İTİBAR SARAYLA OLMAZ
İtibar oturulan saraylarla; uçan saraylarla, lüks araç konvoylarıyla sağlanmaz. İtibar, saydamlıkla, hesap vermeyle, en başta kendi vatandaşlarına gerçekleri söylemekle sağlanır. Saray hükümetine tavsiyemiz; gerçek vefat sayılarını da vakit geçirmeden açıklayın. Ülkemizin verilerine duyulan güveni daha fazla yıpratmayın, Halkımızın Korona’yı küçümsemesine neden olmayın. Vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmesinin sebebi olmayın. Ülkemize duyulan güveni sarsan, milletimizin canını tehlikeye atan bu durumun sorumlusu, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanıdır. Sorumluluğunun gereğini yapmalı ve görevinden istifa etmelidir.
AŞIYLA İLGİLİ İDDİALARIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ
Saray, salgın sürecini saydam bir şekilde yönetemedi. Bari aşı sürecini bu defa şeffaf bir şekilde yönetebilse… Ancak burada da işler saydam bir biçimde yürütülmüyor. Tüm ülkeler aldıkları aşıları, bu aşılara ödedikleri paraları, aşılama protokollerini açıklıyorlar. Bütün uluslararası dergilerde de yayınlanıyor. Bizde ise bunlar yeterince açık değil. Ortada çok ciddi iddialar var. Aşıların saray sosyetesine ve AK Partililere bir süredir zaten yapıldığı söyleniyor. Milletvekilimiz bu iddiaları Sağlık Bakanı’na sordu. Bakan bu iddiaları net bir şekilde yalanlayamadı. Yuvarlak cevaplar verdi. Bu konu, yuvarlayarak geçiştirilecek bir konu değildir. Hiç olmazsa aşıda partizanlık yapmayın. Bari aşıda yandaşlık olmasın. Torpil olmasın. Biz bu hususların takipçisi olacağız.
SALGINLA DEĞİL, VERİLERLE VE BELEDİYELERİMİZLE MÜCADELE ETTİLER
Salgında tüm hükümetler vatandaşlarına yardım gönderdi. Saray ise vatandaşlarımıza İBAN numarası gönderdi bağış istedi. Millete beş maskeyi bile bedava dağıtamadı. Devlete 40 yıl vergi veren esnaflarımıza salgında 40 gün bakamadı. Şu zor döneminde çiftçilerimizin tarlasına, traktörüne, ineklerine haciz koydular. Hem de kim koydu? Devletin kredi kuruluşu, hükümetin kredi kuruluşu oldu, çiftçinin malına haciz koydu. Salgınla mücadele edeceklerine, verilerle mücadele ettiler. Canla başla çalışan CHP’li belediyelerle mücadele ettiler. Aşevlerinin parasına bile el koydular.
VATANDAŞ ELİNE “İŞ-AŞ” YAZARAK CANINA KIYDI
Beşiktaş’ta terör şehidi gencimizin babasına, bağlaya bağlaya 121 lira maaş bağladılar. Aradan geçen zamanda, bu aylık da yüksele yüksele enflasyona bağlı, 192 lira 59 kuruş olmuş. Kendilerine ise maaşlarının dışında, 18 bin liralık hakkı huzur takdir ettiler. Cumhurbaşkanı Yardımcısı bütçe konuşmalarında gördük ki, devlette kimin ne aldığından haberdar değil. Yetmedi dün Tunus’a 5 milyon dolar hibe verdiler. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Sarayın beslemelerinin 47 milyon dolarlık Fransız jeti aldığı gün, Samsun’da 45 yaşında bir vatandaşımız, eline “iş, aş” yazarak canına kıydı. Millet artık cinnet getiriyor. Salgında milletimizin payına acı reçete, el âleme, milyonlarca dolarlık çekler keşide… Hep diyoruz “bunlar el iyisi” diye… Milletin vergileriyle, duran, uçan, kaçan saraylarda oturup, milletimizi unuttular. Milletimiz, Saray sosyetesinin ve beslemelerinin notlarını veriyor. Milleti unutanları evlerine göndermek için, sabırsızlıkla gün sayıyor. O gün geldiğinde de bunlara yerlerini gösterecek.
DÜNYA BUNLARI KONUŞUYOR
Tüm bu kibri, tüm bu şımarıklıkları milletimiz görüyor. Buna bir de çok kötü yönetilen salgını da eklersek ortaya cumhuriyet tarihinin en büyük buhranı çıkıyor. Ülkemiz bu buhranla boğuşurken dünya salgın sonrasında işsizlik sorununu çözecek politikaları konuşmaya başladı bile. Salgınla beraber hızlanan dijitalleşme ve emek tasarrufu yapan teknolojik dönüşümleri de dikkate alarak teknoloji kullanımında, otomasyonda yeni düzenleyici, denetleyici çerçeveyi, evrensel vatandaşlık ücretini, yeni sosyal refah devletini… Sosyal refah devleti 3.0 diyorlar tartışıyor. Ülkemiz küresel yarışta geri kalmamak için bir yandan salgının yaralarını sararken devlet krizini, büyüme modeli krizini aşmak içinde yeni yatırım ve istihdam dostu politikalara odaklanmak zorunda. Aksi halde zaten ağırlaşmış ekonomik ve sosyal sorunlarımızın daha da ağırlaşması kaçınılmaz. Ancak sorunun parçası olanlar çözümün adresi de olamıyorlar.
TÜRKİYE’NİN İHTİYACI: YENİ KURALLAR, YENİ KURUMLAR, YENİ KADROLAR
Bunu milletimizde görüyor. Onun için yeni kurallara, yeni kurumlara, yeni kadrolara ihtiyacımız var. Nitekim bu ihtiyacı, bugün açıklanan ödemeler dengesi verileri de teyit ediyor. Ocak-Ekim döneminde cari işlemler dengesi açığı, geçen yılın aynı dönemine göre, 40,7 yani yaklaşık 41 milyar dolar artarak; 31 milyar dolara çıkmış. Geçen sene fazla veriyormuş bu yıl açık vermiş. Yine bu yılın ilk 10 ayında sermaye ve finans hesabından, yurtdışına kaçan para ise 1,5 milyar dolar olmuş. Bu dönemde “Net Hata ve Noksan kaleminden”, yani kaynak kaleminden yani kaynağı belirsiz hesaplardan çıkış ise 5,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Böylece hem cari açığı, hem finansman açığını, hem de kaynağı belirsiz para çıkışını karşılayabilmek için, finanse edebilmek için, “Döviz rezervlerimizi, ilk on ayda 38,5 milyar dolar eritmişiz.” “Faiz sebep, enflasyon netice” diyerek, kerameti kendinden menkul bir görüş uğruna, ekonomimizdeki kırılganlıkları arttırdılar. Şimdi elimizde ne kaldı; yüksek faiz, yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon, yüksek dış açık, yüksek işsizlik, daha da bozulmuş bir gelir dağılımı ve eksi (-) 47 milyar dolara düşmüş net döviz rezervi. Daha da kötüsü salgının ikinci dalgasına yakalandığımızda, para ve kredi politikalarını sıkılaştırmak zorunda kaldık. Kamu bankalarının atacak barutu kalmadı. Para politikasında manevra alanı tükendi. Bütçe açığı hızla arttı, faiz dışı denge yıllar boyunca artıydı son iki yıldır açığa döndü.
PARASI OLAN TL’DEN KAÇIYOR
Şimdi tüm bu kırılganlıkları gören vatandaşlarımız, reform laflarına pek kanmıyorlar. Dövize yatırım yapmaya devam ediyorlar. Bugün dolar yeniden 8 lirayı gördü. BDDK verilerine göre, bankalardaki toplam mevduatın yüzde 56,4’ü yabancı para. Parası olanlar Türk Lirası’ndan kaçıyor. Yeni ekonomi yönetimi de tüm bu sorunlarla yüzleşmek yerine, sorunları halının altına süpürmeyi tercih etmiş görünüyor. Bankalarda “tahsili geciken alacakları makyajlamaya” yönelik bu hafta alınan kararlar, bu algıyı kuvvetlendiriyor.
BANKALAR SAĞLAMSA BU İHTİYAÇ NEDEN
Daha bu hafta başında, Cumhurbaşkanı Yardımcısı TBMM kürsüsünden, bankacılık sistemimizin ne kadar sağlam olduğundan bahsediyordu. Madem bankacılık sistemimiz o kadar sağlam, bilançoları makyajlamaya dönük bu düzenlemelere neden ihtiyaç duydunuz? BDDK’nın yaptığı bu tür düzenlemeler, algıyı daha da bozmaz mı? Ülkemize yönelik risk primini artırmaz mı? Ekonomide, çok sayıda zombi şirket olduğu dedikodularını kuvvetlendirmez mi? Bunlara “hayır” demek, mümkün değil.
HUKUK REFORMU: SÖYLEM BAŞKA EYLEM BAŞKA
Bu arada hukuk sisteminde reform sözcüğü şimdilerde sarayın ağzından düşmüyor. Ama eylem ile söylem arasındaki uyumsuzlukta devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın, Ulaştırma Bakanı ve 23 isim hakkında hazırlamış olduğu yolsuzluk dosyalarını mahkemeye taşıması haberlerine erişim engeli getirilmiş. Hukukta reform böyle mi yapılacak? Öyle mi hukukta reform yapacaksınız? Yolsuzluk dosyalarına erişim engeli getirilerek işleri düzelteceksiniz? Onun için baştan beri şunu söylüyoruz “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”
SARAYIN RÜZGARA GÖRE YÖN DEĞİŞTİRMESİNİ İBRETLE İZLİYORUZ
Saray rejimi sadece ekonomide değil, dış politikada da ülkemizi büyük bir zaafın içine sokmuştur. En haklı davalarımızı bile savunamaz, anlatamaz hale geldik. Atlantik’in öte yakasında, Birleşik Devletler’de de yaptırım rüzgârları esiyor. NATO bünyesinde de ortak olduğumuz müttefiklerimizin Türk halkını cezalandıracak girişimler içine girmelerini doğru bulmuyoruz. Bu arada AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın esen rüzgârlara göre, nasıl yön değiştirmeye çalıştığını da ibretle izliyoruz. Bir yandan, “Biden ile evinde çay içmişliğini, arkadaşlığını” hatırlatılıyor, diğer yandan, Türkiye’nin Washington Büyükelçisinin yerine apar topar bir eski milletvekilini aile içinden bir kişiyi atayarak güven tazelemeye çalışıyor. Yine İsrail ile el altından görüşmelerin sürdüğü, ikili ilişkileri normalleştirmek amacıyla, yakın zamanda İsrail’e büyükelçi atanacağı haberleri uluslararası medyada dolaşıyor. Zamanlama manidar olsa da, biz saray rejiminin uzunca bir süredir unuttuğu diplomasi dilini, yeniden hatırlamaya başlamasını olumlu buluyoruz. Umarız sırada Mısır ve Suriye’ye büyükelçi atanması da vardır.
SARAYIN GÜNDEMİNDE ESNAF, ÇİFTÇİ, İŞSİZ YOK; NEFRET VAR
Saray’ın yurtdışındakilere göstermeye başladığı bu ılımlı ve pozitif dili, içeride de görmek istiyoruz. Önüne gelene patronluk, ağır hakaret, kötü söz, ayrıştırma artık kabak tadı verdi. Milletimiz de bu dilden yoruldu. Ama daha şu toplantıya girmeden biraz önce gördük ki, AK Parti Genel Başkanı partisinin İl Başkanları Toplantısında on parmağında on kara… Partimize ve partimizin Genel Başkanına yönelik nefret dilini en ağır şekilde kullandı. Ama partisinin il başkanlarına yaptığı bu konuşmada; siftah yapamayan, “Bari ekmek verin” diyen esnaflarımız var mıydı? Hayır yoktu. Tarlasına, traktörüne, ineklerine hükümetin kredi kuruluşunun haciz koyduğu çiftçilerimiz var mıydı? O da yoktu. 12 milyonu aşkın işsizimizin ıstırabı var mıydı? Karın tokluğuna, yol parasına çalışırım diyen gençlerimiz var mıydı? Hayır yoktu. Salgınla ilgili istatistikleri saklaması sonucunda yaşamını kaybedenlerin ailelerine bir özür var mıydı? O da yoktu.
"TARZAN ZORDA"
Özelleştirilmedi deyip özelleştirdikleri Tank Palet Fabrikası’nda, 18 ayda üreteceğiz deyip de üretemedikleri tankların hesabını vatandaşa verdi mi? Hayır. Şu buhranda milletin elinden giden malın mülkün hesabı var mı? Bunun hesabını millete verdi mi? Hayır. Merkez Bankası’nın kasasından buharlaşan 128 milyar doların hesabı var mıydı? O da yoktu. Anlıyoruz Tarzan zorda… Masayı devirip hesap ödemeden kaçma niyetinde. Yok öyle… Hesabı son kuruşuna kadar milletimize ödeyecek.
Milletimiz bunların ne yaptığını görüyor, notlarını veriyor, biran önce sandığın önüne gelmesini bekliyor. Sandık önüne geldiğinde de yerlerini gösterecek bunları evlerine gönderecek.
Soru- Efendim Sayın Genel Başkan geçtiğimiz günlerde yasadışı dinleme konusunu gündeme getirmişti. Cumhurbaşkanı Azerbaycan dönüşü bu konuyu gündeme getirdi ve bazı değerlendirmelerde bulundu. Seni kim, nerede, ne zaman dinlemiş yargıya anlat ona göre de gereği yapılır ifadesini kullandı. Siz bunun için ne söylemek istersiniz?
Bir de aslında bu yasadışı dinleme konusunda HDP farklı bir boyuta taşıdı geçtiğimiz günlerde İstanbul il binasında bazı böceklerin olduğunu, dinleme cihazlarının olduğunu kamuoyuyla paylaştı. Öncelikle şunu sormak istiyorum, sizin böyle bir girişiminiz bulunacak mı Genel Merkez’de veya il binalarına yönelik? Bir diğer sorum da aslında HDP bu dinleme cihazlarını İçişleri Bakanlığını ve MİT’i işaret ederek hedef gösterdi. Bu konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi her şeyden önce şunu ifade edeyim. Bugün sadece ana muhalefet partisinin Genel Başkanı değil, muhalefet partilerinin neredeyse hemen tamamında böyle bir izlenim, böyle bir endişe var. Onları bırakın milletimizin tamamında var. Yani bu ülkede telefonlar hukuksuz bir biçimde dinlenmedi mi? O telefon tapeleri üzerinden insanlar hapislere atılmaya kalkışılmadı mı? Şimdi normal olarak, 18 yıldır devleti yöneten kişinin, ülkeyi yöneten kişinin böyle bir rahatsızlığı gördüğü andan itibaren bununla ilgili olarak resen soruşturma açması lazım. Şu mahkemeye başvursun, bu mahkemeye başvursun bunları hiç beklememesi lazım. Şimdi geçtiğimiz hafta “Telefon dinlemek ahlaksızlıktır” diyen İçişleri Bakanı daha birkaç yıl önce dinlenmedi mi? Sonra da “Sehven dinlendi” denmedi mi?
Tekrar söylüyorum, bugün toplumda böyle bir endişe varsa 18 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin bu endişeyi giderecek, vatandaşı rahatlatacak adımları derhal atması gerekir diye düşünüyorum.
Soru- Efendim bize yönlendirilen sorular var. Ulusal Kanal’ın yönlendirdiği iki soru var. İlk sorusu Türk Tabipler Birliğiyle ilgili, diğer sorusu da Aziz Güler’in cenazesiyle ilgili…
Faik ÖZTRAK- Şimdi birinci soruyla ilgili olarak şunu söyleyeyim. Bu soruyu gidecek Türk Tabipleri Birliği’ne soracak Ulusal Kanal. Otursunlar bir masanın etrafında nedir ne değildir sorsunlar. Bu bize yönlendirilecek bir soru değil.
İkinci soruya gelince, Aziz Güler’le ilgili açıklamayı defalarca yaptık. Aziz Güler meselesi bir insani meseledir. Aziz Güler’in Türkiye’de işlemiş olduğu herhangi bir suç yoktur, bir sabıka kaydı yoktur. Diğer tarafa geçtiğinde mayına basarak hayatını kaybetmiştir ve günlerce buzdolabında naaşı tutulmak zorunda kalmıştır. Ailesi bizden yardım istemiştir bu cenazenin Türkiye’ye getirilmesi için bizde hükümet yetkilileriyle temas etmişizdir hükümet yetkilileri de bu konuda gerekli girişimlerde bulunmuşlardır. Hatta aileye müjdeyi veren de Sayın Numan Kurtulmuş’tur.
Şimdi böyle bir insani mesele üzerinden bir başka hikaye üretmeye çalışmak, sonrada bunu uzun bir soru haline getirip propaganda malzemesi olarak kullanmayı anlamamız mümkün değildir. Tekrar söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisiyle terör, terörist arasında herhangi bir ilişki kuramazsınız. Cumhuriyet Halk Partisi genlerinde milli mücadele olan, genlerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk olan, genlerinde demokrasi olan, sosyal demokrasi olan, demokrasiye inanan, terörü bir insanlık suçu olarak gören ve terörle arasına her zaman net bir kırmızıçizgi çeken partidir. "