CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın şehit edilen 3 yaşındaki bir çocuğun na’şı üzerinden siyaset çıkarmaya çalıştığını belirterek, “Bu vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. Üç yaşındaki yavrumuzun tabutunun yanına seçim sandığını koyanda vicdan falan yoktur” dedi.
Bu vicdansızlığın aynısını daha öncede şehit cenazelerinin üzerine el konup nutuk atılırken gördüklerini anımsatan Öztrak, “Milletimiz oy için İmralı’dan mektup dilenenin kim olduğunu, devletin televizyonuna terörist başının kardeşini kimin çıkardığını unutmadı. Vatandaşlarımız İstanbul Belediye seçimlerinde ‘Binali mi, Sisi mi?’ diye bağıran Erdoğan’ın, sonra gidip 5 milyar dolar için Sisi’nin eline nasıl kapandığını gördü. Bunları yapanın siyasi omurgası lades kemiğinden farksızdır. Biliyoruz ki, milletimizin feraseti yüksektir. Vatandaşlarımız sandıkta gereğini yapacaktır. Bu kifayetsizleri evlerine gönderecektir” diye konuştu.
Faiz indirimlerine başlandığında politika faizinin de enflasyonun da yüzde 19 olduğunu söyleyen Öztrak, “Bugün sarayın tabela faizi yüzde 9 ama milletin kredi faizi yüzde 30. Sarayın tabela faizi 10 puan indi, milletin kredi faizi 10 puan arttı” dedi.
Türkiye’nin iç borç stokunun yüzde 27’sinin döviz cinsinden, yüzde 22’sinin de TÜFE’ye endeksli olduğunu, iç borcun döviz ve enflasyondaki hareketlere son derece duyarlı olduğunu kaydeden Öztrak, “Sarayın marifetiyle azan enflasyon, paramızın pul olması, iç borç faiz yükünü sıçratıyor. Faiz indirimlerinin başladığı geçtiğimiz Eylül’den bu yana, iç borcun anaparası 631 milyar lira artmış, faiz 1 trilyon 841 milyar lira artmış. Faiz yükündeki bu artış, anaparanın üç katı” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü… Ne yazık ki, dünyada cinsiyet uçurumunun en derin olduğu ülkelerden biriyiz. Türkiye, 2022 Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’nde 146 ülke içerisinde 124. sırada. Suudi Arabistan’dan birkaç sıra önde, Angola ile Nijerya arasında bir yerde. Kadına yönelik şiddet ise ülkemizin kanayan yarası. Sadece bu yılın ilk 10 ayında ülkemizde cinayete kurban giden kadın sayısı 280. Şüpheli ölümlerle birlikte, hayattan koparılan kadın sayısı 482. Mevcut Hükümetin, kadına bakışındaki çarpıklık, İstanbul Sözleşmesi’nden ülkemizi tek bir imzayla çıkarmasıyla zaten ayan beyan ortada… Biz bu ayıba mutlaka son vereceğiz. İktidarımızın ilk bir haftasında, İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar yürürlüğe koyacağız. Bugün aynı zamanda Bosna Hersek’in, devlet olma yolunda temellerinin atıldığı özel bir gün. Bu vesileyle Bosna Hersek’teki tüm kardeşlerimizin, devlet gününü kutluyoruz.
ŞEFAAT YERİNE İNŞAAT PEŞİNDELER
Ülkemiz bu hafta ortasında deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Düzce’de yaşanan 6 büyüklüğündeki deprem, yürekleri ağızlara getirdi. Depremde yaşanan panikle, kalp krizi geçiren iki vatandaşımız hayatını kaybetti. Yine çok sayıda vatandaşımız yaralandı. Yaşamını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralı yurttaşlarımıza ise acil şifalar diliyoruz. Depremin değil, çürük binaların öldürdüğünü artık hepimiz biliyoruz. Ancak bu depremde de en sağlam olması gereken kamu binaları, yine enkaza döndü. 1999’da yıkılan, 2008’de yeniden yapılan Düzce Adliyesi, depremde en çok hasar gören binalar arasında. Deprem gündüz olsa o adliye binası gerçekten çok cana mal olurdu. Sağlık ocakları, okullar, camiler hepsinde durum aynı. Her depremden sonra “Şefaat” yerine, “İnşaat” peşinde koşan bu rantçı hükümet elinde, kamu binalarımız dökülüyor. 20 yıldır ülkeyi yöneten bu rantçı anlayışın elinde, en ufak sarsıntıda millet enkaz altında kalıyor. Hiçbir bahaneleri de yok… “Para” dediler, millet bunları paraya boğdu. “Yetki” dediler, millet bunlara istedikleri her yetkiyi verdi. Ama hiçbir şey değişmedi…
DEPREM VERGİSİ DİYE 36 MİLYAR DOLAR VERGİ TOPLADILAR
Deprem vergisi denen Özel İletişim Vergisi’ni, bunlar kalıcı hale getirdi. Milletin konuştuğu cep telefonundan, izlediği televizyondan, dinlediği radyodan, kullandığı internetten bugüne kadar, 36 milyar 378 milyon dolar vergi toplamışlar. Deprem için toplanan bu milyarlarca dolar nereye gitti? Nerelerde kullanıldı? Genel Başkanımız bu soruyu hep sordu. Bunu hep gündeme getirdi. Saray ve şürekâsı; ya “Yol yaptık” dedi, ya da “Bunların hesabını vermeye bizim zamanımız yok” dedi. Hep hesap vermekten kaçtı. 2003’ten bu yana; 2 trilyon 513 milyar dolar vergi topladılar. İçeriden dışarıdan 130 milyar dolar borçlandılar. Milletimizin, atadan deden kalan malını mülkünü, 63 milyar dolara da sattılar. Kendilerinden önceki 57 hükümetin 79 yılda kullandığı finansmanın dört katını kullandılar. Kendilerine saraylar yaptılar, uçak ve lüks araba filoları aldılar, deprem toplanma alanlarına AVM’ler diktiler, ama bir türlü, depreme dayanıklı kamu binası yapamadılar. 20 yılda başta İstanbul olmak üzere, depreme hassas şehirlerimizde, kentsel dönüşümü, rantsal dönüşüme çevirdiler. Doların yeşili için, İstanbul’a ihanet ettiler. Çok kıymetli bir zamanı, çok kıymetli kamu kaynaklarını heba ettiler.
TEDBİRSİZ BİR SANİYEYE DAHA TAHAMMÜLÜMÜZ YOK
Sonunda da işi yine vatandaşa yüklediler. Şarkıcı Edis’in Martıları eşliğinde, millete “Çök, kapan, tutun” dediler. Ama bunu bile ellerine yüzlerine bulaştırdılar. İki hafta önce depreme karşı, “Çök, kapan, tutun” diyerek tatbikat yaptılar. Telefonların çoğuna deprem uyarısı ya gitmedi ya da geç gitti. Düzce depreminde ise hiçbir telefona uyarı gitmedi. Çünkü yaptıkları; hep makyaj, hep pansuman, hep aspirin tedavisi… Yaptıkları her iş gösteriş, hep yalan, hep dolan… İş başına gelir gelmez, depreme hassas riskli bölgelerimizde, güçlendirme ve dönüşüm çalışmalarına hız vereceğiz. Bu konuda yerel yönetimlerimizin elini tutmayacağız. Birlikte çalışacağız. İstanbul üzerindeki yükü hafifleteceğiz. Hep söylüyoruz. “Deprem değil, tedbirsizlik öldürür.” Bizim artık tedbirsiz geçen tek bir saniyeye bile, tahammülümüz yoktur.
HAYAT PAHALILIĞI MİLLETİMİZİN GIRTLAĞINI SIKIYOR
“İnsan prangaları kadar ağır, kanatları kadar hafiftir” demiş şair Can Yücel… Ne yazık ki insanlarımızın ayağına prangalar vuran, kanatlarını ise koparan bir hükümet iş başında… Bugün hükümetin vurduğu hayat pahalılığı prangası, milletimizin ayağını değil, gırtlağını sıkıyor… Geçtiğimiz yıl, “Faiz sebep, enflasyon netice” diye bir safsata uydurdular. “Çin Modeli, Maçin modeli” dediler. Bu modele göre faiz düşecekti, ondan sonra Türk Lirası değer kaybedecekti, rekabet gücümüz artacaktı, ihracatımız şahlanacak, döviz rezervlerimiz dolup taşacak, Türk Lirası değerlenecek, enflasyon düşecekti…
SARAYIN TABELA FAİZİ %9, MİLLETİN KREDİ FAİZİ %30
Bu safsatayı uydurdukları gün, bundan yaklaşık bir yıl önce tabela faizi yüzde 19, enflasyon da yüzde 19’du… Bugün sarayın tabela faizi yüzde 9. Ama milletin kredi faizi yüzde 30. sarayın tabela faizi 10 puan indi, milletin kredi faizi 10 puan arttı. Yine aynı dönemde Dolar kuru 8 lira 65 kuruştan, 18 lira 65 kuruşa sıçradı. Türk Lirası ABD doları karşısında, yüzde 54 değer kaybetti. Paramız pul oldu. Enflasyon tam 67 puan artarak, yüzde 86’ya çıktı. O da ağır makyajlı TÜİK rakamlarıyla. Üretici enflasyonu ise yüzde 158’le tüm zamanların rekorunu kırdı. Dünya birincisi olduk. Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark 72 puana yükseldi. Böyle bir farkı tarihimizin hiçbir döneminde görmedik. Buna bakarsanız, “Turpun büyüğü hala heybede” üretici fiyatlarındaki artış, vatandaşın günlük hayatındaki fiyat etiketlerine daha tam yansımamış görünüyor. Yüzde 158’lik enflasyonu kısmen üreticiler, esnaflar, sineye çekiyorlar aslında. Kısmen de TÜİK yaptığı makyajla yok ediyor. Aslında Tüketici Enflasyonu bunlar olmasaydı çoktan, yüzde 100’ü geçmişti… Ama ne kadar enflasyonu sineye çekerlerse çeksinler, üreticilerimiz, esnafımız bu hükümete bir türlü yaranamıyorlar. Soğan patates fiyatları artıyor, suçlu üretici, depocu, halci oluyor. “Terörist” ilan ediliyorlar.
SÜTTE LEKE VAR SARAYDA YOK
Marketlerde beyaz peynirin kilosu 150 liraya koşuyor, 1 litre karton süt 25 lirayı görüyor, bu seferde suçlu marketler oluyor… Yani sütte leke var, bu kifayetsiz Saray yönetiminde leke yok… Onların bildiği en iyi iş, ellerine yüzlerine bulaştırdıkları dış politikada, para karşılığı geri basmak, tükürdüklerini yalamak. Sonra da hatalarıyla ezdikleri bu aziz millete, “Ben ne biçim devlet adamıyım ama” diye caka satmak. Sarayın kibirlisi böyle caka satarsa, Sarayın Atama Bakanı da çıkar, “Yeni Ekonomi Modeliyle ardı ardına rekorlar kırmaya başladık” diye, milletle kafa bulur. Kırdıkları rekorlar ortada… Sayelerinde son bir yılda tarımsal girdi fiyatları yüzde 138 artarak, tüm zamanların doğrudur rekorunu kırmış. Resmi verilere göre bile, bu dönemde; mazot yüzde 236, gübre yüzde 227, yem yüzde 145, ilaç yüzde 111 zam gördüyse, bu zamlar kimin eseri? Hiç şüphe yok Sarayın, liyakat fakiri ve kibirli başının eseri…
SARAYIN KİBİR ABİDESİ ZAMLARIN MÜELLİFİ
Kışa girdik. Evlere doğalgaz faturaları gelmeye başladı. Hep söylüyorum, anlatıyorum, geçen yıl 1000 lira olan doğalgaz faturası, bu yıl 2 bin 617 lira. Vatandaş televizyonlarda, “Doğalgazı açmaya korkuyorum, daha hala doğalgazı açmadım” diyecek halde. Bu kimin marifeti? Tabi ki, Sarayın kibirlisinin marifeti… Yine geçtiğimiz yıl bu zamanlar, 200 lira gelen elektrik faturası, bugün 402 lira geliyorsa bu kimin eseri? Sarayın kibirlisinin eseri… Geçtiğimiz Ekim ayında, 55 litrelik bir mazot deposu 433 liraya dolarken şimdi 1.444 liraya doluyorsa, bu zamları kim yapıyor? “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diyen, Sarayın kibir abidesi bu zamların müellifi. Bunlar, 36 üyeli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde, bizimde üyesi olduğumuz, yüzde 137 enerji enflasyonuyla enerji fiyatları bütün ülkelerle açık ara en fazla artan ülke haline getirdiler ülkemizi. Bunun sorumlusu kim? Yine tabii ki sarayın kifayetsiz muhterisi…
HARCA, VERGİYE, CEZAYA %123 ZAM
Dün Resmi Gazete’de yayımlandı. İşte bu maktu harçlara, emlak vergisine, damga vergisine, trafik para cezalarına, pasaport ve diğer değerli kâğıt bedellerine, eğer bir düzenleme yapılmazsa bu kifayetsiz hükümet yüzde 122,93 yeniden değerleme oranında zam yapacak… Bu daha önce görülmemiş bir rekor. Böyle bir zam yaparlarsa bunlarda insaf yok, millete acımak yok. Vatandaşlarımızla aralarında saray duvarları var. Milleti görmüyorlar, duymuyorlar. Enflasyonu, hayat pahalılığını bile isteye azdırıyorlar. Milleti önce enflasyonla eziyorlar. Yetmiyor, doymuyorlar ardından bir de vergileri enflasyon kadar artırarak, milletimize çifte fatura kesmeye hazırlanıyorlar. Yani hükümet, kendi alacağına yüzde 122,93 zam yapacak. Ama iş insanı, tüccar, esnaf, bu zammı millete yansıtınca, Sarayın kibirlisi çıkacak bunları suçlu ilan edecek.
YETKİNİZİ KULLANIN İNDİRİM YAPIN
Biz buradan sesleniyoruz. Onu bunu suçlamayı bırakın, vergi ve harçlara uygulanacak zammı, yarıya indirme yetkiniz var. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nde de yüzde 80 indirim yetkiniz var. Bu yetkileri kullanın. Vatandaşı, sebep olduğunuz hayat pahalılığına bir defa daha ezdirmeyin. Vatandaşı kamu zamlarıyla bu seferde çifte kavurmayın. Milletimiz Erdoğan yüzünden evi de, arabayı da ancak rüyasında görür hale geldi. Erdoğan, sebebi olduğu enflasyon tsunamisiyle, insanlarımızın, ailesine yuva olacak bir ev, ayağını yerden kesecek bir araba alma hayallerini çaldı. Genel Başkanımız, otomobilde ÖTV indirimi sözünü verince, bunlar da çıktılar, “Biz matrah indirimi yapacağız” dediler. Ama hep söylüyoruz, bunların her işleri makyaj, işleri algı, işleri yalan dolan… Yaptıkları matrah düzenlemesinde, dağ fare bile doğurmadı. Ne sektör, ne de vatandaş mutlu oldu. Yapılan düzenleme sınırlı araçta ve son derece sınırlı modellerde etkili olacak. Yılbaşında otomobillere gelecek yeni zamlarla da, bu düzenlemenin etkisi tamamen kaybolacak. İşte daha geçtiğimiz aylarda millete TOGG’u gösterdiler, ama milletin binebileceği TOGG’un ancak 2027’de piyasaya sürülebileceğini bugün TOGG’un genel müdürü açıklıyor. Biz buradan bir defa daha milletimize sesleniyoruz. Umutsuzluğa kapılmayın. Sandık ufukta göründü. Milletimizin, sizlerin çalınan umutlarını, hiç merak etmeyin biz telafi edeceğiz. Genel Başkanımızın ÖTV indirimi sözünü seçimden sonra yerine getireceğiz.
“KREDİYE ERİŞEMİYORUZ” FERYATLARI ARTIYOR
Dün sarayın söz dinleyen Merkez Bankası saraydan gelen talimatla dünyadaki tüm Merkez Bankaları Mersin’e giderken tersine gitmeyi sürdürdü ve tabela faizini yüzde 10,5’tan yüzde 9’a çekti. Sonra da bir şey yaptı. Daha fazla faiz indirimi yapmayacağını, bunun karar olduğunu ilan etti. Allah aşkına! Siz bu yüzde 9 faizin karar olduğunu nereden tespit ettiniz? Nassınızın sınırı yüzde 9 faize kadar mı? Yüzde 9 faizin caiz olduğuna, neye göre karar verdiniz? Yüzde 9’dan sonra kim elinizi tutuyor daha aşağı inmeyin diye? Hadi geçelim bu ahretlik soruları… Peki, sarayın bu yüzde 9 faizinden kim yararlanıyor? Sanayicimiz yararlanıyor mu? İhracatçımız yararlanıyor mu? Esnafımız, sanatkârımız yararlanıyor mu? Tüketicilerimiz yararlanıyor mu? Hayır. Sarayın bir avuç yandaş müteahhidi, batık zombi şirketleri yararlanıyor. İş insanlarımızın, “Krediye erişemiyoruz” feryadı, her gün artıyor. “Faiz düşecek, krediye erişim artacak” derken, durum tam tersi oldu. Kredilerin artış hızı yavaşladı. Ne kredi kullanma, ne de kredi alma iştahı kaldı.
FİNANS SEKTÖRÜ EKONOMİNİN YAĞIDIR, YAĞ BİTERSE YATAK SARAR
Ekonomide reel sektör arabanın motoru ise, finans sektörü de motorun yağıdır. Motor yağ eksiltmeye başlarsa, yatak sarar, araba yolda kalır. Oyun içerisinde sürekli değiştirilen kurallar, hem bankaları, hem de iş dünyasını şaşkına çevirdi. İş dünyasında stres her gün artıyor. Ekonomide öngörülebilirlik derseniz, kalmadı. Nitekim Kasım’da, reel kesim güveni son 29 ayın en düşük seviyesine geriledi. Ama hükümet durmuyor. Dünde bir kez daha oyun içinde kural değiştirdi. Bankalar Türk Lirası Mevduatlarını, toplam mevduatlarının yüzde 50’sinin üzerine taşıyamıyorlarsa, ödeyecekleri yüzde 3 komisyonu yüzde 3’ten, yüzde 8’e çıkardı. Hala sopayla, tehditle ekonomideki dolarizasyonu düşürebileceklerini sanıyorlar. Bir ekonomide dolarizasyonun panzehri güvendir. Öngörülebilirliktir. Güya dolarizasyonu engellemek için, geçtiğimiz Aralık ayında, Dövize Çevrilebilir Mevduattan bozma, Kur Korumalı Mevduatı getirdiler. “Bütçeye yükü olmayacak” dediler, Mart ayından bu yana bütçeden, Kur Korumalı Mevduat için, bankalara 91 milyar 565 milyon lira faiz ödediler. Merkez Bankası’nın ödedikleriyle beraber, bankalara mudiye verilmek üzere ödedikleri faiz 160 milyar lira. Artık KKM de vatandaşın tasarrufunu, enflasyondan koruyamaz hale geldi. 11-18 Kasım haftaları arasında, KKM stoku ilk kez geriledi. Öyle gözüküyor ki millet parasını ufak ufak çekmeye başladı. Kendi milli parasına güvenmeyen, Türk Lirası mevduatı dolara endeksleyen, kendisi vatandaşından dolarla borçlanan bir hükümet, çok açık söyleyeyim dolarizasyonu falan engelleyemez.
FAİZ YÜKÜNDEKİ ARTIŞ ANAPARADAKİ ARTIŞIN 3 KATI
İç borç stokunun yüzde 27’si döviz cinsinden. Yüzde 22’si de TÜFE’ye endeksli. İç borcumuz döviz ve enflasyondaki hareketlere son derece duyarlı. Sarayın marifetiyle azan enflasyon, paramızın pul olması, iç borç faiz yükünü sıçratıyor. Faiz indirimlerinin başladığı geçtiğimiz Eylül’den bu yana, iç borcun anaparası 631 milyar lira artmış, faiz 1 trilyon 841 milyar lira artmış. Faiz yükündeki bu artış, anaparanın üç katı… İşte bugün sarayın faizi yüzde 9, ama hazine tarafından ödenecek faiz, iç borcun anaparasını aşmış durumda.
SİSİ’NİN ELİNİ SIKMADI, KÖFTELEDİ
Hem içeriden hem de dışarıdan para bulmak giderek zorlaşıyor. Saray ekonomide sıkışıyor, sıkıştıkça da emir almaya başlıyor. Suudi Arabistan Erdoğan’a “Sisi’nin elini sık, 5 milyar doları Merkez Bankana yatırayım” diyor. Hoop birde bakıyoruz bırakın el sıkmayı, o el avuçlar arasına alınıp bir de köfteleniyor. 5 milyar dolara, “Katil Sisi”, “Zalim Sisi”, “Darbeci Sisi”, bir anda oluyor “Dostum Sisi”… Meydanlarda ardından hıçkıra hıçkıra ağlanan, dört parmak yapıp selamlatılan Rabia, Katar topraklarına defnediliyor… Şimdi de AK Partili belediyeler, meydanlara diktikleri Rabia heykellerini toplayıp, kaldırmakla meşguller. Erdoğan da bu aralar doların yeşili için, kirlettiği testiden kana kana su içmeye devam ediyor.
GÂVUR DİYE ÖLDÜRÜP ŞEHİT DİYE NAMAZ KILDIRANDAN SAKINMALI
Omurga insan iskeletinin temel eksenidir. Omurga kırılırsa onun tedavisi yoktur. Fikri tutarlılık, siyasi ilke ve inançlar, siyasetçinin omurgasıdır. Erdoğan için sürekli “gömlek değiştirmek”, “Gerekirse papaz elbisesi giymek” sıradan işlerdir... Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi “Koltuğunun altında haç taşıyan, fakat hacı görünmeye çalışan, gâvur diye öldürüp, şehit diye namaz kıldıran siyasetçilerden sakınılmalıdır.” Erdoğan için tek bir öncelik vardır. O da oturduğu koltuğudur. O koltuğu korumak için Erdoğan’ın yapmayacağı şey, vermeyeceği taviz, çiğnemeyeceği değer ve ilke yoktur. O nedenle Erdoğan’ın açıkları, zaafları, bugün ülkemizin en önemli beka sorunudur. Bu arada Sarayın bekçisi de “Sisi yetmez, Esad’ın huzuruna da bir var, birkaç milyar da oradan al, belki seçime kadar dayanırız” diye ter ter tepiniyor.
ATANMIŞLAR SEÇİLMİŞLERE KÜFREDİYOR, MECLİS BAŞKANI DA İZLİYOR
İşin nerelere gittiğini açık seçik görmeye başlayan Saray ve beslemelerinin ayarı da, ağzı da bozuldu. Cumhuriyet tarihimizin en ağzı bozuk hükümeti, kuşkusuz bu hükümet. Ne seviye var, ne de edep… Plan Bütçe Komisyonunda, atanmış bakanlar seviyesizlikte birbiriyle yarışıyor. Sarayın atama bakanları, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, milletin seçtiği vekillerine, hakaretler, küfürler yağdırıyor. Atanmışların seçilmişler üzerindeki böyle bir vesayet girişimini, bu rezaleti bu Meclis ne gördü, ne de duydu bugüne kadar. Meclis Başkanı da maşallah bunları, konu mankeni gibi izliyor. Ama Atalarımızın söylediği gibi; “Ön teker nereye çekerse, arka teker de oraya gider.” “Üslubu beyan, aynıyla insan” derler. Erdoğan’ın üslubu zaten herkesin malumu…
ZAVALLI, SEFİL, NAMERT, GAFİL DİYE BUNLARA DENİR
Şimdi Genel Başkanımızın ortaya koyduğu hakikatlere, ortaya koyduğu tedbirlere doğru düzgün cevap veremeyen bu zat, bugünlerde yine ağzından hakareti, dudaklarından küfrü düşürmeyerek, çaresizliğini sergiliyor. Buradan ifade edelim. Zavallı; ülkemizi, “Kara Paranın Aklanması ve Terörizmin Finansmanında” Mali Eylem Görev Gücü’nün gözetim altına aldığı ülke listesine, yani Gri Listeye düşürendir. Ülkemizi, hem Mali Eylem Görev Gücünün üyesi olan hem de Gri Listede bulunan tek ülke yaparak dünya aleme rezil eden, sonra da muhalefet lideri kendisinden hesap sorunca küfür edendir. Sefil; bu ülkeye 2010’dan bu yana giren 55 milyar doların, kaynağını ve sahiplerini açıklayamayan, ülkemizi, bankalarımızı başka ülkelerde mahkeme kapılarına düşürenlerdir. Türkiye’yi her hafta 5 bin uyuşturucu satıcısının tutuklandığı, hapishanelerindeki her üç kişiden birinin, uyuşturucu satıcısı olduğu bir ülke durumuna sokandır. Analar uyuşturucuya kaptırdıkları evlatlarına ağıtlar yakarken, uyuşturucu baronlarıyla poz poz fotoğraf çektirendir. Tüm dünyanın gözü önünde ülkemizi kara paraya, kirli paraya, ne idüğü belirsiz paraya muhtaç edip, sonra da dünyanın bildiğini, muhalefet söyleyince horozlanıp sövmeye başlayandır. Namert, bu güzel ülkemizi uluslararası mafyanın, saklanma, hesaplaşma ve infaz adresi haline getirenlerdir. Haysiyet fukarası, Suriye’deki iç savaşa emperyalistlerin talimatıyla çanak tutan, ülkemizi bir açık hava mülteci kampına çevirip, 45 milyar dolar faturayı bu milletinin sırtına yükleyen, namus bildiğimiz hudutlarımızı tehlikeye atan, sonra da “Bir el sıkışırız olur biter” sananlardır. Gafil ise, bütün bu rezaletlerin sorumluluğundan, muhalefete söverek kurtulabileceğini sananın adıdır. Ülkemize tüm bu kötülükleri yapanlar, tarih ve adalet önünde elbette hesap vereceklerdir.
FERAHA VE REFAHA KAVUŞTURMAYA GELİYORUZ
Türkiye’miz sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için, kendini dev sanan bu siyaset fukaralarını, artık sırtından atmaya hazırlanmaktadır. Milletimiz bu siyaset fukaralarını sırtından attığı gün, medeniyet ve refah yolunda, dev adımlarla koşmaya başlayacaktır. Dostluğu aranan, hasımlığından kaçınılan bir ülke olacaktır. Biz bunu yapmak için geliyoruz. Ülkemizi kısır tartışmalardan çıkarıp, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında “Feraha ve Refaha” kavuşmuş bir ülke yaratmak için geliyoruz. Sayın Genel Başkanımız 3 Aralık’ta, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında ülkemizi, feraha ve refaha çıkaracak büyük bir vizyonu, kamuoyuyla paylaşacak. Türkiye yepyeni bir ufka yelken açacak. Omuz omuza vereceğiz, aziz milletimizi hak ettiği feraha ve refaha kavuşturacağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Barış Yarkadaş’ın “Altılı masanın 4 partisi CHP listelerinden seçime girecek” iddiası var. Sizin bu iddia için bir yorumunuz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Sayın Yarkadaş, burada kendi şahsi görüşlerini ifade etmiş. Burada benim yorum yapmamı gerektirecek bir durum yok.
Soru- Geçtiğimiz ay MHP lideri Devlet Bahçeli, seçimin yasa çerçevesinde 18 Haziran’da yapılacağını söylemişti. Dün de ÖSYM sınav takvimini açıkladı ve YKS’nin 17 – 18 Haziran’da yapılacağını duyurdu. Ardından AK Parti’den gelen “ÖSYM çalışma yapıyor” açıklaması sonrası bu sınav takvimi de geri çekildi. Hem bu yaşananlar, hem de olası seçim tarihine ilişkin siz bir değerlendirme yapacak mısınız?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu hükümetin artık ülkeyi yönetme kabiliyetinin kalmadığını, devlette ciddi bir yönetim krizi yaşandığını biz uzun zamandır söylüyoruz. Yani şu manzaraya bakın, devletimiz bir sınavı bile doğru düzgün yapamayacak hale geldi. KPSS’deki skandallar zinciri hafızalarda. Şimdi de doğru düzgün tarih belirleyemiyorlar YKS’yi erteliyorlar. Bu hükümetin mefluç olduğunu ayan beyan ortaya koymaktadır. Yani seçim tarihine, açıkçası seçimin kanunen ne zaman yapılacağı belli, siz geliyorsunuz bu tarihe üniversite sınavını koyuyorsunuz. Ama bu arada da ifade edelim. Bu bizim, bu bezirganların vermiş oldukları seçim tarihlerine güvendiğimiz anlamına da gelmesin. Biz yarın seçim olacakmış gibi hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.
Soru- AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün yaptığı konuşmada terör saldırılarından söz ederken “Şehit edilen 3 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım” derken “Aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” dedi. Terörle mücadele üzerinden seçim mesajı verilmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Rezalet. Yani şehit yavrumuzun na’şı üzerinden siyaset çıkarmaya çalışmak çok açık söyleyeyim vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. 3 yaşındaki yavrumuzun tabutunun yanına seçim sandığını koyanda vicdan falan yoktur. Ama biz bu vicdansızlığın aynısını daha öncede şehit cenazelerinin üzerine elini koyup nutuk atılırken de gördük. Siyasette omurganın ne kadar önemli olduğunu konuşmamda belirtmiştim. Siyasetçinin omurgası fikri tutarlılığıdır, ilkeleridir, değerleridir. Milletimiz oy için İmralı’dan mektup dilenenin kim olduğunu, devletin televizyonuna terörist başının kardeşini kimin çıkardığını unutmadı. Vatandaşlarımız İstanbul Belediye seçimlerinde Binali mi, Sisi mi diye bağıran Erdoğan’ın sonra gidip 5 milyar dolar için Sisi’nin eline nasıl kapandığını gördü. Hiç kusura bakmasın bunları yapanın siyasi omurgası lades kemiğinden farksızdır. Ve biliyoruz ki, milletimizin feraseti yüksektir. Vatandaşlarımız sandıkta gereğini yapacaktır. Bu kifayetsizleri evlerine gönderecektir.