CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın sebebi olduğu kur artışına, şimdi “köpük” demeye başladığını, her konuşmasında “Kurun üstündeki köpüğü almaktan” bahsettiğini belirterek, “Ortalığı köpürten kendisi, köpük dediği de milletin emeğidir, alın teridir, göz nurudur. Bu işin adını doğru koyalım. Yapılan önce ortalığı köpürtmek sonra ‘köpüğü almak’ değil, milleti çarpmaktır. Ama millet de, Erdoğan ve şürekâsını mutlaka sandıkta çarpacaktır” dedi.
Küçük yatırımcıların geçen haftadan itibaren özenle hazırlanmış bir kumpasın, planlı ve programlı bir tuzağın kurbanı olduğunu, önce dolar kurunun artırıldığını ardından da örtülü faiz artışı gerçekleştirildiğini ifade eden Öztrak, “Erdoğan’ın açıklama yaptığı akşam 18 lira 33 kuruştan 1 milyon dolar bozduran, ertesi sabah; 11 lira 16 kuruştan dolar aldığında cebine, taş atıp da yorulmadan, birkaç saatte 642 bin 743 doları koydu. Bu, dolar cinsiden yüzde 64 kazanç demektir ve birkaç saat içinde. Yani birkaç saat içinde böylesi bir kazanç açıkçası Sülün Osman’a dahi şapka çıkarttırır” diye konuştu.
Kurda düşüş öncesinde İsviçreli küresel banka UBS’in TL ile ilgili yorum ve tavsiyelerini, ABD’li finans kuruluşu JP Morgan’ın da TL ile ilgili algoritmalarını durdurduğuna, Bakan Nebati’nin de bankalarla bir toplantı yaptığına dikkat çeken Öztrak, “Öyle gözüküyor ki, büyük finansörler, vatandaşa kurulacak finansal tuzağın ya kokusunu almışlar ya da haberini almışlar. 20 Aralık gecesi vatandaşa kurulan finansal kumpastan büyük sermaye haberdar. Haberi olmayan, tasarrufunu Erdoğan’ın ipe sapa gelmez yönetiminden korumaya çalışan küçük tasarruf sahipleri. Büyük finansörler sadece kendilerini değil müşterilerini de korumuşlar. Ama küçük tasarruf sahiplerini korumakla yükümlü olan hükümet, onlara tuzak kurmuş” değerlendirmesinde bulundu.
Doların düşüşünün arkasında kamu tarafından gerçekleştirilen, planlı, programlı, yoğun bir döviz satış operasyonun olduğunun, Merkez Bankası’nın günlük analitik bilançosunun açıklanmasıyla ortaya çıktığını kaydeden Öztrak, yapılan 7 milyar dolarlık rezerv satışı hakkında hiçbir açıklama yapılmamasını eleştirdi. Öztrak, “Tıpkı 128 milyar doların Merkez Bankasının arka kapısından buharlaştırılmasında olduğu gibi, bu defa da yine Merkez Bankası’nın arka kapısından, milyarlarca dolar döviz satıldığı anlaşılmıştır. Daha önce ‘128 milyar dolar nerede?’ diye soruyorduk. Anlaşılan şimdi sorumuzu ‘128 + 7 milyar dolar nerede?’ diye değiştireceğiz” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
İSMET İNÖNÜ’YÜ SAYGI, RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUZ
İlk Başbakanımız, ikinci Cumhurbaşkanımız, partimizin İkinci Genel Başkanı, büyük asker, büyük diplomat, büyük devlet adamı İsmet İnönü’yü, vefatının 48. sene-i devriyesinde, bir kez daha saygıyla, rahmet ve minnetle anıyoruz.
HER SİYASETÇİ DEVLET ADAMI OLAMAZ
Her siyasetçi devlet adamı olamaz. Devlet adamlığı önemli meziyetler gerektirir. Sıradan siyasetçi sadakate bakar. Devlet adamı liyakate bakar. Sıradan siyasetçi bağırır. Devlet adamı dinler. Sıradan siyasetçi gömlek değiştirir gibi görüş değiştirir. Devlet adamının sağlam ilkeleri vardır. Sıradan siyasetçi ötekileştirir. Devlet adamı birleştirir, sıradan siyasetçi bol bol aldanır ve aldatır. Devlet adamı kolay kolay aldanmaz, milletini de asla aldatmaz. Sıradan siyasetçi kendi yanmamak için ülkesini yakar. Devlet adamı ülkeyi yakmamak için, kendisi yanar. Sıradan siyasetçi gelecek seçimleri düşünür. Devlet adamı gelecek kuşakları düşünür. Sıradan siyasetçinin pusulası menfaattir. Devlet adamının pusulası millet ve adalettir.
BİR SİYASİ BEZİRGAN 20 YILDIR ÜLKEMİZİ YÖNETİYOR
Kendi hatalarının, bilgisizliğinin, cehaletinin, inadının bedelini millete ödeten, sonra da hiç sıkılmadan, “Allah beni affetsin” diyen bir siyasi, 20 yıldır ülkemizi yönetiyor. Bu siyasi bezirgân “Emevi Cami’nde namaz kılacağım” dedi. Suriye’de, emperyalist güçlerin taşeronluğuna soyundu. Bırak Emevi Cami’nde namaz kılmayı, Suriye’deki vatan toprağını bıraktı, orada yatan atamız, Süleyman Şah’ın tabutunu sırtlayıp kaçtı. Ardından 5 milyon Suriyeli ülkemize yerleşti. Bir o kadarına da Suriye’de bakmak zorunda kaldık. Bu milletin 70 milyar doları, Suriye bataklığında heba oldu. Sınırlarımızın güvenliği için, yüzlerce şehit verdik. Bunların sorumlusu Erdoğan, şehit tabutlarının üzerine elini, kolunu dayayarak nutuklar attı.
128 MİLYAR DOLARI PEŞKEŞ ÇEKTİLER
Bu cehalet, bu kibir, sadece dış politikada millete fatura ödetmedi. Erdoğan, ekonomide de “Faiz sebep, enflasyon sonuç” dedi. Damadıyla bir oldu, Merkez Bankası’nın kasasındaki rezervleri, yurttaşlarda sahte istikrar algısı yaratmak, bunun sayesinde de, Cumhurbaşkanlığı seçimini ve yerel seçimleri kazanabilmek için Banka’nın arka kapısından gizli gizli sattı. Damat milletin 128 milyar dolarını birilerine peşkeş çekerken, “Dolar 10 lira olacak ya, 15 lira olacak ya çok beklersiniz” diyordu. Maalesef çok beklemedik. Dolar son derece kısa bir sürede; 10 lira da oldu, 15 lira da oldu. Hatta 18 lirayı da gördü.
YANMAMAK İÇİN DAMADINI DA YAKAR
Sonra da ülkenin 128 milyar dolarını, damadıyla beraber ucuz ucuz peşkeş çeken, devleti büyük bir zarara sokan kayınpeder, geçen hafta çıktı, “O dönemde ben yoktum, Cumhurbaşkanıydım” deyiverdi. Biraz önce söyledim: Sıradan siyasetçi yanmamak için, herkesi, her şeyi yakar. Ülkeyi de yakar, damadı da yakar.
ERDOĞAN FAİZLERİ İNDİRİYORUM DEDİ, FAİZLER YÜKSELDİ
Türkiye Eylül başından bu yana, Erdoğan’ın elleriyle çıkarttığı, ev yapımı bir krizi yaşıyor. 8 Eylül 2021 tarihinde, Erdoğan’ın son atadığı Merkez Bankası Başkanı enflasyon ülkede hızla artarken, çıktı; “Faizi belirlerken, ben artık enflasyona değil, enflasyonun çekirdeğine bakacağım” dedi. Oyun içinde kural değiştirdi. Tabi bütün bunları Erdoğan’ın baskısıyla yaptı. Yine aynı baskıyla politika faizini yüzde 19’dan, yüzde 14’lere kadar indirdi. Peki Merkez Bankası tabeladaki faizini indirdi ne oldu? Şu anda KOBİ’lerin kredi faizleri yüzde 30’u geçti. Bazı özel bankalarda bu faiz yüzde 40’ı da aştı. Eylül başında, yüzde 18 olan iki yıllık Hazine kâğıdının faizi, Aralık ayında yüzde 23’e dayandı. Erdoğan “faizleri indiriyorum” dedi faizler arttı. Bu işten kim kârlı çıktı? Elbette ki faiz lobisi kârlı çıktı.
DÜNYA İKTİSAT TARİHİNE GEÇECEK BİR SKANDAL
Eylül başında 8 lira 31 kuruş olan dolar kuru ise, bu faiz indirimleri ve Erdoğan’ın açıklamalarıyla birlikte hızla dalgalanmaya başladı, 20 Aralık tarihinde, dolar kuru 18 lira 33 kuruşu gördü. “Ekonominin kitabını yazdım” diyen Erdoğan, esnek kur rejiminde, paramızı 3 ayda yüzde 55 devalüe etti. Gerçekten de dünya iktisat tarihine geçecek bir skandala imza attı. Peki, bundan kim karlı çıktı?
KONUNUN ARAŞTIRILMASI İÇİN ÖNERGE VERDİK
Bundan kimin kârlı, kimin zararlı çıktığının araştırılması için Grup Başkanvekillerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir araştırma önergesi verdiler. Umarız, Meclis bu meseleye el koyar. Tüyü bitmedik yetimin gasp edilen hakkının, hesabını sorar. Bunun için tüm partilerin gerekli desteği, bizim araştırma önergemize gerekli desteği vermelerini bekliyoruz.
MUAVİYE’Yİ ÇIRAK ÇIKARTTI
Milli paramız hızla pul olurken, Erdoğan bu gidişata “Rekabetçi kur”, “Çin işi Japon işi” kılıfları geçirmeye çalışıyordu. Biz o zaman kendisine, “Bu gidişi önleyecek tedbirleri alın, Türk Lirası’nın erimesini, paramızın pul olmasını durdurun” dedik. Ama Erdoğan hiç sıkılmadan, “Bunu isteyenler mandacıdır” diye hakaretler yağdırdı. Yetmedi, “Nas ne gerektiriyorsa, onu yapıyorum” diyerek, Yüce Allah’ın kelamının arkasına sığınmaya kalktı. Orada da durmayı bilmedi. “Rabbimiz sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle dener” diyen ayeti okudu. Kendisinin sebep olduğu yoksulluğun faturasını Yüce Allah’a yıkmaya kalktı. Yaptıklarıyla, kaybettiği savaşı durdurmak için, Kuran-ı Kerim’in sayfalarını yırtarak, mızraklara geçirmekten çekinmeyen Muaviye’yi bile doğrusu çırak çıkarttı.
MİLLETE KURULAN TUZAK
Erdoğan her konuştuğunda, döviz kurları yeni rekorlar kırdı. Her konuştuğunda kurun dalga boyu arttı. Ekonomide istikrar denen bir şey kalmadı. Bugün artık anlaşılıyor ki, Erdoğan bunları öyle plansız, programsız yapmamış. Resmen planlı, programlı millete tuzak kurmuş. Meğerse her konuşmasıyla millete “gel, gel” yapıyormuş. Hafta başında; “Cehlin bu kadarı ancak planlı programlı olur” demiştim. “Özel bir gayret gerektirdiğini de” söylemiştim. Çünkü son üç ayda yaşadıklarımızın, akılla, izanla, bilim ve bilgiyle izahı yok.
DOSTUM DEDİĞİ PUTİN’İN DİLİNE DÜŞTÜ
Hiçbir aklı başında yönetici, bilimle kavga etmez. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi bir zırvanın peşine takarak, 84 milyon nüfusa, 800 milyar dolar gelire sahip bir ekonomiyi alt üst etmeye kalkmaz, milletin alın terini ve emeğini heba etmeye cüret edemez. Yaptıklarıyla, başka ülkelerin alay konusu olmaz. “Dostum” dediği Putin’in diline düşmez. Putin’e, “Yükselen bir enflasyonda faizleri indirseydik, Türkiye’nin durumuna düşerdik” dedirtmez.
ÖNCE DOLARI ARTIRDI, SONRA ÖRTÜLÜ FAİZ ARTIŞI YAPTI
Milletimiz geçtiğimiz haftadan bu yana, özenle hazırlanmış bir kumpasın kurbanı olmuştur. Erdoğan, 17 Aralık’ta Merkez Bankası’na politika faizini son defa indirtti. Dolar kuru hemen bir gün sora Cuma günü 16 lirayı aştı. Aynı Erdoğan 19 Aralık’ta, bir vakfın ödül töreninde çıktı konuştu. “Faizleri indirmeye devam edeceğiz” dedi. Yetmedi, “Pazartesi günü, finans dünyasında sıkıntılar olacak iddiaları var” dedi. Sureti haktan görünür gibi yapıp, milleti iyice panikletti, korkuttu. Dolar kuru ertesi gün, yani 20 Aralık sabahında 17 lirayı aştı. Akşamında da 18 lira 33 kuruşu gördü. O akşam yapılan kabine toplantısından sonra Erdoğan çıktı, daha önceki konuşmaları sanki kendisi yapmamış gibi; önce sermaye hareketlerine kısıtlama getirilmeyeceğini, piyasa koşullarına bağlı kalacağını bütün dünyaya bir taahhüt etti. Sonra Türk Lirası mevduata ve faizine kur garantisi veren yeni bir finansal araç türünü açıkladı. Böylece, TL faizi dolara endeksledi, örtülü faiz artışı da yaptı. Milli paramızı da bu arada dolara bağladı.
BDDK VERİLERİ BANKA GENEL MÜDÜRLERİNİN İDDİASINI DOĞRULAMIYOR
O akşam tüm yayın organlarında, büyük bir orta oyunu sahneye kondu. Sahne sağlam hazırlanmıştı ama ortada hukuki alt yapı denen bir şey yoktu. Sanki “Önce vurgun, sonra hukuki düzenleme” deniyordu. Yandaş televizyon programcıları ve kalemşörler, hep bir ağızdan, yeni mevduat enstrümanını övmeye başladılar. Aynı akşam Ziraat Bankası Genel Müdürü çıktı, “Gerçek kişiler bir milyar dolar sattı” dedi. Ertesi sabah da, iki özel bankanın Genel Müdürleri sahneye çıkarıldı. Bunlar da, “Gerçek kişiler 1 milyar 750 milyon dolar sattı” dediler. Bu açıklamalar vatandaşı elindeki dövizleri hızla bozdurmaya daha da teşvik etti. Ama BDDK’nın son açıklanan rakamları bu Genel Müdürlerin söylediklerini doğrulamıyor. BDDK rakamlarına göre, 20 Aralık tarihinde vatandaşın sattığı döviz, sadece 340 milyon dolar döviz tevdiat hesabı. 21 Aralık tarihinde, vatandaş döviz satmadığı gibi, 218 milyon dolarda döviz almış. Şimdi bu durumda ya bu Genel Müdürler, millete karşı kurulan kumpasta figüran oldular, ya da BDDK’nın verilerinde görünmeyen birileri, o gece parayı kaldırdı götürdü.
BÖYLE KAZANCA SÜLÜN OSMAN ŞAPKA ÇIKARTIR
Ama sonuçta, o akşam 18 lira 33 kuruş olan dolar kuru, ertesi sabah, 11 lira 16 kuruşa kadar düştü. Birincisi bu operasyon içeriden haber alma imkânı olanlara, olağanüstü bir kazanç imkânı verdi. O gece; 18 lira 33 kuruştan 1 milyon dolar bozduran, ertesi sabah; 11 lira 16 kuruştan dolar aldığında cebine, taş atıp da yorulmadan, birkaç saatte 642 bin 743 doları koydu. Bu, dolar cinsiden yüzde 64 kazanç demektir ve birkaç saat içinde. Yani birkaç saat içinde böylesi bir kazanç açıkçası Sülün Osman’a dahi şapka çıkarttırır.
YENİ BİR ARKA KAPI OPERASYONU
Burada sorulması gereken kritik soru şudur: Erdoğan’ın açıkladığı dövize endeksli TL mevduatın millet tarafından daha ne olduğu anlaşılmamışken, hukuki altyapısı belli değilken, Türkiye’de de üstüne üstlük piyasalar kapalıyken, döviz kurlarında görülen bu ani geri çekilişin sebebi nedir? O gece yarısı bankaların döviz alış ve satış kotasyonları, son derece genişken, gerçek kişilerin bu büyüklükte döviz satması, hayatın olağan akışına aykırıdır. Nitekim bunun arkasında kamu tarafından gerçekleştirilen, planlı, programlı, yoğun bir döviz satış operasyonun olduğu, bugünlerde Merkez Bankası’nın günlük analitik bilançosunun açıklanmasıyla ortaya çıkmıştır. Tıpkı 128 milyar doların Merkez Bankasının arka kapısından buharlaştırılmasında olduğu gibi, bu defa da yine Merkez Bankası’nın arka kapısından, milyarlarca dolar döviz satıldığı anlaşılmıştır. Bilançoya bakıldığında 10 Aralık-21 Aralık tarihleri arasında, Merkez Bankası’nın Net Döviz Pozisyonunun 14 milyar dolar eridiği görülmektedir. Bunun yarısı Merkez Bankası tarafından, kamuoyuna duyurularak yapılan 3 müdahalede satılmıştır. Kalan yarısı neden satılmıştır? Yani 20 Aralık-21 Aralık tarihleri arasında bu dövizler neden satılmıştır? Kur korumalı TL vadeli mevduat operasyonunun açıklandığı günlerde böyle bir satış nereden çıkmıştır belli değildir. 20-21 Aralık tarihlerinde, Merkez Bankası’nın doğrudan piyasalara herhangi bir doğrudan müdahale açıklaması yoktur. 20-21 Aralık tarihlerinde, satılan 6-7 milyar dolarlık rezervin, döviz kurunu baskılamak için, Merkez Bankası’nın arka kapısından gizli saklı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim, Hazine ve Maliye Bakanı da, bu rezerv satışını üstü kapalı bir şekilde kabul etmiştir.
DOLAR KUMAŞINDAN BİÇİLMİŞ FAİZ ELBİSESİ
Sonuçta, “Faize karşıyım” diyen Erdoğan, Türk Lirası mevduata, bir yandan dolar kumaşından faiz elbisesi giydirmiştir. Daha bir hafta önce “O dönemde cumhurbaşkanıydım” diyerek, sorumluluğunu damadına yıktığı, arka kapıdan döviz satma operasyonlarına da diğer yandan başlamıştır. Sorulması ve cevaplanması gereken, başka sorular da vardır.
CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR
Madem Türk Lirası mevduata, Dolara endeksli garanti verecektiniz, bunu Dolar kuru 12-13 liralardayken veya daha düşükken neden yapmadınız? Neden, kuru tutmak için bir yandan Merkez Bankası’na milyarlarca dolar rezerv sattırırken, bir yandan da açıklamalarınızla, Dolardaki ateşin üstüne sürekli benzin döktünüz, o ateşi harladınız? Neden Dolar kurunu 18 liralara çıkarmak için, adeta özel bir gayret gösterdiniz? Buradan açıkça soruyorum, bu muazzam manipülasyonu hangi gerekçeyle yaptınız?
TARİHİMİZİN EN ACIMASIZ SERVET TRANSFERİ
Vatandaşın tasarrufunu enflasyona karşı korumayan, milletin vade tercihine uymayan bir enstrümanı masaya sürdünüz, aslında bunu masaya sürerek neden millete “ipteki cambaza bak” deme ihtiyacını hissettiniz? O gece yapılan algı operasyonuyla, tarihimizin en acımasız servet transferi gerçekleşti. Bu servet transferinin kaybedeni, tasarrufunu Erdoğan’dan korumak isteyen, fakir, fukara milletin bizzat kendisi oldu. Bunu ben demiyorum. Erdoğan’ın Nebati Bakanı söylüyor: “Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar.” Bu sözler Nebati Bakana ait.
HÜKÜMET BÜYÜKLERİ KORUMUŞ, KÜÇÜK YATIRIMCIYA TUZAK KURMUŞ
Nebati Bakan haklı da, bende buradan soruyorum, bu ülkenin Hazine Bakanı ve Maliye Bakanı kim? Siz bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı olarak neden küçük yatırımcının çarpılmasını engellemediniz? Bu işte büyük finansörler çarpılmadı. Onların multi-milyoner müşterileri de çarpılmadı. İsviçre’nin küresel bankası UBS, 13 Aralık’ta, müşterilerine Türk Lirasıyla ile ilgili, tavsiye vermeyi ve yorum yapmayı durdurdu. Bu ne anlama geliyor? Bu açıkçası banka müşterilerine diyor ki, “Türkiye’den uzak durun.” Yine Amerikan finans kuruluşu J.P. Morgan, bu da diyor ki, “Artık yeni Türk Lirası algoritma işlemlerini kabul etmeyeceğim, bunları sonlandırıyorum. Eskilerini de sonlandırıyorum” diyor. Müşterilerine bir de şunu söylüyor “Eski algoritmalı emirleri de kapatın”. Neymiş bu algoritmalı emirler? Otomatik piyasalara uyum sağlama emirleri. Şimdi bu neyi gösteriyor? J.P. Morgan’ın olacak bitecekten haberi var ya da tahmin ediyor. UBS’de öyle. Yani büyük finansörler, vatandaşa kurulacak finansal tuzağın ya kokusunu almışlar ya da haberini almışlar. Nebati Bakan, 18 Aralık Cumartesi, Türkiye Bankalar Birliği ile bir toplantı yapıyor. TL mevduatın, döviz kuruna çapalanmasının, bu toplantıda kararlaştırıldığı gazetelerde yazılıp çizildi. Yani öyle gözüküyor ki, yerli ve yabancı bütün finansörlerin olacak bitecekten haberleri var. 20 Aralık gecesi vatandaşa kurulan finansal kumpastan büyük sermaye haberdar. Haberi olmayan, tasarrufunu Erdoğan’ın ipe sapa gelmez yönetiminden korumaya çalışan küçük tasarruf sahipleri. Büyük finansörler sadece kendilerini değil müşterilerini de korumuşlar. Ama küçük tasarruf sahiplerini korumakla yükümlü olan hükümet, onlara tuzak kurmuş.
BU KUMPAS EMEKLİYİ, EMEKÇİYİ, ÇİFTÇİYİ, ESNAFI ÇARPTI
Yıllar boyu biriktirdikleri üç beş kuruşu, el emeğini, göz nurunu, yüksek kurdan dolara yatıran bu kervanın peşine en son anda takılıp yüksek kurdan dolara yatıran emeklilerimizi, bu finansal kumpas çarptı. Emeğinin ve alın terinin karşılığını, yüksek kurdan dolara yatıran emekçilerimizi, bu finansal tuzak çarptı. Yüksek kura bağlı olarak artan gübre fiyatlarından tarlasına gübre atan çiftçiyi bu finansal kumpas çarptı. Üretim için yüksek kurdan hammadde ithal eden sanayicimizi, bu finansal kumpas çarptı. Ürünü yüksek kurdan alıp rafa koyan esnafımızı, bu finansal kumpas çarptı.
MİLLETİN PARASIYLA MİLLETİ ÇARPTILAR
Bu finansal kumpasla, milletin Döviz Tevdiat Hesaplarından kesilen, munzam karşılıklardan oluşan Merkez Bankası’ndaki emanet dövizler, millete karşı kullanıldı. Yani hükümet, milletin Merkez Bankası’ndaki emanet parasıyla milleti çarptı.
BİZİM ELEŞTİRDİĞİMİZ HUSUSLAR BUNLAR
Ondan sonrada Erdoğan dün çıkıyor, “Merkez Bankası döviz piyasasına beş kez müdahale etti. Bu kanununda var. Ama muhalefet bunu eleştiriyor” diyor. Sayın Erdoğan, bizim eleştirdiğimiz bu değil. Biz, Merkez Bankası’nın kasasında kendisine ait tek bir sent yokken, dibi delik kovaya su döker gibi gereksiz yere döviz satmasını eleştiriyoruz. Biz, Merkez Bankası’nın açıkça yaptığı müdahaleleri değil yasaya uygun olarak, ama sizin yapılan her müdahaleden sonra çıkıp, yaptığınız açıklamalarla bu müdahalelerin etkisini sıfırlamanızı eleştiriyoruz. Biz Merkez Bankası’nın arka kapısından gizli saklı döviz satarak kura müdahale etmenizi eleştiriyoruz. Biz kamu bankalarının Merkez Bankası’nın arka kapısından aldıkları bu dövizlerle, yurtiçi piyasalar kapandıktan sonra gece yarısı sığ dış piyasalarda işlem yaparak kuru düşürmeye çalışmalarını eleştiriyoruz. Çünkü kalıcı olmuyor. Biz ekonomi yöneticilerinin dışarıda piyasaların Noel tatili nedeniyle kapalı olmasını fırsat bilip dışarıdaki sığ piyasalarda cirit atmalarını eleştiriyoruz. Buralarda ortaya çıkan, bu şekilde ortaya çıkan dengenin kalıcı olmadığını istikrarsızlığı daha da artırdığını görüyoruz, biliyoruz. Biz, Merkez Bankası’nın kasasında olmayan rezervlerin, boş yere satılıp, savılmasından rahatsızız.
“128+7 MİLYAR DOLAR” NEREDE?
Şu yapılanlar ne Merkez Bankası’nın Kanununda var, ne de teamüllerde var. Bu son satılan 7 milyar dolar 20 – 21 Aralık’ta kime satıldı? Nasıl satıldı? Kaçtan satıldı kamu bankaları eliyle? Bunu öğrenmek bu milletin hakkı. Bir hukuk devletinde, 20 Aralık gecesi ve 21 Aralık sabahında gerçekleşen, bu döviz alım-satım işlemleri, çok ciddi soruşturma konusu olur. Bugün tarafsız bir Cumhurbaşkanı iş başında olsaydı, Devlet Denetleme Kurulu’nu bunun için çalıştırırdı. Başta “içerden öğrenenlerin ticareti burada söz konusu mu, değil miydi” bunu soruştururdu. Ama mevcut koşullarda bu iş Gazi Meclisimize düşüyor. Bir kere daha söylüyorum, Grup Başkanvekillerimiz bununla ilgili Araştırma Önergesini verdiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu duruma mutlaka vaziyet etmelidir. Daha önce “128 milyar dolar nerede?” diye soruyorduk. Anlaşılan şimdi sorumuzu “128 + 7 milyar dolar nerede?” diye değiştireceğiz.
YAPILAN KÖPÜK ALMAK DEĞİL MİLLETİ ÇARPMAKTIR
Erdoğan, sürekli konuşarak, sebebi olduğu kur artışına, şimdi “köpük” diyor. “Kur üzerinde köpük vardı. Bu köpüğü bir gecede aldık” diye, hiç sıkılmadan milletin aklıyla alay ediyor. Erdoğan’ın “bir gecede aldığı köpük”, ne döviz ne de faiz baronlarına aittir. Ortalığı köpürten kendisidir. Köpük dediği de milletin emeğidir. Alın teridir, göz nurudur. Bu işin adını doğru koyalım. Yapılan önce ortalığı köpürtmek sonra “köpüğü almak” değil, milleti çarpmaktır. Ama millet de, Erdoğan ve şürekâsını mutlaka sandıkta çarpacaktır. Kendilerine sözde yerli ve milli diyenler, egemenliğimizin ve bağımsızlığımızın simgesi milli paramızı, fiilen tedavülden kaldırmıştır. Erdoğan sebep olduğu bu krizi, Doların itibarını kullanarak aşmaya çalışmaktadır. Ama o kadar iş bilmemektedirler ki, her şeyi ellerine, yüzlerine bulaştırmaktadırlar.
AÇIKLANAN ESASLARIN HUKUKİ DAYANAĞI YOK
Bir belge daha göstereyim. Bu da Hazine tarafından dün yayınlanan Kur Korumalı Türk Lirası Vadeli Mevduatlara ve Katılma Hesaplarına ilişkin uygulama esasları. Şimdi katılma hesaplarıyla ilgili artık para yatırabilirsiniz dendikten sonra bu açıklama yapıldıktan dört gün sonra Hazine ve Maliye Bakanı, Uygulama Esaslarını açıklıyor. Tarih ne? 24 Aralık 2021. Peki ne diyor bu 24 Aralık tarihli uygulama esaslarında. Şu madde üç; “Kur Korumalı Türk Lirası Vadeli Mevduat ve Katılma Hesapları 21.12.2021 tarihinden itibaren açılabilecektir”. Düzenleme yapıyorsunuz geriye doğru yürütmek zorunda kalıyorsunuz. Aslında 8 maddelik bu açıklamanın tamamının yasal dayanağı da, hukuki değeri de yok. Ama hukuki dayanağı olmayan bu kâğıtla, hazine yükümlülük altına sokulmuş. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Devletin Hazinesini böyle bir yükümlülüğün altına sokmak için, soruyorum buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden yetki aldı mı? Hayır almadı. AK Parti sözcüleri tarafından dillendirilen, “Kervan yolda dizilir. Bir başlayalım, kanun arkadan gelir” anlayışı, Gazi Meclis’i ve millet iradesini hiçe saymaktır.
BU İŞLEMLERE İMZA ATACAK BÜROKRAT BİN KERE DÜŞÜNSÜN
Ben buradan söylüyorum, bu kâğıda dayanarak, işlem yapacak bürokratların çok büyük sorumluluğu olur. Hazine ve Maliye Bakan Yardımcıları da dâhil, tüm bürokratlara, bu kâğıtta yazan işlemlere imza atmadan önce, bir değil, on değil, yüz değil, bin defa düşünmelerini tavsiye ediyoruz. Sonra hiç kimse üzülmesin.
HAZİNE ÖZEL BANKALARIN FAİZİNE NARH KOYUYOR
Bu kâğıt, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun, 56. Maddesine de aykırıdır. Merkez Bankası, Hazine’ye avans veremez. Merkez Bankası kendi kasasından, bankalardaki mevduata kefil hiç olamaz. Dün Cumhurbaşkanı bir de bunu söylüyordu. Merkez Bankası, bankalara bu finansal araçla ilgili ödemeyi sadece ve sadece Hazine’nin kendi nezdinde tuttuğu mevduattan yapabilir. O mevduatta biterse bir ödeme, mödeme yapamaz. Yine bu kâğıtla, Hazine özel bankaların uygulayacağı faize tavan getirmekte, yani narh koymaktadır. Piyasa ekonomisinde Hazine’nin böyle bir yetkisi var mıdır?
MÜELLİFLERİ BİLE CİDDİYE ALMAMIŞ
Bu finansal araçla ilgili getirilen bu hukuki düzenlemelerin tamamı yetersizdir, son derece özensizce düzenlenmiştir. Bu hususlar, söz konusu finansal aracın müellifleri tarafından dahi ciddiye alınmadığını ortaya koymaktadır. Söz konusu finansal araç, Merkez Bankası’nın arka kapısından yapılan döviz satışlarının üzerine şal örtmek amacıyla çıkarılmıştır. İşlemin esası arka kapıdan rezerv satışıdır. Merkez Bankası’nın arka kapasından kamu bankalarının eliyle, kamu kuruluşlarının eliyle rezerv satışıdır.
SENARYOSU SARAYDA YAZILAN ORTA OYUNU
Ekonomide senaryosu Sarayda yazılan, büyük bir orta oyunu oynanmıştır. Saray, büyük bir kumpasla küçük yatırımcıyı çarpmıştır. Ancak bu oyun daha önce görülmüştür. Milletin derdine derman olmadığı, istikrarı sağlamadığı, hayat pahalılığı ve işsizliği önleyemediği herkes tarafından bilinmektedir. Bu orta oyununun da maliyeti yine milletin üzerinde kalacaktır.
OCAK AYINDA YILLIK %30’UN ÜZERİNDE ENFLASYON
Çok korkarız, Ocak ayının üçünde, Aralık ayı enflasyon rakamları açıklanınca, enflasyon yüzde 30 bandının üzerine çıkacaktır. Yurtdışında Noel tatili bitip, dışarıdaki piyasalar açılınca da, döviz piyasalarındaki dalganın boyu ister istemez yükselecektir. İşsizlik, hayat pahalılığı daha da artacaktır.
MİLLETİN PARASIYLA ZAMAN SATIN ALMAYA ÇALIŞIYORLAR
Bu hükümet sorunları çözmeye değil, milletin parasıyla zaman satın almaya çalışmaktadır. Pansuman tedbirleriyle bu zamanı satın alırım zannetmektedir. Hükümet metal yorgunudur. Ülkede güveni bitirmiştir. Ekonominin ihtiyacı olan, yapısal adımları atma takati de kalmamıştır.
TEHDİT VE SOPA EKONOMİSİ
Erdoğan’ın tek yaptığı tehdittir ve sopa siyasetidir. Tehdit ve sopa ekonomisi uygulamaktadır. Üreticileri tehdit etmektedir. Kendi yanlış politikaları nedeniyle artan etiketler için, “Hızla indirin ha, yoksa Hazine ve Maliye Bakanlığı gerekeni yapar” diyerek abanın altından sopa göstermektedir.
ÖNCE SİZ AKARYAKITIN FİYATINI DÜŞÜRÜN
İyi de beyefendi, siz niye kendi dediğinizi yapmıyorsunuz? Neden akaryakıttaki indirimin getirisini millete değil, ÖTV’ye yansıtan düzenlemeyi apar topar çıkarttınız. Dolar çıkarken artan pompa fiyatını, dolar düşerken milletin üstüne bırakmaya niyetlendiniz. Tabi şimdi tepki gelince de kısmen geri adım attınız. Herkesten önce, siz hükümet olarak vatandaşa destek olsanıza, “Akaryakıt fiyatlarını döviz kurundaki düşüş kadar indiriyorum” desenize… Millet dolardaki düşüşün etkisini, mutfağında görmek için bekliyor. Bu etkiyi cebinde hissetmek istiyor. Ekonomi dediğiniz şey Nebati Bakanın gözleri değil ki, ne gördüyse parlasın.
ZEHİR BÜNYEYE GİRDİ, ATILMASI ZAMAN ALACAK
Ne yazık ki kur şokunun yarattığı zehir bünyeye bir kez girdi. Bünyeden atılması da uzun bir zaman alacak. Devlet desteğini gerekli kılacak. Bu hükümet milletimizin hakkını, hukukunu koruyamamıştır. Millete kumpas kurmuştur. Milletin alın terini, emeğini, yılların birikimini bir gecede gasbetmiştir. Boşalan tencerenin dibini sıyırmıştır. Sonra bu sıyrığa da “köpük” diyerek milletle alay etmeye kalkmıştır.
MİLLETİMİZİ ÖFKESİNİ SANDIĞA SAKLASIN
Milletimize buradan sesleniyoruz; hıncını, öfkeni önüne gelecek ilk sandığa sakla. Bu kifayetsiz, beceriksiz, cahil hükümetin ülkeyi yönetme kabiliyeti artık kalmamıştır. Sandıktan kaçma imkânı da kalmamıştır. O sandık senin önüne yakın zamanda gelecektir. Sandık geldiğinde elini korkak alıştırma, aşına göz dikenlere, cebine göz dikenelere, geleceğini çalanlara, şöyle şeddeli bir tokadı yapıştır. Yapıştır ki, bundan sonra millete kumpas kurmanın ne demek olduğunu herkes anlasın.
Benim söyleyeceklerim bu kadar, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi varsa, sorularınızı alabilirim.
Soru- AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, dün Sayın Kılıçdaroğlu’na ilişkin “Ruh halini sağlıklı bulmuyorum, dengesini, şirazesini kaybetti” dedi. Siz bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Benim hatırladığım kadarıyla Genel Başkanımız daha önce bu tanımı Erdoğan için yapmıştı. Anlaşılan Erdoğan bunu hazmedememiş. Dönüp dönüp iki de bir de tekrarlıyor. Ama aslında yaptığı iş kendini tarif etmek. Buradan söyleyeyim, asıl ruh hali bozuk olanlar kendi milletine kumpas kuranlardır. Bir gecede milletin alın terini ve emeğini hiç edecek kadar gözünü karartabilenlerdir.