CHP Sözcüsü Öztrak, İçişleri Bakanı’nın bir çete elebaşının, bir milletvekilini 10 bin dolar maaşa bağladığı yönündeki açıklaması üzerine, “İçişleri Bakanının görevi, suçluyu yakalayıp adalete teslim etmektir. Türk polisinin, ulaştığı suç teşkil eden bilgileri, ‘Zamanı gelince kullanırım’ diye çekmecede saklamak ne demek oluyor? Bu nasıl ülke yönetmek? Anayasa, kanun, hukuk, adalet nerede? İçişleri Bakanlığı milletvekillerine şantaj yapma makamı mı?” değerlendirmesinde bulundu.
Bugün ortaya çıkan her bir skandalın, 1996’da bir kamyon kasasında patlayan, Susurluk skandalından çok daha beter olduğunu belirten Öztrak, “Susurluk kazasından 4 gün sonra, dönemin İçişleri Bakanı hakkında gensoru verilmişti. 5 gün sonra bakan istifa etmiş, 8 gün sonrada soruşturma başlatılmış, 9 gün sonra TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Bugün ortada; ne işletilen bir yargı süreci, ne işleyen bir parlamento denetimi, ne de birkaç istisna dışında, bu skandalları yazan bir medya var” diye konuştu.
Ülkede esnaflar gibi gençlerin de umutsuzluğa sürüklendiğini ifade eden Öztrak, “Umutsuzluğu reddediyoruz. Özellikle gençlerimize sesleniyoruz. Biliyoruz sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz hem iş hem de umut arıyorsunuz. Size söz, bizim iktidarımızda, bu ikisine de sahip olacaksınız. Ülkenizde kalın gitmeyin. Sorunları beraberce göğüsleyelim, çözümleri beraberce üretelim. Ülkenin geleceğinde, yarınında sizler varsınız” dedi.
CHP iktidarında her bir gencin başka ülkelerdeki akranlarından daha fazla üretecek ve kazanacak eğitimle donatılacağını belirten Öztrak, bunun için CHP iktidarında “Genç İstihdam Atılımını” ve “Gençlik Garanti Programını” başlatacaklarını açıkladı.
Erdoğan Şahsım Hükümetinin ve kurulan ucube sistemin, eski Türkiye diyerek istiskal ettikleri 1990’lara bile rahmet okuttuğunu kaydeden Öztrak, “Sayın Meral Akşener’e Rize’de çirkin bir tezgah kuruldu. Bu tezgahı bir kez daha kınıyoruz” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün 21 Mayıs… Bundan tam 157 yıl önce, Kafkasya’da yaşayan Çerkeslerin, Çarlık Rusyası tarafından katledilmesinin ve topraklarından sürülmesinin yıldönümü… Katliamlardan kurtulanlar Anadolu’ya, Balkanlara ve Ortadoğu’ya dağıldılar. Vatan toprağı kaybetmenin acısını bilen Çerkesler, yeni vatanlarının kültürüne ve bağımsızlığına büyük katkılarda bulundular. Bu büyük insanlık dramında mezalime uğrayan, hayatını kaybeden her bir canı, saygıyla, rahmetle anıyoruz.
ÜLKE YAY GİBİ GERİLİYOR
Sıkıntılı, karanlık, kirli ilişkilerin ortaya döküldüğü bir dönemden geçiyoruz. Ülke uzun süredir bir buhran içinde savruluyor. Ekonomi, devlet ve salgın bir türlü yönetilemiyor. Yurttaşlarımız perişan. Vesayet rejimi milletimizi boğuyor. Siyaset- Mafya-Ticaret hattında kanalizasyon patladı. Pis kokular her yere yayılıyor. Mızrak artık çuvala sığmıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti, medya ve yargı üç maymunu oynuyor. Koskoca ülke bunları seyredip yay gibi geriliyor.
İNSAN SÖZLERİYLE SINANIR
Peki, bu yaşananların sebebi ne? Ülkeyi geren kimler? Bu sorulara bundan çeyrek asır önce bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı şöyle cevap vermişti: “Ülkeyi geren sizsiniz. Bu merkezi yönetimdeki anlayış. Çetelerle müşterek çalışan kafa. Mafyayla müşterek çalışan kafa. Bu ülkeyi geren bunlardır.” Sayın Erdoğan, hayat, insanı söyledikleriyle sınarmış. Bir de sekiz yıl önce Başbakan Erdoğan’ın söylediklerine bir bakalım: “Artık bu ülkede çeteler dönemi bitmiştir. Mafya dönemi bitmiştir. Cunta dönemi geri gelmemek üzere bitmiştir.” Bitti dediğiniz o dönemin bütün aktörleri, meğer sahne gerisinde sizinle birlikte oyundaymış. Ortağınız Bahçeli’yi kırmadınız. Bir mafya elebaşısını hapisten çıkarmak için özel af çıkardınız. Daha önce size hakaretler eden o çete elebaşı da, Sayın Genel Başkanımızı alenen tuttu tehdit etti. Buna sesiniz çıktı mı? Hayır! Ne demiş büyüklerimiz, sükût ikrardan gelir. Mafya ve çeteler ittifakınızın üçüncü ortağı olmuş. Cumhur İttifakı, Cürüm ve Çamur İttifakına dönmüş.
KILIÇ KININDAN SIYRILINCA “APARAT” OLDU
Zamanında sizi destekleyen bir diğer mafya elebaşı, şimdi, sosyal medya fenomeni. Tefrika halinde, eski ipliklerinizi pazara çıkarıyor. İçişleri Bakanı da, bu iddiaların tam merkezinde… Bu atama Bakan, Milletin Meclisine gelip hesap vermiyor. Ama yandaş gazetecilerle bir devlet kanalında ekranda, müsamere düzenliyor. “Organize suç örgütleri, gayrinizami harbin en önemli aparatlarından biridir” diyor. İyi de beyefendi; kılıç kendi kınını kesmezken iyiydi. Kılıç kınından sıyrılıp elinizi kesince mi aparat oldu? İşin acısı, bir zamanlar basının amiral gemisi tabir edilen Hürriyet gazetesinin basılmasıyla ilgili korkunç itiraflar var. Ama gazete, bunları bugün haber bile yapamıyor. Milletin haber alma Hürriyet’i boğazlanıyor.
O MAKAM MİLLETVEKİLLERİNE ŞANTAJ YAPMA MAKAMI DEĞİL
İçişleri Bakanının konuşması, devlet krizinin korkunç boyutunu gözler önüne seriyor. Bakan televizyon programında bu çete elebaşının, bir milletvekilini 10 bin dolar aylıkla, maaşa bağladığını söyledi. Ama bu milletvekilinin adını açıklamadı. Bu tam bir rezalet… Konuşan kim? İçişleri Bakanı. Elinde makamı gereği polislerinin çabalarıyla elde ettiği bir takım bilgiler var anlaşılan. Bunu söyleyen İçişleri Bakanı ama nedense konuyu bir türlü yargıya taşımıyor. Ya bu vekili koruyor, ya da zamanı gelince istediği gibi kullanmak için dosyasını sümen altında saklıyor. Ya da bu 10 bin dolardan kendisi de payını alıyor. Bu bakan daha önce de milletvekilleriyle ilgili mahrem bilgilere sahip olduğunu söylemişti ama yine bunlarını isimlerini açıklamamıştı. Burası bir hukuk devleti. Ortada bir suç varsa, İçişleri Bakanının görevi, suçluyu yakalayıp adalete teslim etmektir. Türk polisinin, bir takım insanlar hakkında ulaştığı suç teşkil eden bilgileri, “Zamanı gelince kullanırım” diye çekmecede saklamak ne demek oluyor? Bu nasıl ülke yönetmek? Anayasa, kanun, hukuk, adalet nerede? İçişleri Bakanlığı milletvekillerine şantaj yapma makamı mı?
O KOLTUKTA BİR DAKİKA DAHİ OTURAMAZ
Bu lafları söyleyen İçişleri Bakanı dünyanın her çağdaş demokrasisinde vakit kaybetmeden, meclis soruşturma komisyonlarında hesap verir, meclise hesap verir. Normal bir demokraside, bu konuşmaları yapan bir bakan, o koltukta bir dakika dahi oturamaz. Soruşturmanın selameti için ya istifa eder, ya da onu oraya atayan irade, çoktan onu görevden alır. Ama bugün bunların hiçbiri olmuyor. Çünkü bunların hepsi aynı gemide… İçişleri Bakanının kendisi göstermelik bir suç duyurusunda bulundu. Siz kimi aldatıyorsunuz? Savcılar soruşturmayı kimin eliyle yürütecek? İçişleri Bakanına bağlı kolluk kuvvetleriyle… Allah Aşkına! Kuzu kurda emanet edilir mi? Hâkimin davacı, mübaşirin şahit olduğu bir davada, o mahkemenin verdiği hükme adalet denilebilir mi? Denmez elbet.
MECLİS SORUŞTURMA KOMİSYONUNDA HESAP VERECEKSİN
Tekrar söylüyorum, Bakan sıfatını taşıyan kişi bu lafları ettiyse, yapacağı iki şey vardır. Önce koltuğundan kalkacaksın, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelip, Soruşturma Komisyonu’nda hesap vereceksin.
BÖYLE BİR ÇÜRÜME HİÇ GÖRÜLMEDİ
Atalarımızın güzel bir sözü var. Ölü bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın. Önceki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan hakkında, TBMM’ye verdiğimiz Araştırma Önergesi, AK Parti ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Bu eski Bakan, Bakanlığına eşinin şirketinden dezenfektan satmış. Bunu kendi de itiraf ediyor. Aldık diyor bu dezenfektanları. Bu dezenfektanların ithalatı için de, adrese teslim gümrük tarifeleri hazırlanmış. Biz diyoruz ki; “Burada tüyü bitmedik yetimin hakkı yenmiş bunu soralım, kul hakkını TBMM sorsun” diye önerge veriyoruz. Ama bunun üstü Saray vesayeti altındaki AK Parti ve MHP Milletvekillerinin oylarıyla örtülüyor. Ucube Başkanlık sisteminde TBMM, “Dış kapının mandalı” muamelesi görüyor. Devlette ahlaki ve kurumsal çürümenin böylesi hiç görülmedi.
ALLAH’A ŞÜKÜR MEMLEKETTE BÖYLE ÇETELER YOKTUR(!!!)
Ne güzel yazmış Rahmetli Uğur Mumcu. “Bazı ülkelerde bazı kimseler, devleti soymak için politikacı kılığına girerler. Partilerde, parlamentoda boy gösterirler. İhracat, ithalat, banka soygunu gibi işleri, siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı da bunlardır. Bunlar, yüzlerine devlet adamı maskesi takıp, halkı soyarlar. Allah’a çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur!” soruyorum bugün ülkemizde rahatlıkla, “Böyle çeteler yoktur” diyebiliyor muyuz?
SUSURLUK’TAN BETER
Bugün yaşanan her bir skandal, 1996’da kamyon kasasında patlayan, Susurluk skandalından çok daha beter… Susurluk kazasından 4 gün sonra, dönemin İçişleri Bakanı hakkında gensoru verilmişti. 5 gün sonra bakan istifa etmiş, 8 gün sonrada soruşturma başlatılmış, 9 gün sonra TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Bugün ortada; ne işletilen bir yargı süreci, ne işleyen bir parlamento denetimi, ne de birkaç istisna dışında, bu skandalları yazan bir medya var.
SN. AKŞENER’E KURULAN TEZGAHI KINIYORUZ
Erdoğan Şahsım Hükümeti ve bu ucube sistem, eski Türkiye diyerek istiskal ettikleri 1990’lara bile, artık rahmet okutuyor. 1990’larda iyi kötü işleyen bir demokrasimiz vardı. Bugün “21 soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitapçığı bastırıyoruz. Toplatılıyor. “128 Milyar Dolar nerede?” diye afiş asıyoruz. Kaldırılıyor. Genel Başkanımıza tehditler savruluyor. Saldırı girişimlerinde, linç girişimlerinde bulunuluyor. Dün de Sayın Meral Akşener’e Rize’de çirkin bir tezgah kuruldu. Bu tezgahı bir kez daha kınıyoruz.
MİLLET KURU SOĞANA MUHTAÇSA SEBEBİ BU “MAFYOKRASİ”
Erdoğan gerçek ötesi otoriter siyasette vites yükseltirken, ülkemizde demokratik meşru siyaset zemini giderek daralıyor, “Mafyokrasi” sahne alıyor. Bahçeli’nin, “Madem Erdoğan hukuka uymuyor, hukuku Erdoğan’a uyduralım” mantığıyla, işte bugünlere kadar geldik. Damadın dediği gibi “At izi it izine karıştı.” Güç yozlaştırıyor. Mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Bugün Türkiye’de olan tam da budur. Ve bugün ekonomimiz berbat haldeyse, milletimiz ıstırap içindeyse, yiğit kuru soğana muhtaç olduysa müsebbibi bu hukuksuzluklar ve bu mafyatik düzendir. Her zaman bu böyle olmuştur.
128 MİLYAR DOLARIN FATURASINI MİLLET ÖDÜYOR
Yasamanın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na “Siyasetten bağımsız olarak kullansın” diye verdiği bir yetki, protokolle siyasetçiye devredilmiş. O da milletin bin bir emekle biriktirdiği 128 milyar dolar döviz rezervini kayınpederiyle birlikte Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırmış. Türkiye, dünyada döviz rezervleri en yetersiz ekonomilerinden biri haline gelmiş. Dün Mayıs ayının ilk haftasına ait rezerv verileri açıklandı. Merkez Bankası’nın kasası hala kısa vadeli yükümlülükler ayıklandığında, 42 milyar dolar açık veriyor. Bunun faturası, yüksek faiz ile yüksek döviz kuru arasına sıkıştırılan milletimize pahalılık ve işsizlik olarak çıkıyor. Dövize muhtaç hükümet dış politikada dik duramıyor, bedelini yine milletimiz ödüyor.
AVRUPA’NIN ÇÖPÇÜSÜ OLDUK
Dünyada en yüksek faizi veren 7. ülkeyiz. Benzer ekonomiler arasında, sene başından bu yana parası dolar karşısında en fazla değer yitiren ülkeyiz. Arjantin’i bile solladık. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını buharlaştıran Erdoğan Şahsım Hükümeti, şimdi dışarıdan gelecek 3-5 dolar uğruna her şeyi yapar hale geldi. 2017’de Çin ülkesine çöp ithalatını yasakladı. Hemen ardından Türkiye, Avrupa’nın en çok çöp gönderdiği ülke oldu. Geçen yıl 13,7 milyon ton çöp ülkemize gelmiş. Bizim hemen ardımızdan ikinci sıradaki Hindistan’a giden çöp miktarı ise 2,9 milyon ton. Türkiye, Avrupa’nın çöpçülüğünde, en yakın rakibini beşe katlamış. Bu çöplerin önemli bir kısmı geri dönüştürülememiş. Tarım arazilerine dökülmüş veya yakılmış. Derelerimiz, ovalarımız acımasızca kirletilmiş. İş işten geçti, plastik hurda ithalatına şimdi yasak getirildi. Bu ülke nasıl yönetiliyor? Aslında yönetilmiyor, savruluyor.
MİLLETE İKİNCİ SINIF İNSAN MUAMELESİ
Erdoğan Şahsım Hükümeti, turizmden 3-5 dolar gelir umuduyla, milleti “Ben aşılandım, siz eğlenin” diye etkilemeye cüret edebiliyor. “Benim işim ülkemi pazarlamak” diyen Saray, bu aziz millete, kendi öz vatanında ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor. 128 milyar doları eriten AK Parti Genel Başkanı, “Turistler gelsin de memlekete 3-5 dolar, avro girsin” diyerek turiste her şey serbest, vatandaşa her şeyi yasak yapıyor. Eloğluna gene de yaranamıyor. İngilizler, salgın nedeniyle Türkiye’yi kırmızı listeye aldı. Ruslar Haziran’da Türkiye’ye uçuş yasağını kaldırmadı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Turizm Bakanıyla birlikte Rusya’ya gitti. “Onları biz size en kısa sürede haber veririz” diye apar topar geri gönderdiler. Haziran geldi, sezon çoktan başladı, Saray turist için Rusya’dan hala haber bekliyor…
SARAY GENÇLERİN AKLIYLA ALAY EDİYOR
Erdoğan gençlerle yaptığı söyleşide Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul’dan alınmasına, Formula-1’in İstanbul ayağının bu yılın takvimden çıkarılmasına, “Kararlar siyasi” diyor. Gençlerin aklıyla alay ediyor. Lebalep kongre yapacaksın, ülkede salgını patlatacaksın, sonra apar topar ülkeyi kapatacaksın, zamanında aşı tedarikini de yapamayacaksın, sonra da eloğlu, “Ben kendi milletimi korurum, senin cürmüne iştirak etmem” deyince, “Kararın siyasi olduğunu” söyleyeceksin. Pes doğrusu.
HAYDİ HAYIRLISI DEDİK, DEMEZ OLAYDIK
Erdoğan aynı konuşmada, sayısız petrol, doğal gaz rezervi müjdelerinden birini daha verdi. Bu müjdelere alışmıştık biliyorsunuz ama yine de “Haydi, hayırlısı” dedik. Keşke demez olaydık, Erdoğan Şahsım Hükümeti akaryakıttan alınan ÖTV’yi hiç acımadan vatandaşa en ufak bir acıma göstermeden artırdı. Ondan öncede tavan fiyatını kaldırmıştı zaten. Benzin ve mazot fiyatları artmaya başlamıştı. ÖTV hamlesiyle fiyatlar roket misali yükselmeye başladı. Aybaşından bu yana, benzinin litre fiyatı 65 kuruş, mazotun litre fiyatı da 77 kuruş arttı. Vatandaş üç hafta önceye göre benzinli arabasının deposunu doldururken artık 36 lira, traktörünün deposunu doldururken de 92 lira, daha fazla ödeyecek. Bu dövizdeki, akaryakıttaki fiyat artışları, enflasyon canavarını, hayat pahalılığını hiç şüphe yok ki daha da azdıracak. Tarlayı ekmek daha zor olacak. Dükkânını açmakta zorlanan esnafın giderleri daha da artacak.
KAŞIKLA VERDİ, KEPÇEYLE ALDI
Erdoğan Şahsım Hükümeti bu son operasyonla esnafa, çiftçiye pandemiden hemen sonra bizim zorumuzla kaşıkla verdiği destekleri, kepçeyle geri alıyor. Kimi esnafa 3 bin lira, kimi esnafa 5 bin lira bir defaya mahsus hibe vereceğiz dediler. Tabi bu yetersizdi. Salgının ülkemizde ilk kez görüldüğü geçen yılın 10 Mart’ından bugüne kadar 437 gün geçmiş bu ilk karşılıksız tek seferlik hibe esnafa. Bölüyorsunuz güne 6 lira 86 kuruş ile 11 lira 44 kuruş düşüyor. Esnaf salgın nedeniyle aylarca kapalıydı. Bu komik parayla esnaf; faturasını mı ödeyecek, kirasını mı ödeyecek, evladına harçlık mı verecek, eve ekmek mi götürecek? Bunları düşünüyordu… Üstüne birde fahiş akaryakıt zamları gelince zamların yağmur gibi yağmaya başlayacağını, maliyetlerin hızla artacağını görmeye başladık.
ESNAF UMUDUNU YİTİRDİ
Esnaf umudunu yitirdi… Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı, “Bu sektör artık, aldığı darbelerin altından kalkamayacak noktaya geldi diyor. Teşekkür ediyoruz diyor ama günlük gideri 3 bin - 5 bin TL olan dükkânlara bir seferlik 3-5 bin TL vermek sorunları halletmiyor. ‘Ben yaptım oldu’ denerek, bizim fikrimiz alınmadan yapılanlar sorunu çözmüyor. 2 milyon esnaf var, destek verileceği söylenen esnaf 1,3 milyon. Kalan 700 bin esnaf nerede?” diye soruyor. Yeme içme sektöründe bir başka derneğin başkanı, sektörde faaliyet gösteren her dört işletmeden birinin iflas noktasında olduğunu söylüyor.
ERDOĞAN HARİKALAR DİYARINDA
Ama Erdoğan Harikalar Dünyasında… Saraya sorsanız, ekonomide şampiyon, demokraside muhteşemiz… Salgında millete destek vermek yerine, borca boğdular. Şimdi Sarayın kibirlisine göre dünya, Türkiye’nin verdiği desteklerin “Ne kadar çok, ne kadar etkin” olduğunu konuşuyormuş… Bu konuşma metinlerini kimler yazıyor, okusun diye önüne kimler koyuyor bilemiyoruz ama Uluslararası Para Fonu verileri, Erdoğan’ın sözlerini yalanlıyor. Türkiye gelişmekte olan ekonomiler arasında vatandaşlarına Milli Gelirine oranla bütçesinden en az, ne düşük doğrudan destek veren üçüncü ülke. Yine bu verilere göre gelişmişlik düzeyine göre ayrım yapmadan listelenen toplam 59 ülke arasında Türkiye, vatandaşına doğrudan gelir desteği vermekte sondan dokuzuncu sırada…
MİLLET HESAP SORMAK İÇİN SANDIĞI BEKLİYOR
Bu ülkenin insanları, esnafı, çiftçisi, onlarca işsiz müzisyeni hükümete canıyla ihtarname çekiyor. Hükümet utanmadan sıkılmadan “helallik” istiyor. Ama esnaf artık hakkını helal etmiyor. Bu sözlere karnı doydu. Hesap sormak için sandığı bekliyor.
TAŞI SIKSA SUYUNU ÇIKARACAK 5,7 MİLYON GENÇ EVDE OTURUYOR
Umudunu yitiren sadece esnafımız değil, ülkemizin gençleri de umudunu yitiriyor. 19 Mayıs haftasındayız. Ama en güzel çağındaki gençlerimiz ümitsiz. Ülkemizde her dört gençten biri işsiz, her dört işsizden biride üniversite mezunu… 15-29 yaş arasında, taşı sıksa suyunu çıkaracak 5,7 milyon genç ne bir işte çalışıyor, ne de okuyor. Ev genci olmuş, evde oturup anasının babasının eline bakıyor. Üyesi olduğumuz, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı üyesi ülkeler arasında ev genci oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye. Evlerde huzur kalmamış. CHP’nin Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu’nun son raporunda aktarılan verilere göre her 10 gençten 6’sı “İşsiz olduğu için aile ilişkilerinin zarar gördüğünü” söylüyor. Her 10 gençten 7’si “Çalışmadıkları için ailelerine karşı mahcup olduklarını” ifade ediyor. Ümidini yitiren üniversite mezunu işsiz sayısı son bir yılda yüzde 149 artmış. Yine SODEV’in bir çalışmasına göre; gençlerin yarısından fazlası, ailesinden daha iyi bir eğitim almış olmalarına rağmen, daha düşük gelire sahipler. Aynı kurumun bir başka çalışmasına göreyse, ülkedeki her 10 gençten 6’sı “İmkân olsa yurt dışına yerleşir, orada yaşarım” diyor.
UMUTSUZLUK GENÇLERİ ÜLKESİNDEN KOPARIYOR
Umutsuzluk, gençlerimizi geleceğimizin umudu gençlerimizi ülkelerinden koparıyor. Salgının üstesinden gelinememesi, bir nesle mal oluyor. Gençler eğitimden kopmuş durumda. Meslek okullarında okuyan gençler, okul görmeden mezun olacaklarını söylüyorlar. Gençlerine umut veremeyen, onları üretime katamayan bir ülke, onları zengin edemeyen bir ülke yarına umutla bakamaz.
UMUTSUZLUĞU REDDEDİYORUZ
Tek adam vesayet rejimiyle, ülkemiz her alanda giderek geriliyor, patinaj yapıyor. Aslında bu sorunlar büyük tamam ama çözümsüz değil. Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli var. Ülkemizin en önemli stratejik üstünlüğü genç bizim genç nüfusumuz. Doğru, planlı bir eğitim ve istihdam stratejisiyle, gençlerimize başka ülkelerdeki akranlarından daha fazla üretip onlardan daha fazla kazanma imkânlarını vermeyi hedeflemeliyiz, bunu yapabiliriz. Her şeyin en iyisini hak eden milletimizi, gençlerimizi işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı cenderesinden çok kısa sürede çıkarabiliriz. Çağdaş ülkelerdeki yaşam standartlarını geçmelerini sağlayabiliriz. Atamızın şu sözleri bizim de düsturumuzdur. “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.” Umutsuzluğu reddediyoruz.
GENÇLER, ÜLKENİZDE KALIN!
Özellikle gençlerimize sesleniyoruz. Biliyoruz sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz hem iş, hem de umut arıyorsunuz. Size söz, bizim iktidarımızda, bu ikisine de sahip olacaksınız. Ülkenizde kalın gitmeyin. Sorunları beraberce göğüsleyelim, çözümleri beraberce üretelim. Ülkenin geleceğinde, yarınında sizler varsınız. CHP iktidarında, işe, Erdoğan Şahsım Hükümetinin sizden aldığı her şeyi geri vererek başlayacağız. Bizim yönetimimizde Türkiye, gençlerin yaratıcılıklarını sonuna kadar geliştirebilecekleri, kullanacakları, hiçbir baskı altında olmayacakları, fikirlerini özgürce açıklayacakları bir ülke olacak.
CHP İKTİDARINDA GENÇLERİ İŞLE BULUŞTURACAĞIZ
Gençlerin işle buluşması için, “Genç İstihdam Atılımını” başlatacağız. Bunu yaparken, eğitim sistemini, tüm paydaşlarıyla beraber masaya yatıracağız. Ülkemizin ihtiyaçlarını ve dünyadaki gelişmeleri göz önüne alarak gençlerimizi çağın gerektirdiği yeteneklerle donatacağız. 30 yaş altı üniversite mezunu gençlerimize, “Gençlik Garanti Programı” kapsamında, istihdam, ücretli staj, eğitime devam ya da işsizlik desteği seçeneklerini sunacağız. Gençlerimizi sadece işte değil, sosyal hayatta da güçlendireceğiz. 15-25 yaş arasındaki gençlerimiz için, ulaşımdan kültür sanat etkinliklerine ve teknolojiye kadar pek çok alanda avantaj sağlayacak “Genç Kart” uygulamasını başlatacağız. Biz bu ülkenin geleceğinin, bu ülkenin gençleri üzerinde yükseleceğini biliyoruz. Gençlerimize “gelecek sizin” diyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları sonrası önce “Bodrum’da bir marinaya çökme tartışması” başladı. Ardından da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Peker’e yönelik operasyonun “Bursa’da bir köfteciye yönelik iddialar sonrası başladığını” söyledi. Son dönemde sıkça “çökme” sözünü duyar olduk. Siz bu çökme iddialarını ve karşılıklı atışmayı nasıl yorumluyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Hukukun olmadığı, mafya-siyaset-ticaret-medya ekseninde kirli ilişkilerin arttığı, ortaya saçıldığı her dönemde maalesef çökme lafları edilir ama asıl çöken hep ekonomi olmuştur. Bunun faturası da hep milletimize çıkmıştır. Bugün üzerine çökülen milletin aşıdır, işidir, geleceğidir, umutlarıdır. Türkiye biran önce bu mafyatik düzeni bitirmelidir.