CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın ilk faiz indirimini yapmasının üzerinden tam iki yıl geçtiğini, ayarı bozulan ekonomide şimdi hem faizin, hem dolar kurunun, hem de enflasyonun aynı anda arttığını belirterek, “Erdoğan’ın faiz macerası, arkasında devasa bir enkaz bıraktı” dedi.
Bu tablonun müsebbibi olan Erdoğan’ın yurtdışına çıkınca enflasyonu “dünyanın sorunu” diye anlattığını kaydeden Öztrak, “Ama Türkiye’nin neden enflasyonun şampiyonlar liginde, dünyada ilk beş ülkeden biri olduğunu anlatmadı. Bizdeki aylık enflasyonun, neden dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan daha fazla olduğunu, bunun kimin eseri olduğunu da açıklamadı. Dünyada gıda fiyatları düşerken bizde neden sürekli arttığından, gıda enflasyonunda neden dünya dördüncüsü olduğumuzdan, ülkemizde yaşanan çocuk açlığından hiç söz etmedi. Herkes biliyor, bizdeki enflasyon dünyadan falan değil, tamamı Erdoğan’dan. Erdoğan’ın, ev yapımı krizi yüzünden” diye konuştu.
Hükümetin hataları yüzünden ilk kez devletin iç borcu için ileride ödeyeceği faizin borcun anaparasını aştığını, Orta Vadeli Programa göre önümüzdeki 3 yıl boyunca, bütçeden her gün 113 milyon dolar faiz ödeneceğini ifade eden Öztrak, “Şimdi bir de millete bütçenin faiz yükünü taşıtacaklar. Bunu ödemek için milletimiz önümüzdeki üç yılda daha çok çalışacak, daha çok vergi ödeyecek. Atalarımız ne güzel söylemiş: Hilekârdan yumurta alan, içinde sarısını bulamaz” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime, Japonya’da ev sahibi takımı yenerek 2024 Paris Olimpiyatları'na katılmaya hak kazanan A Milli Kadın Voleybol Takımımızı kutlayarak başlamak istiyorum. Filenin Sultanlarının olimpiyatlarda da ülke olarak göğsümüzü kabartacaklarına, yeni başarılara imza atacaklarına yürekten inanıyoruz. Yine Sırbistan’da düzenlenen 2023 Dünya Güreş Şampiyonası’nda sporcularımız aldıkları madalyalarla bizleri gururlandırdı. Her birini ayrı ayrı kutluyoruz.
Bugün Merkez Yönetim Kurulumuzun gündeminde, son iki yıldır Hükümetin faiz konusunda, bel kıran dönüşlerinin ekonomiye etkisi, milletimizi ezen enflasyon ve işsizlik, hayat pahalılığı ve açlık, hükümetin sürekli oyalayıp, enflasyon canavarına yem ettiği emeklilerimiz, borcu borçla çevirerek günü kurtarmaya çalışan vatandaşlarımızın kredi ve kredi kartı faizlerinin artmasıyla yaşadığı sıkıntılar, ülkemizin sessiz istilası anlamına gelen sığınmacı meselesi, hükümetin ülkeyi yönetememesinin sebep olduğu çürüme vardı.
TÜRKİYE VE AZERBAYCAN TEK YÜREKTİR
MYK toplantımızda ayrıca, Karabağ’daki gelişmeleri de dikkatle değerlendirdik. Türkiye ve Azerbaycan aynı anda çarpan tek yürektir. Uluslararası hukuka göre, Karabağ’da Azerbaycan egemenliği meşrudur. Azerbaycan’ın bu süreçte sivillere zarar gelmemesi için gösterdiği özen ve barışı tesis etmeye yönelik söylemleri takdire şayandır. Azerbaycan’ın Karabağ’da düzenlediği terörle mücadele operasyonunun bölge barışına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu mücadelede şehit olanlara Allah'tan rahmet diliyoruz.
FAİZ SEBEP POLİTİKASIYLA GEÇEN 2 YILIN FATURASI DEVASA BİR ENKAZ
Siyasetçiler, yöneticiler, hep birkaç adım sonrasını düşünmek zorundadır. Vatandaştan yetki alanların, insanların, umutlu, mutlu, huzur içinde yaşadığı bir ülke için en iyisini yapma mecburiyeti vardır. Hiçbir millet umutsuzluk içinde yaşayamaz. Umutsuzluk toplumları çürütür. Yönetenler, günü birlik politikalarla, hamaset dolu sözlerle, yarının sorumluluğundan kaçamazlar. Maalesef ülkemiz, tam da böyle bir anlayışın elinde, yönetilmemektedir, çürümektedir. Erdoğan’ın burnunun dikine giderek, ilk faiz indirimini yapmasının üzerinden tam iki yıl geçti. Mayıs ayındaki seçimlerin ardından çakma ekonomist çark etti. Hem de ne çark! Ekonomiyi daha önce dolandırıcı ilan ettiği bakanla, ABD’den ithal ettiği Merkez Bankası başkanına bıraktı. Onların da ilk işi Erdoğan’ın izlediği politikaları irrasyonel ilan etmek oldu. Seçimden önce yüzde 8,5 olan politika faizini üç ayda dörde katladılar. Erdoğan’ın faiz macerası, arkasında devasa bir enkaz bıraktı.
BU ENFLASYON EV YAPIMI
Daha üç yıl önce, yüzde 19 olan politika faizi şimdi yüzde 30. 8 lira 65 kuruş olan bir doların değeri şimdi 27 lira 20 kuruş, yüzde 19 olan enflasyon şu anda yüzde 50. Dahası, Erdoğan seçim öncesinde, “Yılsonunda yüzde 20’ler seviyesinde olacak” dediği, millete söz verdiği enflasyonun yılsonunda yüzde 65 olacağını da orta vadeli programda kabul etti. Ancak bu tablonun müsebbibi Erdoğan yurtdışına çıkınca ABD’de yine sorumluluktan kaçmaya başladı. Enflasyonun “dünyanın sorunu” olduğunu anlattı, tabii Türkiye’nin neden enflasyonun şampiyonlar liginde, dünyada ilk beş ülkeden biri olduğunu anlatmadı. Bizdeki aylık enflasyonun, neden dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan daha fazla olduğunu, bunun kimin eseri olduğunu da açıklamadı. Dünyada gıda fiyatları düşerken bizde neden sürekli arttığından, gıda enflasyonunda neden dünya dördüncüsü olduğumuzdan, ülkemizde yaşanan çocuk açlığından, hiç söz etmedi. Kendi politik hataları nedeniyle Türkiye’nin, nasıl Dünya Sefalet Endeksi’nde, ilk 40’a giren tek OECD üyesi ülke haline geldiğini, ülkeyi Sefalet Endeksi’nde Sudan ile Surinam arasına nasıl sıkıştırdığını da anlatmadı. Bu verimli topraklarda, bu genç nüfusumuzla, G20 ülkeleri arasında Arjantin’le birlikte, neden Sefalet Şampiyonu olduğumuzdan ise hiç söz etmedi. Herkes biliyor, bizdeki enflasyon dünyadan falan değil, tamamı Erdoğan’dan. Erdoğan’ın, ev yapımı krizi yüzünden.
ERDOĞAN’IN SORUMLULUKTAN KAÇIŞ PLANI
Şimdi Erdoğan ABD’de yeni vitriniyle birlikte, “2024’ün ilk çeyreğinde enflasyonu düşüreceklerini” anlatıyor. Beyefendi 2023’ü gözden çıkarmış, önümüzdeki yıla randevu veriyor. Onu da göreceğiz. Arkadaşlarının başarılı olacaklarını da söyleyerek, sorumluluğu onlara yıkıyor, yeni çarklara ve kaçışlara zemin hazırlıyor.
O KADAR OYNADILAR Kİ AYAR TUTMUYOR
Saray ve şürekası ekonominin ayarlarıyla öyle bir oynadılar ki, artık ekonomi ayar tutmuyor. Faizlerin seçimden sonra dörde katlanmasına, Merkez Bankasının arka kapısından, döviz satışının sürmesine rağmen, paramız pul olmaya, enflasyon azmaya devam ediyor. Merkez Bankası, hafta içinde politika faizini yüzde 25’ten yüzde 30’a yükseltti. Böylece seçimlerden sonra politika faizi toplamda 21,5 puan birden arttı. Merkez Bankası’nın kısa vadeli faiz haddinin yüzde 30’lara çıktığını en son 2003 yılının Ekim ayında görmüştük. Yani tam 20 yıl önce görmüştük. Merkez Bankası’nın piyasaya borç verme faizi yüzde 31 iken, İstanbul Ticaret Odasının enflasyonu yüzde 20,3’tü. Dolar kuru da o gün 1 lira 40 kuruştu. Bugün TCMB’nin politika faizi yine yüzde 30, ama gerçekleşen İTO enflasyonu yüzde 74. 1 Dolar da 27 lira 20 kuruş. Bu işlerin nasıl raydan çıktığını açık seçik ortaya koyuyor. Bu kadar faiz artırıyorlar, dolar da, enflasyon da artık tınmıyor. Bunun Sarayın güven vermeyen siyasetinden kaynaklandığının tüm dünya farkında. Erdoğan daha önce Mayıs ayındaki seçimden hemen önce, “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece, faiz yükselemez, faiz devamlı düşecektir. Göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecek...” diyordu. Sonuç? Sonuç tam tersi oldu. Faiz de uçtu, enflasyon da uçtu.
HİLEKÂRDAN YUMURTA ALAN, İÇİNDE SARISINI BULAMAZ
Tarihimizde ilk kez devletin iç borcu için ileride ödeyeceği faiz, borcun anaparasını aştı. Bütçenin faiz giderleri şaha kalktı. 1975-2002 döneminde bütçeden her gün yapılan faiz ödemesi yaklaşık 24,5 milyon dolardı. 2003-2023 döneminde söz konusu ödeme, 73 milyon dolara çıktı. Son Cumhurbaşkanının imzasıyla yayınlanan Orta Vadeli Programa göre ise 2024-2026 döneminde devletin bütçesinden her gün yapılacak faiz ödemesi yaklaşık 113 milyon dolar olacak. Milletin bankalara olan borcunun artan faiz yükü yetmedi, şimdi bir de millete bütçenin faiz yükünü taşıtacaklar. Bunu ödemek için milletimiz önümüzdeki üç yılda daha çok çalışacak, daha çok vergi ödeyecek. Atalarımız ne güzel söylemiş: “Hilekârdan yumurta alan, içinde sarısını bulamaz.”
IMF BİLE SÖYLÜYOR
Milletin gelirini enflasyonla pul eden hükümet, şimdi milletin kredilerini kesme, kredi kartlarına sınır getirme hazırlığında. Diğer taraftan son faiz kararından sonra, ihtiyaç kredilerinin faizleri yüzde 60’a dayanmış vaziyette. Kredi kartı gecikme faizleri başını alıp gitmiş durumda. Borcu borçla çeviren vatandaşlarımız için hayatın giderek zorlaşacağı bir dönem başlıyor. Nitekim, ilk 9 ayda icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 60’a yakın artmış. 10 milyonun üzerine çıkmış. İlk 8 ayda 95 bin çeke karşılıksız işlemi yapılmış. Karşılıksız çek tutarı yüzde 163 artışla, 31 milyar 400 milyon liraya yükselmiş. Uluslararası Para Fonu bile Türkiye ile ilgili son 4. madde gözden geçirme raporunda, yüksek enflasyonla artan konut ve gıda harcamalarının dar ve sabit gelirle çalışanların boğazını nasıl sıktığını anlatıyor.
BORSAYA DİKKAT… DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN
Ülkede çalışanların yarısından fazlası açlık sınırının altındaki asgari ücret ya da civarında bir ücrete talim ediyor. Çalışmayan aç, çalışan da aç. Millet sadece yoklukla değil, açlıkla da sınanıyor. Diğer taraftan, elinde biraz parası olan da eriyip gitmesin diye borsaya yöneliyor. Olmayacak hisseler, olmayacak fiyatlara çıkıyor. Hükümetin kerameti kendinden menkul sözde alimleri de, “Borsaya yatırım yapın” fetvaları veriyor. Yarın öbür gün buraya para yatıranların, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaları ve bir kere daha piyasanın köpekbalıklarına yem edilmeleri eğer tedbir alınmazsa kaçınılmaz. Parası olan vatandaşlar da, paralarını hızla yurt dışına kaçırıyor. Son 3 yılda vatandaşların yurt dışı portföy yatırımları 4 katına çıkmış.
EKONOMİ VE DEVLET YÖNETİMİ ÇÜRÜYOR
Değerli hocamız Korkut Boratav’ın ifade ettiği gibi ekonomide çökmeden çok daha tehlikeli bir süreci yaşıyoruz. Ekonomi ve devlet yönetimi çürüyerek dağılıyor. Sadece çökme olsa, çöken kaldırılır. Ama bu çürüme öylesine sinsi ki, burunlar bu kokuya yavaş yavaş alıştırılıyor. İnsanlar yaşanan felaketi giderek kanıksamaya başlıyor. Saray, şürekası ve ekonominin parazitleri bu leş kokulu ortamda semiriyor, milletimiz her geçen gün daha fazla eziliyor.
BUNLARIN EMEKLİYE ETTİĞİNİ AKREP ETMEZ
Bu çürüyen yönetimin, emekliye ettiğini akrep etmez. Emekliyi Haziran’da mağdur ettiler maaş artışı vermediler. Sonra tepkiyi görünce Ekim’de emekli aylığına düzeltme diye bir fısıltıyı emeklilerin kulağına üflediler. Ama Erdoğan ABD dönüşü “Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir” dedi. Emekliye kapıları önümüzdeki senenin başına kadar kapadı. Şimdi bakanları ve partisi lafı çevirmek için kıvranıp duruyorlar. Biri çıkıyor “Bütçenin durumu malum, idare etmek lazım” diyor. Bütçeyi idare edecek emekliyi mi buldunuz? Yandaşlarınızı idare edin. Öbürü, “Zam olmasa da bir ikramiye olabilir” diyor. Cumhurbaşkanı yardımcısı da, “Yılsonuna kadar inşallah düzenleme yapacağız” diyor. Badel Harabül Basra… Basra harap olduktan sonra…
BAKAN BEY SORUN ÇÖZMENİN DEĞİL, ÖNLÜĞÜN PEŞİNDE
Bu çürüyen rejimde, çocuklar okula aç gidip geliyor. Bu ülkenin vatandaşları hep bir ağızdan “Çocuklara her gün okulda bir öğün ücretsiz yemek” isterken, talep ederken hükümet olan yemeği de kaldırıyor. Bakan Bey, öğrencilerin açlığıyla uğraşacağına, Atatürk’e hakaret eden öğrenciler yetiştiren bu çarpık eğitim sistemini düzeltmek için kafa yoracağına, özel okullarda asgari ücret altında çalıştırılan öğretmenlerimizin derdine derman bulacağına, öğretmenlere önlük giydirmenin peşinde.
ERZURUM’DA VATANDAŞIN DEDİĞİ
Dünyada tarımın başladığı, bastonu diksen yeşerten bu bereketli topraklarda, yoksulluğu geçtik açlığı konuşuyoruz. Erzurum’da piyasanın az altında fiyata bir kilo et alabilmek için insanlar sabahın 6.00’sında kuyruğa giriyor. Kimi görüntü alan basın mensuplarından utanıyor, kimi “Çek kardeşim yönetenler halimizi görsün” diyor. Kuyruktaki bir vatandaş, “Bizi bu hale koyanların vicdanları rahat mı?” diye soruyor. Bir başkası da araya girerek “Suç bizde. Her defasında bunlara oy veriyoruz” diye hayıflanıyor.
200 LİRALIK YAKIT İBREYİ OYNATMIYOR
Ekim ayında elektriğe yüzde 30 civarında zam haberleri geliyor. Seçimden önce ülkenin dört yanından petrol fışkırıyordu. Hatta öyle bir petrol bulunuyordu ki, “Çıktığı gibi traktörüne koy, çalıştır” diye hikayeler anlatılıyordu. Şimdi, mazot da benzin de 40 lirayı buldu. 200 liralık yakıt alsan, ibre kırmızıdan yukarı çıkmıyor, ama Erdoğan dışarıda gazetecilere “İstanbul’da Enerji hub’ı kurmaktan” bahsediyor. Biz, “Zamlar zam olmaktan çıktı, zulme döndü” demiştik. Artık en yakınlarındaki ortakları bile, “Bu enflasyon, bu pahalılık azap değil de nedir” diye soruyor.
ERDOĞAN’A HER ŞEY LGBT RENKLERİNİ HATIRLATIYOR
Ama Hükümet hiç oralı değil, Erdoğan’ın aklında varsa yoksa LGBT renkleri var. “Ona her şey LGBT renklerini hatırlatıyor…” En son yandaş basına, BM duvarlarında LGBT renklerini gördüğünü anlatıyor. “Buradaki liderlerden bir tanesi LGBT’ci” diye onlarla dedikodu yapıyor. Bunun üzerinden aile, ahlak dersleri anlatıyor. Ya gerçekten kendi de şürekası da dünyadan habersiz, ya da bilerek Birleşmiş Milletlerin “Sürdürülebilir Kalkınma” hedeflerini anlatan boyalı merdivenlerine, salon süslemelerine “LGBT renkleri” diyor. Arkasına da seçim taktiği olarak kullanacağı belli olan, Anayasa değişikliği önerisini ekliyor. Buradan bu arada TÜİK yetkililerini de uyaralım. İnternet sitenizden, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri sayfasını kaldırmazsanız, sizin de Erdoğan’ın hışmına uğramanız yakındır.
KALKINMADAN BİHABER
Erdoğan “kalkınmadan” bihaber, ama milleti bölmekten, içinden düşman çıkartmaktan bir türlü vazgeçmiyor. Erdoğan gerçekten aile yapısını önemsiyorsa, ülkede aileleri asıl dağıtanın, boşanmaları artıranın, ahlakı bozanın, kendi eseri olan enflasyon, hayat pahalılığı, geçim derdi olduğunu kabul etmelidir. Geçen yıl bu ülkede 181 bin çift boşanmış, hızı artıyor boşanmalar. Erdoğan önce ekonomiye bunları önlemek için bir çözüm aramalıdır. Milleti bölmek için yalana dolana, gözünü boyamak için Anayasa değiştirmeye sarılacağına, asıl bulabiliyorsa, bu çürümüşlüğe çare bulmalıdır.
TAHMİN DEĞİL, ATMASYON
Bu çürüyen rejimde, devlet yönetimi ve kurumlar da büyük bir hızla çürüyor. Sayıştay’ın her tarafı budanmış, sansüre uğramış raporlarıyla bile, devlet yönetiminde nasıl bir çürümenin yaşandığı ortada. Kurumlar Sayıştay’a bilgi vermiyor, verende yarım yamalak veriyor. Gelir tahmini yapıyorlar, gerçekleşme tahminden yüzde 25 bin 316 oranında sapıyor. Bu tahmin mahmin değil bu tamamen atma, atmasyon. Millete sabır telkin eden, ama itibardan hiç tasarruf etmeyen Sarayın yıllık harcamaları yapılan revizyonlarla 6 milyar liraya dayanıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın milyonlarca lira yardım ettiği dernekte antrenör var, sporcu yok. İhaleler bölüne bölüne yasal sınırın altına düşürülüyor, ihaleyle alınması gereken mal ve hizmetler, doğrudan temine dönüştürülüyor. İstisna maddesine uymadığı halde pek çok ihale istisna maddesi kullanılarak yapılıyor.
DÖVİZLE BORÇLANMANIN FATURASI
Hükümete, “Dövizle borçlanmayın, döviz borçlarını Türk Lirası’na çevirin” dedik durduk. Biz bunları söylerken, “Tek kuruş vermiyoruz” dedikleri döviz garantili KÖİ projelerine Sayıştay raporlarına göre milletin bütçesinden milyarlarca lira aktarmışlar. Şehir hastanelerine ödenen garantilerin hesabı ise belli değil. Hazine Garantili borçlar, tek bir yılda kur farkından dolayı tam 123 milyar lira artmış. Yetmez, Hazine’nin borç yükü seçimden bu yana 1 trilyon 287 milyar lira artarken, bu artışın 963 milyar lirası, yani yüzde 75’i, dörtte üçü döviz cinsi borçların TL karşılığındaki artıştan gelmiş.
REİS ÖYLE DEMEK İSTEMEDİ
Bu çürüyen rejimde, bir taraftan milletimiz hızla kutuplaştırılırken, Cumhuriyetimizin üstüne inşa edildiği milletin birliği ve dirliği giderek yok oluyor. Yeni yeni millet tanımları ortalarda dolaşıyor. İtalyan Başbakanı, “Ülkemi Avrupa’nın sığınmacı üssü yaptırmam” derken, Ürdün Kralı, “Daha fazla sığınmacıya ev sahipliği yapacak gücümüz ve kaynağımız yok. Suriyeliler geleceklerini misafir oldukları ülkelerde değil, kendi vatanlarında aramalıdır” diyerek ülkesinden yana tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor. Ama Erdoğan yurt dışındaki ortaklarına “5 milyon mülteciye ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz” diyor. Bir de onlara bizi şikayet ediyor. Ülkede tepkiler çığ gibi büyüyünce, bu kez, partisinin Grup Başkanvekili yurt içinde, “Reis öyle demek istemedi” diye top çevirmeye kalkıyor.
ERDOĞAN SOROS 8 YIL ÖNCE NE DEDİYSE ONU YAPIYOR
Buradan tekrarlayalım. Erdoğan’ın sözleri de misyonu da gayet açıktır. Herkese Sorosçu diye saldıran BOP Eşbaşkanı, Soros bundan 8 yıl önce bu sığınmacılarla ilgili olarak ne dediyse onu aynen tatbik etmektedir. Soros, sığınmacılarının Türkiye’de durmasının “Daha ucuz ve daha verimli” olduğunu söylemiştir. “Avrupa ve Türkiye arasında yapılacak bir anlaşmanın temel hedefinin bu olması gerektiğini” de yazmıştır, anlatmıştır. Sarayda oturan Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı da, AB ile Geri Kabul Anlaşmasını tereddütsüz imzalamıştır. Üç para beş kuruş karşılığında, Türkiye’yi AB üyesi yapmaktan vazgeçmiştir.
BENLİĞİNİ BİLMEYEN, BAŞKA MİLLETLERE YEM OLUR
Şimdi Saray ve şürekası bir taraftan, “Milletin çeşitliliği” laflarını ortaya atmaktadır. Diğer taraftan da yandaş gazetecilere, sığınmacıları bağrımıza nasıl basmamız gerektiğini anlatan videolar çektirmektedir. Bu izan fukaraları da, “Sığınmacılarla tek milletiz” demeye kadar işi götürmektedirler. Büyük devlet adamı önderimiz Atatürk’ün ifadesiyle, "Millî benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.” Kendi aklınca ithal bir millet yaratmak isteyenler, kürekleri tarihimizin akışının tersine çekmeye çalışan, emperyalizmin projelerinin maşaları, dün olduğu gibi bugün de hezimete uğrayacak, bu girişimleri tarihin tozlu rafları arasında yerlerini alacaktır. Biz, canımız ve kanımız pahasına aldığımız, Anadolu ve Rumeli topraklarının, kirli hibrit savaş oyunlarıyla, emperyal heveslere peşkeş çekilmesine dün izin vermedik, bugün de izin vermeyeceğiz.
MAFYA, VARLIK BARIŞIYLA PARAYI TÜRKİYE’YE NASIL GETİRDİĞİNİ ANLATIYOR
Bu çürüyen rejimde, kurumların, kavramların, düşüncelerin yanında, belki de en çok, devletin temel direği olan adalet çürüyor. Ülke vahşi batıya döndü… Her gün ülkenin bir köşesinden çatışma haberleri geliyor. Hatay’ın seçilmiş milletvekili, gerçekleri yazan gazeteciler içeride, yasadışı bahis baronlarının, mahkemelerce serbest bırakılması için, oyun üstüne oyun oynanıyor. Azerbaycan’ın mafyasını Antalya’da vuruyorlar, yeğenine İstanbul’da ateş açıyorlar. Arabalarda tam otomatik suikast silahları bulunuyor. Gürcü mafyası Trabzon’da, İsveç mafyası İstanbul’da çatışıyor. İsveç basınının yaptığı, “Kara Mamba lakaplı mafya şefinin parayla Türkiye Cumhuriyeti pasaportu aldığı” haberleri, yazılıp çiziliyor. Bu kara düzenin sahipleri kara paralarını da yanlarında getiriyor. Esenboğa’da yakalanıp yerlere yatırılan mafya, yurt dışından getirdiği paraları, Varlık Barışı’yla ülkeye nasıl sorgusuz sualsiz soktuğunu ifadesinde tek tek anlatıyor. Hep söyledik, Türkiye’nin kaynağı belli, güvenli, anlık değil sürekli yeni iş imkanları, aş sağlayan temiz finansmana ihtiyacı var. Ama yönetenlere güven kalmayınca sermaye kaçıyor. Bu defa cin fikirler devreye giriyor. Aflarla kirli parayı yıkama merkezine dönen ülkemiz, mafyalara cennet, vatandaşa cehennem oluyor.
MÜJDELEDİKLERİ PARA, ANKAPARK’IN ALTINA GÖMDÜKLERİ KADAR
En son Hazine ve Maliye Bakanı, Dünya Bankası’ndan 800-900 milyon Avro borç bulduklarını sosyal medya hesabından duyuruyor. Oysa bulduk diye bayram ettikleri bu para, üç aşağı beş yukarı bunların müstafi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının, yıllar önce Ankapark’a gömdüğü para kadar. Soruyoruz, yatırımı, ihracatı bırakmışlar her yerden borç dilenen, sonra da “895 milyon Avro borç bulduk” diye sevinen, sosyal medyada duyurular yapan dünyada başka kaç tane hükümet vardır.
SARAYIN ÜMİDİ MUHALEFETİ DAĞITMAK
Bu Hükümet bu ülkenin, bu milletin hiçbir derdine derman olamaz. Seçimden sonra yaptığı ve yapmadıklarıyla bunu ispatladı. Şimdi Erdoğan, Partisinin yüzde 30’un da altına inen oyuyla seçim kazanmak için her yolu deniyor. Bütün ümidi, muhalefeti ne yapıp edip dağıtmak. Yüzde otuzla ülkenin yüzde yüzüne el koymak. Havuz gazetelerinde kendi belediyelerinin rezilliklerinin üstünü örtüyor, bizim belediyelerimize ise kara çalmaya devam ediyor. Hükümet belediyelerimizin hizmetlerini önlemeye çalışırken, iktidarın çoğunlukta oldukları belediye meclisleri de hemşerileri için çalışan CHP’li başkanları engelliyorlar. Ankara'da atık su arıtma tesisi için bulunan dış kaynaklı krediyi Erdoğan onaylıyor ama cumhur ittifakının çoğunlukta olduğu Belediye Meclisi buna taş koyuyor. İstanbul’da Belediyemizin, otizmli ve down sendromlu çocukların kullandığı merkez haline getirdiği spor tesisini kendi ilçe belediyelerine devrediyorlar. Özel ihtiyacı olan çocuklarımıza verilen hizmeti engellemeye çalışıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. CHP’li başkanların yönettiği belediyelerde, vatandaşlarımız rahat bir nefes alıyor. Daha önce almadıkları hizmeti alıyorlar.
Kongrelerimizi bitiriyoruz. Yarın Parti Meclisimiz Kurultay tarihine karar verecek. Bu ülkenin aydınlık yarınlarına inananlar olarak, bu süreçten de yenilenerek, güçlenerek çıkacağız. Ülkemizi, kifayetsiz muhterislerin elinden kurtaracak yolun kapısını açacağız. Milletimizi bölüp parçalayarak yalanla, hileyle, hurdayla siyaset yapmanın sonuna gelindi. Meydanlarda söylenen yalanların faturası ağır oldu. Milletimiz önümüzdeki seçimlerde kendine bunca zulmü reva görenlere, sandıkta mutlaka gereken cevabı verecektir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- CHP’nin hemen her kongresinde çıkan kavgaları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bütün partilerde olduğu kadar bizde de kongre süreçlerinde istenmeyen manzaralarla karşılaşabiliyoruz. Bunlar hakkında da gerekli incelemeleri yapıyoruz. Ama öyle görünüyor ki, bu soruyu soranlar bizim kongrelerimizde uygar tartışmaları da kavga diye sınıflandırıyorlar. Kongrelerdeki her demokratik tartışmayı “CHP’nin her kongresinde kavga var” diye sunmanın ve sormanın da neye hizmet ettiğini dinleyenlerin takdirine bırakıyoruz. Bu soruyu soranların bugüne kadar Erdoğan’a bakanlar kurulunda çıkan kavgaları, tekme tokat iddialarını, cumhur ittifakı partilerinin kongrelerinde uçan sandalyeleri sorup sormadığını da doğrusu merak ediyoruz.
Soru- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İstanbul adayının Muharrem İnce olacağı iddia ediliyor. Sizin bu konuya ilişkin bir yorumunuz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Biz bir başka partinin hep söylüyorum içişleriyle ilgili, tercihleriyle ilgili yorumda bulunmamayı tercih ederiz. Bu soru vesilesiyle de bir rahatsızlık geçiren İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e de bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Soru- Ankara geçtiğimiz haftalarda yapılan bir operasyonda tutuklanan, hakkında suç örgütü lideri suçlaması olan kişinin eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla olduğu iddialarını konuşuyor. Bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “MHP vefanın ve siyasi ahlakın bir gereği olarak Sayın Süleyman Soylu’nun sonuna kadar arkasındadır” açıklamasını yaptı. Siz bu desteği ve zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Vefayla, siyasi ahlakla bunun ne alakası var? Bu kişiyi tutuklayan bu ülkenin İçişleri Bakanlığı. Siyasi ahlak bir suç söz konusuysa o suçun üstüne amasız fakatsız gitmeyi gerektirir. Kendi ittifaklarının İçişleri Bakanı bu soruşturmayı yürütüyor. Şimdi bu soruşturma süreci devam ederken Bahçeli’nin Soylu’nun arkasındayız açıklaması manidardır. Bu aynı zamanda soruşturmaya müdahale anlamına gelir. Diğer taraftan yerel seçimlerde işbirliği tartışılırken MHP’den gelen bu açıklama AK Parti Genel Başkanını yargıya müdahale etmeye davet olarak da okunabilir. Kaldı ki, Bahçeli’nin mafya yapılarıyla münasebetleri fotoğraf albümleriyle ortadadır. Sakladığı bir hususta değildir.
Soru- Sayın Öztrak, yakın zamanda Özgür Özel’in bir açıklaması olmuştu. Milletvekili aday listeleri açıklanırken Sadullah Ergin’i gördüğümde isim benzerliğimi diye düşündüm. 39 milletvekilini gördüğümüzde şaşırdık şeklinde. Daha sonra Bülent Tezcan’ın bir açıklaması oldu. Helalleşme çağrısını videolardan öğrendik. Bunun bir istişare süreci olmadı şeklinde. Acaba bu seçmende CHP içerisinde istişare kültürünün yerleşmediği ya da antidemokratik uygulamaların olduğu şeklinde yorumlanıyor mudur? Ya da gerçekten de haberleri yok muydu? Bu cümleleri, bu açıklamaları neyin üstüne yaptılar?
Faik ÖZTRAK- Ben genellikle partimizin içişleriyle ilgili olarak burada konuşmayı tercih etmiyorum. Ama şunu söyleyeyim, hiçbir zaman bu dönemde olduğu kadar partinin içinde istişare mekanizması işlememiştir.