CHP Sözcüsü Öztrak, Hükümetin doğal gaz depolarında yeterince gaz tutmaması nedeniyle, enerjide ciddi sorunlar yaşandığını, Organize Sanayi Bölgelerinin elektriğinin üç gün kesildiğini, doğal gaz tedarikinin de yüzde 40 azaltıldığını ifade ederek, “Tüm Türkiye’de üretim durdu. Böyle bir skandalla Cumhuriyet tarihimizde ilk defa karşılaşıyoruz. Ortada çok büyük bir yönetim krizi var” dedi.
Enerjinin iğneden, ipliğe her şeyin temel girdisi olduğuna dikkat çeken Öztrak, “Üretimdeki kayıplar, daha fazla gelir kaybı, daha yüksek enflasyon, daha çok işsizlik olarak, bu mazlum millete fatura edilecek” uyarısında bulundu.
Yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle, gıda krizinin daha da derinleşeceğini kaydeden Öztrak, “Kuru gıdadan, bebek mamasına kadar, her şeyin üretiminde aksama olacak. Buradan Hükümete çok açık bir çağrıda bulunuyoruz. Gıda tedarik zincirindeki tüm aşamalarda, en azından bu kara kış geçene kadar, son yaşanan enerji krizinden de sonra alınan tüm ÖTV ve KDV’yi sıfırlayın. Hem üreticinin hem tüketicinin üzerindeki yükü hafifletin. Hazine kaynaklarını zenginin mevduatı için seferber etmek yerine, millet için seferber edin” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Dün 24 Ocak’tı… 24 Ocak ülkemizde acı olayların yaşandığı bir gündür. Rahmetli Uğur Mumcu, 29 yıl önce 24 Ocakta, hain bir suikastla aramızdan kopartıldı. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 21 yıl önce yine bir başka 24 Ocakta, görevi başında alçakça şehit edildi. 15 yıl önce, bir başka 24 Ocak tarihinde, değerli bir devlet adamı İsmail Cem’i kaybettik. Dün de Türk Sinemasının önemli bir ismi, siyasette de milletimize hizmet etmiş, Belediye Başkanlığımızı yapmış, önemli bir sanatçı, Fatma Girik aramızdan ayrıldı. Kaybettiğimiz tüm bu değerli isimleri, bir kez daha rahmetle, saygıyla, minnetle anıyoruz.
AÇIZ FERYATLARI CAMİLERDEN YÜKSELİYOR
Ülkemiz; gence düşman, kadına düşman, sanata ve sanatçıya düşman, tabiata düşman, sevgiye, saygıya düşman, adalete ve hukuka düşman, hoşgörüye düşman, eleştiriye düşman, şarkı sözlerine, Atasözlerine düşman, milletini dilini kopartmakla tehdit edecek kadar gözü dönmüş, bir ucube yönetimin elinde savrulup, duruyor. Bu ucube rejim ülkemizi yönetemiyor. Cebimizi boşaltıyor. “Açız!” feryatları, artık camilerimizin avlularından yükseliyor. Ülkemizde korku duvarları çoktan yıkıldı. Bu nedenle de kralcılık oynayanların yüreklerini, iktidarı kaybetme korkusu iyiden iyiye kapladı.
HERKES GÖRÜYOR: KRAL ÇIPLAK
Ama artık herkes biliyor, herkes durumu görüyor ve “Kral çıplak!” diyor. Üstatlarının, “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!” Dizelerinde dile getirdiği gibi, bu tek kişilik ucube rejim, düşmansız bir türlü var olamıyor. “Korkulur olmak, sevilir olmaktan daha güvenlidir” taktiğinden medet uman bu meflûç yönetim, kendinden olmayan herkesi düşmanlaştırarak, kin ve nefret tohumları ekerek, kendi beceriksizliğini, kendi kifayetsizliğini örtebilirim sanıyor. Bunun için milleti birbirine düşmanlaştırmaya, milleti tehdit etmeye, korkutmaya oynuyor.
ARTIK KORKU DUVARLARI YIKILDI
Bu beceriksiz yönetim; televizyoncunun “haber yorumuna” karışarak, sanatçının “sahne kostümüne” takarak, “Şarkı sözünden” nem kaparak, vatandaşa yaşattığı zulmü gizlerim zannediyor. Bir sanatçıyı, hem de Yüce Allah’ın mabedinde, “Dilini kopartmakla” tehdit edecek kadar gözü dönebiliyor. Bir gazeteciyi kendine hakaret ettiği gerekçesiyle, hukuk dinlemeden, gecenin yarısı tutuklayarak, millete gözdağı vermeye kalkıyor. “Elinde sadece çekiç olan, gördüğü her şeyi çivi sanırmış.” Ama dediğimiz gibi, bu ülkede korku duvarları çoktan yıkıldı. Milletimiz o sınırları çoktan aştı. Sayın Genel Başkanımız, “Hak, hukuk, adalet” diyerek, dünya demokrasi tarihinin en anlamlı yürüyüşünü yaptığında, zihinlerdeki o korku duvarları tuzla buz oldu.
BU UCUBE REJİM NE HUZUR BIRAKTI NE DE AŞ
Biz bu ucube sistem, bu tek kişilik rejim tartışmaları sırasında çok uyardık. “Bir koltuğa iki karpuz sığmaz” dedik. “Hem Cumhurbaşkanı şapkası, hem de Parti Genel Başkanlığı şapkası, aynı kafada durmaz. Milletin huzuru kaçar, aşı, işi azalır, ağzımızın tadı kaçar” diye, bu projenin sahiplerini çok uyardık. 3 yıl 6 ay 15 günün her dakikasında, yaşayarak gördük ki, bu ucube sistem ve tek kişilik şahsım yönetimi, ülkemizde, ne huzur bıraktı, ne aş bıraktı, ne iş bıraktı, ne de millette ağız tadı bıraktı.
KORKAK BİR ÇOCUK GİBİ
Üzerine aldığı Cumhurbaşkanlığı görevini, tarafsızlıkla yerine getireceğine, namusu ve şerefi üzerine ant içti. Ama ardından Parti Genel Başkanı şapkasını giyerek, siyasi rakiplerine, “Cibilliyetsiz, zürriyetsiz, terörist, mankafa, alçak, şerefsiz, virüs, ölü sevici” gibi, ağza alınmayacak hakaretler sarf edebildi. Yandaş yargı da buna siyasi eleştiri dedi. Ama kendisi, muhalefetten ağzının payını aldığında, babasının koltuğunun altına sığınan korkak bir çocuk gibi, hemen cumhurbaşkanlığı zırhına sığındı. “Bu, Cumhurbaşkanına hakaret” diyerek, Saray yargısını harekete geçirdi.
CUMHURBAŞKANI ZIRHININ ARKASINA SIĞINIYOR
En son bir gazeteci, “Hak etmediği bir makama getirilen, o makamın değerini de düşürür” anlamına gelen, bir atasözünü dillendirdi diye, beyefendi “Vay Cumhurbaşkanına hakaret ettin” diyerek, bilindik zırhının arkasına yine saklandı. Gece yarısı hukuka aykırı olarak, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla gazeteciyi gözaltına aldırdı. Yetmedi, tutuklattı. Bunla da doymadı, vesayeti altındaki Adalet Bakanı’na, yargıç cübbesi giydirerek, gazeteci hakkında hüküm verip, infazı gerçekleştirdi.
KUTSAL MABEDİ KİNİYLE KİRLETTİ
Alenen ülkede hak, hukuk, usul hiçbir şey bırakılmadı hepsi ayaklar altına alındı. Ama bunlar da yetmedi. Saray muhafızı RTÜK alelacele devreye sokuldu. TELE 1 ve FOX TV gibi kanallara en ağır cezalar salındı. Yargısız infaz yapıldı. Ama hepsinden daha vahimi, daha ağırı, bu yetkilerle o koltuğa oturan Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı külahını giyip, bir caminin mihrabına çıkıp, savunmasız bir sanatçıyı, milletin bir evladını, dilini kopartmakla tehdit etti. Nefretini kustu. O kutsal mabedi, kinle kirletti. Ama bu tehdide bu nefret söylemine, yargının çıtı çıkmadı. Nerede bu ülkede milletin hakkı, hukuku? Nerede adalet?
160 BİN SORUŞTURMA, 13 BİN DAVA
Peki, şimdi o kadar mürekkep döktüğünüz, AB’den fonlar aldığınız, İnsan Hakları Eylem Planları, Strateji Belgeleri ne oldu? Hepsi çöpe gitti. Bu ülke bugüne kadar 11 Cumhurbaşkanı gördü. Rahmetli Özal’a, rahmetli Demirel’e en ağır eleştiriler yapıldı. Ama hiç biri bulunduğu makamı, vatandaşlarına karşı, bir silah olarak kullanmadı. Ta ki 12. Cumhurbaşkanına kadar. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, AK Parti Genel Başkanı 160 bin 169 kişi hakkında, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla soruşturma başlatmış. 12 bin 881 yurttaşımızı da mahkûm ettirmiş.
İŞİ LAYIK OLANA VERMEZSEN KIYAMETİ BEKLE
Hukukumuzda temel prensiptir: “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını, hukuk düzeni korumaz.” Ancak Partili Cumhurbaşkanı, tarafsız Cumhurbaşkanlığı için getirilmiş bir hükmü, alabildiğine istismar ederek, muhalefeti ve milleti susturmaya çalışıyor. Bugün bu ülkede en önemli açığın: Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı, milletin huzur ve refahı için çalışan, üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getireceğine, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemine sadık, bir Cumhurbaşkanı olduğunu artık herkes biliyor. Emaneti ehline vermenin, layık olanı, layık olduğu makama getirmenin önemini, sadece atasözlerimiz ifade etmiyor. Hz. Peygamberimizin de, “İş layık olmayana verildiği zaman, kıyameti bekle” diyen, açık bir hadis-i şerifi var.
CUMHURİYET TARİHİMİZDE BİR İLK: ÜLKEDE ÜRETİM DURDU
Bugün, ne yazık ki, yaşadığımız her krizle, bunu çok açık şekilde tecrübe ediyoruz. İşte en son, üretime vurulan darbe. Organize Sanayi Bölgelerinin elektriği 3 gün kesildi. Doğal gaz tedariki de yüzde 40 azaltıldı. Tüm Türkiye’de üretim durdu. Böyle bir skandalla, Cumhuriyet tarihimizde ilk defa karşılaşıyoruz. Ortada çok büyük bir yönetim krizi var. İran’dan gelen doğal gazda, hemen hemen her kış sorun yaşanır. Ama bu nedenle, ülkenin tamamında üretimin durdurulduğuna, ilk kez şahit oluyoruz.
DOĞAL GAZ DEPOLARINDA DOLULUK ORANI %27
Buna şaşırdık mı? Hayır! Aslında Perşembenin gelişi, Çarşambadan belliydi. Başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere, geçtiğimiz Ağustos ortasından bu yana bu kibirli yönetimi uyarıyoruz. “Önümüzde kara bir kış var. Doğal gaz depolarında yeterince gaz yok” diyoruz. “Böyle giderse kış günü ya gazsız kalacağız, ya da çok yüksek maliyetlere katlanacağız, tedbir alın” dedik. Biz bu uyarıları yaptığımızda, doğal gaz depolarımızda doluluk oranı, yüzde 54’e düşmüştü zaten. Bugün itibariyle doluluk oranı sadece yüzde 27’dir. Oysa 2018 ve 2019’un Ocak aylarında yani aynı ayda depolarımızın yüzde 80’i, 2020 Ocak ayında yüzde 60’ı, 2021 Ocak ayında ise yüzde 57’si doluydu. Tabi işin ilginç yanı da şu… Biz bu verileri dillendirmeye başlayınca, EPİAŞ gün gün açıkladığı, depolanan gaz rakamlarını, birden bire yayımlamayı durdurdu. Son veri, 18 Ocak 2022 tarihinde kaldı. Yaptıkları her işte bir karartma, her işte bir hinlik… Ve tabi sonunda da kapatma ve keşmekeş.
PLANSIZLIK, GÖREVİ İHMAL, YÖNETEMEME
Daha dün trollerine, “Karadeniz’de gaz bulduk, kombilerinizi yaz günü de açın” diye mesajlar attırıyorlardı. Bugün depoda yeterli gaz olmadığı için, sanayicimizi kış gününde gazsız, elektriksiz bıraktılar. Ortada çok ciddi bir plansızlık, çok ciddi bir görev ihmali var. Yönetememe var. Koskoca Türkiye’nin, böyle bir kriz anında uygulamaya koyacağı, bir “Acil Eylem Planı” olmadığını da bu süreçte hep beraber görmüş olduk.
ÖZEL SEKTÖR BUNLARI İŞE ALMAZ
Enerji Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanını da yanına almış, sanayicilerimizle toplantı yapıyor. Sanayi Bakanı, toplantıda “fabrika bazında değil, sektörel çözüm önerileri rica ediyorum” demiş. Bir de “eleştiri kabul etmiyorum” diyerek, bazı iş insanlarına ayar vermeye kalkmış. Ortada acil eylem planı yok. Sektör bazında bir düzenleme yok. Oysa Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Dolayısıyla enerji tedarikinde bir sıkıntı olduğunda, hangi kritik sektörlerin, hangi kritik fabrikaların çalışılır halde tutulacağı, hangilerinde kesintilerin yapılacağı, elektrik kesintilerinin sistemde nasıl dolaştırılacağı, çalışılmamış, bilinmiyor. Ama devleti devlet gibi değil, şirket gibi yöneteceğiz diyenler, kamuda “aksiyon almak” deyiminin mucitleri, böyle bir krizde “nasıl aksiyon alacaklarını” bilemiyorlar. Bıraktık devleti devlet gibi yönetmeyi, onların yanlış olan söylemlerini dikkate alsak, tüccar gibi ülkeyi yönetmeye kalksak basiretli bir iş insanının, bu ülkeyi basit bir işletmeyi yöneteceği gibi bile yönetemedikleri ortaya çıkıyor. Bu kafayla, hangi özel sektör işe alıp da bunları o koltuklara oturtur? Hiçbir zaman oturtmaz.
FİRMALARIN ZARARINI KİM KARŞILAYACAK
Ama beceriksizlerin işine geldiğinde, sanayicinin ihracat gelirinin dörtte birine, cebren el koymayı biliyorlar. Sanayiciyi şalterleri kapatmazsa, ceza veririz sana diye tehdit ediyorlar. Söyler misiniz bu cezayı siz neye dayanarak, nasıl keseceksiniz? Bir kere burada kusur sanayicinin değil ki, senin kusurun… Süt ve süt ürünleri, Kimya, Demir-Çelik, Alüminyum, Cam, Seramik, Çimento, Otomotiv gibi sektörlerde, faaliyet gösteren fabrikalarda, bırakın 3 günlük elektrik kesintisini, 1 saatlik kesintinin bile çok büyük maliyeti var. Pek çok ihracatçı firmamızın ihracat taahhütleri var. Bu firmaların terminlerini kaçırmaları halinde cezai müeyyideler uygulanacak. Bunu kim karşılayacak? Bu firmalar müşterilerinden bir daha nasıl sipariş alacak? Bu kayıpların bedelini kim ödeyecek? Buna cevap yok. Yaptıkları ya da yapmaları gerektiği halde, yapmadıkları her şey, büyük bir krize sebep oluyor.
POLİTİKA YOK, ALT YAPI YOK
Daha yeni, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” zırvasıyla, durduk yere bir ekonomik türbülansa neden oldular. Eylül’de 8,30 lira olan Dolar kuru, 20 Aralık’ta 18 lirayı aştı. Ülkeyi yönetenler dövizi köpürttü. Üreticilerimiz, 15 liralık, 16 liralık, 17 liralık dolar kurundan, ara malı ithal etmek zorunda kaldı. Sonunda bu beceriksiz, kibirli hükümet milleti çarpma operasyonuyla, Dolar kurunu, 11 liraya kadar indirdi. Yandaşlarını bir gecede abat etti. Küçük yatırımcıyı, yüksek kurdan ara malı ithal eden KOBİ’leri ise çarptı. Kendi ifadeleriyle çarptı. O da yetmedi. Döviz kurunun yükselmesini gerekçe gösterdi, üreticinin üstüne döviz kuru düşerken dahi fahiş enerji zamlarını bindirdi. Organize Sanayi Bölgelerindeki sanayicimiz, ne yapacağını şaşırdı. Bundan sonra da sanayiciye gaz vanalarını kapattırıyorlar, elektrik şirketlerinden elektrik şalterlerini indirttiriyorlar. Böyle bir ülkede sanayici nasıl üretecek? Dünyayla nasıl rekabet edecek? Nasıl iş ve istihdam yaratacak? Sarayın kibirlisi aylardır, üretim, ihracat güzellemesi yapıp, duruyordu. “Altyapımızı güçlendirdik” diyerek, millete dövize endeksli otoyolları, köprüleri de gösteriyordu. Birde üstüne üstlük millete “yeni ekonomi modeli” masalları da anlattı. Ama sonunda gördük ki ülkemizde, enerji arz güvenliğini sağlayacak, enerji politikası yok, güvenilir bir enerji alt yapısı yok.
GIDA ÜRETİMİNDE AKSAMA OLACAK
Enerji dediğiniz öyle basit değil iğneden, ipliğe her şeyin temel girdisi. Şimdi üretimdeki kayıplar, daha fazla gelir kaybı, daha yüksek enflasyon, daha çok işsizlik olarak, bu mazlum millete fatura edilecek. Gıda fiyatları zaten aldı başını gitti. Mutfaklardaki yangın korkunç. Millet 1 lira 25 kuruşa ekmek almak için, Halk Ekmek kuyruklarında, karda kışta saatlerce ayakta bekliyor. Şimdi elektrik kesintileri nedeniyle, bu gıda krizi daha da derinleşecek. Tepkiler geliyor, ondan sonra “süt ve süt ürünleriyle, et ve et ürünlerinde enerji kesintilerine gitmeyeceğiz bunlar muaf olacak” deniyor. Ama bu da tek başına yetmiyor. Kuru gıdadan, bebek mamasına kadar, her şeyin üretiminde aksama olacak.
GIDADA KIŞ BOYUNCA ÖTV VE KDV KALDIRILSIN
Buradan Hükümete çok açık bir çağrıda bulunuyoruz. Gıda tedarik zincirindeki tüm aşamalarda, en azından bu kara kış geçene kadar, son yaşanan enerji krizinden de sonra alınan tüm ÖTV ve KDV’yi sıfırlayın. Hem üreticinin hem tüketicinin üzerindeki yükü hafifletin. Hazine kaynaklarını zenginin mevduatı için seferber etmek yerine, millet için seferber edin.
EN DOĞRU YOL SARAYDAKİ AMPULÜ SÖNDÜRMEK
Yaşadığımız son enerji krizi şu gerçeği apaçık göstermiştir. Bu ülkenin enerjisini en çok tüketen adres, milletin vergisini, Saray’ının bin yüz odasına harcayan, kibirli şahıs ve saray sosyetesidir. Bu ülkenin enerjisini doğru ve verimli kullanmanın yolu da, Saraydaki ampulü söndürmekten geçer. Milletimiz de bunu görmüştür. İlk sandıkta gereğini yapacaktır. Ülkemizin enerjisini tüketen müsrif, bereketsiz ampulü söküp atacaktır.
KUYRUĞUN, KITLIĞIN, İŞSİZLİĞİN, KAPATMANIN DİK ALASI
Ne diyor atalarımız; “Büyük lokma ye, büyük konuşma” diyor. Yıllarca bu millete, 2. Dünya savaşındaki, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasındaki, kuyruk ve kıtlık hikâyelerini anlatıp bizleri kötülediler. Ama milletimiz kuyruğun, kıtlığın, işsizliğin ve kapatmanın dik alasını, bu kifayetsizlerin devri iktidarında gördü. Kar yağıyor, Ankara İstanbul arasındaki tüm yolları kapat. İran, gaz vermiyor. Fabrikaları kapat. Borsa düşüyor, borsayı kapat. Döviz yükseliyor. Döviz gişelerini kapat. Hava bozdu, İstanbul Havalimanı’nı kapat.
“ALMANYA BİZİ KISKANIYOR”
Bilim insanları ve uzmanlar, İstanbul’daki üçüncü havalimanının konumu hakkında, çok uyarılarda bulunmuştu. Bu havalimanının sert rüzgârlara, aşırı hava olaylarına çok açık bir yerde olduğunu ve uzunca süre kapalı kalabileceğini söylemişlerdi. Peki ne cevap verdiler buna: “Almanya bizi kıskanıyor” onun için bunları söyletiyor. Şimdi kimin neyi kıskandığını görüyoruz, yaşayarak tecrübe ediyoruz. Dün, 3. Havalimanında, THY’nin kargo deposunun çatısı çöktü. Uçaklar uçmadı. Çok sayıda sefer iptal edildi. Sonunda alan uzunca bir süre kapandı. Bugün bile tam açılmış vaziyette değil, tek pist çalışıyor.
NEBATİ BAKAN İLGİNÇ BİRİ
Ülkede birçok krizi iç içe yaşıyoruz. Bunların arkasında işi ehline vermeyen, Cumhuriyetin köklü kurumlarını bitiren, ucube tek kişi rejimi var. Ne güzel söylüyor Atalarımız: “Başını acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğu eksik etmesin.” Sarayın, Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğuna atadığı, Nebati Bakan ilginç biri. Sarayın her dediğini yerine getirmesine getiriyor, harfiyen yerine getiriyor. Ama şimdilerde çok tartışılan o şarkıda söylendiği gibi, “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete…” Nebati Bakan, bu gidişi ballandıra ballandıra anlatıyor.
PARA MATBAASINI DA SARAYIN MAHZENİNE TAŞIYIN
Hafta sonu bir grup akademisyen, analist ve ekonomist ile toplantı yapmış. Toplantıda, “Merkez bankası faizini işlevsizleştirdik” “TCMB bağımsızlığı diyeceksiniz, yok öyle bir şey” diyerek, bununla da övünmüş. Söyledikleri doğru mu? El hak doğru. Tabela faizi yüzde 14. Ama ticari kredi faizleri yüzde 30’lara kadar çıktı. Vatandaşın aldığı ihtiyaç kredisi faizleri yüzde 32’lerde, taşıt kredileri yüzde 30 sınırında… E ne oldu? Faizi indireceğim derken, vatandaşın muhatap olduğu tüm faizler sıçratıldı. Madem para politikasına ve faizlere, artık doğrudan Saray karar veriyor. O zaman şu TCMB’yi bir aradan çıkarın. Önce politika faizini bir sıfıra indirin. Para matbaalarını da, matbaa makinalarını da sarayın mahzenine koyun. Her ay Para Politikası Kurulu toplayıp, millet huzurunda, gölge oyunu sergilemekten de vazgeçin. Aradaki perdeyi kaldırın. Olsun bitsin…
ENFLASYON %30’DA KALMAZ, İŞİN SONU HİPERENFLASYONA GİDER
Nebati Bakan yine aynı toplantıda, “Bu yıl enflasyon yüzde 30’un altına düşmeyecek”, dedikten hemen sonra, “Kimse faiz artırımı beklemesin” demiş. Merkez Bankası’nın döviz kasasını tamtakır ettiler. Merkez Bankası’nın elindeki faiz silahını tutan kolunu da arkadan bağladılar işlevsizleştirdiler. Bunu yapan hükümet bilsin ki, Nebati Bakan bilsin ki enflasyon yüzde 30’da kalmaz. Bu millet AK Parti hükümetinde üç haneli enflasyonu çok yakında tadar. Bir de bununla da yetinmiyorlar parasal genişleme musluğunu daha da açma niyetlerini ortaya koyuyorlar. Uzun vadeli repo, yandaşa teslim güdümlü KGF kredileri gibi adımları atma niyetleri olduğunu dile getiriyorlar. Buradan söylüyorum, bunları yaparlarsa üç haneli enflasyon, yerini hiperenflasyona bırakır. İşte o zaman kıyameti görürüz.
AYA İNECEĞİZ DERKEN DİBE VURDULAR
Bu yönetim aya gideceğiz, hem de ayın yüzüne sert ineceğiz derken, bu dünyanın yüzünde dibe vurmuştur, çakılmıştır. Bu kifayetsizler elinde Türkiye, yaklaşan küresel faiz dalgası karşısında, Arjantin’in ardından, dünyanın en kırılgan ekonomisi ilan edilmiştir.
ÇÖZÜMLERİMİZ HAZIR
Şimdi artık zaman, milletimizin sandıkta dimdik durma zamanıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemizi nasıl düze çıkaracağımızı çok iyi biliyoruz. Türkiye’deki her sorun için reçetelerimiz, çözümlerimiz hazır. Bu ülkeye hakkı, hukuku, adaleti biz getireceğiz. Ülkemizi üretimde dünya liginde ilk ona biz taşıyacağız. Refahı kimseyi dışlamadan, milletimize biz hakça dağıtacağız. Ülkemizin derelerini havasını suyunu tüketmeden, milletimizi borca batırmadan, enflasyona ezdirmeden bu ülkeyi kesintisiz biz büyüteceğiz. Ülkeyi 3 Yeni K ile düze çıkaracağız. Yeni kurallar, Yeni Kurumlar, Yeni Kadrolar. Cumhuriyet Halk Partisinin ve Millet İttifakının iktidarında, her iş, işin ehline verilecek. Ne emanete, ne emanetin sahibine, ne de emanet edilene zulüm edilecek… Bu ülkede şarkılarımızı özgürce söyleyeceğimiz, kimsenin kimseye karışmayacağı, ülkeyi yönetenlerin milletin dilini koparmaya kalkmayacağı, özgürce güleceğimiz, “Acısıyla tatlısıyla ne şahane bir şey yaşamak” diyeceğimiz, günleri hep beraber inşa edeceğiz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Soru- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Fethullah Gülen’le dişçide görüştüğün söyledi. Bu görüşme oldu mu? Olduysa neler konuşuldu?
Faik ÖZTRAK- Bu konuda yeterince söz söylendi. Zırva tevil kabul etmez. Süleyman Soylu bu işleri bıraksın, yüreği yetiyorsa Yurtta Sulh Konseyi’nin üyeleri kimlermiş onu bir açıklayıversin de görelim.
Soru- İstanbul’da yoğun kar yağışı karşısında belediyelerin yetersiz kaldığı eleştirilerine sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Ülkemizde sanayi tesislerimize üç gün boyunca elektrik verilemiyor, doğalgaz kesilmiş, üretim durmuş, Türkiye’nin depolarında yeterli doğalgaz stoklanmadığı için bu durum ortaya çıkmış. İstanbul Havalimanı’nda seferler durmuş. İstanbul’un çevre yollarında yurttaşlarımız saatlerce mahsur kalmış. Buraları herhalde Cumhuriyet Halk Partisi yönetmiyor. Yine Kuzey Marmara Otoyolu’nun köprüleri, Bolu-Düzce, Ankara-İstanbul devlet yollarını Karayolları yönetiyor. Karayolları’nı da Cumhuriyet Halk Partisi yönetmiyor.
Elbette İstanbul’da vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntılardan üzüntü duyuyoruz. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere tüm belediyelerimiz görev ve sorumluluk alanı dinlemeden gece gündüz çalışıyor, çalışmaya devam ediyor. Şu an İstanbul’un ana arterlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyemizin sorumluluğundaki yollarda herhangi bir sıkıntı yok. Özellikle Bolu-Düzce’de mahsur kalan TIR’ların İstanbul’a yığılmasıyla ve bu TIR’ların TEM’e ve şehir trafiğine girişinde kontrolün gecikmesi nedeniyle bazı hatlar İstanbul’da tıkanmıştı, şimdi bunlarda büyük ölçüde gideriliyor.
Bu konularla ilgili detaylı açıklamayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız bu sabah yaptı. Ancak biz burada bir gözlemimizi ifade etmek istiyoruz. Bu yaşanan kara kış sürecinde metro altyapısının İstanbul’un trafik sorununun çözümünde ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Gerçekten de metro hatlarının olduğu yerlerde kara kış nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanmadı. Sorunun büyüğü Beylikdüzü-Sefaköy, Mahmutbey-Esenyurt bölgelerinde yaşandı. Bugün bu bölgelerde planlanmış metrolar hayata geçmiş olsaydı bu sorunlarda bu boyutta olmazdı. Ama bu projeleri saray imzalamadı. Yine bu projeler içinde 2007’de başlamış olanı bugün bitirilmiş olsaydı herhalde bundan kazanan İstanbullular olacaktı. O nedenle Ankara’yla İstanbul Büyükşehir Belediyesi özellikle bu metro konusunda ve yatırımlar konusunda ciddi bir koordinasyona ihtiyaç vardır. İstanbul’un metro sorunu partiler üstü bir konu olmalıdır. Ve bu konuya herkes gereken hassasiyeti göstermelidir.
Soru- Hazine’den döviz garantili yap-işlet-devret projeler hava şartlarıyla birlikte yeniden gündeme geldi. Kuzey Marmara Otoyolu’nun kardan sonraki durumu ve İstanbul Havalimanı’nda çöken çatıyı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Bir kere her şeyden önce İstanbul Havalimanı’nda karton kutular üzerinde yerde yatmak zorunda kalan, Çevre Yolunda kucağında bebeğiyle mahsur kalan ailelerimizin görüntüleri gerçekten hepimizi çok üzmüştür. Akıl ve bilimle kavga edilmez. Konuşmamda söyledim İstanbul Havalimanı’nın konumu konusunda birçok uyarı yapılmıştır. Bu havalimanının aşırı rüzgar ve hava hareketlerine açık olduğu söylenmiştir. Ama bunların hiçbiri dikkate alınmamıştır. Şimdi Kamu Özel İşbirliği modeli, devletin yaptırdığı projelerin işletme döneminde etkinliğini sağlamak için geliştirilmiş olan bir modeldir. Yani bugün Türkiye’de kullanıldığı gibi bir finansman modeli değildir. Amaç bu projeyi yapan, yapımını gerçekleştiren müteahhitlerin inşaat aşamasında ilerde bu projeyi kendilerinin de devletle birlikte işleteceklerini düşünerek gerekli hassasiyeti göstermeleridir. Yani bu projelerin işleyişinde bu model, etkinliği sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.
Ama bugün bakıyoruz bu yöntemle yapılan havalimanına ulaşımı sağlayan çevreyolu kapanıyor. Havalimanında yapılan kargo binalarının çatısı çöküyor, pistler işlemez hale geliyor. Bu nasıl bir işletme etkinliği, bu nasıl bir sorumluluk paylaşımı? Millete geçmediği köprü, uçmadığı havaalanı, yatmadığı hastane, geçmediği tünel için, geçmediği otoyol için para ödetiyorsunuz ama asıl amaç olan etkinliği sağlayamıyorsunuz. Milyarlar yatırılan İstanbul Havalimanı kapanıyor, bakanları taşıyan sarayın uçakları Atatürk Havalimanı’na iniyor.
Aslında bugün yaşanan bu sıkıntıyı sosyal medyada dikkatimi çeken bir paylaşım çok da güzel özetliyor. İznini almadığım için bu paylaşımı yapan vatandaşın ismini tabi paylaşamıyorum ama kendisine buradan selamlarımı iletiyorum. Şöyle diyor vatandaşımız,
“İstanbul Havalimanı AK Parti’dir. Şatafatlıdır, yaldızlıdır, varaklıdır, gürültülüdür, en büyük olduğu iddiasındadır ama bir kriz anında işlevsizdir. Atatürk Havalimanı ise Cumhuriyet gibidir. Paramparça edilmiştir, yağmalanmıştır, terk edilmiştir ama başı sıkışan ona sarılır ve en zor anlarda bile çalışır, işlevseldir.” Güzel özetlemiş.
Soru- Sanayi Bakanı Mustafa Varank, enerji kesintileri için CHP’li vekilleri ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçladı. “Milli enerji kaynaklarıyla ilgili attığımız her adımda engel oldular dedi. Saros Körfezi’nde yapacağımız terminale karşı çıktılar, o terminal yapılsaydı bugün yaşadığımız sorunu hiç yaşamayacaktık” diye konuştu. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Gafile kelam, nafile kelam. Bu ülkeyi 20 yıldır kim yönetiyor? CHP mi yönetiyor? Yıl olmuş 2022 Tuz Gölü’ndeki doğal gaz depoları 2018’de, 2019’da tamamlanacak deniyor hala tamamlanmıyor. Şimdi de 2023’e gün veriyorlar. Neden tamamlayamadınız, elinizi kim tuttu? Biz Ağustos’tan beri sizi uyardık, “Avrupa gaz depolarını dolduruyor siz kışa yeterli gaz depolamadan giriyorsunuz” dedik. Genel Başkanımız bunu defalarca söyledi. Siz sorumluluğunuzu yerine getirmemişsiniz ondan sonrada çıkıyorsunuz sizi uyaranları eleştiriyorsunuz, yol gösterenleri eleştiriyorsunuz. Sanayiciye hala Karadeniz gazı hikayesi anlatıyorsunuz. Beyefendi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez tüm sanayi 3 gün elektriksiz kalıyor. Sanayi Bakanı da mesaisini trollük yapmaya harcıyor. Yani üretim durmuş, ihracat durmuş, ne yapacağını bilmeyen sanayicimizin derdine derman olmak yerine oturduğu yerden mazeret üretiyor.
Açıkçası şunu da söyleyeyim, sabah sordum oradaki yetkili arkadaşlarıma ne oldu Saros’ta diye. Orada ne hukuk tanınmış, ne kural tanınmış. Mahkeme kararlarına rağmen Saros Körfezi’ndeki inşaata devam etmişsiniz ama yetiştirememişsiniz. Orada da becerememişsiniz. Aslında trollüğü bırakıp işinizi yapsaydınız orada yapılan tesisi de biz istemediğimiz halde, beğenmediğimiz halde yetiştirmenizin önünde engel olan CHP değil.
Soru- Numan Kurtulmuş katıldığı bir televizyon programında “Vatandaş eleştiriyor, kızıyor, hatta biraz ileri gidip bağırıyor, çağırıyor ama insan sevdiğine kızar. Çok şükür ekonomideki bu gelişmelerle birlikte biraz daha sakinlemiş vaziyette eleştiriler” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Bu ülkede insanlar kredi borcunu ödeyemediği için canına kıyıyor, esnaf pandemi döneminde aldığı sonra da ertelendi denen kredi borçları altında ezim ezim eziliyor. Ekmek kuyruklarında vatandaşlarımız “beni bu hallere düşürenlere hakkımı helal etmiyorum” diye haykırıyor, beddualar ediyor. Ama anlaşılan bunlar milletten kopmuş, kalp gözleri kapanmış milletin sesini duymuyorlar, halini görmüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendi vatandaşına kumpas kuran, milleti bir gecede çarpan, elektrik faturalarına cumhuriyet tarihinin en büyük zamlarını yapan, sanayiye üç gün elektrik ve doğalgaz vermeyerek beceriksizliğin kitabını yazan, milleti 21. yüzyılda yokluğa, kuyruklara, kıtlığa mahkum eden, esnafımızı, çiftçimizi, emeklimizi, emekçimizi perişan eden bu hükümete milletimiz sandıkta ne yapacak hep beraber göreceğiz. Onun için şimdi hikaye anlatmayı bıraksınlar… Sandıktan sonra “Dabbak sevdiği deriyi yerden yere vurur “deyip kendi kendilerini avuturlar.
Soru- Dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” ifadesini kullandı. Bu ifadelere İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu çözüm sürecini hatırlatarak tepki gösterdi. “Bu ülkeye hayır da gelecekse, kötülükte gelecekse yolu TBMM’den geçer” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Önce Sayın Genel Başkanımızın söylediği cümleyi herkes doğru okumalıdır. Genel Başkanımız bir demokrasi sorunundan bahsetmiştir. Bugün ülkemizin 784 bin kilometre karesinde en önde gelen sorun demokrasi sorunudur. Bugün Diyarbakır’da da demokrasi sorunu vardır, Adana’da da vardır, Kars’ta da vardır, Edirne’de de vardır, Ankara’nın göbeğinde de vardır. Sorunların çözüm adresinin TBMM olduğunun müellifi de Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Burada kimse kafaları bulandırmamalıdır. Sorun bugün milletimizin her bir ferdini ezen demokrasi sorunudur. Kimse şu kış gününde buluttan nem kapmasın.