CHP Sözcüsü Öztrak, Ağustos ayında yüzde 19,25’e ulaşan enflasyonun tüm Ağustos aylarının rekorunu kırdığını belirterek, “Erdoğan geçtiğimiz ay, ‘Ağustos ile enflasyonda da düşüş göreceğiz. Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması, mümkün değil’ demişti. Enflasyon rakamları Erdoğan’ı yalancı çıkardı” diye konuştu.
Enflasyonun sadece Erdoğan’ı değil “Faizler enflasyonun üzerinde kalacak” diyen Merkez Bankası Başkanı’nı da zora soktuğunu söyleyen Öztrak, “Enflasyon faizi aşınca, Merkez Bankası Başkanı da izledikleri enflasyon göstergelerini değiştirdiklerini açıkladı. Çekirdek enflasyonu dikkate alacaklarmış. Siz zaten milletin enflasyonunu izlemiyordunuz ki çekirdeği ne yapacaksınız. Hedefe ulaşamayınca, hedefleri kendilerine uyduruyorlar” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Kadın sporcularımız ülkemizin gururu olmaya devam ediyor. Filenin Sultanları destanlar yazarken, bugün bir de güzel haberi, Tokyo Paralimpik Oyunlarından aldık. Kadın Golbol Milli Takımımız, ABD’yi yenerek dünya şampiyonu oldu. Milli takımımızı gönülden kutluyoruz. Hepsiyle tek tek büyük gurur duyuyoruz.
BAKAN’IN ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK
Yazı geride bırakıyoruz. Ne yazık ki yaşadığımız felaketler bu yıl, yazımızı kışa çevirdi. Ülkemizin, güneyini orman yangınları, kuzeyini ise sel felaketleri vurdu. Çok can kaybettik. Büyük maddi kayıplarımız oldu. Gördük ki Erdoğan Şahsım Hükümeti, bu afetlere karşı hiçbir hazırlık yapmamış. Önlem falan almamış. Plan, strateji geliştirmemiş. Saray kendi itibarı için hiçbir israftan kaçınmazken, bir değil, iki değil, tam 13 tane uçak alırken ülkenin ormanlarını korumak için, bırakın uçak almayı, elinde olanları da çürümeye terk etmiş. 19 yılda yanan toplam ormanlarımız kadar orman alanı, iki haftada yandı, bitti, kül oldu. Sonrada bu hafta, Tarım ve Orman Bakanı çıktı, “Beş yangın söndürme uçağı alacağız” dedi. Özrü de kabahatinden büyük. “Son yangınlar uçak alım sürecini hızlandırmış…” Badel Harab’ül Basra. Basra yıkıldıktan sonra… Geçmiş olsun. Onu geçen sene yapacaktınız.
İNANMIYORSANIZ SANDIĞI GETİRİN
Hep söylüyoruz bu metal yorgunu hükümet ülkeyi yönetemiyor. Ülke rüzgâra kapılmış bir yaprak gibi savruluyor. Milletimizin Erdoğan Şahsım Hükümetine ve Cumhur İttifakı’na artık güveni kalmadı. Anketler uzun zamandır buna işaret ediyor. Şimdi onlarda her müflis siyasetçinin yaptığını yapıyorlar. Koltuklarını koruyabilmek için, seçim kanunlarıyla oynamaya kalkıyorlar. Önce Erdoğan barajı açıklıyor. Sadık takipçisi ufak ortağı da ardından geliyor. Maşallah kibirde de, büyüğünden geri kalmıyor. “Seçim barajı kararı yüzde 7 olarak tescillendi” diye, açıklama yapıyor. Seçim barajının tescil makamı, ne zamandan beri Erdoğan ve Bahçeli oldu. Tescili yapacak makamın TBMM olduğunu ne çabuk unuttular. Sizler ne zamandan beri, millet iradesinin tecelligahı TBMM’nin yerine geçtiniz? Ne zamandan beri, milletin seçtiği vekillerin iradesini, çantada keklik olarak görmeye başladınız? Ucube şahsım vesayet rejimi bunların gözünüzü döndürmüş. Ama milletimiz yaptıklarını görüyor. Barajı kaça indirirlerse indirsinler, bu kibir ortaklığına, sandıkta, cevabı vermeye hazırlanıyor. Sandık geldiğinde, alayını siyasetin hurdalığına gönderecek. İşin doğrusu da sıfır barajdır. Ama bu kibir abidelerini sıfır baraj da kurtarmaz. İnanmayan ilk Pazar, milletin önüne sandığı getirir.
ŞATAFATLI BİNALAR ADALET GETİRMİYOR
“Zor kapıdan girince, şeriat bacadan çıkarmış” Atalarımız; zorbalığın hüküm sürdüğü yerde, adaletin ve kanunların işlemeyeceğini böyle ifade etmiş. Ne yazık ki, bu sözün haklılığını, uzunca süredir, yaşayarak tecrübe ediyoruz. Hukuksuzluklar, yolsuzluklar, talanlar, rüşvetler, uyuşturucu baronlarıyla al takke ver külahlar, beytülmale uzanan hortumlar, Saray yönetiminde artık vaka-i adiyeden oldu. Adaletin olmadığı bir devlet, temelsiz bir bina gibidir. Temelsiz bina da er, geç yıkılır. İşte bu nedenle bizim devlet töremizde, “Adalet mülkün temelidir.” Mülkün temeline dinamit koyanlar, yargıyı şahsım hükümetinin vesayeti altına alanlar, milletin adalete duyduğu güveni dibe vurdurdular. Şimdi her zaman yaptıklarını yapıyorlar. Yandaş müteahhitlere, şatafatlı saraylar yaptırıp, yargıya, itibarını iade edebileceklerini sanıyorlar. Ne güzel diyor Sadi Şirazi; “Dünyanın bütün nehirleri bir araya gelse, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gideremez.” Dünyanın bütün binaları bir araya gelse milletimizin adalete susamışlığını gideremez. Erdoğan’ın vesayet gölgesinin düştüğü o şatafatlı binalar, adalete susamış bu yürekleri ferahlatamaz.
YENİ BİR İMAJ ÇALIŞMASININ HAZIRLIKLARI
Sarayın kibirlisi, adalet terazisiyle ha bire oynuyor. FETÖ’cü olmaktan hüküm giyen savcıların açtığı, delillerin bir kısmının sahte olduğu ortaya çıkan davalarda, yine FETÖ’cü hâkimlerin verdiği kararlar hayata geçirildi. Seksen yaşını geçmiş emekli komutanlar hapse atıldı. Yargıda FETÖ’nün ruhunun, hala dava dosyalarında gezindiği ortaya çıktı. Erdoğan uçakta; “Yargı kararını verdi. Benim kapıma gelen olmadı” dedi. Ardından hemen hapisteki emekli generaller için, yandaş kalemler “af çağrıları” yapmaya başladı. Anlaşılan Erdoğan hapse attığı generaller üzerinden, şimdi yeni bir “imaj parlatma” çalışmasına hazırlanıyor. Bir af kararnamesiyle, hem davaların sonucunu kesinleştirecek, hem de güya tüm dünyaya ne kadar bağışlayıcı olduğunu gösterecek. Sayın Erdoğan bilsin, bu insanların talebi af falan değil, bu insanlar yeniden yargılanmak istiyorlar. Ama oynanan bu oyun, seksenini geçmiş emekli generallerin, neden apar topar içeriye atıldığını da gösteriyor.
MERSİN’DEKİ SORUŞTURMA ZAYTUNG’A TAŞ ÇIKARIR
Yine bu hafta yargıyla ilgili olarak, Zaytung haberlerine taş çıkaracak bir başka olay yaşandı. İki köpek havlayarak, bir polis memurunu korkutmuş. Polis memuru da belediyeden şikâyetçi olmuş. Cumhuriyet Savcısı da, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer hakkında, soruşturma başlatmış. İçişleri Bakanlığı da, Başkanımızın ifadesini almak üzere, müfettiş görevlendirmiş. Güler misiniz, ağlar mısınız? Memlekette yolsuzluklar arşa çıkmış. Rüşvetler, mala mülke çökmeler, talan almış yürümüş. Türkiye Cumhuriyeti içten içe çürürken, eski bakanlar itirafçı olmuş, Cumhuriyet Savcılarından tık yok. Ama iki köpek polisi kovalayınca, savcılar hemen soruşturma açıyor, yetmiyor İçişleri Bakanı da müfettiş görevlendiriyor. Cumhuriyet Savcılarımızın bu görev aşkını, Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, son itiraflarıyla ilgili olarak da görmek istiyoruz.
VİCDANLI SAVCILARA İHTİYAÇ VAR
Bu eski Bakan daha önce, “ne yaptıysam Erdoğan’ın talimatıyla yaptım” demişti. Şimdi de, “17-25 Aralık tapeleri ve dosyamda ne varsa doğrudur” dedi. Eski Bakan bir kez daha, “Görevini kötüye kullandığını” açıkça itiraf etti. Cumhurbaşkanı’nın Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve o dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek ’de, “17-25 Aralık Yolsuzluk Dosyaları, Yüce Divan’da görüşülmeliydi” diyerek, bu davanın milletin vicdanında sonuçlanmadığına işaret etti. Bir başka AK Parti kurucusu Ertuğrul Yalçınbayır ise, “Bugün Türkiye’de Temiz Ellere başlama zamanıdır. Şimdi yeni itiraflar var. Sorumlular Yüce Divan’a sevk edilecekse, şimdi edilmelidir” diyerek, milletin vicdanındaki isyanı dile getirdi. Hazreti Ömer’in dediği gibi, “Kötü bir işin en gizli şahidi, vicdandır.” Vicdanların sesi konuşmaya başladı. Şimdi bu sesi duyacak ve işin ucu nereye, kime giderse gitsin, peşini bırakmayacak, savcılara ve yargıya ihtiyaç var.
SORULARDAN KAÇABİLİRSİNİZ AMA GERÇEKLERDEN KAÇAMAZSINIZ
Bu arada dün Sayın Ömer Çelik ’in, Erdoğan Bayraktar’ın son itirafları hakkında, soru sormak isteyen muhabirleri, basın toplantısına almadığını öğrendik. AK Parti sözcüsünün bu tutumunu açıkçası yadırgadık. Bayraktar’ın itiraflarının, AK Partide vicdan sahibi herkesi zorladığını görüyoruz. Ama bu yapılan Anayasamızın 28. Maddesinin, yani “basın” ve “haber alma” hürriyetinin açık ihlalidir. Sorulardan kaçarak, saklanarak, gerçeklerden kaçamazsınız. Vicdanlarınızı rahatlatamazsınız. Medyaya sansür uygulayarak, gazetecileri toplantıya almayarak, gazetecileri hapsederek, gerçekleri yok edemezsiniz. Hep söylüyoruz. Hakikatlerin er ya da geç, ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. 17-25 Aralık ile ilgili gerçekler de er ya da geç ortaya çıkacak. Bugün kaçabilirsiniz, bugün saklanabilirsiniz ama sonunda bu olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
BÜYÜME RAKAMLARI ÖLÜ KEDİNİN SIÇRAMASI
Geçtiğimiz yıl pandemiye bağlı olarak, tüm dünya ekonomileri büyük sıkıntılar yaşadı. Küresel ekonomi geçtiğimiz yıl yüzde 3,3 daraldı. Bu yıl ise dünya ekonomisinin yüzde 6 büyümesi bekleniyor. Pandeminin ekonomiyi durdurduğu geçen yılın ikinci üç ayına göre, tüm dünyada olağanüstü büyümeler kaydediliyor. Haritada yerini bulmakta zorlanacağımız, Makau bile bu dönemde yüzde 69,5 büyümüş. Guyana yüzde 48,7 büyümüş. Yine bu dönemde; Peru yüzde 41,9, Azerbaycan yüzde 35,5, İngiltere yüzde 22,2 büyümüş. Türkiye ise, yüzde 21,7 büyümüş. Ama AK Parti Genel Başkanı diyor ki, “Biz dünyanın en yüksek ikinci büyümesini gerçekleştirdik.” Övünüyor. İkinci büyümesini gerçekleştirmediniz. Ama ben şunu söyleyeyim, ekonomi yazınında bu tür yüksek sıçramalar, baz etkisiyle açıklanır. Diğer taraftan, buna finans literatüründe, “Ölü kedi sıçraması” da denir. Yüksek binadan düşen kedi, hızla yere çarptığında maalesef ölür ama yine de, yukarı sıçrar.
TABELADAKİ BÜYÜMENİN SOKAKTA İZİ YOK
Hem dünyadaki, hem de Türkiye’deki son büyüme rakamlarının sürdürülebilirliği tartışma konusudur. Nitekim Türkiye ekonomisi, bu yılın ikinci üç ayında, önceki üç aylık dönemle karşılaştırdığımızda sadece binde 9 büyümüştür. Yani geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 olan büyüme bu yılın bir önceki dönemine göre binde 9. Oysa ilk çeyrekte, ilk 3 ayda aynı büyüme hızı yüzde 2,2 idi. Yani bu çeyrekte büyüme hızı, yarıdan fazla düşmüş. Bu yıl kaydedilen sözde yüzde 21,7’lik büyümeye rağmen, 2018’in ikinci çeyreğinden bu yana bakıldığında, baz etkisini yok etmek mümkün. Üç yılda yıllık ortalama büyüme, yüzde 2,4’de kalıyor. Yani öyle ortada övünülecek bir büyüme yok. TÜİK’in tabelasındaki büyüme, sokakta yok, sokakta izi yok. TÜİK’in büyüme rakamı; vatandaşa dokunmamış. Milletimizin kahir ekseriyetinin refahını artırmamış. Yaşam koşullarını iyileştirmemiş.
BÜYÜYEN EKONOMİ DEĞİL İŞ KUYRUKLARI
Aslında baktığımızda bunu TÜİK’in yayınladığı son rakamlarda da görmek mümkün. Geçen yılın ikinci üç ayında, yüzde 37 olan emeğin milli gelirden aldığı pay, bu yıl yüzde 33’e gerilemiş. Emeğiyle çalışanlara bu milli gelir artışı yansımamış. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü, asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğü, hükümetin memur maaşlarında, emekli aylıklarında refah payını çalışanlara vermemek için, bin bir takla attığı, işsizliğin 9 milyonu aştığı bir ülkede, emekçinin milli gelirden aldığı pay elbette artmayacak. “Ekonomi büyüdü” diyorlar. Büyüyen ekonomi değil. Ne büyüdü ben size söyleyeyim. Büyüyen iş arama kuyrukları. Gençlik ve Spor Bakanlığı Şanlıurfa ve Adıyaman’da, toplam 12 kişilik temizlikçi kadrosu açıyor. Başvuran 13 bin 785 kişi. Bunların da 1673’ü de üniversite mezunu.
ÖĞRETMEN MAAŞLARINDA SONDAN ALTINCIYIZ
Bu kadar yüksek işsizlik var, onun yanına bir de pul olan, paramızı koyun… Avrupa’nın en ucuz emek ülkesi olduk. Avrupa İstatistik Ofisinin rakamları ortada. Türkiye; Arnavutluk ve Karadağ’dan sonra, Avrupa’nın en düşük asgari ücretini veren ülke… Daha dün önlerinde olduğumuz Romanya ve Bulgaristan’ın kişi başına gelirde gerisine düştük. Aynı şey, Çin 19 yılda ucuz emek ülkesi olmaktan çıkıp, kalkınma merdivenlerinden yukarı çıkıyor, biz paldır küldür bu yönetimde merdivenlerden aşağıya yuvarlanıyoruz. Hep diyoruz ya… Bunlar saraylarında milleti unuttular. Milletin halini görmüyorlar. Bugün de sarayın kibirli başı çıkmış, “Son 20 yılda Avrupa’da, öğretmen maaşlarını en çok artıran biziz” demiş. Arttırdınız arttırdınız da son 20 yılda, milli parasını en fazla pul eden de sizsiniz. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın rakamlarına göre, 33 ülke arasında, lise öğretmenlerine verilen maaş sıralamasında 28. sıradayız. Yani bizim gerimizde topu topu beş ülke var. Lüksemburglu bir lise öğretmeni, bizdekinin 3,5 katını, Alman öğretmen 2,8 katı, Hollandalı öğretmen 2,5 katı kazanıyor. Bunlar da 2019’un rakamları. Mutlaka aradaki makas, TL’deki değer kaybına bağlı olarak, son iki yılda daha da açılmıştır. Allah öğretmenlerimize kolaylık versin. Yine tabi eğitim yılı açılıyor, kendilerine hayırlı olsun diyoruz, başarılar diliyoruz. Sarayın kibirlisi bu rakamları söyler mi? Bunları söyleyemez.
BAHSEDİLEN BÜYÜME KÜÇÜK BİR AZINLIĞA YARADI
Son bir yılda Türkiye’deki sözde büyümeyi acaba kimler hissetti? Sermayenin milli gelirden aldığı pay son bir yılda, yüzde 43’den yüzde 50’ye çıkmış. Yani pandemi sermayeye yaramış. Ama o da bir kısmına… Büyüme herkesi kapsayamamış. Küçük bir azınlığın durumu iyileşmiş. Bunların da kimler olduğunu hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Yanaşmalarının lüks arabalarda düzenledikleri, pudra şekeri partilerini, milletin vergilerinden aksatmadan ödenen, dolarla, avroyla garantileri unutmadık. Bu tablonun arkasında ciddi bir siyasi tercih var. Erdoğan şahsım hükümetinin tercihi var. Erdoğan, pandemi döneminde, milletimize doğrudan gelir desteği vermedi. Onun yerine, milleti borca batırmayı tercih etti. G-20’nin gelişen ekonomileri içinde, vatandaşına en çok kredi veren ekonomi Türkiye. Yani vatandaşını en çok borca batıran ekonomi Türkiye. Buna karşın aynı grupta, en az doğrudan gelir desteği veren üçüncü ekonomi de Türkiye. Yani bütçesinden vatandaşına destekte de sondan üçüncü. Erdoğan’ın bu tercihleri, sadece gelir dağılımını bozmakla kalmadı. Ekonomide pek çok kırılganlığı da derinleştirdi.
ZOMBİ ŞİRKETLER YÜZÜYOR, SEKTÖRLERDE BALONLAR OLUŞUYOR
Hızlı kredi genişlemesi, finans kesiminin şimdi nefesini kesmeye başladı. Geçen yıl ikinci çeyrekte verilen krediler olağanüstü artmıştı. O dönemde finans kesimi de, büyümeye en fazla katkıyı yapmıştı. Bu yıl ise aynı sektör şu yüzde 21,7’lik büyümeye karşın daralan tek sektör oldu. Büyümeyi 1,7 puan aşağı çekmiş. Bu arada bozulan kredi kalitesi de cabası. Hızlı kredi genişlemesi; bir yandan zombi şirketleri yüzdürürken, diğer yandan belli sektörlerde ciddi balonlar oluşturdu. Eurostat verilerine göre son bir yılda, tüm Avrupa’da, konut fiyatlarının ve kiraların en hızlı arttığı ülke, Türkiye. Diğer taraftan, son bir yılda inşaat girdi maliyetlerindeki olağanüstü artış, yeni konut üretimini tehdit ediyor.
MÜTEAHHİTLER BİLE İSYAN ETTİ
İnşaat Müteahhitleri Federasyonu, çimento fiyatlarındaki fahiş artışlara artık dayanamıyor. 9 Eylül’de “Harç bitti, yapı paydos” deme kararı alıyor. Müteahhitler 15 günlüğüne greve gidiyor. Bu alışmadığımız, görmediğimiz bir durum… Bütün bunlar büyümenin sürdürülebilir olmadığını ortaya koyuyor. Tabi bu hızlı kredi genişlemesi, ekonomiyi krediyle hormonlama, büyütmenin sebep olduğu bir diğer kırılganlık da, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı. Saklanan enflasyon, işsizlikle birleşiyor, hayat pahalılığı oluyor, milletin satın alma gücünü eritip bitiriyor, perişan ediyor.
ENFLASYON ERDOĞAN’I YALANCI ÇIKARDI
İşte bu sabah Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. Aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,12. Bu, 2018 yılından sonra, en yüksek Ağustos ayı enflasyonu. Yıllık enflasyona baktığımızda yani 12 aylık enflasyona baktığımızda ise yüzde 19,25 olan enflasyon mevcut seride, tüm Ağustos aylarının rekoru. Böylece Türkiye, dünya enflasyon ligindeki tırmanışına devam ediyor ve 12. ekonomi oluyor. Bu ligde yarıştığımız diğer ekonomiler Etiyopya, Angola, Zambia, Sudan, Nijerya. Erdoğan geçtiğimiz ay, “Ağustos ile enflasyonda da düşüş göreceğiz. Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması, mümkün değil” demişti. Onu da faizleri düşürmeye bağlamıştı. Gel gör ki, enflasyon rakamları Erdoğan’ı yalancı çıkardı. Sadece Erdoğan değil. Enflasyon Merkez Bankası Başkanı’nı da zora soktu. Ne dedi Başkan “Faiz enflasyonun üzerinde kalacaktır”. Bu sözü vermişti. Şimdi enflasyon yüzde 19,25. Faiz yüzde 19. Enflasyon faizi aştı.
HEDEFLERİ KENDİLERİNE UYDURUYORLAR
Enflasyon faizi aşınca, Merkez Bankası faizi artırmamak için, daha önce Erdoğan’ın yaptığı gibi hatırlarsanız 2023 hedeflerinden bahsederken milli gelir hesaplamasında yerimizi normal alıştığımız biçimde tarif etmek yerine satın alma gücü paritesine göre tarif etmişti şimdi Merkez Bankası Başkanı da izledikleri enflasyon göstergelerini değiştirdiklerini açıkladılar. Çekirdek enflasyonu dikkate alacaklarmış. Siz zaten milletin enflasyonunu izlemiyordunuz ki çekirdeği ne yapacaksınız. Şimdi TÜİK’in tüketici enflasyonunu da izlemeyeceklermiş. Hedefe ulaşamayınca, hedefleri kendilerine uyduruyorlar. Yaptıkları iş bu… Böyle bir yönetime güven duyulur mu? Merkez Bankalarının en önemli sermayesi güvendir. Maalesef Erdoğan bu sermayeyi hovardaca çarçur etti.
BU FİYATLARLA KIŞI HAYAL ETMEK BİLE İSTEMİYORUM
Ağustos’ta özellikle düşük ve orta gelirlilerin, en çok tükettiği ürünlerde olağanüstü fiyat artışları var. 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 30’a dayandı. Kuraklık sadece ormanlarımızı değil, sofralarımızı da kavurdu. Son bir yılda, salatalık yüzde 129, kabak yüzde 87, şeftali yüzde 81, taze fasulye yüzde 68, domates yüzde 50, tavuk eti yüzde 64, ayçiçek yağı yüzde 61, yumurta yüzde 40 zam görmüş. Sebze, meyve ve soframızdaki sıradan ürünler bile, milletimiz için artık lüks olmuş. Eskiden kiloyla alınan üzüm şimdi şu kadarlık ver, şu kadar liralık ver, bu kadar liralık ver diye alınıyor. Üstelik daha yaz aylarındayız. Kışı hayal dahi etmek istemiyorum. Allah bu milleti, Erdoğan’ın zam ve zulmünden korusun. Ev düzmek, araba almak da artık hayal… Son bir yılda, televizyonun fiyatı yüzde 97, bulaşık makinesinin fiyatı yüzde 71 artmış. Benzinli otomobiller ise yüzde 91 zam görmüş. Ama enflasyonda turpun büyüğü hala heybede. Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makas, rekorlar kırmaya devam ediyor. Aradaki fark 26 puanı aştı. Şimdi bu açılan fiyat makasının üzerine, kuraklığı, ötelenen enerji zamlarını eklediğiniz zaman bütün bunlar enflasyonun önümüzdeki günlerde de düşmeyeceğinin habercisi.
ENERJİDE ZAM SAĞNAĞI BAŞLADI
Nitekim enerjide zam sağanağı başladı. Genel Başkanımız bu konuda Erdoğan’ı uyarmıştı. Dün gece, sanayi ve elektrik üretim şirketlerine verilen doğalgaza, yüzde 15 zam yapıldı. Şimdi sanayiye verilen doğalgaza yapılan zam zaten ürün fiyatlarına yansıyacak. Birde kuraklık nedeniyle, hidroelektrik santrallerin üretimi de zaten düşmüştü. Doğalgazla elektrik üreten santrallerin girdisi olan gaza yapılan bu zam, tüketicinin enerji faturalarını kuraklıkla birlikte önümüzdeki günlerde çok daha fazla şişirecek. Türkiye’de zaten 2 milyon 100 bin aile, yaklaşık 8 milyon kişi, devletten yardım almadan 68 liralık elektrik faturasını dahi ödeyemiyordu. Şimdi gelecek yeni zamlarla, kış günlerinde faturasını ödeyemeyenlerin sayısı daha da artacak. Söylüyoruz, hem ekonomimiz, hem de ülkemiz, Erdoğan’ın elinde yönetilemiyor, oradan oraya savruluyor. Milletimiz yoksullaşıyor, pahalılık milletimizi eziyor.
BUNA FAKİRLEŞME DERLER
Erdoğan Şahsım Hükümeti iş başı yaptıktan sonra, sadece Merkez Bankası kasasındaki, 128 milyar dolar buharlaştırmakla kalmadı. Milletimizin cebindeki 127 milyar dolar da uçtu gitti. Milli gelirimiz 765 milyar dolara düştü. Oysa bundan 13 yıl önce, 2008’in ikinci çeyreğinde milli gelirimiz 770 milyar dolardı. 13 yılda nüfus 10 milyon artmış. Ama milli gelirimiz yerinde saymış. Buna fakirlik derler, buna fakirleşme derler. Buna fırsatları heba etmek derler. Buna Erdoğan siyaseti derler. Erdoğan şahsım hükümeti daha önce, ülkemizi istihdamsız büyümeyle tanıştırmıştı. Şimdi de yoksullaştıran büyümeyle tanıştırdı.
OKULLARIN AÇILMASINDAN ÖNEMLİ DAHA OLAN YENİDEN KAPANMAMASI
Bu arada salgın yeniden milletimizin sağlığını tehdit ediyor. Günlük vefat sayımız yeniden 300’e dayandı. Geçen yıl bu zamanlar, günlük vefat sayısı 50’nin altındaydı. Sadece son bir ayda 6 bin vatandaşımızı salgın nedeniyle yitirdik. Temmuz başında 5 binin altına düşen, günlük vaka sayıları yeniden 20 binin üzerine çıktı. Fransa, ülkemizi geçen hafta, yeniden kırmızı listeye aldı. İngiltere’nin zaten kırmızı listesindeyiz. Almanya’nın yüksek riskli ülkeler kategorisindeyiz. Şimdi Sağlık Bakanı çıkıyor, “Bize ne oldu, maske, mesafe konusunda birbirimize örnektik” diyerek, sorumluluğu millete atmaya kalkıyor. Gerçek vaka sayılarını aylarca bu milletten kim sakladı? Siz saklamadınız mı Sayın Bakan? Sayenizde, bugün TÜİK hala Ölüm ve Göç İstatistiklerini yayımlayamıyor. Şimdi kalkıp da bu bilgileri vermedikten sonra, millet salgını hafife alıyor diye suçlayamazsanız. Bir sözümüz de aziz milletimize… Bilimin emrettiği tüm tedbirleri beraberce almak zorundayız, aşı olmak zorundayız. Hele hele okullarımız açılmışken, yavrularımızın sağlığını daha çok düşünmek zorundayız. Okulların açılması önemlidir, ama ondan daha önemli olan tekrar kapanmamasıdır. Ben yeni eğitim yılının hayır olmasını hem öğrencilerimize ve velilerimize başarılı bir öğretim yılı idrak etmelerini temenni ediyorum. Eğer okulları açık tutamazsak bir nesli kaybedeceğiz.
ÜÇ YENİYE İHTİYAÇ VAR
Türkiye zaten çok zaman ve kaynak kaybetti. Daha fazlasını kaybetmeye tahammülümüz yok. Erdoğan Şahsım Hükümeti, bu milletin sırtında ağır bir yüktür. Türkiye’nin bu yükten kurtulması için, üç yeniye ihtiyacı vardır. Yeni kurallara, yeni kurumlara, yeni kadrolara. Biz bu üç yeniyle, milletimizi hak ettiği refah seviyesine çıkarmaya kararlıyız. Yeter ki artık sandık milletin önüne gelsin. Milletimiz herkesin ne yaptığını görüyor. Notunu veriyor. Sandık geldiğinde de milletimiz, Erdoğan ve küçük ortağına tasdiknamelerini vermeye hazırlanıyor.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi varsa sorularınızı alıyım.
Soru- Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın katıldığı bir programda kendisinden yardım isteyen bir kadınla ilgili anlattığı anısı tepki çekmişti. Kendisi özür diledi ama sözleriyle ilgili tepkilerde sürüyor. Özcan’a bu sözlerine parti yönetimi olarak eleştiriniz ya da bir yaptırımınız söz konusu olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Sayın Özcan’ın bu ifadeleri kabul edilemez. Kendisi de zaten özür dilemiştir. Ama Sayın Özcan’ın durumunu Pazartesi günü yapacağımız Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda değerlendireceğiz. Tüzüğümüz bunu emrediyor.