CHP Sözcüsü Öztrak, 20 yıllık metal yorgunu, eskimiş, çürümüş ve paslanmış Saray Hükümetinin “Yeni model”, “Çin modeli” söylemlerini eleştirerek, “Çin bile, sizin Çin modeli dediğiniz ucuz emeğe dayanan bu modelden vazgeçti. Beyler, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakere masasına oturmuş bir Türkiye’yi, ucuz emek ülkesi yapmayı öneriyorlar” diye konuştu.
Öztrak, “’Çin modeli uygulayacağım’ diyen Erdoğan, ekonomiye artık Çin işkencesi yapmaktadır. Milletimizi her geçen gün daha da fakirleştirmektedir” dedi.
Hükümetin yeni dediği modelin milletin servetini yok pahasına dış güçlere peşkeş çekmek, milleti fukaralığa mahkûm etmek anlamına geldiğini anlatan Öztrak, “Bunun adına ‘yeni’ denmez. Dense, dense ‘iflasın ilamı’ denir” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan’ın hataları yüzünden Türk Lirası’nın üç ayda Dolar karşısında yüzde 39, Bulgar Levası karşısında yüzde 36, Pakistan Rupisi karşısında yüzde 36, Taliban yönetimindeki Afganistan’ın para birimi Afgani karşısında yüzde 29 değer kaybettiğini belirten Öztrak, “Maşallah Taliban’ın ekonomi bilgisi, ‘Ekonominin kitabını yazdım’ diyen Erdoğan’a taş çıkartır oldu” dedi.
CHP’nin TÜİK ziyaretinde kapıların kapatılmasını da değerlendiren Öztrak, “Milletvekiline, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına, bürokrasinin kapılarını kapatmak, milletin hakkını, hukukunu inkâr etmektir. Milli iradeyi yok saymaktır” diye konuştu. Erdoğan’ın “O kurumlar sadece bana hesap verir” dediğini kaydeden Öztrak, “Beyefendi, milletvekilleri her yere girer ve millet adına hesap sorar. Gerekirse gelir Sarayda sana da hesap sorar” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın CHP’nin TÜİK ziyaretiyle ilgili “İnsan utanır, insan davet edilmediği yere gitmez” sözlerini de anımsatan Öztrak, “Asıl utanmazlık; kendisine ‘aptal olma’ diye mektup yazan, bir ülke başkanının suratına o mektubu çarpmak yerine, onunla bir kare resim çektirip caka satmak için ayağına koşmaktır. Bir başka ülkenin uçakları İdlib’de 36 askerimizi şehit ettiğinde, bunun hesabını soramamaktır. O ülke başkanının Sarayının kapılarında dakikalarca bekletilmektir. Bunun da o ülkenin resmi televizyon kameralarının kronometre tutarak çekmesine izin vermektir” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Dün kaybettiğimiz, yol arkadaşımız, önceki dönem Genel Başkan Yardımcımız Emel Yıldırım’a, Allah’tan bir kez daha rahmet diliyoruz. Acımız büyük. Kıymetli ailesine, sevenlerine, uzun yıllar hizmet verdiği basın camiasına ve tabi ki Cumhuriyet Halk Partisi ailesine, sabır ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Yine bugün Mülkiye’nin efsane hocası, ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim insanı, çok kıymetli Hocam Tuncer Bulutay’ın vefatını üzüntüyle öğrendik. Tuncer Hocamıza Allah’tan rahmet, ailesine, Mekteb-i Mülkiye camiasına ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.
BECERİKSİZLİKLERİNE YENİ MODEL KILIFI GEÇİRİYORLAR
Devlette yönetim krizi ülkemizi buhrana sürükledi. Tek adam vesayet rejimi milli paramızı pul etti. Erdoğan Şahsım Hükümeti, milletimizi pahalılığa, işsizliğe ezdirdi. Liyakatsizlik ve kibir, cüzdanlarımızı da, tencerelerimizi de boşalttı. Milletimizi perişan etti. Şimdi tüm bunların müsebbipleri sebep oldukları buhrana kılıf bulmaya uğraşıyorlar. “Faiz yerine yatırım temelli ekonomi modeli” getireceklermiş. 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkeyi 20 yılda kim bu hale getirdi? Ülkemizi faizcilere, manipülatörlere, spekülatörlere, kara paracılara 20 yıldır kim teslim etti? Buradan açıkça ifade edeyim, bu defa ülkeyi yönetenler, “Kandırıldık, Allah bizi affetsin” diyerek bu işten sıyrılamazlar. Beceriksizliklerine, akılsızlıklarına “Yeni Model” kılıfı geçirip, milletimizi kandıramazlar.
BUNA YENİ DEĞİL, İFLASIN İLAMI DENİR
Allah aşkına bu hükümet kim, yenilik kim? Bu hükümet 20 yıllık metal yorgunu bir hükümet, eskimiş, çürümüş, paslanmış. Adım atacak takati kalmamış. Bunların “Yeni” dediği, ülkenin, milletin servetini yok pahasına dış güçlere peşkeş çekmek. Milleti fukaralığa mahkûm etmek… Bunun adına “yeni” denmez. Dense, dense “iflasın ilamı” denir.
SEÇİM, SEÇİM, SEÇİM
Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda, tüm bu konuları ve devletteki yönetim krizinin, her gün biraz daha harladığı buhranı değerlendirdik. Yönetimin beceriksizliği ve liyakatsizliği, ülkede ağır bir güven krizine ve buhrana yol açmıştır. Şimdi artık yapılması gereken bellidir: Seçim, seçim, seçim.
MİLLETİN SESİ MERSİN’DEN YÜKSELDİ
Hafta sonu; “Milletin Sesi” Mersin’den yükseldi. Hemen seçim talebi, Türkiye’nin dört bir yanından duyuldu. Erdoğan elbette bunu duymazdan gelmeye kalktı. Ama ses o kadar güçlüydü ki, gözü, kalbi mühürlenmişler dışında herkes gördü, herkes duydu. Milletimiz Mersin’den, “Patates, soğan güle güle Erdoğan” diyerek, mesajını çok net verdi. Biz diyoruz ki; artık geliyor, gelmekte olan… Sandık bugün yarın gelecek ve milletimiz kendi kararıyla, bu zulümden kurtulacak…
BİZİM MECLİSİMİZ GAZİ MECLİSTİR
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis sıradan bir Meclis değildir. Bizim Meclisimiz, emperyalizme karşı dünyanın en şanlı savaşlarından birini vermiş, gazi bir meclistir. Dünya parlamentoları arasında da müstesna bir yere sahiptir. Gazi Meclisimiz, bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yaparken, bir yandan da milletimizin iradesine, hakkına, hukukuna, şan ve şerefine sonuna kadar sahip çıkmıştır. Devletimizin kurucusu, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le, Başkomutanlık yetkilerini savaş sırasında paylaşırken bile, son derece kıskanç davranmıştır. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üyesi olmak, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren o saygın heyetin, şerefine mirasçı olmak demektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun şerefli üyeleri, kendilerini seçen milletimizin hakkına, hukukuna, hep titizlikle sahip çıkmıştır, bundan sonra da çıkacaktır.
SARAY, MECLİS’E VESAYET GÖMLEĞİ GİYDİRMEK İSTİYOR
Ama Ucube Şahsım Yönetimi, işbaşına geldiğinden bu yana Meclis’i, milletvekillerinin iradesini, her gün biraz daha kuşatmaya çalışmaktadır. Milli iradeyi, Meclis binasına hapsetmeye uğraşmaktadır. Milletvekillerinin yürütmeyi denetlemesini, kamu kurumlarından bilgi almasını, milletin hakkını sormasını, engellemeye cüret etmektedir. Sarayın ağır vesayet gömleğini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giydirmeye çabalamaktadır.
MİLLETVEKİLİ GEREKİRSE SARAYA DA GELİR, HESAP SORAR
Son genel seçimlerde, 11 milyon 354 bin 190 yurttaşımızın oyunu almış, Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı, yanında milletvekillerinden oluşan bir heyetle, 3 Aralık 2021 tarihinde TÜİK’e gittiğinde yaşananlar bunun en son örneklerinden biridir. Herhalde bu heyet oraya çay, kahve içmek için gitmedi. Asgari ücretlinin, emeklinin, memurun, işçinin yani en az 40 milyon yurttaşımızın geçiminde, en temel belirleyici olan enflasyon hesaplarındaki, bariz makyajları sorgulamak için gitti. O gün demokrasi tarihimize, kapkara bir leke olarak geçti. Sarayın kibirlisinin verdiği talimatla, TÜİK Başkanı, kurumun kapılarını, Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanına ve milletvekillerine kapattı. Sarayın kibirlisi Erdoğan; “Devlet kurumlarının milletvekillerine, Ana Muhalefet Partisi Liderine, hesap verme sorumluluğu yok” dedi. “O kurumlar sadece bana hesap verir” dedi. Ben buradan söyleyeyim beyefendi, milletvekilleri her yere girer ve millet adına hesap sorar. Gerekirse gelir Sarayda sana da hesap sorar.
MİLLETVEKİLİNE KAPI KAPATMAK, MİLLETİN HUKUKUNU İNKAR ETMEKTİR
Milletvekiline, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına, bürokrasinin kapılarını kapatmak, milletin hakkını, hukukunu inkâr etmektir. Milli iradeyi yok saymaktır. TBMM’nin yetkilerini gasbetmektir. Demokratik kural ve teamülleri yok saymaktır. Bu; vesayetçi kafanın daniskasıdır, dik alasıdır.
BİR SÖZÜMÜZ DE TBMM BAŞKANINA
Tabi bu arada bir sözümüz de TBMM Başkanına; bir AK Parti Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisinin yönettiği belediyelerden birine gelse, belediyeden bilgi almak istese, zabıtalarda o AK Parti milletvekilini kapıdan çevirse, acaba TBMM Başkanı yine böyle sessiz kalır mıydı? Tüm milletvekilleri bilmelidir ki, bugün muhalefet milletvekillerine, devletin kapılarını kapattıran kibir abidesi, yarın onları da devlet kapısından içeri almayacaktır.
MUHALEFETTE OLMAYI YAŞAYARAK ÖĞRENECEKLER
Buradan bir kez daha söyleyelim. Hükümet bütün yönetim sistemlerinde vardır. Ama muhalefet sadece demokrasilerde olur. Erdoğan’a tavsiyemiz, muhalefetin önemini, kuvvetler ayrılığının değerini, bir an evvel idrak etmesidir. Çünkü ilk sandıktan sonra, kendileri muhalefetin ne olduğunu, millete muhalefette nasıl hizmet edileceğini, yaşayarak öğrenmek zorunda kalacaktır.
ERDOĞAN’I DIŞ GÜÇLER Mİ KONUŞTURUYOR
Bugün ülkemizde, Erdoğan Şahsım Hükümetinin, beceriksizlikleri ve liyakatsizlikleri nedeniyle, paramızın, Dolar ve Avro karşısındaki değeri yerlerde sürünüyor. Ülkeyi yöneten Cumhur Koalisyonu, her gün buna bir kulp takmaya çalışıyor: Efendim “Bunun nedeni ekonomik değilmiş. Neden dış güçlermiş.” Erdoğan her konuştuğunda Dolar, Avro şaha kalkıyor. E o zaman Erdoğan’ı dış güçler mi konuşturuyor? Merkez Bankası’nın yedek akçelerine kim çöktü? Dış güçler mi çöktü? Hini hacette kullanılacak bu yedek akçeleri, damadıyla beraber, Erdoğan hiç etmedi mi? Yine Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları, dış güçler mi gelip buharlaştırdı? Hayır. Onu da Erdoğan ve Damadı buharlaştırdı. İşte bu nedenle, milli paramızın kolu kanadı kırık kaldı.
BU BUHRAN BAL GİBİ ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİNİN ESERİDİR
Mutfaklarda tencereler boş. Marketlerde, tezgâhlarda, fiyat etiketleri her gün, her saat değişiyor. Milletin ödeyeceği akaryakıt faturası artık pompa göstergelerine sığmıyor. Nümeratörlere kâğıt yapıştırma dönemi geri geldi. Çiftçilerimizin gübre maliyeti dörde, beşe katlandı. Çiftçi tarlasına gübre atamıyor. Buğday ekmenin maliyeti şimdiden yüzde 30 arttı. Ekmek fiyatları nerelere çıkacak, herkes korku içinde. Bu buhran bal gibi ekonomiktir. Hiç kimse öyle ekonomik değildir falan demesin bal gibi ekonomiktir, bal gibi iç güçlerin yapımıdır. Bal gibi Erdoğan Şahsım Hükümetinin eseridir.
BUNUN ADI KUL HAKKI YEMEKTİR
TÜİK’in makyajlı enflasyonuyla milletin hissettiği ve yaşadığı enflasyon arasında, dağlar kadar fark var. Bağımsız iktisatçılardan oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre, ülkemizde enflasyon yüzde 60’a dayanmış. Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı, İstanbul Kalkınma Ajansı, İstanbul’da yaşam maliyetlerindeki artışın, yüzde 50’yi aştığını söylüyor. Sadece milletten yükselen feryada baktığınızda zaten hayat pahalılığının ne olduğunu görebiliyorsunuz. Ama TÜİK, “enflasyon yüzde 21” diyor. Gerçek enflasyonla TÜİK’in enflasyonu arasında iki buçuk, üç kat fark var. TÜİK’in yaptığı, 30 milyon kayıtlı-kayıtsız çalışan emekçimizin, 12 milyon emekli, dul ve yetimin ve bunların tüm aile bireylerinin haklarının, Saray tarafından gasbedilmesi demektir. Bunun adı “kul hakkı” yemektir. Genel Başkanımız, gasbedilen bu kul hakkının hesabını sormayacak da, neyin hesabını soracak? Millet bize niye bu yetkiyi verdi?
DİCLE’NİN KENARINDAKİ KUZUNUN HAKKI
Erdoğan çıraklık döneminde ağzından, Mehmet Akif’in şu dizelerini düşürmüyordu: “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu”. Şimdi emekliliğe adım adım yaklaşırken Erdoğan, Akif’in bu dizelerini ağzına almaz oldu. Erdoğan Şahsım Yönetimi, milletin emanetini, kurtlara bırakmadan, kendisi hiç etmeye başladı…
ASIL UTANILMASI GEREKEN BUNLARDIR
Şimdi aynı Erdoğan sıkılmadan, “İnsan utanır, insan davet edilmediği yere gitmez” diyor. Buradan söyleyelim, biz kenar-ı Dicle’de, kurtların kaptığı her bir koyunun hesabını sormaktan, asla utanmayız, asla sıkılmayız. Ama bu ülkede asıl utanmazları da, asıl utanılması gerekenleri de, aziz milletimize teşhir etmekten, millet adına bunun hesabını sormaktan da hiçbir zaman geri durmayız.
Asıl utanmazlık nedir? Biz söyleyelim:
“Bu can bu tende kaldığı müddetçe, papazı vermem” diye, millete caka satıp, Papazı özel uçakla ABD Başkanının Oval Ofisine, bir gecede göndermektir. Asıl utanmazlık; kendisine “aptal olma” diye mektup yazan, bir ülke başkanının suratına o mektubu çarpmak yerine, onunla bir kare resim çektirip caka satmak için ayağına koşmaktır.
Asıl utanmazlık; bir başka ülkenin uçakları İdlib’de 36 askerimizi şehit ettiğinde, bunun hesabını soramamaktır. O ülke başkanının Sarayının kapılarında dakikalarca bekletilmektir. Bunun da o ülkenin resmi televizyon kameralarının kronometre tutarak çekmesine izin vermektir.
Asıl utanmazlık; Suriye’de egemen güçlerin taşeronluğuna soyunmaktır. Milletimizin 40 milyar dolardan fazla parasını, Suriye bataklığına gömmektir. Asıl utanmazlık; öz evladına paraları sıfırla talimatı vermektir.
Asıl utanmazlık; 30 yaşındaki bir İranlı sahtekârdan alınan rüşveti ayakkabı kutularında, evlerdeki çelik kasalarda saklamak, bir de üstüne “Önüne yatarım” demektir.
Asıl utanmazlık; “Mafyanın ayda 10 bin dolar maaşa bağladığı siyasetçi var” deyip, sonra da bunun adını açıklamamaktır.
Asıl utanmazlık, dünyada aranan bir dolandırıcıyı uyararak, ülkeden kaçırmak amacıyla tertip düzenlemektir. Bu tertip ortaya çıkınca da, “Yukardan aşağıya bir karar aldık” diyerek meclis komisyonunda pişkince sırıtmaktır.
Asıl utanmazlık, bu pişkinliği yapan atama bakan hakkında, hiçbir işlem yapmamaktır.
Asıl utanmazlık; ülkemizin atadan deden kalan tüm varlıklarını, limanlarını, çimento fabrikalarını, yem fabrikalarını ve pek çok tesisini yandaşlarına ve yabancılara peşkeş çekip, sonra da “Bu ülkede bir tek biz, taş taş üstüne koyduk” diyebilmektir.
Bu ülkede asıl utanmazlık; Türk bankalarının verdiği krediyle, Türk Telekom’u Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekmektir. Sonra da Telekom’un kârını Haririlere gönderip, kredi borcunu da milletin sırtına yıkmaktır.
Asıl utanmazlık; bu ülkenin en stratejik savunma tesislerinden Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna, beş kuruş almadan peşkeş çekmektir.
Asıl utanmazlık; faiz lobilerini ağzından düşürmeyip, iktidarları döneminde 193 milyar dolar faizi, Londra’daki, New York’taki tefecilerin kasasına aktarmaktır.
Bu ülkede asıl utanmazlık; emekliyi çalışmadan geçinemez hale getirmektir. Fabrikaya iş bakmaya giden emekliyi, kapıda asılı ekmeği almak zorunda bırakmaktır. Sonra da onu “Tavuklarıma götüreceğim” yalanını söyletmek durumunda bırakmaktır. O emekli vatandaşımıza gözyaşı döktürmektir.
Asıl utanmazlık; milletin gencecik evlatları çalışacak tek bir iş bulamazken, Sarayın beslemelerine üç-beş ayrı yerden, üç-beş maaş bağlanmasıdır.
Asıl utanmazlık, pandemide vatandaşına bütçeden doğru dürüst destek vermeyip, 101 müzisyenimizin, gencecik sanatçımızın, yaşamına son vermesine seyirci kalmaktır.
Asıl utanmazlık; “Eve ekmek götüremiyoruz” diyen esnafa, “Abartma” demektir. Öğrencilerin yurtlarda yediği yemeklerin porsiyonlarını küçültürken; onlara, “Peygamber efendimiz de mideyi boş bırakırdı” diye, akıl vermeye kalkmaktır. Enerji faturalarından şikâyet eden vatandaşa, “Siz de kombileri kısın” diyebilmektir. Dolar, avro garantili otoyollardan geçemeyen yurttaşlarımıza, “Paran yoksa da, yolların güzelliğini izleyin” diyerek, milletimizle dalga geçmektir.
Bu ülkede asıl utanmazlık, memuru, emekliyi, asgari ücretliyi, tüm sabit gelirlileri hayat pahalılığına ezdirmektir. Ardından da, “Kurda yaşanan hareketlenme nedeniyle, toplu sözleşmenin ilgili maddelerinde, güncelleme ihtiyacı oldu” diyerek, sebep oldukları bu felakete kulp takmaya kalkmaktır. Yanlış politikalarla erittikleri ücretlerin satın alma gücünün yarısı kadar bile, ücretlerde artış yapmayıp, dörtte biri kadar bir artışla milletin ağzına bir parmak bal çalıp milleti kandırabileceğini sanmaktır.
Bu ülkede asıl utanmazlık; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yandaşlarına, milli paramızla değil, Dolarla, Avroyla Kamu-Özel İşbirliği ihalelerini peşkeş çekmektir. “Milletin cebinden bir kuruş çıkmayacak” deyip, çocuklarımızın, torunlarımızın sırtına, milyarlarca dolarlık garantileri yüklemektir. Sonrada bunlarla ilgili çıkacak anlaşmazlıkların çözümünü, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinden kaçırıp, Londra mahkemelerine vermektir.
Bu ülkede asıl utanmazlık; bu milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından, hiçbir kurala ve teamüle uymadan, kendi siyasi ikbali için buharlaştırmaktır. Türk Lirası’nın, kolunu kanadını kırıp, ülkemizin itibarı olan milli paramızın, adı sanı duyulmamış paralar karşısında güneş görmüş kar gibi erimesine sebep olmaktır.
Asıl utanmazlık, bu ülkenin ana muhalefet partisi liderinin, bundan iki yıl önce yaptığı bir konuşmaya, FETÖ’nün siyasi ayağını açıkladığı için erişim yasağı getirmektir. Ülkemizi demokratik ülkeler listesinden düşürüp, küresel demokrasi zirvesine davet edilemez bir ülke haline getirmektir.
Bu ülkede asıl utanmazlık; önce, “Ekonominin kitabını yazdık” deyip, sonra ekonomiyi batırınca, “Çin işi, Japon işi yeni ekonomi modeli getiriyoruz” demektir.
Asıl utanmazlık; paramızı pul ederek, milletimizi fakrı zarurete sürükleyerek, Atadan dededen kalan son gümüşleri de, Körfez şeyhlerine, yok pahasına pazarlamaya kalkmaktır.
Bu ülkede asıl utanmazlık, dün 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçlanan, yandaş gazetelerde olmadık hakaretler edilen, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Veliaht Prensinin ayağına, bugün 10 milyar dolar getirecek diye, turkuaz halı sermektir.
Asıl utanmazlık; Katarlı Bakanın yanında “Türkiye ekonomisinin hali kâbus, Katar’dan mali yardım istemeye mi geldiniz?” diye gazeteciler sorduğunda, TRT yayınını kestirmektir.
Bu ülkede asıl utanmazlık; Katar Dışişleri Bakanını; “Türkiye ekonomisindeki gidişattan, çıkacak fırsatlara bakıyoruz” diye konuşturarak, ülkemizi istiskal etmesine göz yummaktır. “Utancı giden kimsenin kalbi ölmüş demektir.”
HADİ CANIM SEN DE…
İşte utancını kaybedenler, şimdi hiç sıkılmadan, yüzleri hiç kızarmadan beceriksizliklerine, kifayetsizliklerine, ekonomik bağımsızlık savaşı şalıyla örtmeye çalışıyorlar. İsmet Paşa’nın dediği gibi, “Hadi canım sen de…” Siz kim? Ekonomik bağımsızlık kim? 84 milyonluk güzelim ülkemiz, organize bir cehaletin deneme tahtasına dönüştürüldü. Gerçek iktisatçıların deney laboratuvarı, ekonomik modellerdir. Bu modellerde yapılan simülasyonlardır. Çünkü ekonomide önü arkası düşünülmeden atılacak adımlar; insanların aşına, işine, geleceğine, umutlarına darbe indirir. Ama çakma iktisatçılar, elbette bunu bilmez.
ÇİN BİLE O MODELDEN VAZGEÇTİ
Şimdi bu çakma ekonomistler, bir “Çin modeli” deyip duruyorlar. Çin bile, sizin Çin modeli dediğiniz ucuz emeğe dayanan bu modelden vazgeçti. Beyler, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakere masasına oturmuş bir Türkiye’yi, ucuz emek ülkesi yapmayı öneriyorlar. Bırakın siz ucuz emek ülkesi yapmayı bu ülkeyi, siz bu ülkeyi verimliliğin ülkesi yapın. Siz bu ülkeyi Ar-Ge’nin ülkesi yapın. Siz bu ülkeyi teknolojik gelişmenin ülkesi yapın. Hem milletimizin geliri artsın, hem de ülkemizin ihracat kapasitesi büyüsün.
128 MİLYAR DOLARIN BUHARLAŞTIRILMASINDA KORKUNÇ BİR KAMU ZARARI VAR
Ama Erdoğan, kerameti kendinden menkul, bir takım safsataları, doğrudan doğruya insanlarımız üzerinde test etmeye kalktı, bunları yapacağına sonra da ekonomiyi batırdı. Önce, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” zırvasını ispatlamak için, kayınpeder, damat bir oldular, Merkez Bankası’nın hem yedek akçesini, sonrada kasasındaki 128 milyar dolarını satıp savdılar. Rezervleri o gün 6 lira 30 kuruştan sattılar. Bugün dolar kuru ne kadar? 14 lira sınırına geldi dayandı. Ortada korkunç bir zarar var. Şimdi bu rezervleri yerine koymak için bu milletin malını, mülkünü yok pahasına satmaya hazırlanıyorlar.
TALİBAN’IN EKONOMİ BİLGİSİ ERDOĞAN’A TAŞ ÇIKARTIR
Erdoğan hatalarından hiç ders almıyor. İkide bir Merkez Bankası Başkanı değiştirmekte, bir mahsur görmüyor. Paramız pul oluyormuş ne gam. Çok değil, son Merkez Bankası başkanının “ben enflasyona değil, çekirdeğine bakarım” dediği günden bu yana, üç ayda Türk Lirası Dolar karşısında yüzde 39, Bulgar Levası karşısında yüzde 36, Pakistan Rupisi karşısında yüzde 36. Ve hatta Taliban yönetimindeki Afganistan’ın para birimi, Afgani karşısında yüzde 29 değer kaybetti. Maşallah Taliban’ın ekonomi bilgisi, “Ekonominin kitabını yazdım” diyen Erdoğan’a taş çıkartır oldu.
ÇİN İŞİ JAPON İŞİ
Şimdi dışarıdan para bulmak için, yok pahasına neyimiz var neyimiz yok satacaklar. Sonra da arkasından buna “Yeni Ekonomi Modeli” diyecekler… “Çin işi, Japon işi” deyip milletimizin gözünü boyamaya kalkacaklar… Erdoğan şimdi “6 ayda işler düzelir” diyor. Bu işler bu kadar kolay mı? Şu anda Türkiye döviz kuru en istikrarsız parasının değeri en istikrarsız ülke oldu. Kurlardaki olağanüstü oynaklık nedeniyle, ülkede insanlar fiyat alıp veremez oldu. Üretimi durdurdular. Tıbbi cihaz satıcıları artık hastanelere mal vermemeye başladı. İthalatçı da, ihracatçı da ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Peki paramızın arkasında duracak rezervlerimiz var mı? O da yok. 26 Kasım itibariyle net rezervlerimiz, 34,5 milyar dolar eksi bakiye veriyor. Yani Merkez Bankası’nın kasası 34,5 milyar dolar açık veriyor. Tek bir sente muhtaç… Ama Merkez Bankası çıktı, Dolar kurunu 13 lira 80 kuruşta tutmak için döviz sattı piyasalara müdahale etti. En büyük yanlışlardan birini yaptı kur için seviye işaret etmeye başladı.
MERKEZ KİMİN DÖVİZİNİ SATIYOR
Şimdi soruyoruz: Merkez Bankası kimin dövizini satıyor? Yabancı ülkelerden SWAP’la emanet alınan dövizleri mi? Ticari bankaların kendisine emanet ettiği, dövizleri mi? Yoksa milletin mevduatlarından kesilen, emanet döviz munzam karşılıklarını mı satıyor? Merkez Bankası olmayan rezervlerinden, son iki ihalede 1,5 milyar dolar sattı. Sattı ne oldu? Hiçbir şey. Dolar hala 14 lira sınırında. Faizler düştü mü? Orası da bir garabet. TCMB’nin fonlama faizi Kasım’dan bu yana tamam 18’den 15’e çekildi. Ama aynı dönemde 2 yıllık referans tahvil faizi, 18’den 21’e; 5 yıllık tahvilin faizi, 19’dan 23’e çıktı. Faiz düşecek, düşecek, düşürdük dediler, uzun vadeli faizleri sıçrattılar. Bu kadar istikrarsızlığın olduğu bir dönemde, kim, niye yatırım yapsın?
FAİZİ DÜŞÜRMENİN YOLU BELLİDİR
Bu ülkede aklı başında hiç kimse, faizin yüksek olmasından mutlu olmaz. Başta biz. Ama bu faizleri düşürmenin yolu da, yöntemi de bellidir. Faizlerin düşmesi enflasyon beklentilerinin gerilemesine, ekonomi yönetimine duyulan güvenin artmasına ve risk priminin düşmesine bağlıdır. Bugün bu ülkede hükümet, enflasyon beklentilerini düzeltecek, risk primlerini düşürecek hangi adımları atmıştır? Tersine ülkemizde enflasyon beklentilerini de, risk primini de artırmak için elinden geleni ardına koymamıştır. Sonuç? Eylül başında risk primi 359 iken ülkenin risk primi, şimdi ülkemizin risk primi 531’i geçmiştir.
ÇİN MODELİ DİYE EKONOMİYE ÇİN İŞKENCESİ YAPIYORLAR
Atalarımızın söylediği gibi, hesap bilmeyen kasap, ne bıçak bırakır, ne de masat. “Çin modeli uygulayacağım” diyen Erdoğan, ekonomiye artık Çin işkencesi yapmaktadır. Milletimizi her geçen gün daha da fakirleştirmektedir.
BU GÖMLEK YAMA TUTMAZ
Bizim inancımızda; adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Biz hakkı da, halkı da, utancını yitirmişlerden, kalbi körelmişlerden korumak için, elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Erdoğan’ın bu ülkenin üstüne diktirdiği bu ucube rejim gömleği, artık yama tutmaz. Bu görülmüştür, anlaşılmıştır. Bu berbat elbisenin ilk sandıkta topyekûn çöpe atılması gerekir. Yepyeni, birinci kalite kumaştan, güçlendirilmiş parlamenter rejim elbisesini, milletimizle istişare ederek dikmeye ihtiyacımız vardır. Biz hazırız. Milletimiz de buna hazırdır. Milletimiz şahsım hükümetinin ne yaptığını görmüştür, notunu da vermiştir. Bu buhranı kimin çıkarttığını çok iyi bilmektedir. Bu buhranın müsebbibi olan kifayetsiz şahsım yönetimini evine göndermek için hemen sandığı beklemektedir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.
Soru- İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’ın CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin açıklamaları oldu. Dün de Meclis Genel Kurulu’nda adaylık tartışması yaşandı. Hem Koray Bey’in sözleri, hem de Meclis’teki tartışmalar hakkında sizin yorumunuz nasıl olur?
Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımızın millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı hakkındaki görüşleri artık kamuoyuna mal olmuştur. Bunların üzerine yorum yapmak gereksizdir. Genel Başkanımızın açıklamaları nettir, tevil götürmez.
Soru- Sayın Genel Başkanın dün bütçe görüşmelerindeki konuşması çok ses getirdi. AK Parti milletvekillerini de çok kızdırdı. Siz bu konuşmayı ve AK Partili vekillerin öfkesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce neden bu kadar öfke ve bu kadar kızgınlık vardı?
Faik ÖZTRAK- Dün Meclis kürsüsünde milletin gür sesi vardı. Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı, sürekli halkımızın arasındadır. Milletimizin dertlerini ilk ağızdan dinlemektedir. Cumhur Koalisyonu artık milletin arasına ancak tebdili kıyafetle çıkabilmektedir. Mersin mitingimizdeki manzara Cumhur Koalisyonu’nun dengesini tamamen bozmuştur. Hep diyoruz, “Gerçekler acıdır, gerçekler acıtır.” AK Parti milletvekilleri de bu ülkede yaşıyor. Markette, pazarda milletimizin yaşadıklarını görmüyorlar mı? Milletin dertlerine çare bulunmasını onlarda bekliyor. Ama saray milletin derdine derman olamadıkça sıkıntıları artıyor. Onlar da artık Sarayın metal yorgunu olduğunu kabul ediyorlar. Derde derman olmayacağını kabul ediyorlar. Onun için Genel Başkanımızın bu gerçekleri ifade eden sözlerine kızıyorlar. Biz hep “seçim, seçim, seçim” diyoruz. Genel Başkanımız doğruları söylüyor, AK Parti milletvekilleri bu doğrulara kızmak yerine gereğini yapmaları gerekiyor.