CHP Sözcüsü Öztrak, İçişleri Bakanı’nın gündeme getirdiği bir siyasetçinin, suç örgütü elebaşından aylık 10 bin dolar aldığı iddialarıyla ilgili olarak “Anlaşılan Meclis Başkanı, milletvekillerini töhmet altında bırakan bu bakanı çağırıp, ‘Bu siyasetçi kim?’ diye sormuş. Bunu yazılı ve sözlü olarak da ilettiğini ifade ediyor. Ama ardından cevap alamadığını ikrar ediyor. Belli ki, millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı, atama Bakan tarafından kale dahi alınmamış” diye konuştu.
Meclis Başkanı’nın ana muhalefet partisi Genel Başkanına celallenerek bu rezaletin üstünü örtmeye çalıştığını belirten Öztrak, “Meclis Başkanı, Meclis’in itibarını korumak zorundadır. Yapılacak iş bellidir: Ya Meclis Başkanına cevap vermeyen atama Bakan istifa edecek, ya atama Bakanın cevap vermediği, kale almadığı Meclis Başkanı istifa edecek” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Suriye’de Zeytin Dalı Harekât bölgesinde bir Mehmetçiğimiz, Piyade Uzman Çavuş Şahin Sarsılmaz, bölücü teröristlerin hain saldırısında şehit düştü. Yine dün Hatay Kırıkhan’da, iki Mehmetçiğimiz elim bir trafik kazasında şehit oldu. Şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz. Geçtiğimiz hafta müziğimize ve kültürümüze çok önemli katkıları olan bir ismi kaybettik. Araştırmacı Hasan Saltık’ı geçirdiği kalp krizi sonucunda yitirdik. Hasan Saltık’a Allah’tan rahmet, sevenlerine sabır diliyoruz. Ulusumuzun başı sağ olsun.
HER SÖZÜNÜN FATURASI MİLLETİMİZE ÇIKIYOR
Atalarımız; “Söz gümüşse, sükût altındır.” “İki dinle, bir söyle”, “Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz” demişler. Bir de İsviçrelilerin de “Az düşünen, çok konuşur” diye bir Atasözü var. Türkiye’yi ne yazık ki az düşünüp, çok konuşmayı seven bir isim yönetiyor. Televizyona bile promptersız çıkamıyor. Çanak sorularda bile hazırlanmış bir metin dışına çıkarsa, devirdiği çamların haddi hesabı olmuyor. Ama ekonomiyi o kadar kırılgan hale getirdiler ki, yanlış her sözün faturası da milletimize çok ağır bir biçimde çıkıyor. Yöneten düşünmeden konuşuyor, faturayı milletimiz ödüyor.
ERDOĞAN KONUŞTU, DOLAR UÇTU
AK Parti Genel Başkanı hafta içinde, devletin televizyon kanallarında, yine “Sen, ben, bizim oğlan” formatında bir program yaptı. Önünde de prompter vardı. Keşke yapmaz olaydı… Konuştukça, prompterın dışına çıktıkça dolar uçmaya başladı. Merkez Bankası Başkanına, tarih de vererek, faiz indirimi için nasıl talimat verdiğini ballandıra ballandıra anlattı. O konuşmaya başlarken, dolar kuru 8 lira 54 kuruştu. Konuştu, konuşma bitti kur 8 lira 77 kuruşa sıçradı. Bu ülkede; reel sektör şirketlerinin, döviz açık pozisyonu 157,5 milyar dolar. 2009 yılındaki çıkardıkları kararname sonucunda bu böyle oldu. Dış borç stokumuz 450 milyar dolar. Şimdi televizyona çıkıp o ağzına geldiği gibi Sarayın kibirlisinin konuşması, şirketlerimize 36 milyar lira. Ülkemize de 103 milyar lira maliyet çıkardı. Brent tipi petrolün varili, Erdoğan konuşmaya başlamadan önce 600 liraydı. Konuşma bittiğinde 616 lira oldu.
ARA MALINDA CİDDİ SIKINTI VAR
Aslında tüm ithal mallarda, tüm ithal girdilerde bu durum yaşandı. İthal girdilerin dolar cinsinden fiyatı, salgından bu yana olağanüstü artıyordu zaten. Plastik hammaddelerin döviz cinsinden fiyatları, sene başından bu yana ikiye katlandı. Mobilyacılar MDF bulamıyor, sanayici sac bulamıyor. Bulsa da onlarında fiyatları katlanmış vaziyette. Ülkede ara malı tedarikinde çok ciddi sıkıntılar var. Bunlar yetmezmiş gibi, Erdoğan bir konuşuyor, kurda yükseliyor, sanayicinin maliyeti arttıkça artıyor. Sanayici zorlanıyor, vatandaş da zorlanıyor.
BİLEREK KONUŞUYORSA DAHA DA VAHİM
Erdoğan “ekonomist olduğunu” iddia ediyor. Allah aşkına, bu ne biçim ekonomistlik? Ekonomiyi dolar müptelası yaptınız. 128 milyar dolar rezervi buharlaştırdınız damat kayınpeder. Türk lirasını pul ettiniz. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” deyip ardından dünyanın en yüksek 7. faizini vermek zorunda kaldınız. Şimdi tüm bunları yaptıktan sonra birde düşünmeden konuşuyorsunuz bunların nelere mal olacağını bilmiyor musunuz? Bilmeden konuşuyorsanız vahim, bir de bilerek konuşuyorsanız bu durum daha da vahim. Atalarımız boşa dememiş. Yarım hekim candan eder. Yarım hoca dinden eder. Erdoğan sayesinde gördük ki; “Yarım ekonomist de bizi cüzdanımızdan eder.”
ÇOK PARTİLİ SİSTEMDEN HAZZETMİYOR
Yine de “Her şerden de, bir hayır çıkar” diyelim. Evet bu televizyon programı millete oldukça pahalıya patladı ama aynı televizyon programı ülkemizde 2018 yılından itibaren hayata geçen tek adam vesayet rejiminin tüm sakilliğini, bir kez daha milletimizin gözleri önüne serdi. Erdoğan’ın, hesap vermekten, şeffaflıktan, hukukun üstünlüğünden, kuvvetler ayrılığından ve hatta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından hazzetmediğini bugüne kadar duymuştuk. Bunlarda tabi icraata yansıyor ama bu defa Erdoğan’ın katıldığı televizyon programındaki açıklamalarında, Anayasa’nın “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” hükmünden de hazzetmediğini yani anayasadan da hiç hazzetmediğini gördük. Ne diyor? “Türkiye çok partili sistemden huzur bulmadı”. Allah Allah! Bakın açık söyleyeyim, Dervişin fikri neyse, zikri de odur. Bu açık açık Erdoğan’ın çok partili sistemden hazzetmediğini ortaya koymaktadır. Anketlerde milletin desteğinin hızla azaldığını gördükçe, Şahsım Hükümetinin artık ayakta kalamayacağını anladıkça, sarayın kibirlisi; sadece Millet İttifakı’nı değil, demokrasiyi, meşru siyaseti, milleti de hedef almaya başladı. Buradan söyleyeyim, korkunun ecele faydası yok. Milletimiz, bu ucube tek adam vesayet rejiminin de, Erdoğan Şahsım Hükümetinin de notunu verdi. Artık sabırsızlıkla sandığı bekliyor.
CÜRÜM VE CÜRUF İTTİFAKI
İnsan söylediği şeylerle sınanırmış. Erdoğan Şahsım Hükümeti de böyle bir sınavdan geçiyor. Sınavın sonucunda sınıfta kaldı. Ne diyorlar? Büyük lokma ye. Büyük söz söyleme. Yine aynı programda Erdoğan koalisyon dönemlerini kötüledi. Ama acıkası bugün Cumhur İttifakı’nın görünen ve görünmeyen ortakları, 1990’ların koalisyon dönemlerine rahmet okutuyorlar. Şu son bir aydır yaşadıklarımıza bir bakın, bu Cumhur İttifakı’nın, Cürüm İttifakı’na, Cüruf İttifakı’na dönüştüğünü açıkça gösteriyor.
MEMLEKET, KURTLAR VADİSİ İLE YALAN RÜZGARI ARASINDA SAVRULUYOR
Bu ne biçim bir ittifak, herkes birbirine racon kesiyor. İttifakın ortaklarından biri, bir suç örgütü elebaşı, İçişleri Bakanı’na racon kesiyor. İçişleri Bakanı, Erdoğan’a racon kesiyor. Bahçeli, Erdoğan’a racon kesiyor. Güzelim memleketimiz, “Kurtlar Vadisi” senaryoları arasında, “Yalan Rüzgârı” senaryoları arasında savrulup duruyor. Ülkenin seçilmiş Başbakanına koltuk darbesi yapmak bunlarda, siyasi kumpaslar, mafyanın 10 bin dolar maaşa bağladığı siyasetçiler, düşkün gazeteciler bunlarda. Değişen uyuşturucu rotaları, silah sevkiyatları… Maşallah bunların senaryolarında ne ararsanız var.
AĞACIN KURDU İÇİNDEN OLUR
Ne diyor büyüklerimiz, ağacın kurdu içinden olur. Cumhur İttifakı’nda da, AK Parti’de de, kurtlar bir değil, bin değil, ağacın gövdesini kurt götürüyor. Herkes birbirine kumpas kuruyor. Tam bir kavgalı ev… Birbirleriyle kavga ederken de milleti unutmuşlar. Bu suç örgütü elebaşına, Cumhur İttifakı’nı desteklemek üzere, mitingleri kim yaptırdı? Dış güçler mi? Bu mafya elebaşına, Türk polisini kim koruma verdi? Dış güçler mi? Bu suç örgütü elebaşına, “Akademisyenlerin kanlarında banyo yapacağım” dediğinde, bu işi, bu tehdidi kim cevapsız bıraktı? Dış güçler mi? Hayır. Bunların hepsine Cumhur İttifakı ve AK Parti icazet verdi.
SUÇ ÖRGÜTÜ ELEBAŞI İTTİFAK EVİNİN HAS EVLADI
Açıkça şunu söyleyelim, bu suç örgütü elebaşı, aslında evin has çocuklarından biriydi. Şimdi bu evde ipleri elinden kaçıran Erdoğan, çizilen karizmasını, millete ve Millet İttifakı’na racon keserek kurtarırım sanıyor. “Bunlar iyi günleriniz” diyor, Millet İttifakı’nı tehdit etmeye kalkıyor. Demokrasilerde raconu millet keser. Erdoğan bunu unutmuş. Şu rezalete bakın, herkes soluğunu kesmiş, suç örgütü elebaşı, “10 bin dolar maaşa bağladığı siyasetçiyi açıklayacak” diye, Pazar günü saat 7.30’u bekliyor.
YA TBMM BAŞKANI YA İÇİŞLERİ BAKANI İSTİFA EDECEK
Aslında bir siyasetçinin mafyadan 10 bin dolar maaş aldığını ilk kim açıkladı? İçişleri Bakanı. Ama kimin bu maaşı aldığını açıklamadı, görevini yapmadı. Bu ismi savcılara bildirmeyerek Ceza Kanunu’na göre suç işledi. İçişleri Bakanı yine evin içindeki kavgada kullanılmak üzere bu ismi Sümen altına attı. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Erdoğan da, kendi atadığı İçişleri Bakanı’nı yanına çağırıp, “Kimdir bu mafyadan maaş alan siyasetçi?” diye sormadı. Meclis Başkanı, milletvekillerini töhmet altında bırakan bu bakanı çağırıp, “Bu siyasetçi kim?” diye anlaşılan sormuş. Bunu “yazılı ve sözlü” de ilettiğini ifade ediyor. Ama ardından cevap alamadığını da ikrar ediyor. Belli ki, millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı, atama bakan tarafından kale dahi alınmamış. Meclis Başkanı da Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına celallenerek bu rezaletin üstünü örtmeye çalışmış. Meclis Başkanı, Meclis’in itibarını korumak zorundadır. Yapılacak iş bellidir: Ya Meclis Başkanına cevap vermeyen atama bakan istifa edecek, ya atama bakanın cevap vermediği, kale almadığı Meclis Başkanı istifa edecektir.
MİLLET SUÇ ÖRGÜTÜ ELEBAŞINI BEKLİYOR
Sonunda görev, kavgalı evin mensubu, suç örgütünün elebaşına düştü. Kavgalı ittifakın aslında bu ülkeyi ne hale getirdiğine bir bakın. Milletimiz, rüşvet alan siyasetçinin kim olduğunu suç örgütü elebaşından öğrenmek için bekliyor. Olur mu öyle şey?
FAİZ COŞTU, DÖVİZ ÇILDIRDI
Ülkede bir avuç namuslu medya organı dışında, doğru dürüst medya bırakmadılar. Bağımsız ve tarafsız yargı bırakmadılar. “Liyakat yerine, Saraya sadakat” dediler, işini düzgün yapacak kimseyi tutmadılar. Hesap vermekten kaçtılar. Şimdi bunların bedelini, inandırıcılıklarını kaybederek ödüyorlar. Hadi bu bedeli sadece kendileri ödese iyi ama orada bu ülkeyi yönetenlerin makamında oturanlara güven kalmadıkça, faiz coşuyor, döviz çıldırıyor. Milletimizde bunun altında kalıyor. Böylesine bir çürüme bu ülkede görülmemişti. Bu çürümeyi biz Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin elinde yaşadık.
MİLLET KRAL DEĞİL KURAL İSTİYOR
“Kralın olduğu yerde, kural olmaz.” Çünkü kural sonuçta baktığınız zaman bir gidişi yansıtır. Hep söylüyorum ya Polatlılı çiftçimizin sözlerini, kuralın olmadığı yerde, tekrar ifade ediyorum öngörülebilirlik ve doğru düzgün gidişat olmaz. Gidişat doğru düzgün olmadığı zaman istikrarda olmaz. Biz bunları milletçe yaşayarak öğrendik, öğrenmeyin bir kişi var o da Erdoğan. Türkiye 1991 ile 2002 tarihleri arasındaki 11 yılda, koalisyonlarla yönetildi. Bu 11 yılda, Beş Merkez Bankası Başkanı görev yaptı. Her başkan ortalama 26 ay görevde kaldı. Erdoğan Şahsım Hükümeti döneminde ise neredeyse 3 yılda 4 Merkez Bankası Başkanı değişti. Her başkanın ortalama görev süresi 9 ay. Bu ne biçim istikrarı? Kaldı ki, bir şey daha söyleyeyim, Merkez Bankaları güven müesseseleridir. İktidar ikide bir, zırt pırt Merkez Bankası yönetimlerini değiştirmeye başladığında güven kalmaz.
ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİ ÜLKENİN BEREKETİNİ KAÇIRDI
Türkiye’nin, 1992-2002 döneminde, ortalama büyüme hızı yüzde 3,3’tü. İşte bu güvenin olmaması nedeniyle Erdoğan Şahsım Hükümetinin görev yaptığı son üç yılda, ortalama büyüme hızı ise yüzde 1,9’da kaldı. Bu başarı mı? Son 2 yılda; işini kaybeden 2 milyon yurttaşımız, sayıları 10 milyonu aşan işsizlerimiz, yoksulluk sınırının altına düşen 3 milyon yurttaşımız ve sayıları 10 milyonu aşan yoksullarımız bu ülkenin ne hale getirildiğini bu hükümet tarafından açık seçik ortaya koyuyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti bu ülkenin bereketini kaçırmıştır. Sarayın kibrinden neşet eden müsilaj, güzelim ülkemizin ufkunu yapış yapış kaplamıştır.
SİZ ÖNCE 128 MİLYAR DOLARIN HESABINI VERİN
Şimdi aynı televizyon programında çıkmış diyor ki, rejimi tahkim etmek için, 128 maddelik Anayasa teklifi hazırlıyorlarmış. Allah Allah güler misiniz, ağlar mısınız? Nereden çıktı bu 128? Herhalde aklılarından bir türlü çıkmıyor. Siz 128 anayasa maddesini tartışmadan önce, “128 milyar dolar nerede?” Onun hesabını bir verin. Kibir zirve yapmış. Diyor ki, “128 milyar dolar nerede?” diye bize soramazsınız. Sorarız Sayın Erdoğan sorarız. Hem de bal gibi sorarız. Çok açık söyleyeyim, konu Merkez Bankası’nın kasasında bulunan 128 milyar dolarsa soru sormakla da kalınmaz. Hesap da sorulur. Bugün değilse, yarın ilk sandıktan sonra, bu 128 milyar doların hesabı mutlaka sorulacaktır.
KALPLERİ MİLLETE KARŞI MÜHÜRLENMİŞ
Kibir, şeytanın en sevdiği günahtır. Çünkü “Kibir hakkı reddetmek, insanları hor ve hakir görmektir.” Osmanlı Padişahları bile kibre düşmemek için, “Mağrur olma Padişahım, senden Büyük Allah var!” diye kendi tebaalarını bağırttırırlarmış. Çok şükür bu ülkede artık tebaa falan yok. Cumhuriyet var, Türkiye Cumhuriyeti devletinin herkese eşit vatandaşı. Devlette vatandaşlarına hem hesap vermekle, hem de hizmet etmekle mükellef. Ama dediğim gibi Erdoğan geçmişi de, bugünü de unutmuş. Pandemide verilen destekleri yetersiz bulan vatandaşlara, “Nankörlüğün boyutu yok” diyerek horluyor, hakir görüyor. Millet yaşadığına mı inansın? Yoksa Erdoğan’ın sözlerine mi inansın? Millete karşı kalbi mühürlendiği için, Saray artık milletin halini görmüyor.
HALEP ORADAYSA ARŞIN BURADA
Halep oradaysa, arşın da burada… Erdoğan “661 milyar lira destek verdik” diyor. Tamamda bunun 524 milyar lirası geri alacağım, hem de birde faizle verdiğin krediler ya da faiziyle ertelediğin eski krediler veya yine faizle ertelediğin vergi ve prim borçları, sigorta prim borçları. 57 milyar lirası da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, kısa çalışma, ücretsiz izin, işsizlik ödeneği şeklinde verdiğin destekler… Yani işçinin kendi kumbarasını kırmışsın parasını işçiye ödemişsin. Tekrar söylüyorum, kaç zamandır da tekrar ediyorum. Bütçeden vatandaşa karşılıksız, hibe olarak verilen destek, önden topla, arkadan topla, sağdan topla, soldan topla 10 milyar lira. Bunlar bizim kendi rakamlarımız değil, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın rakamları. Erdoğan uluslararası kuruluşları kendisine şahit gösterip, bu tabloyu, “Dünyanın en etkin ve yaygın desteği” veren ülke olduk diye pazarlamaya kalkıyor. Ama Allah’ın sopası yok. Bunları söylediği gün, bizimde üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ekonomi yönetimini eleştiriyor. OECD diyor ki; “Kredi vermeyi bırakın, doğrudan destek verin” diyor. Hükümeti açıkça uyarıyor. Tüm dünya esnafını, işçisini, sanayicisini ayakta tutmak için, seferberlik ilan etti. Bunlar, hem çok az, hem de çok geç destek veriyorlar. Peki bu beceriksizliğin en büyük kurbanı kim oluyor? Tabi ki, esnaflarımız oluyor.
CHP EKONOMİ MASASI ESKİŞEHİR’DEYDİ
Dün CHP Ekonomi Masası olarak Eskişehir’deydik. Sanayicimizin, esnafımızın sıkıntılarını bir kez daha yakından görme imkanını bulduk. Sanayici, artan döviz kuruyla artan hammadde fiyatları altında ezilmeye başlamış. En büyük sıkıntı önünü göremiyor. Bugün sattığını yarın nasıl yerine koyacağını bilemiyor. Esnafımız ise, “Anayasa’nın 173. maddesine göre, esnafı, sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri almak devletin görevi” diyor. Esnaf vergisini veriyor, ama bu dar günde nasibini alamıyor” diye dert yanıyor. Eskişehir’de Küçük Sanayi Sitesinde bir esnaf lokantası sahibi lokantalar için: “Açılsa ne olur… Buradaki esnafta da para yok. 15 liralık yemeğe kredi kartı çekiyorlar, onun da 2 lirasını banka alıyor” diyerek içinde bulunduğumuz hali özetliyor. Kitap ve kırtasiye işi yapan başka bir esnafımız; “Bu kapanmalarda 3 yıl geriye gittik. Bir kapanmaya daha dayanamam” diyerek, feryat ediyor. Çiftçi kuraklık nedeniyle dara düşmüş son yağışlarında yetmediğini, ayakta kalmak için desteğin şart olduğunu söylüyor. Ama diğer tarafta arpada, mercimekte müjde diye açıklanan fiyatların piyasanın çok altında olduğu da ortaya çıkıyor, çiftçi de bunu ifade ediyor. Ama Erdoğan sırça saraylarında, milletin halini görmüyor. Görmediği için de milleti nankörlükle suçlayacak kadar, gözünü karartıyor.
AŞIDA MİLLETE FARKLI, ERDOĞAN’A FARKLI PROTOKOL
Salgınla mücadelenin sadece ekonomik boyutunda değil, sağlık ve aşı boyutunda da büyük hatalar yapılıyor. AK Partinin lebaleb kongreleri salgını azdırmıştı. Tüm dünya açılırken sonunda, biz yeniden kapanmak zorunda kaldık. Aşıda varı, yoğu Çin aşısına yatırdılar. Milletin sağlığıyla kumar oynadılar. Kaynak ülke çeşitlendirmesi yapmadılar. “Nisan ayında kullanıma sokacağız” dedikleri yerli aşıyı bir türlü üretemediler. Elde kala kala Alman aşısı kaldı. Dün itibariyle iki doz aşısını olabilen yurttaşlarımızın sayısı, 13 milyon bile değildi. Bunu bakan açıkladı. Yine 15 yaş ve üzerinde 64,5 milyon yurttaşımız var. Bunların 35 milyonu hala tek doz aşıyla dahi buluşamadı. Ama millet aşıyla buluşamazken, Erdoğan maşallah üçüncü doz aşıyı da olmuş. Nereden biliyoruz? Çünkü kendisi katıldığı televizyon programında söyledi. Marttan bu yana geçen üç ayda Erdoğan üç doz aşı olmuş. Şimdi bu üç doz aşı standart bir uygulama mı? Yoksa sadece Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan’a mı uygulandı? Yani şunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Aşıda Erdoğan’a farklı, millete farklı bir protokol mü uygulanıyor? Böyle bir durum varsa Sağlık Bakanı çıksın bunun gerekçesini açıklasın.
ELDE PUTİN’LE BİRLİKTE YALANAN DONDURMA KALDI
Erdoğan’ın televizyondaki konuşması sadece ekonomide, iç siyasette, sağlık ve aşı politikasındaki beceriksizlikleri ortaya dökmedi. Aynı zamanda dış politikadaki sakaleti de ifşa etti. Erdoğan’ın dış politikadaki tek önceliği, tek başarı ölçütü, ABD başkanlarıyla telefonda sohbet etmekmiş. Trump; Türkiye’yi F-35 projesinden attı, uçaklara verilen 1,5 milyar doların üstüne yattı. Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmekle tehdit etti. Yetmedi “Papazı gönder” dedi, gönderdi. Aynı Trump “Suriye’de Barış Pınarı operasyonunu durdur” dedi. Durdurdu. “Aptal olma” dedi mektup yazdı, bunu da Erdoğan sineye çekti. Bütün bu rezilliklere rağmen, Erdoğan “o dönemde çok huzurluymuş.” Niye? Çünkü Trump’la telefonda konuşup, randevulaşabiliyorlarmış. Dış politika böyle şahsileştirilirse, işte olan biten rezaletler de böyle sineye çekilir. Ama sonunda ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranılır. Diğer tarafta da Ruslar var. Erdoğan Ruslardan, 2,5 milyar dolar verip S-400 aldı. AKKUYU Nükleer santralinden, dünyanın en pahalı elektriğini alacak bir sözleşmeye imza attı. Yetmedi bu proje için Rusya’ya önemli vergi teşvikleri sağladı. TürkAkım projesiyle doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı biraz daha artırdı. Şimdi bu aynı Rusya, Ukrayna’ya silah sattığımız için turist göndermiyormuş. Bunca şey verdik, sonunda elde Putin ile beraber yaladığı bedava dondurma kaldı.
ASIL TUTARSIZLIK TÜİK İLE SOKAK ARASINDA
Dün TÜİK, Mayıs ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Ama rakamlar açıklanırken, yine bir skandala imza atıldı. TÜİK haber bülteninde verilen rakamlarla, merkezi veri dağıtım sisteminde açıklanan rakamlar arasında, çok ciddi bir tutarsızlık ortaya çıktı. Haber bülteni diyor ki, tüketici enflasyonu yüzde 0,89 arttı. Merkezi veri paylaşım kanalında aynı gösterge aynı artış yüzde 1,44 olarak açıklanıyor. Tabi bu fark sadece veri tabanları arasında da değil, Mayıs’ta piyasa beklentileriyle, gerçekleşen enflasyon arasında da çok ciddi bir fark oluştu. Piyasa Mayıs’ta olsa olsa enflasyon yüzde 1,39 olur derken, gerçekleşme tabi bunun çok altında çıktı. Hadi şu veri tabanlarındaki tutarsızlığı bir kenara bırakalım. Beklenti ve gerçekleşme arasındaki tutarsızlığı da görmezden gelelim. Peki, sokağın enflasyonuyla, TÜİK’in enflasyonu arasındaki o çıkan büyük tutarsızlığı ne yapacağız? Bunu nereye koyacağız? Çarşı, Pazar yangın yeri. Market raflarına, pazar tezgâhlarına yaklaşılmıyor. Enflasyon Araştırma Grubu Mayıs ayı enflasyonunu yüzde 3,94 yani yüzde 4’e yakın olarak ölçüyor. Sonrada TÜİK çıkıyor, bunun beşte biri kadar enflasyona inanmamızı bekliyor. Çıkın sokağa sorun hangisi doğru diye.
ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ ENFLASYONU ARASINDAKİ FARK REKOR KIRDI
Son bir buçuk ayda Türk Lirası, Dolar karşısında yüzde 16 değer yitirmiş. Bizimkisi rekor bize benzeyen ülkeler arasında. Dünyada gıda fiyatları son 10 yılın zirvesine çıkmış. Emtia fiyatları almış başını gitmiş. Demir fiyatları uçmuş, piyasada saç bulunamaz olmuş, ama her nasılsa tüm bunlar, tüketici enflasyonuna yani bizim soframıza yansımamış. Mayıs’ta 12 aylık tüketici enflasyonu yüzde 16,6 diyor TÜİK. Ama aynı dönemde üretici enflasyonu yüzde 38,3 diyor. Yani üretici ve tüketici enflasyonu arasında 22 puanlık fark var. Bugüne kadar ilan edilen serilerde gerçekleşen en yüksek fark bu. 2018’in Eylül’ünde buna yaklaşık bir fark oluştuğunda, TCMB faizleri 6 puanın üzerinde artırmıştı. Şimdi de benzer bir durum var. Ama Erdoğan’ın talimatıyla faiz indirimini konuşuyoruz.
EKONOMİYE TAKLA ATTIRACAK GİRİŞİM
Buradan çok açıkça uyarıyorum. Eğer Saray Danışmanları veya Merkez Bankası Başkanı, faiz indirimine altlık hazırlamak için, TÜİK’e rakam sipariş ediyorlarsa, enflasyon rakamlarını makyajlatıyorlarsa, bunun hesabı bunun sorumlularından yarın öbür gün mutlaka sorulur. Herkes bu rakamlara bakarak karar alıyor. Memurun, emeklinin maaş ve aylıkları buna göre belirleniyor. Zaten maaşlar, aylıklar pul oldu. Millet güvenmediği için yeniden dolara, altına koşmaya başlıyor. Kimsenin veri kalitesine güveni kalmamış. Bu işi artık daha fazla zorlamayın. Hiç kimse Türk ekonomisine yeni taklalar attıracak girişimlere, tevessül etmesin. Siz bedelini sandıkta ödüyorsunuz ama milletimiz, milletimizin cüzdanı bu yükün altında kalıyor.
YENİ KURALLAR, YENİ KURUMLAR, YENİ KADROLAR
Şunu açıkça ifade edeyim, zalimin zulmü artıyorsa, zevali de yakındır. Mazlumun ahı indirir şahı. Artık, vatandaşlarımız, Erdoğan Şahsım Hükümetiyle vedalaşmaya hazırlanıyor. Biz de hazırız. Türkiye’yi “3 Yeni” ile düzlüğe çıkaracağız. Yeni Kurallar, Yeni Kurumlar, Yeni Kadrolar. Ülkemizin ufkunu açacağız. Eski tartışmalara, olumsuz siyasete dur diyeceğiz. İnsanlarımızı birleştireceğiz, kucaklaşacağız, sarılacağız, barışacağız, anlayacağız, anlatacağız. Daha çok demokrasi olsun istiyoruz. Daha çok hoşgörü ve şefkat olsun istiyoruz. Farklı fikirlere herkes saygı duysun istiyoruz. Yol bulmak kolay, gönül bulmaya hazırız. Vakit, tertemiz insanlarımızın güvenine ihanet etmiş bu iktidara, veda etme vaktidir. Vakit tamam. Seçim zamanıdır bu zaman. Milletten korkma Erdoğan.