CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Ülkemiz devlet aklıyla değil, maalesef trol aklıyla yönetiliyor. Bir olay oluyor. Önce troller yalanı doğru gibi anlatan operasyonuna başlıyor. Sosyal medyada, besleme basında linç kampanyaları başlatılıyor. Trollerin hazırladığı bu ucuz zemin üzerinde, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı, doğruluyor ve muhalefet partileri ile mensuplarını hedef gösteriyor. Kolluk kuvvetleri Sarayın sözlerini emir kabul ediyor. Yandaş yargı “Kamuoyu tepkisi var” diye suç uyduruyor. Hedef gösterilenler tutuklanıyor." dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK toplantısı sürerken düzenlediği basın toplantısında; "Dün İdlib’de görev yapan gencecik bir Mehmetçiğimizi, Piyade Teğmen Canberk Tatar’ı kahpe bir tuzakta şehit verdik. Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve milletimize baş sağlığı diliyoruz. Yine dün 27 Mayıs darbesinin 60. yılıydı. Biz; padişahlığı yıkan, emperyalistleri ülkesinden kovan ve sonunda da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen bir mazinin sahipleriyiz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak millet iradesi üzerinde askeri, sivil hiçbir darbecinin vesayetini kabul etmeyiz. Bu vesileyle; 59 yıl önce kaybettiğimiz Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu, Hasan Polatkan’ı bir defa daha rahmetle anıyoruz." dedi.
SARAY VATANDAŞLA ALAY EDİYOR
Geçtiğimiz hafta 11 ayın Sultanı Ramazan ayını uğurladık. Ramazan Bayramı sonrası ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı da bugün yaptık. Salgın nedeniyle, Ramazan Bayramımız bu sene buruk geçti. Bayramda ve Ramazan ayında, Saray Hükümetinin yaptıkları da, yapmadıkları da milletin burukluğuna burukluk kattı. Milletine beş maskeyi dahi bedava dağıtamayan kifayetsiz Saray Hükümeti, bir taraftan, millete “evden çıkma” dediği bayramda, köprüleri bedava yaptı. Ondan sonra da “Evden çıkıp köprüden geçene 3 bin 150 lira ceza keserim” dedi. Vatandaşla adeta alay etti. Bu arada, gerçek bayram ikramını da her zaman olduğu gibi vatandaşa değil yandaşa yaptı. Köprüden geçmeyen millete Hazine kasasından, yani milletin kesesinden, sokağa çıkma yasağında dahi yandaşlara dolarla geçiş ücretini tıkır tıkır ödetti. İşte Türkiye böyle yönetiliyor. Bayramın ilk gününde vatandaşın alıp sattığı döviz ve altından aldığı vergileri beş kat artırdı. Ama holdinglerden ve holding patronlarına “Sizden bu vergiyi almayacağım” demeyi de unutmadı. Sözün özü, yük yine milletin sırtına bindi.
BU GÖRÜNTÜLER KABUL EDİLEMEZ
Bayramda, Tekirdağ Çorlu’dan, Edirne’den, İstanbul’dan, Adana’dan, kamu görevlilerinin vatandaşa uyguladığı aşırı şiddete ilişkin kabul edilemez görüntüler de gördük. Kuşkusuz polislerimiz, güvenlik güçlerimiz bu salgın döneminde, çok zor şartlar altında fedakarca görev yapıyorlar. Hepsine de minnet borcumuz var. Ancak, vatandaşa sebepsiz yere şiddet uygulanmasını hiçbir şekilde kabul edemeyiz. Bunların görevi milletimizi korumaktır, milletimizi dövmek değildir. Emniyet güçlerimizi yöneten Saray, bu görüntüleri ciddi bir değerlendirmeden geçirmelidir. Bu değerlendirme sonucunda, tüm bunların arkasındaki gerçek sebebin, Sarayın milleti ayrıştıran, kutuplaştıran dili olduğu ayan beyan ortaya çıkacaktır.
ÜLKE DEVLET AKLIYLA DEĞİL, TROL AKLIYLA YÖNETİLİYOR
Ülkemiz devlet aklıyla değil, maalesef trol aklıyla yönetiliyor. Bir daha tekrarlıyorum: Ülkemiz devlet aklıyla değil, maalesef trol aklıyla yönetiliyor. Bir olay oluyor. Önce troller yalanı doğru gibi anlatan operasyonuna başlıyor. Sosyal medyada, besleme basında linç kampanyaları başlatılıyor. Trollerin hazırladığı bu ucuz zemin üzerinde, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı, doğruluyor ve muhalefet partileri ile mensuplarını hedef gösteriyor. Kolluk kuvvetleri Sarayın sözlerini emir kabul ediyor. Yandaş yargı “Kamuoyu tepkisi var” diye suç uyduruyor. Hedef gösterilenler tutuklanıyor.
MAFYA TİPİ TROL SİYASETİ
Bunun da adına “hukuk”, “adalet”, “siyaset” ve “dava” diyorlar. Biz yapılanın adını doğru koyalım. Bunun adı “mafya tipi trol siyasetidir.” Amaç da otoriter rejimin konsolidasyonu ve millet iradesinin üzerine trol vesayeti getirmektir. Bu tehlikeli siyaset uzunca bir süredir partimizi hedef alıyor. Adana ve İzmir’de genç partililerimiz bu mafyatik operasyonların hedefine kondu. Adana’da Vefa Sosyal Destek Gruplarına yardım eden Yüreğir Gençlik Kolları Başkanımız, soru sordu diye önce kaymakamın korumaları tarafından silahla tehdit edildi, tutuklandı ama sonra mahkemede serbest bırakıldı. Ardından çocuğun üstüne trol sürüleri salındı, Saray tarafından terörist ilan edildi. Kendisini serbest bırakan mahkeme her ne hikmetse bu defa tutukladı. Sonra yine saraydan yükselen “Eyy CHP” naraları…
PROVOKASYONU YAPAN HALA ORTADA YOK
İzmir’de Diyanet’in merkezi sistemine girip, cami hoparlöründen müzik yayını yapanlar, hala daha yakalanamadı. Bu çirkin provokasyonu yapanlar ortada yok, ama sosyal medyadan bunu paylaşan parti mensubumuz tutuklandı. Yine önce trol sürüsü saldırdı. Saray destek verdi. Güvenlik güçleri ve yargıyı talimatlandırdı. Savcılar baktı soruşturma açtıkları maddeden tutuklama kararı çıkmıyor, hemen bir talimat soruşturma maddesi değiştirildi. Mahkeme de “toplumsal tepki oluştu” dinerek partilimiz hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. AK Parti Genel Başkanı da bunun üzerinden, bayram boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’ne saydırdı durdu… ”Eyy CHP”… Bu arada İzmir’de partililerimiz hakkındaki davaları saray adına takip eden avukatın adı, ABD’deki Halkbank iddianamesinde, Reza Zarrab, Recep Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak arasında iletişimi sağlayan kişi olarak geçiyor.
GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNE KABATAŞ YALANI GELİYOR
Kaç defa söyledik böyle yaygarayla bizi ne korkutur ne de yıldırabilirsiniz. Dahası artık milletimizi de kandıramazsınız. Siz önce failleri yakalayıp, adalete teslim edin diyoruz. Ama Saray ve şürekası olayı köpürtmek için avuçlarını ovuşturmaya devam etmeyi tercih ediyor. İster istemez akıllara da bu tezgâhın senaryosu saray mahzenlerinde mi yazıldı sorusu geliyor. Gözlerimizin önüne Kabataş yalanı geliyor. Sayın Erdoğan, milletimizin ve bu ülkenin değerlerinden kopanları eğer arıyorsanız, kendi etrafınıza Saray sosyetesine bakacaksınız. Çikolata kutularında rüşvet kabul ettiği iddia edilen, “Bakara, makara” diyerek kutsal kitabımızla dalga geçenleri, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi yapan biz değiliz, sizsiniz Sayın Erdoğan. Bu ülkede aynı sitede birlikte oturduğu komşuları için ölüm listeleri hazırlayanlar da Cumhuriyet Halk Partililer değil. Sizin yandaşlarınız Sayın Erdoğan. Atalarımızın dediği gibi “ön teker nereye, arka teker oraya”.
DARBE ARIYORSANIZ YAPTIKLARINIZA BAKACAKSINIZ
Çorum’un Kargı ilçesinde yaşananlara bir bakın. AK Partili bir belediye meclis üyesi, partimizin belediye meclis üyesine ait arabayı hem de Meclis Üyemiz aracındayken kurşun yağmuruna tutuyor. Alenen Belediye Meclis Üyemizin canına kast ediyor. Yine Adana’da kendini bilmez bir trol, katıldığı canlı yayında Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar’a “Senin yerine kayyum atanacak” diyebilme cüretinde bulunuyor. Bu mafyatik trol siyasetiyle, millet iradesi üzerine 20 Temmuz sivil darbesinin vesayetini getirebileceğinizi sanıyorsunuz. Millet iradesinin tecelligahı TBMM’yi, Milletimiz adına karar veren yargıyı, Millet adına denetim yapan medyayı çalışamaz hale getirdiniz. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerleri hiçe sayıp, içini de boşalttınız. Siyasi nedenlerle muhaliflerinizi tutuklatıp, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bile dikkate almıyorsunuz. Basını susturmak için RTÜK’ü ve Basın İlan Kurumu’nu sopa gibi kullanıyorsunuz. Fox TV, Oda TV, TELE 1, HALK TV, Cumhuriyet gibi önde gelen medya organlarına ceza üzerine ceza kesiyorsunuz. “Darbe, darbe” diyerek ter ter tepiniyorsunuz ama darbe hukukunu da tahkim etmeye devam ediyorsunuz. Darbe mi arıyorsunuz? O zaman yaptıklarınıza bir bakacaksınız. Darbeciler ne yaptıysa siz daniskasını yapıyorsunuz.
60 YIL ÖNCEYE GİTMEYE GEREK YOK
Sarayın iletişim başkanı demokrasi masalları anlatırken, sayenizde Türkiye ilk kez uluslararası demokrasi endekslerinde “fiili diktatörlük” olarak anılmaya başlandı. Tarihi ve olayları çarpıtarak yeni bir tarih yazamazsınız. 60 yıl öncesine gitmeye gerek yok. 15 Temmuz’a gelin. Ve şu soruya cevap verin: Darbe girişiminin kilit adamı Mehmet Dişli’yi, dönemin Başbakanının ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın talep etmesine rağmen, neden ordudan emekliye sevk etmediniz? Size Genel Başkanımız 4 yıl önce sordu, bu kişinin yani Mehmet Dişli’nin terfisiyle ve Genelkurmay’da görevine devam etmesiyle ilgili yaşanan askerlikteki sıra dışı süreç nasıl meydana geldi? Buna hala cevap vermediniz. Şehit olan 248 yurttaşımızın, yaralanan 2 bin 196 yurttaşımızın vebali ne olacak? 15 Temmuz şehit ailelerine ve gazilerine yapılan bağışların üzerine çökmeye kalktınız. Bunun hesabını sormak bize düştü. Hala daha milletimizi tatmin edecek bir cevap veremediniz.
KORKMAYIZ, SİVİL DARBEYİ YAPANLARDAN DEMOKRASİ DERSİ ALMAYIZ
Bizim demokrasi anlayışımız ortada. Bizim, 20 Temmuz sivil darbesini yapanlardan alacağımız herhangi bir demokrasi dersi yoktur. Tehditle, şantajla herkesi sindirebileceğinizi sanıyorsanız biz bu siyaset tarzına pabuç bırakmayız. Çekinmeyiz, korkmayız. Uğruna savaştığımız istiklalimiz için yazılan marşın ilk emri nedir? Korkma! Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkeyi boğazlamaya çalışan emperyalistlerden korkmamış, canıyla, dişiyle savaşmış cesur yüreklerin kurduğu bir parti. Bu partinin genlerinde Kuvayı Milliye var. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biz akılla, fikirle, azimle özgürlük mücadelemizi demokratik zeminde sonuna kadar sürdüreceğiz. Ve milletimizle beraber, cumhuriyetimizi “yepyeni ve güçlü bir demokratik parlamenter rejimle” mutlaka taçlandıracağız.
EKONOMİK KRİZ, EKONOMİK BUHRANA DÖNÜŞTÜ
Korona salgını ülkemizin kapısını çaldığında biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; tutarlı, belirsizlikleri ortadan kaldıracak, ufuk verecek yeni bir ekonomik program ve bütçe ihtiyacına derhal dikkat çektik. Sayın Genel Başkanımız ve bizler, böyle bir program için öneri üstüne öneri getirdik. Ekonomimizin üretim ve istihdam imkanları daha fazla yok olmasın, milyonlarca yoksulumuza yeni yoksullar eklenmesin diye uğraştık durduk. Şimdi kaygılarımızda maalesef haklı olduğumuz ortaya çıkmaya başladı. Ülkenin iki yıldır içinde olduğu ekonomik kriz, bir ekonomik buhrana dönüştü. 252 bin 690 işletme salgın nedeniyle durdu. Salgının sadece 15 günlük etkisiyle işgücü piyasası dışındaki yurttaşlarımızın sayısı 2 milyon 120 bin kişi arttı. Yine kaybettiğimiz işgücü ise 1 milyon 100 bine ulaştı. Gerçek işsizlerimizin sayısı 9 milyonu aştı. Bu ülkede buhrandan hemen önce 16 milyon 888 bin yurttaşımız yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Düşük gelirli, kayıt-dışı çalışan, uzun süredir işsiz olan ve eğitim düzeyi lise veya altında olan yurttaşlarımız, bu buhranda en ağır hasarı alacak. Ve bunun sonucunda da Türkiye’de zaten kötü olan servet, gelir, kazanç ve tüketim eşitsizlikleri daha da artacak.
VERİLEN TEŞVİKLERDE SON SIRALARDAYIZ
İşte biz bunun için, “Borç yükü altında ezilen ailelerimizi daha fazla borçlandırmayın” diye bas bas bağırdık. Sosyal devleti, sosyal destek ağlarını güçlendirin ve özellikle “Aile Destekleri Sigortası’nı hemen çıkarın” dedik. “Toplumun kırılgan kesimlerine mutlaka karşılıksız gelir desteği verin” dedik. Vere vere, 5,5 milyon aileye biner lira verebildiler. O da her ay değil bu yıl için bir defa. Yani toplam 5,5 milyar lira. “Bu sene turizm ve ihracat gelirlerimiz düşerken, dolar 7 liralara dayanmışken, şirketlerimiz zaten Meksika şirketlerinden sonra dünyada en fazla dolarla borçlanmış şirketlerken, esnafımız, çiftçimiz borca batmışken bunlara yeni borçlar vererek çarkları döndüremezsiniz” dedik. Bakın, Boğaziçi Üniversitesi’nde değerli bilim insanlarımız, uluslararası bir çalışma nedeniyle “Salgında Ekonomik Teşvik Endeksi” hazırlamışlar. Buna göre Türkiye bu endekste, verdiği ekonomik teşviklerle dünyadaki 168 ülke içinde 127. sırada yer alabildi. Yine verilen mali teşviklerde, milli gelire oranla, G-20 ekonomileri içinde sondan beşinci olabildik.
GÜVEN BUNALIMININ ÜZERİNE TÜY DİKTİLER
Tulumbadaki suyu yandaşları için tükettiler, vatandaşlara ise diğer ülkeler kadar destek veremediler. Aspirinle, pansumanla durumu idare etmeye çalıştılar. Sorunların önünden değil arkasından koştular. Güven verecek, insanların içine düştüğü belirsizliği giderecek, derli toplu bir programı, yeni bir bütçeyi ekonomik aktörlerin önüne koyamadılar. Kasada döviz bitti. Şimdi ülkeden döviz çıkmasın diye uğraşıp duruyorlar. Önünü ardını düşünmeden, sektör temsilcilerine danışmadan, son iki ayda binlerce ürünün ithalat vergisini artırdılar. Yabancı finans kuruluşlarının Türk Lirası ile ilgili işlemlerine sınırlamalar getirdiler. Burada da bir sürü git gel yaşadık. Finans sistemimizi kademe kademe dışarıya kapattılar. Ve en son olarak “Sermaye hareketlerine sınır getirmeyiz” dedikten tam 10 gün sonra, kambiyo vergilerini beş kat arttırdılar. Sonuç? Güven bunalımının üstüne tüy diktiler.
TEZGAH ALTINDAN ALIŞVERİŞE, YASTIK ALTI TASARRUFA İTİYORLAR
Yatırımcıları ürkütüyorsunuz. Vatandaşı tezgah altından alışverişe, yastık altı tasarrufa itiyorsunuz. Ekonominin tüm taraflarını bir araya getiren Ekonomik ve Sosyal Konsey’i kaç defa toplayın dedik. Topladınız mı? Hayır. Tüm bu adımlar belirli bir strateji ve program çerçevesinde mi atılıyor? Hayır. Belirli bir çıkış takvimi oluşturulup, kamuoyuna açıklandı mı? Hayır. İşler yine kervan yolda düzülür anlayışıyla yürütülüyor. Yapılan, alınan bütün bu tedbirlerde boşa gidiyor. Neyi ne için yaptıklarını, ne millete, ne de dünyaya anlatabiliyorlar. Söylüyorum güven ruh gibidir, terk ettiği bedene bir daha asla geri dönmez. Bu, siyasette de, ekonomide de, sosyal yaşamda da böyledir. Bu durumda tekrar büyüme ortamına dönebilmek için gereken kaynakları, gereken güveni nereden bulacağız? İşini kaybeden insanlara yeni işleri nasıl vereceğiz? Şiddetlenen yoksulluğu nasıl hafifleteceğiz? Çalışanların, müteşebbisin, esnafın, çiftçinin tasfiye olmasını veya yeteneklerini yitirmelerini nasıl önleyeceğiz? Doğru etkili ve yeterli destek vermeyince, ekonomimizdeki oyuncuların küresel arenada elini kolunu bağladığınızın farkında mısınız? Normalleşme sürecinde dünyada önümüze çıkacak fırsatları, bundan önce olduğu gibi bu yanlış siyasetinizle kaçıracağınızın farkında mısınız? Bunları düşünen bir ekonomi yönetimi var mı? Maalesef yok.
LİYAKATSİZLİK VE KAYIRMACILIK PAÇALARINDAN AKIYOR
Ama liyakat umursamazlığı, adam ve akraba kayırmacılığı artık sarayın paçalarından akıyor. Son dönemde yapılan atamalara bir bakın. Beyefendi ağzından 15 Temmuz’u hiç düşürmüyor, ama nedense darbecilerin yanında çalışanları da devletin en kritik yerlerine getirmeye devam ediyor. Bu ülkede kirasını Bank Asya’ya yatıranlar, Bank Asya’nın kapısının önünden geçenler hapse atılırken, Bayramın birinci günü, Bank Asya’nın eski yöneticilerinden biri, devletin en kritik birimlerinin başına atandı. Siz FETÖ ile böyle mi mücadele ediyorsunuz? Bir diğer ilginç atama TÜİK’in başına yapıldı. Kurumun başkanlığına Saray sosyetesinin bir başka damadı getirildi. Cumhurbaşkanı’nın eşinin özel kalem müdiresinin eşi yeni TÜİK başkanı. Peki, bu yeni damadın istatistik gibi teknik bir konuda tecrübesi nedir, bilgi birikimi nedir? Yok. Biz saray sosyetesi, sarayın damadı deyince Saray şürekası çıldırıyor. Ama bu memlekette bir göreve gelmek için illaki sarayın damadı, ya da FETÖ’nün kurumlarında yöneticilik yapmış olmak mı gerekiyor.
SOSYAL DESTEK AÇIĞINI BELEDİYELERİMİZ KAPATIYOR
Söylüyoruz, Sarayın gözü artık kendisinden başka kimseyi görmez oldu. Bu zor günlerde milletimizi bir başına ve desteksiz bıraktılar. Milletimiz tertemiz dayanışma duygularını bizim belediyelerimizde buldu, bizim belediyelerimizde gördü. Sosyal destek açığını bizim belediyelerimiz kapatmaya uğraşıyor. Ama Saray bunu da hazmedemiyor. Belediyelerimizin elini, kolunu bağlamak için elinden ne geliyorsa yapıyor. İstanbul’da Belediyemiz, sosyal yardım taleplerine hızla cevap verebilmek için ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın beyanı esas kabul edilsin diyerek, Büyükşehir Belediye Meclisi’ne bir teklif getiriyor. Bu teklif AK Parti ve MHP’li üyeler tarafından reddediliyor. Şu salgında bile belediyemizin vatandaşlara yardım yapmasını engellemek için olmayacak işler oluyor. “Millete hizmetkâr olmaya geldik” diyenler, şimdi milletin sözüne güvenmiyor. “İllaki belediyeden yardım isteyen her eve incelemeye gidilsin” diyor. Sayın Erdoğan; 1994’te yüzde 25 ile belediye başkanı seçildiğinizde Belediye Meclisi’nde sizin de çoğunluğunuz yoktu. O Belediye Meclisi’nin üyeleri sizin elinizi kolunuzu bağlamadı. Aksine milletin hizmetinin önünü kesmemek için size yardımcı oldu. Şimdi siz, size yapılmayanı, başkalarına yapıyorsunuz.
BELEDİYE BAŞKANLIKLARINI DA KALDIRIVERİN, OLSUN BİTSİN
En son olarak da “belediyelerin yatırım kararlarında son sözü ben söyleyeceğim” dediniz. Oldu olacak belediye başkanlıklarını kaldırıverin. Sonrada deyin ki, bütün Türkiye’nin belediye başkanı da benim. Olsun bitsin. Bu nasıl bir kibirdir? Hep ben, hep ben, hep ben… Millet, “kısa çalışma ödeneğinin süresini uzat” diyor. “Kiraları ötele” diyor. Kahvehaneler hala kapalı. Kahveci, “bana hiç olmazsa bir asgari ücret verin” diyor. Kira yardımı istiyor. Kapalıyken “Bağ-Kur ve SGK primini devlet ödesin” diyor. “Doğalgaz, su, elektrik faturalarımızı yılsonuna kadar faizsiz erteleyin” diyor. “Kapalı işyerimde, DIGITURK’e nasıl ödeme yapacağım” diye soruyor. “Bu yıl ödeyeceğim vergiyi, harcı, rüsumu ertele” diyor. “Kredilerin faizini yılsonuna kadar devlet ödesin” diyor. “Bunlar olmazsa ben bittim” diyor.
BU FERYATLARI DUYMUYOR MUSUNUZ?
Çiftçilerimizin mahsulleri bu yıl, don, sel, dolu, ani sıcaklık artışları afetleriyle karşı karşıya kaldı. Ürünler zarar gördü, ciddi zarar gördü. TARSİM bu haliyle derde derman olmuyor, çiftçilerimiz, bu zararların giderilmesini devletten bekliyor. Siz bu feryatları duymuyor musunuz? Onun için mi ekonomiyi bir yana bıraktınız da, bizim gençlerimizle uğraşıyorsunuz?
Aziz Milletimize söylüyorum; umutsuzluğa kapılmayın. Milletinden kopanlara, milletine yukarıdan bakanlara, kibirlenenlere son sözü sen söyleyeceksin. O an geldiğinde de elini lütfen korkak alıştırma. Bunlara sandıkta öyle şeddeli bir tokat at ki, çıktıkları kibir kulelerinden paraşütsüz düşsünler. Sözlerimi bitirirken Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 102. yılını kutluyorum.
Benim diyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sizin Hazine Müsteşarı olduğunuz 2000 yılında yüzde 12 faizle 30 yıl vadeyle borçlanıldığını, kendilerinin hala bu borçları ödediğini söyledi. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Faiz ÖZTRAK- Şimdi damadın tabi hazine tarihini bilmemesini açıkçası hiç yadırgamadım. Bakanlıkta liyakat değil damatlık esas olunca böyle saçmalamakta doğal oluyor. Her şeyden önce 2000 yılında ben Hazine Müsteşarı değildim. Benim hazine Müsteşarlığım döneminde 30 yıl vadeli bir dış borçlanmada yoktur. Benim faizler konusunda ne yaptığımı merak ediyorsa kendisine söyleyeyim. Göreve geldiğim Mart 2001’de yüzde 194 olan iç borçlanma faizini görevden ayrıldığım Nisan 2003 itibariyle yüzde 50’lere kadar düşürdük. Görev süremizde iç borçlanma faizi 137 puan birden geriledi. Benim tüm müsteşarlığım döneminde yapılan dış borçlanma 6,4 milyar dolardır. Madem öyle söylüyor, bir de Sosyete Damadın yaptıklarına bakacağız. Kendisi 2018 Temmuz ayında göreve geldi. O günden bugüne kadar bütçeden faiz lobilerine 33,6 milyar dolar para ödendi. Bakın, yapılan borçlanmadan değil sadece yapılan faiz ödemelerinden bahsediyorum. Sadece ödedikleri faiz benim dönemimde yapılan toplam dış borçlanmanın 5 katı. Yani kayınpeder ve damadın birlikte yönettikleri dönemde vatandaşlarımızın alın terinden toplanan vergilerden her gün 50 milyon dolar, her saat 2,1 milyon dolar faiz lobilerine verilmiş.
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dün katıldığı bir televizyon programında “damat olmaktan gurur duyduğunu” söyledi. Sosyete damat sözlerinizle ilgili eleştirilerde ve ailenizle ilgili iddialarda bulundu. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Faiz ÖZTRAK- Sadece o kadar da değil bir de bana IMF’nin müsteşarı demiş. Şimdi ben söyleyeyim, ben Türkiye Cumhuriyetinin en büyük krizlerinden birinin hemen ardından dönemin hükümeti tarafından bu göreve getirildim. Atama kararnamemde IMF’nin değil, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit, Devlet Bakanı Kemal Derviş ve tabi ki Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin imzaları vardı. Bu isimlerin hangisi IMF adına imza atar? O dönem bize verilen görev bürokrat olarak ekonomiyi içine düştüğü krizden hızla çıkartmaktı. Çok şükür bu görevde de ekip olarak başarılı olduk. Türk bürokrasisinin hazırladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla ekonomiyi üç çeyrekte yani 9 ay içinde krizden çıkardık. Ve 2002’nin tamamında ekonomimiz yüzde 6,4 büyüdü. Bu program sayesinde enflasyon hızla indi, faizler düştü. AK Parti iktidara geldiğinde de işte böyle güven veren bir programı kucağında buldu. Bir de dünyada küresel sermaye hareketlerinin iklimi son derece elverişliydi. Hazırladığımız bu program ve küresel iklimle 2007’ye kadar öyle ya da böyle bir şekilde geldiler.
Damadın bakanlıktaki performansı ortada… Damadın elinde ekonomimiz geçen yıl yüzde 1 bile büyüyemedi. Son iki yılda işsiz sayımız 1 milyon kişi artarak 4,5 milyona dayandı. Damat işbaşına geldiğinde dolar kuru 4 lira 53 kuruştu şimdi 6 lira 76 kuruş. Yani milletin parasının değeri gün görmüş kar gibi eridi.
Gelelim aile meselesine…
Elbette herkes ailesiyle gurur duyar. Çok şükür ben de kendi ailemle gurur duyuyorum. Benim ailem de, ben de devlet kapısını damadın söylediği gibi imkan ve zenginleşme kapısı olarak değil, çok sevdiğimiz milletimize hizmet kapısı olarak gördük. Devlet kapısını zenginleşme kapısı olarak görenlerin kim olduğunu damat merak ediyorsa Arpalıklar adlı raporumuza bir bakacak.
Biz cumhuriyet döneminde devlete ve millete hizmete Kurtuluş Savaşında başladık. Her hizmeti milletimizin gözü önünde yaptık. İnternette yapılacak basit bir aramayla ne yaptığımız, ne yapmadığımız ortaya çıkar. Çok şükür ailemizde devlette, belediyelerde ihale kovalayan, iş takip eden kimse olmadı. Çok şükür ne dedem babama ve amcalarıma, ne de babam bana ve kardeşime evdeki paraları sıfırlama talimatı vermedi.
Bizim ailemizde kayınpederinin evine evrak imha makinesi koşturan damatlarda olmadı.
Kayınpederinin başbakanlığı döneminde görev yaptığı holdinge kamu bankalarından alınan kredilerle medya kuruluşu satın aldıran damatlarımız da olmadı.
Allah’a şükür ailemizde kimse bize utanç yaşatmadı. Onun için ahirete intikal eden tüm aile büyüklerimi her zaman saygıyla, rahmetle ve minnetle anarım. Allah herkese de bunu nasip etsin diyorum.
Soru- AK Partili Numan Kurtulmuş’un 2020’de Türkiye ekonomisinin yüzde 4,5 küçüleceği yönündeki sözlerinin ardından Berat Albayrak yine pozitif büyümeden bahsetti. Türkiye 2020’de büyüyecek mi, daralacak mı bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Faiz ÖZTRAK- Damat bakan önce kendi partisini ikna etmeli. Kendi aralarında bir oturup anlaşmaları lazım... Biri pozitif büyüyeceğiz diyor, biri yüzde 4,5 daralacağız diyor. Yine uluslararası kuruluşların Türkiye’yle ilgili en iyimser tahminleri yüzde 3 daralma. Bu daralma tahminleri yüzde 5’lere kadarda çıkıyor. Şimdi ben soruyorum, hangi tedbirlere istinaden Damat Bakan pozitif bir büyüme bekliyor? Benim gördüğüm ortada buhrandan çıkıp büyümeyi sağlayacak doğru düzgün hiçbir tedbir yok. Tek gördüğüm yönetimin buhranının ciddiyetini hala anlayamadığıdır.
Soru- AK Parti iktidarının kendi içinden çıkan partilerin oylarını bölmesi konusunda endişe duyduğu, bu çerçevede yeni partilerin İYİ Parti örneğinde olduğu gibi TBMM’de grup kurabilmesi için CHP’den milletvekillerinin geçmesinin engellenmeye çalışıldığı ve bunun için iktidarın yeni bir düzenleme hazırlığında olduğu ifade ediliyor. CHP’nin bu konudaki yorumu ve yaklaşımı ne olacaktır?
Faiz ÖZTRAK- Nasıl bir düzenleme olacağını henüz görmedik. Ama şunu en baştan söyleyeyim, Genel Başkanımız bunu çok açık, seçik, net bir şekilde ifade etti: Demokrasiye kurulacak her kumpası boşa çıkarırız. Darbe rejimlerinin hangi partinin ya da milletvekilinin, milletvekili adayının seçime gireceğine icazet verme yaklaşımını, icazet demokrasisini tümüyle reddederiz. İcazet rejimini kimse bize kabul ettiremez.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli eski adı Yassı Ada olan Demokrasi ve Özgürlük Adası’nın açılışında darbe ruhunun halen devam ettiğini söylediler ve CHP’yi suçladılar. Buna yanıtınız ne olacaktır?
Faiz ÖZTRAK- Bunu konuşmamda söyledim. Aslında kimin darbe rejiminin peşinde olduğunu, kimin darbe rejimini uygulamakta olduğunu konuşmamda açıkça ifade ettim. Şunu bir daha söyleyeyim, CHP’nin darbe, darbeler, darbe rejimleriyle herhangi bir ilgisi olmamıştır, olmayacaktır. Ve yine şunun altını açıkça çizeyim, bütün bu bağırıp çağırmalar, bu sıkıntılar yok seçime girecek partileri engelleme, seçime girecek milletvekili adaylarını engellemeye dönük yaklaşımlar artık Cumhur İttifakı’nı seçimleri kaybetme korkusunun sardığını göstermektedir. Ne yaparlarsa yapsınlar sonuçta seçimleri kaybedeceklerdir.