CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye’de Rusya-Ukrayna savaşından ve hatta pandemiden çok önce başlayan kuyrukları tek tek anlatarak, “İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kuyrukları, Kıbrıs Barış Harekatı’nda, uygulanan ambargolar nedeniyle ortaya çıkan kuyrukları, dillerinden düşürmeyenler, şimdi kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular. Saray artık kınadıklarıyla sınanıyor” dedi.
Hükümetin Kur Korumalı Mevduatla bütçenin altına, tahrip gücü yüksek bir bomba koyduğunu ifade eden Öztrak, “Bu ay sonunda dolar kuru 14,5 lira olursa, bu Kur Korumalı Mevduatlardan bütçeye 33 milyar TL ek yük gelecek. Akaryakıtta eşel mobil sistemini sıfırlayan Şahsım Hükümeti şimdi Kur Korumalı Mevduatın yaratacağı yükü karşılamak için vatandaşın kullandığı benzine, çiftçinin, nakliyecinin kullandığı mazota zam üstüne zam yapıyor. Bu eşel mobili bugün kullanılmayacaksanız ne zaman kullanacaksınız?” diye sordu.
Öztrak asgari ücretin iki ay içinde açlık sınırının altına düştüğüne dikkat çekerek, “AK Parti göreve geldiğinde 30 lirayla bir çeyrek altın alınabiliyordu. Bugün 30 lirayla ancak iyisinden bir kilo salatalık alınabiliyor. Bu yüksek enflasyon ortamında asgari ücreti 4 bin değil, isterseniz 40 bin lira yapın… Üç gün sonra açlık sınırının altına düşecekse hiçbir kıymeti yok” değerlendirmesinde bulundu.
Gıda enflasyonuyla mücadele ve tarım politikalarındaki dağınıklığı toplamak için yapılması gerekenleri maddeler halinde sıralayan Öztrak, tarımda acilen planlamaya geçilmesi ve üretimi yetersiz olan tarımsal ürünlerde alım fiyatı ile alım garantisinin önceden açıklanması gerektiğini vurguladı. Tarımda belli girdilerin, belirli şartlarla kamunun kaynaklarından istifade edilerek çiftçiye verilmesi önerisinde bulunan Öztrak, gübrede, mazotta, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte ciddi destekler gerektiğini söyledi. Öztrak, çiftçi borçlarının faizsiz yeniden yapılandırması gerektiğinin altını çizdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, bundan 32 yıl önce, hain bir suikasta kurban giden, gazeteci Çetin Emeç’i saygı ve rahmetle anıyorum. Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle, toplumun bir yarısı yere zincirle bağlıyken, kütlenin tamamı göklere yükselemez. Kadınlara ekonomik ve sosyal hayatta, siyasette hak ettiği yeri sağlamayan milletlerin ilerlemesi, hak ettiği refah seviyesini yakalaması mümkün değildir. Tüm kadınların bu anlamlı gününü bugünden kutluyoruz.
AVRUPA’NIN GÖRDÜĞÜ EN HIZLI GÖÇ DALGASI
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Toplantımızda, Rusya-Ukrayna savaşını, yaşanan insani krizi, savaşın dünya ve ülkemiz ekonomisine etkilerini, şahsım hükümetinin ekonomiyi yönetememesi nedeniyle, her geçen gün milletimizi ezen hayat pahalılığını ve ekonomide hızla yapılması gerekenleri ele aldık. Bugün Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 12. günü. Ukrayna’da dünyanın gözleri önünde, büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Çoğu yaşlı, kadın ve çocuk 1,5 milyondan fazla Ukraynalı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bu; bugüne kadar, Avrupa’nın gördüğü en hızlı göç dalgası. Ukrayna’dan gelen görüntüler yürekleri dağlıyor.
SAVAŞIN UZAMA İHTİMALİ ARTIYOR
Diğer yandan, Ukrayna’da yaşayan binlerce vatandaşımız, hala savaş bölgesinde. Ukrayna’ya gönderilen iki askeri kargo uçağımız da, savaş bölgesinde sıkışıp kalmış durumda. Bu çerçevede, Genel Merkezimizde kurduğumuz kriz masası, vatandaşlarımızın tahliyelerini, dikkatle takip ediyor. Bu; haksız, hukuksuz ve insanlık dışı bir savaş. Sürgünde bir Ukrayna hükümeti kurulması senaryoları tartışılıyor. Tabi savaşın uzama ihtimalide artıyor. Biz bir an önce kalıcı bir ateşkesin ilanını ve savaşın bir an önce sona erdirilmesini diliyoruz.
MAZRUF YERİNE ZARFLA UĞRAŞIYORLAR
Türkiye savaşan her iki tarafla da konuşabilen bir ülke… Ama yapılan açıklamalardan, hükümetin, mazruf yerine zarfla uğraştığı anlaşılıyor. Önce, “Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Antalya’da görüşecek” tefrikaları boy boy yandaş basında yer aldı. Ardından “Erdoğan Putin’le görüştü, görüşecek” haberleri boy boy yine yandaş medyada yer aldı. Kimin kimle nerede görüşeceği ne yapılacağından, ne yapıldığından çok daha fazla yer tutuyor. Hiç olmazsa bu defa, dış politikayı iç siyasete malzeme etmeyin. Diplomasiyi barışa yardımcı olacak şekilde yönetmeyi bir becerin. Daha fazla istikrarsızlığa ve itibar kaybına neden olmayın.
SAVAŞIN TÜRKİYE’YE GÖRÜNEN MALİYETİ 40 MİLYAR DOLAR
Rusya’ya uygulanan yaptırımların, küresel ekonomiye de ciddi bir maliyeti olacak. Savaş; enerji, emtia ve başta buğday olmak üzere gıda fiyatlarında önemli artışlara sebep oluyor. Pandemi sonrasında dünyada yaşanan arz güvenliği sorunları ve enflasyonist süreç bu savaş nedeniyle daha da ağırlaşacak. Bu savaştan en fazla etkilenen ülkelerden biri de Türkiye olacak. Bu iktidar döneminde Rusya ile ilişkilerimizin, Türkiye aleyhine asimetrik bir biçimde gelişmesi ve bu süreçte Rusya’ya artan enerji bağımlılığı çok önemli bir etken. Diğer yandan iki ülke de, turizmde en önemli ortaklarımızdan… Tarım ürünleri ticaretimizde de iki ülkenin önemli bir yeri var. Sadece bu kanallardan Rusya-Ukrayna Savaşının, Türkiye’ye maliyeti 35-40 milyar dolar civarında olacakmış gibi gözüküyor. Tabi bunlar gözüken maliyetler…
SAVAŞA EKONOMİ BUHRANDAYKEN YAKALANDIK
Diğer taraftan, savaş nedeniyle yeniden 600 puanın üzerine çıkan risk primimizin, bundan sonra dışarıdan yapacağımız borçlanmalarda maliyetleri ne kadar artıracağı bu hesaplarda yer almıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline Türkiye, şahsım hükümetinin ülkeyi çok kötü yönetmesi sonucunda, büyük bir buhrandayken yakalandı. 2014’te başlayan tek kişilik ucube rejime geçiş süreci, demokrasimizi, hukuk devletini, köklü kurumları tahrip etti. Devlette yönetim krizine neden oldu. Şahsım hükümetleri ekonomide de hep işin kolayına kaçtı. Sıcak para pansumanıyla ekonomiyi şişirmeyi, sahte cennetler yaratmayı seçti. Ama 2013 yılında Amerikan Merkez Bankası’nın, eskisi gibi dolar basmayacağını açıklamasının ardından izlenen yanlış büyüme stratejisi iflas etti. Türkiye dünyada en kırılgan beş ekonomi arasına girdi. 2018’in başında Sarayın Kibirlisi, Londra’da kerameti kendinden menkul “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasını açıkladı. Ama döviz piyasasında işler elden kaçınca hemen ricat etti. Sarayın kibirlisi ve damadı, ondan sonra ekonomiyi iyi yönetememeleri sonucunda, hızla artan döviz ihtiyacını gizleyip, sahte istikrar havasıyla seçim kazanmak için, Merkez Bankasının kasasındaki milletin 128 milyar dolarını, bankanın arka kapısından haraç mezat sattılar. Siyasi ikballeri uğruna, Merkez Bankası’nın döviz piyasalarını kontrol için kullanacağı döviz silahını elinden aldılar. Yine işin ucuzuna kaçtılar. Ekonominin dengelerini alt üst ettiler. Milletimizin cebini, cüzdanını, tenceresini boşalttılar. En son geçtiğimiz yıl, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatası tekrar torbadan çıktı. Emirle faizler düşürüldü. Sonuç; döviz kriziyle uçan kurlar, zirve yapan hayat pahalılığı oldu.
KUR KORUMALI MEVDUATIN FATURASINI BENZİN POMPALARINDA ÖDÜYORUZ
Saray ekonomiyi yönetememesi sonucunda yarattığı döviz krizini aşabilmek için, bağıra çağıra yaklaşan Rusya Ukrayna savaşını ve yine FED’in artık kesinleşen faiz artırımını hiç dikkate almadan, kur korumalı mevduat diye bir ucubeyi getirdi. Bütçenin altına, tahrip gücü 50-60 yıl önce uygulanan DÇM’den çok daha yüksek bir bombayı koydu. Bu ay sonunda dolar kuru 14,5 lira olursa, bu Kur Korumalı Mevduatlardan bütçeye 33 milyar TL ek yük gelecek. Faiz sebep enflasyon sonuç diyerek, azdırdıkları enflasyonu kontrol altına alabilmek için akaryakıtta eşel mobil sistemini sıfırlayan Şahsım Hükümeti şimdi Kur Korumalı Mevduatın yaratacağı yükü karşılamak için vatandaşın kullandığı benzine, çiftçinin, nakliyecinin kullandığı mazota zam üstüne zam yapıyor. Ben buradan soruyorum bu eşel mobili bugün kullanılmayacaksanız ne zaman kullanacaksınız?
YİNE CİN FİKİRLERİN PEŞİNE DÜŞTÜLER
Tek bildikleri, fukaranın cebinden alıp zenginin cebine koymak… Şahsım Hükümeti şimdi, bu faturayı, kendilerinden sonra geleceklere aktarabilmek için, yine cin fikirlerin peşine düştü. Bugün sabaha karşı yayımladıkları bir tebliğle şirketlerin en az altı ay olan kur korumalı mevduatlarının vadesini üç aya indirdiler. Yetmedi vadesi dolan mevduatların ilk yatırıldıkları gündeki döviz kurunun esas alınarak yenilenmesine de imkan getirdiler. Belli ki iyice sıkışmış vaziyetteler. Ödemeleri sonraya ertelemek için sürekli tatlandırıcılar teklif ediyorlar.
TÜRKİYE’YE GELİN, BİR MİLLET ENFLASYONLA NASIL EZİLİR GÖRÜN
“Adaletin olmadığı yerde rahmet, rahmetin olmadığı yerde bereket olmaz” derler. Saray rejimi ülkenin rahmetini de bereketini de kaçırdı. Milleti hayat pahalılığı altında her gün biraz daha eziyorlar. Bir Amerikalı yetkili, “Rusya’ya uyguladığımız yaptırımların amacı, Rusya’daki enflasyonu yükseltmek” demişti. Buradan bu yetkililere sesleniyorum. Bakın, aldığınız tedbirler Rusya’yı caydırmıyor. Zelensky de bunun altını çiziyor. Rusya’yı enflasyonla dize mi getirmek istiyorsunuz, siz bir zahmet Türkiye’ye geliverin. Bizdeki Saray’ın kibirlisinin enflasyonu nasıl azdırdığını, kendi milletini hayat pahalılığına nasıl ezdirdiğini bir inceleyiverin. Sonra da ambargo diye gidin Rusya’da uygulayın. Emin olun, Sarayın bu millete çektirdiğini, hiç kimse çektirmedi.
AĞACIN KURDU İÇİNDE OLUR
Atalarımız ne güzel söylemiş, “Ağacın kurdu içinde olur.” Bir ülkede kibirli bir cehalet yönetimdeyse, başkaca hasıma gerek yok. Bugün gerçekten bu ülkede, vatandaşın refahına ve geleceğine kastetmiş bir Saray yönetimi var. Giderayak tencerenin dibini kazımaya uğraşan bir hükümet var. Kastetmedikleri hiçbir şey kalmadı. Atadan kalma malları sattı, 62 milyar dolarlık özelleştirme yaptı. Yetmedi. Milletin 128 milyar dolarını koltukta kalacağım diye buharlaştırdı. O da yetmedi. Milletin geçmediği köprüyü, tüneli, otoyolu, uçmadığı havaalanını, yatmadığı hastaneyi yapan yandaş müteahhitlere milletin hazinesinden milyarlarca dolar garanti verdi.
GİDERAYAK KAZANIN DİBİNİ SIYIRIYORLAR
O da yetmedi. Bir yönetmelikle, bu ülkenin zeytinliklerini talan edilmek üzere yandaş madencilerin insafına terk etti. İnsanlar “Zeytinime dokunma” diye feryat ederken, ülkenin tarihi, kültürü, zenginliği sit alanlarını da talana açtı. Her ikisinin de peşindeyiz. Bunları önleyebilmek için gerekli tüm imkanları zorlayacağız. Bunların gözlerini hırs bürümüş. Giderayak, “Kazanın dibini sıyırmanın” derdine düşmüşler. Saray sosyetesi için memleket, Yağma Hasan’ın böreği olmuş. Bu gözü dönmüşlüğün faturası millete çıkıyor.
BUNLAR DAHA İYİ GÜNLERİMİZ
Arabaya benzin, mazot, gaz bunları koymak lüks oldu. Akaryakıt fiyatları, Dolar inse de çıksa da artık her gün otomatiğe bağlandı artıp duruyor. Doların rekor kırıp 18 liranın üstünü gördüğü 20 Aralık tarihinde 1 litre mazot 11 lira 54 kuruştu. Şimdi dolar 14 lira 30 kuruş, ama mazot 20 lira. Daha bunlarda iyi günlerimiz, bu gece ve yarın olağanüstü iki zam daha bekleniyor. Yarın gelecek zammın, son yıllarda yapılan en yüksek zam olacağı söyleniyor. Bu artışlar sonrasında pompadaki fiyat artışı, uluslararası petrol fiyatlarındaki artışının 24 puan üstüne çıkacak. Tekrar söylüyorum. Saray, kur korumalı mevduatın faturasını vatandaşın sırtına yıkmaktan vazgeçmelidir.
31 ARALIK ZAMLARINI GERİ ÇEKENE KADAR MÜCADELE SÜRECEK
Elektrik faturalarına da Cumhuriyet tarihinin en ağır zammını yaptılar. Bir de “Vallahi daha azı kurtarmaz” dediler. Sonra Genel Başkanımız devreye girdi. Zorlaya zorlaya faturalar düşmeye başladı, ama bu gelinen noktada yetmez… Doğalgaz ve elektrikte, 31 Aralık’ta yapılan tüm zamlar geri çekilene kadar, mücadeleye biz devam edeceğiz.
2002’DE ÇEYREK ALTIN ALINAN PARAYA ŞİMDİ BİR KİLO HIYAR ALINIYOR
Yüzde 50 artırdıkları asgari ücret, enflasyona ancak iki ay dayandı. Bugün asgari ücret açlık sınırının altına düştü. Baştan beri söylüyoruz: “Mesele maaşın, aylığın, ücretin ne kadar olduğu değil, onunla ne alınabildiğidir.” AK Parti göreve geldiğinde 30 lirayla bir çeyrek altın alınabiliyordu. Bugün 30 lirayla ancak iyisinden bir kilo salatalık alınabiliyor. Bu yüksek enflasyon ortamında asgari ücreti 4 bin değil, isterseniz 40 bin lira yapın… Üç gün sonra açlık sınırının altına düşecekse hiçbir kıymeti yok.
ENFLASYONLA MÜCADELE ETİKETLE BOĞUŞARAK OLMAZ
Çarşı-pazar yanıyor. İnsanlar meyveyi-sebzeyi taneyle alıyor. Şahsım hükümeti çarşı pazardaki etiketlerle ve çarşı pazara operasyon çekmekle uğraşıyor. Müfettişleri esnafların üzerine gönderiyor. Hala kavrayamadılar, hala anlayamadılar enflasyonla mücadele markette sopayla yapılmaz. Etiketlerle boğuşarak olmaz. Çözüm tarlada. Çözüm üretimde. Gübre, tohum, ilaç fiyatı katlanmış. Tarlayı sürmek, ilaç atmak için, traktöre mazot lazım… Geçen sene bu zamanlar traktör deposu 820 liraya doluyordu. Bugün 2 bin 400 liraya doluyor. Geçen yılın üç katı. El insaf. Ülkenin buğday ambarı Konya’da mazotun litresi 20 lirayı geçti. Yarın öbür gün tabi 22 lirayı da görecek, 23 lirayı da görecek. Şaka gibi.
ANTALYA’DAN GELEN BİR TIR’IN MALİYETİ 20 BİN LİRA
Antalya’dan domates, narenciye Saray’ın “Bir kuruş vermeden yaptırdık” dediği paralı yollardan, köprülerden geçerek İstanbul’a geliyor. Mazot, köprü, yol ücreti, derken, TIR başına nakliye maliyeti, geçen seneye göre 3 kat artmış. 20 bin lira olmuş. Bir tırın taşıdığı ürün bedava bile olsa, kilo başına otomatik 1 lira ekleniyor.
BU ZAMLAR SAVAŞLA DA PANDEMİYLE DE AÇIKLANAMAZ
Millet eti, balığı unuttu. Üç yanımız deniz, dört yanımız ova… Ama Avrupa ülkeleri arasında, en az et tüketen dört ülkeden biri Türkiye. Deniz mahsulü tüketiminde ise son sıradayız. Eurostat verilerine göre, yani Avrupa İstatistik Kuruluşunun verilerine göre Türkiye’de insanların neredeyse yüzde 40’ı iki günde bir, bir kap et yemeğini masasına koyamıyor. Bu insan sayısı Avrupa’daki en yüksek oran… Pek çok aile yokluktan, okula gönderdikleri çocuklarının çantasına beslenme koyamıyor. 2021 yılında, 155 bin 938 çocuğumuz yokluk nedeniyle okullarını terk etmek durumunda kaldı. Bu çocuklarımız, eğitimlerinin kesilmesi nedeniyle, ailelerinin kendilerine miras bıraktığı yoksulluğu kendi evlatlarına aktarma durumunda kalabilir eğer biran önce tedbir alınmazsa. Ne bunları, ne de ülkedeki kuyrukları, pandemiyle ya da Ukrayna’da çıkan savaşla açıklamak mümkün değil.
KITLIKLARIN HÜKÜMETİ, KUYRUKLARIN EFENDİSİ OLDULAR
İşte buyurun bu kuyruk 2019 yılının Şubat ayından… Ortada pandemi yok, savaş yok. İstanbul Şirinevler’de kurulmuş Tanzim Satış noktasının önündeki kuyruk… İnsanlar soğukta, biraz daha ucuza patates-soğan almak için sıradalar.
Bu kuyruk da Sivas’tan, 2020’nin Aralık ayında, Sivas’ta insanlar yakacak yardımı almak için salgın falan dinlemeden Sivas’ın soğuğunda kuyrukta bekliyorlar.
Bu kuyruk da 2021’de İstanbul Sultangazi’den Halk Ekmek kuyruğu.
Gelelim 2022 yılına. Bu da Ankara’dan benzin ve mazot kuyruğu… Daha iş kuyrukları, pandemi döneminde test kuyrukları, gasilhane kuyrukları da var… İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kuyrukları, Kıbrıs Barış Harekatında, bize uygulanan ambargolar nedeniyle ortaya çıkan kuyrukları, dillerinden düşürmeyenler, şimdi kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular. Saray artık kınadıklarıyla sınanıyor. Şimdi bunlarda yetmiyor, Ayçiçek yağı almak için insanlar birbirini eziyor…
TEK TAŞ PIRLANTA MI ALIYORUZ YOKSA AYÇİÇEK YAĞI MI?
Bunun öyle marketler istif yapıyor diye açıklanır yanı da yok. Çünkü Bakanlıkla birlikte çalışan Tarım Kredi’nin marketlerinde de, Ayçiçek yağı rafları boş. Bu fotoğraf, bu sabah Ankara’da bir Tarım Kredi Kooperatifi Marketinde çekildi. İşgal edilen Ukrayna, yaptırım uygulanan Rusya ama yokluğu, kuyruğu sıkıntıyı çeken Türkiye! İnternette 18 litrelik Ayçiçek yağı 1.100 liraya 36 ay taksitle satılıyor. Sanki tek taş pırlanta, sanki araba. Yani ne alıyoruz yemeğe koyacak yağ mı alıyoruz yoksa başka bir şey mi alıyoruz. 36 ay taksit nedir?
36 TAKSİTLE YAĞ SONUÇTUR
Biz söyleyelim. Sonuçtur, sonuç. Beceriksizliğin, çakma ekonomistliğin sonucudur. Kendi çiftçisini tarlasına küstüren, ithalatla elin çiftçisinin yüzünü güldüren, 2,5 Trakya büyüklüğünde tarım alanını işlenmez hale getiren, Saray politikalarının bir sonucudur. Çiftçi alın terinin karşılığını alamadığı için tarlasını ekemez hale gelmiştir. Saray hükümeti de buna seyirci kalmıştır. İşte sonuçta budur. Genel Başkanımızın defalarca, “Gıda krizi geliyor, önlem alın” diye uyarmasına rağmen, Sarayın kulağının üstüne yatmasının sonucu işte budur. Enflasyonu tarlada destekle değil, markette sopayla, fiyat denetimleriyle bitirmeye çalışan zihniyetin sonucu budur. Saray sebeptir, kuyruk, açlık, yokluk ve pahalılık sonuçtur.
OECD’Yİ GIDA ENFLASYONUNDA SEKİZE, ENERJİ ENFLASYONUNDA ÜÇE KATLADIK
Saray ve şürekası alışmış, çözüm bulmuyor, “Dışarıda şöyle oldu, savaş çıktı da böyle oldu” diye laf çevirip duruyor. Ama her ne hikmetse, gıda enflasyonunda, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ortalamasını sekize katlamışız. Bütün dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu beş ülkeden biri olmuşuz. Ukrayna’da savaş Şubat sonunda başladı. Gıda enflasyonumuz Ocak ayında yüzde 57, savaşın etkisinin ancak birkaç gün yansıdığı Şubat ayında da yüzde 66. Enerji enflasyonunda da, OECD ortalamasını üçe katlamışız. Yani bu bahanelerin hiçbir geçerliliği yok.
BU UYARI ÇOK DOĞRU, EL-HAK DOĞRU
Bunlar milletten kopmuş. Saray milletten kopmuş, milletin sesini duymuyor, halini görmüyor. Ama aralarında tek tük de olsa başını kaldırıp, memlekette neler olduğunu fark edip görenler de var. Önceki dönemde milletvekili olan bir MKYK üyesi geçen gün, “Biz önce üzerimize düşeni yapalım, sonra vatandaştan destek isteyelim. Bunca rezilliğe rağmen çözüm üretemiyorsak, bunun siyasi faturası ağır olur” demiş. El-hak doğru… Hem de üç bakımdan da doğru. Birincisi, üzerinize düşen milleti bu pahalılıktan korumaktır, yapamıyorsunuz. İkincisi, bu yaşanalar kelimenin tam anlamıyla rezilliktir. Bunu da gayet net anlamışsınız. Ve üçüncüsü, AK Parti MKYK üyesi, “Bunun siyasi faturası ağır olur” demiş… Bunu daha anlaşılır bir şekilde söylemek gerekirse, millet kendisine bu kadar ağır bir faturayı ödetenlere sandıkta çok ağır bir fatura ödetir. Tasdiknamelerini ellerine tutuşturup gönderir. Bu da doğru…
İLK İŞ MERKEZ BANKASI BAŞKANINI DEĞİŞTİRMEK
Milletimizi içinde bulunduğu, bu zulüm tablosundan çıkarmak için, vakit geçirmeden yapılması gereken doğrular var. Bu doğruları da yukarıda Merkez Yönetim Kurulumuzda ele aldık. Kendileri dinlemezler ama biz yine de buradan dillendirelim. Bunlardan ilki, Saraya biat eden Merkez Bankası Başkanı derhal değiştirilmelidir. Yerine güven veren bir ismi atamak gerekir. Banka’nın para politikası araçlarını özgürce kullanmasını sağlamak lazımdır. Sonra gözleri çakmak çakmak göreve gelen ama 3 ay içerisinde gözünün feri kaçan Hazine ve Maliye Bakanı’nı o makamdan uğurlamaktır. Kendisi bugün bir gazeteye röportaj vermiş… Daha önce, “Enflasyon Nisan’da yüzde 50’nin altında pik yapacak” diyen, sonra, sene başında gözünü kapatıp 6 ay sonra uyanmaktan bahseden Nebati Bakan, bugün, “Enflasyon ancak yılsonunda düşmeye başlar” diyor. Yani enflasyonu düşürme randevuları bir başka bahara kalmış vaziyette.
2022 BÜTÇESİ YENİDEN ELE ALINMALI
Bu iki adımı atacaksınız sonra yapılacak iş, gerçekçiliğini, mevcut şartlarda geçerliliğini, tamamen yitiren 2022 bütçesini yeniden ele alacaksınız. Hayat pahalılığının kasıp kavurduğu toplum kesimlerine öncelik veren, zora düşen vatandaşlara destek sağlamaya öncelik veren yepyeni bir bütçe yapacaksınız.
ACİLEN ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
Yine dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızı en çok ezen gıda enflasyonu ile mücadele için tarım politikasındaki dağınıklığı toparlamak için acilen atılması gereken adımlar var.
Öncelikle, vakit geçirmeden ülkemizin ihtiyacı ve ihracatı çerçevesinde, önümüzdeki dönem yapılacak tarımsal üretim planlanmasını gerçekleştireceksiniz. Üretimi yetersiz olan ve stratejik olan tarımsal ürünlerde, alım fiyatı ve alım garantisini önceden açıklayacaksınız. Bu çerçevede, Ayçiçeğinde bu sene hızla sözleşmeli üretimi yaygınlaştırmak gerekiyor. Ayçiçeğinde bu Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ortaya çıkabilecek krizi dikkate alarak Ayçiçeği ekecek çiftçilerimize verilen 50 kuruş destek, sözleşmeli ekim çerçevesinde 1 lira 50 kuruşa çıkarılmalı ve hemen ödenmelidir.
Belli girdilerin, belirli şartlarla kamunun kaynaklarından istifade edilerek, çiftçimize verilmesi sağlanmalıdır. Mali ve yasal tedbirler alınarak bahar gübreleri, üreticilere uygun fiyatlarla dağıtılmalıdır.
Çiftçimizin kullanacağı gübrenin yüzde 50’si desteklenmelidir. Çiftçimizin kullandığı mazotun vergileri kaldırılmalıdır, “Yarısı bizden yarısı sizden” sözü mazotla ilgili olarak tutulmalıdır. Hükümet çiftçinin üretimde kullandığı mazotun yarısını karşılamalıdır.
Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergi yükü kaldırılmalıdır. Elektrik borçları hasat sonrasında, faizsiz tahsil edilmelidir. Tarımsal sulamada kullanılan suda 2021 yılının fiyatları uygulanmalıdır.
TİGEM, damızlık hayvan ve tohumluk üreterek, çiftçimize ucuz tohum ve damızlık hayvan sağlamalıdır. Tarımsal destekler, kanunda yazıldığı gibi Milli Gelirin en az yüzde 1’i kadar verilmelidir. Verilen destekten hiçbir ad altında kesinti yapılmamalıdır.
Süt üreticileri için 1 kilo süt satıp 1,5 kilo yem alabileceği, besiciler için 1 kilo et satıp 25 kilo yem alabilecekleri pariteler korunmalıdır. Bunun için gerekirse prim desteği de sağlanmalıdır.
Besicinin hayvanını ucuza beslemesi için mera alanları ıslah edilerek çiftçimizin hizmetine verilmelidir.
Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı tüm üretim alanları devlet tarafından sigortalanmalıdır. Çiftçimiz altında ezildiği borç yükünden derhal kurtarılmalıdır. Bankalarda ve tarım kredi kooperatifindeki kredilerinin faizi silinmeli, kalan para uzun vadelere yayılarak yapılandırılmalıdır. Ziraat Bankası yeniden çiftçinin bankası olmalıdır.
Tüm tarım araç ve gereçleri alım satım işleri 5 yıl süreyle KDV ve diğer vergilerden muaf tutulmalıdır.
Bu hükümet bunları yapabilir mi? Hiç sanmıyoruz.
ÇAKMA OLİGARKLAR İÇİN DEĞİL, MİLELTİMİZ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ
İşte biz, bu ülkenin aydınlık geleceğine inanan, “Bu toprakların insanları, birbirine sıkı sıkıya sarıldığında, aşılamayacak hiçbir sorun yoktur” diyen, bir avuç yandaş ve beşli çete, çakma oligarklar için değil, ülkesi ve milleti için çalışmaya kararlı 6 parti, göreve hazırız. Sandıkta milletimiz kendisini hakir görenlere, gözünün içine baka baka dalga geçenlere dersini verecek.
SANDIĞI İSTİYORUZ, SANDIĞI BEKLİYORUZ
Demiştik ya, “Ağacın kurdu içinde olur.” İşte ülkemizin içini kemiren o kurdu. Yüzyıllık çınarımızın, ülkemizin gövdesinden vatandaşlarımızla birlikte söküp çıkartacağız. Bundan sonra, pahalılığı bitirmek için, gıda güvenliğini sağlamak için, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi, hiçbir çocuğun kaliteli eğitim hakkından mahrum kalmaması için, herkesin temiz havaya, temiz suya ulaşabilmesi için, herkesin huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için, tüm gücümüzle çalışmaya hazırız. Biz hazırız, milletimiz hazır. Sandığı istiyoruz. Sandığı bekliyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Şimdi sorularınız varsa alıyım.
Soru- CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in 6 muhalefet partisine ihtiyacımız yok, tek başımıza da çalışmalarımızı yürütüyoruz açıklaması yuvarlak masada çatlak mı var sorusunu akıllara getirdi. Sizin bir değerlendirmeniz olur mu?
Faik ÖZTRAK- Kimse boşuna heveslenmesin yuvarlak masada çatlak falan olmaz. Şimdi hem soruyu çarpıtarak, hem de Sayın Özel’in cevabının tamamını okumadan böyle bir soru soruluyor. Soruyu tastamam okursanız, cevabı da tastamam okursanız o zaman ne demek istediğimizi, nereye doğru gitmekte olduğumuzu anlarsınız.
Soru- CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır programı netleşti mi? Diyarbakır annelerini ziyaret planlanıyor mu?
Faik ÖZTRAK- Evet Genel Başkanımızın Diyarbakır programı artık netleşiyor. Önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek. Genel Başkanımız nasıl tüm Türkiye’yi kucaklıyorsa Diyarbakır’ı ve Diyarbakırlıları da kucaklayacak.