CHP Sözcüsü Öztrak, son 20 yılda yaşanan her felakette milletin devleti yönetimini ya sokaklardan topladığını ya da enkazın altından çekip çıkardığını belirterek, “Depremin geleceği belliydi. Bu kentleri depreme karşı güçlendirmek için hiç bir önlem almadılar. Şimdi ‘Asrın depremi’ diyerek, neden oldukları ‘Asrın cinayetinin’, ‘Asrın ihanetinin’ üstünü örtemezler” dedi.
Hükümet yetkililerinin binlerce liralık paltolarıyla kameralar karşısında dizildiğini ve utanmadan üzerlerinde mont bile olmayan ufacık depremzede çocukları kendilerine dekor yaptığını ifade eden Öztrak, “O rezil imaj parlatma çabanız yerin dibine batsın” diye konuştu.
AFAD tarafından 3 yıl önce hazırlanan Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda, yaşanan depreminin büyüklüğüne kadar tahmin edildiğine, bunun için tatbikat ve simülasyon çalışmalarının yapıldığına dikkat çeken Öztrak, “Devletin bu ve bunun gibi raporları ortadayken milleti depremden korumak için hiçbir tedbir almadılar. Kendilerinden önceki 57 hükümetin 79 yılda harcadığının 4 katını 20 yılda yediler, bitirdiler. Bu kadar büyük kaynaklarla, bir de değil, tam iki tane depreme dayanıklı Türkiye inşa edilirdi. Bu paralar nereye gitti?” diye sordu.
Saray Hükümetlerinin bugüne kadar 9 imar affı çıkardığını anımsatan Öztrak, “Sarayın kibirlisi sadece İstanbul’a ihanet etmedi. Adana’ya, Osmaniye’ye, Hatay’a, Kilis’e, Gaziantep’e, Kahramanmaraş’a, Malatya’ya, Adıyaman’a, Diyarbakır’a, Şanlıurfa’ya da ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı Türkiye’ye ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı millete ihanet etti. Sizin ve sizin bozuk düzeninizin miadı doldu. Size ayrılan sürenin sonuna geldiniz” dedi.
Saray Hükümetinin her kriz anında önce eğitimi, bilimi ve gençleri gözden çıkardığını, depremde de yurt binaları için üniversiteleri kapatma kararı aldığını kaydeden Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Erdoğan ‘Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil, Türk milletinin sarayı’ diyordu. O zaman kiracıyı sarayı boşaltsın. Gerçek sahibine, yani millete, saray odalarını bıraksın. Millet şu zor günlerinde geçsin, kendine ait sarayda otursun. Beştepe ’deki, Ahlat’taki, Marmaris’teki sarayların odaları depremzedelere tahsis edilsin. Devletin misafirhaneleri, külliyeleri, orduevleri, hakimevleri, kamu kampları, Antalya’daki, Muğla’daki oteller bu iş için tahsis edilsin. Yeter ki üniversitelerimiz açık kalsın. Ülkemizin ufku daha fazla karartılmasın.
Kifayetsiz yönetimin artık millet hayrına yapabileceği tek şeyin emaneti artık ehline teslim etmek olduğunu vurgulayan Öztrak, “Bugün acıları paylaşma ve hafifletme günüdür. İnsanlarımıza barınacak bir çatı, ısınacak bir oda, boğazını doyuracak bir çorbayı verme günüdür. Yarın Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan hep birlikte, çekip çıkaracağız. Yurttaşlarımız için, yurttaşlarımızla beraber, kapsamlı bir program uygulayacağız” ifadelerini kullandı.
Başta Hatay olmak üzere Türkiye’nin stratejik sınır kentlerinin demografik yapısının korunmasının öneminin altını çizen Öztrak, Belçika Başbakanı’nın Suriye’den deprem sonrası ortaya çıkacak olası bir göç dalgasının engellenmesi için Suriyelilerin Türkiye’de kalmasının sağlanmasına yönelik sözlerini eleştirerek, “Bu sözleri reddediyoruz. Türkiye’mizi Suriyelileştirme politikasını asla kabul edemeyiz. Atatürk’ün şahsi emaneti Hatay başta olmak üzere sınırlarımızın güvenliği bizim kırmızıçizgimizdir” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
10 ilimizde büyük yıkımlara yol açan, Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin üzerinden, tam bir hafta geçti. Geçtiğimiz Pazartesi, sabah 4.17’den itibaren, geçen her dakika, her saniye, kayıplarımız ağırlaştı. Depremden günler sonra enkaz altından canlı çıkarılan her çocuk, her anne, her baba acılarımızı hafifletse de, bizleri çok sevindirse de ilk yirmi dört saatte erken ve etkili mücadele olabilseydi binlerce vatandaşımızın canını kurtarabileceğimiz gerçeğini milletimize gösterdi. Bugün itibariyle, depremde 31 bin 643 yurttaşımızı kaybettik. Yine 80 bin 278 yurttaşımız da yaralı. Bir kez daha, kaybettiklerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, milletimize sabır, yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.
ÜLKEYİ TANIMAK İÇİN İNSANLARIN NASIL ÖLDÜĞÜNE BAKIN
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanlarının nasıl öldüğüne bakın” demiş, Albert Camus. Ne yazık ki ülkemizde, bu sözü çok sık tekrarlamak zorunda kalıyoruz. Bu son felaket de gösterdi ki; ülkemizde en ucuz şey insan hayatı… Ve insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde, kibirli yöneticiler, her ölüme “kader” diyor. Büyük bir kibirle, sorumlusu olduğu ölümleri bile kabulleniyor. Hiçbir suçu üstlenmiyor. Bu kibir abideleri, Sayıştay’ın uyarılarına rağmen; hiçbir önlem almazlar. Kömür madeni patlar; madencilerimiz ölür, hayatlarını kaybeder “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. Dere yatağına ev yapılmasına izin verirler. Göz yumarlar. Yağmur yağar, sel olur. Yurttaşlarımız sele kapılır, hayatlarını kaybeder. “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. “İtibardan tasarruf olmaz” derler, kendilerine uçan saraylar alırlar. Ama bir yangın söndürme uçağı alamazlar. Ülkenin ormanları yanar. Ormanla beraber vatandaşlarımız yanar. “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. Ülkenin tüm bilim insanları uyarır. Devletin kurumları uyarır. Deprem gerçeğine aldırmazlar. 20 yıl el parasıyla, bu ülkeyi “yönetirmiş” gibi yaparlar. Paralar gösterişe gider. Ruhsatsız, eksik gedik konutlara, imar barışı çıkarıp para toplarlar. Paraları depreme dayanıklı kentler için değil, seçim için harcarlar. Vatandaşın evlerini mezara çevirirler. Depremde on binlerce insanımız ölür. “Kader planı böyleymiş” deyip geçmeye kalkarlar. Bu ülkede; iyi bir şey olursa kendilerindendir. Kötü bir şey olursa kaderdendir. Utanmadan suçu Yüce Allah’a yıkmaya kalkarlar.
KADER GAYRETE ÂŞIKTIR
Oysa kader, gayrete âşıktır. Dünyada güzel olan, doğru olan her şey gayretin ürünüdür. Milletimiz seni “felaketlere karşı tedbir al”, “Benim canımı koru” diye seçiyor. Sen tedbir almıyorsun, sonra da felaket olunca “Kader planı” diyorsun. İşin içinden sıyrılmaya kalkıyorsun. Kendi hatalarını görmeyen, günahlarının sorumluluğunu kadere yıkan, kibir hastalığıyla malul bu kafa, ülkeyi yönetemiyor. Memleketimiz savruluyor. Afetler, on binlerce cana mal oluyor. Bu toprakların devlet anlayışı, “İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın” anlayışıdır. Ama 20 yıldır, “Devleti yönettiğini iddia eden” bu kifayetsizler, hiçbir felakette, insanlarımızı yaşatmayı beceremediler. Milletimiz yaşadığı her felakette, bunların elinde, çok ağır bedeller ödedi. Milletimiz, devleti yönetimini; ya sokaklardan topladı ya da enkazın altından çekip çıkardı. Bugün de aynısı oluyor. “İstasyonlarda akaryakıt yok! Fırınlarda ekmek yok! İçecek su yok! Yardım yok! Devlet yok!” feryatları, depremden sonra arşa yükseldi. “Nerede bu devlet?” çığlıkları, kulakları değil; yüreklerimizi parçaladı.
BU SES 99’DA ENKAZIN ÜSTÜNDE DUYULURDU, ŞİMDİ ENKAZIN İÇİNDEN GELİYOR
1999 Büyük Marmara Depreminde, enkazın üstündekiler, “Sesimi duyan var mı?” diye, enkazın altına bağırıyordu. 2023 Maraş Depreminde, enkazın altındakiler, “Sesimi duyan var mı?” diye, enkazın üstüne bağırdılar. Ve o sesler tüm Türkiye’yi kahrederken, Saraydakiler muhalefete parmak sallamakla, milleti azarlamakla, trollerine millete hakaret ettirmekle uğraşıyordu. Devletin yerleşik kurumlarını, “Vesayetle mücadele” bahanesiyle yıkan, yerine doğru düzgün hiç bir şey kuramayan, Saray ve şürekâsı, 36 saat ne yapacağını şaşırdı, kaldı. Ne arama kurtarma ekiplerini, ne de Mehmetçiği seferber edebildi. Milletimiz duruma el koymak zorunda kaldı. Yardımları bölgeye ulaştırmak için sosyal medyadan örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, ellerindeki tesisleri depremzedelere açan iş insanları, çocuklara kazak ören kadınlar soğukta üşümesinler diye. Deprem bölgesine koşan doktor ve hemşireler, yardım kolilerini taşıyan gençler, depremin yüküne bağışlarıyla omuz veren hayırseverler, deprem enkazından elleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak taşları kaldıranlar… Milletimizin büyüklüğünü, kadirşinaslığını, zor zamanlardaki dayanışma gücünü, bu deprem felaketinde bir kez daha gösterdiler.
GENEL MERKEZ, MİLLETVEKİLLERİ, BELEDİYELER, ÖRGÜTLER HEP BİRLİKTE ÇALIŞIYORUZ
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcılarımız, Belediye Başkanlarımız, Milletvekillerimiz, Örgütümüz, hepimiz afet bölgelerindeyiz. Kurtarma ve yardım çalışmalarına, milletimizle birlikte, elimizden gelen desteği veriyoruz. Yurttaşlarımızın acılarını paylaşıyoruz. İhtiyaçlarını gidermek için önlemler alıyoruz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, depremden bir gün sonra, deprem bölgesinde; Adana, Hatay, Osmaniye, Nurdağı, Islahiye, Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı ve Adıyaman afet bölgelerindeydi. Cumartesi günü de, Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır’da, depremzedelerin yanındaydı. Pazar günü Payas ve İskenderun’da taziye ve geçmiş olsun ziyaretlerinden sonra Hatay’da Merkez Yönetim Kurulumuzu topladık. Milletimizin acısını hafifletmek için, belediyelerimizin, örgütümüzün, canla, başla yaptıklarını ele aldık. Arama ve kurtarma çalışmalarının, artık sonuna yaklaşılıyor. Yeni bir sürece giriyoruz. Bunu da dikkate alarak, depremzede her ilimizde, yardımlarımızın en etkin şekilde yapılması için, kurulması gereken koordinasyon yapısını da bu toplantımızda ele aldık. An itibariyle 142 belediyemizin, iş makinası, itfaiye, ambulans, arama-kurtarma gibi toplam 5 bin 192 aracı, 13 bin 116 personeli, deprem bölgesinde çalışıyor. Gıda, Hijyen, kıyafet ve diğer insani yardım malzemelerini taşıyan toplam 3.008 TIR ve Kamyon, 4 uçak, 5 Gemi, 2 feribot ve 2 tren vagonu bölgeye ulaştırıldı. Günlük 240 bin öğün kapasiteli, 47 Mobil mutfak, 160 bin kapasiteli 16 ikram aracı, 110 bin ekmek kapasiteli 11 mobil fırın, 488 Jeneratör, 1 milyon 396 bin battaniye, 61 bin 739 ısıtıcı ve soba, 4 bin 967 çadır, 135 konteyner, 321 mobil tuvalet ve duş, belediyelerimiz tarafından bölgede dağıtıldı. Parti Örgütümüz de, 157 TIR İnsani yardımı, 46 kamyonu, 14 minibüsü, 2 iş makinesini, depremden etkilenen bölgelere intikal ettirdi. Birinci haftası biterken deprem bölgesindeki tablo, gerçekten çok ama çok ağır… Özellikle, barınma, ısınma, hijyen ve iletişim konusunda ciddi sıkıntılar var. Belediyelerimiz, bu aşamadan sonra, kentlerimizin temizliği, barınma, ısınma, hijyen yardımlarına, daha fazla odaklanacaklar.
LİYAKAT DEĞİL SADAKAT: KEBAP DÜKKANI SAHİBİ KIZILAY’DA MÜDÜR OLDU
Genel Başkanımızın gözetiminde, belediyelerimiz, örgütümüz, hayırsever iş insanlarımızla beraber, felaketzede yurttaşlarımızın, barınma ve hijyen ihtiyacına cevap verecek, çalışma ve projelere de başladılar. Depremzedelerin acil olarak, çadır ve konteynıra ihtiyacı var. Belediyelerimiz bu malzemelerin temininde zorlanıyorlar. Ülkedeki liyakatsizlik, tepeden aşağı yaşanan çürüme, bu ülkenin gözbebeği kurumlarını, bu depremde saf dışı bırakmış. Kızılay’ımız da bunlardan bir tanesi. Ülkenin en büyük konteyner üretim tesisi Malatya’da. Ve bu tesis Kızılay’a ait… Kızılay, olası bir afet için, doğru dürüst konteyner stoku yapmamış. Neden? Basına yansıyan iddialar o ki, fabrikanın liyakatli kadroları görevden uzaklaştırılmış. “Liyakati bırak, sadakate bak” düsturuyla, bir kebap dükkânı sahibini, ehliyet isteyen bu tesise, müdür diye atamışlar. Şimdi soğuk kış günlerinde, depremzedeleri barındıracak, konteyner bulanamıyor. Alın size liyakat yerine, Saraya sadakatin sonucu…
HER TEDBİR HUKUK İÇİNDE KALARAK ALINMALI
Bu arada dün sabah sahada çokça duyduğumuz ve bizi gerçekten üzen bazı haberler var. Ülkemize şu zor gününde yardım için koşan, bazı arama ve kurtarma ekipleri, güvenliklerinin sağlanamadığı ve somut tehdit gerekçesiyle, çalışmalarını sonlandırıp, ülkelerine dönme kararı almışlar. Ülkemize yardım için gelmiş bu ekiplere, güvenlik kaygısı yaşatmak da, neyin nesi? Bu kaygılar, bu ülkenin Atama İçişleri Bakanı tarafından, “İftira” denerek, geçiştirilemez. Biz bu zor günümüzde, milletimizin yanında olan herkese, ayrımsız şükran borçluyuz. Yine yağma ve yağmacılara yönelik olduğu iddia edilen, akıl almaz görüntüler, sosyal medyada dolaşıyor. Yağma ve yağmacılara karşı, her tedbir mutlaka alınmalıdır. Ama hukuk devleti olduğumuzu unutmadan, hukuk içinde kalarak. Bu ülkenin polisi, askeri, kolluk güçleri, adliyesi, hem suçluları engelleyecek önlemleri almalı, hem de hukuk devleti olmanın gereğini yapmalıdır. Biliyoruz. Ülkemizde hukuk devletinin kolonları, tek adam rejim depremiyle zaten yıkıldı. Ama bu Üçüncü Dünya Devleti görüntüleri, hiçbir şekilde kabul edilemez. Deprem bölgesinde hem vatandaşlarımızın, hem de misafirlerimizin güvenlik kaygıları, derhal giderilmelidir.
BECERİKSİZLİKLERİNİN ÜSTÜNÜ ALGI OPERASYONLARIYLA ÖRTMEYE ÇALIŞIYORLAR
Erdoğan deprem alanında, kendi saçına, başına gösterdiği özeni, afet sürecine müdahalede, koordinasyonun sağlanmasında, gösterememiştir. Deprem bölgesindeki organizasyonsuzluk, eşgüdümsüzlük hala devam etmektedir. İlk deprem geçtiğimiz Pazartesi, sabah saat 4.17’de gerçekleşti. AFAD sabah saat 4.39’da, depremi büyüklüğüyle beraber tüm dünyaya duyurdu. Sabah 5.30’da, atama Cumhurbaşkanı Yardımcısı AFAD ’a geldi. Ancak vahametin boyutunu bilmelerine rağmen, şahsım hükümeti o sabah tüm deprem bölgesini ne hikmetse Afet Bölgesi ilan edemedi. Askerimizi sahaya süremedi. Depremin üzerinden 36 saat, yani tam bir buçuk gün geçtikten sonra, bunu akıl edebildi. O kadar saat neyi bekledi? Bu ülkede her şeye, tek bir kişi karar veriyor. O karar verene kadar da, 36 saat boş yere geçti. Milletimiz enkazın altında bir başına kaldı. Bu süre zarfında, milletin canını kurtaramayanlar, imaj kurtarmanın derdine düştü. Erdoğan, milleti tehdit etti. Defter tutmaktan, zamanı gelince o defterleri açmaktan bahsetti. Radyo Televizyon Üst Kurulu, televizyonları tehdit etti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, depremdeki tek iletişim aracını, sosyal medyayı kararttı. Hükümet enkaz altında kalanların yardım çığlıklarının duyulmasını engelledi. Bu vebalin sorumlusu kim? Hükümet, hakaret; yalan haber deyip önüne gelene dava açtı. Açmaya da devam ediyor. İletişim Başkanlığı ise işi gücü bırakmış depremi “asrın depremi” ilan etmeye soyunmuş durumda. Algı operasyonlarıyla, “Afet o kadar büyüktü ki, biz bir şey yapamazdık” demeye getiriyorlar. Milletin imdadına koşamayanlar, beceriksizliklerinin üstünü, algı operasyonlarıyla kapatmaya uğraşıyorlar.
ASRIN DEPREMİ DEĞİL, ASRIN CİNAYETİ
Bu depremin geleceği belliydi. Bu kentleri depreme karşı güçlendirmek için hiçbir önlem almadılar. Ellerinde uygulanabilir bir depreme müdahale planı olmadığı için, çok kıymetli dakikaları kaybettiler. Şimdi çıkıp “Asrın depremi” diyerek, neden oldukları; “Asrın cinayeti” nin, “Asrın ihaneti” nin üstünü örtemezler.
İMAJ ÇABANIZ YERİN DİBİNE BATSIN
Koca koca adamlar, Nebati Bakanıyla, Binali’siyle, kameralar önünde yer kapma yarışı yaparken, milletimiz enkazın altında, bir başına kaldı. Bunun üstünü örtemezler. Binlerce liralık paltolarıyla, ceketleriyle, atkı ve bereleriyle, koca koca adamlar, kameralar önünde tespih tanesi gibi dizildi. Üzerlerinde mont bile olmayan, ufacık depremzede çocuklarımızı, kendilerine dekor yaptılar. Bundan da hiç utanmadılar. Çünkü bunlar için her şey gösteri, her şey gösteriye dâhil… Ne diyelim, o rezil imaj parlatma çabanız, yerin dibine batsın.
AFAD BÜYÜKLÜĞÜNE KADAR TAHMİN ETTİ
Yaşadığımız bu deprem, hiç kimse, ama hiç kimse için sürpriz değildir. Bilim insanlarımız, yaklaşan bu deprem için yıllardır bağıra, çağıra uyardılar. Mısır’daki sağır sultan bile bunu duydu. AFAD’ın namuslu bürokratları da uyardı. İşte hazırladıkları plan burada. Bürokratlar Kahramanmaraş Pazarcık’ta olacak depremi, büyüklüğüne kadar tahmin etmişler. Bunun için tatbikat ve simülasyon çalışmaları yapmışlar. İlçe, ilçe, mahalle, mahalle depremden en çok etkilenecek yerleri, alınması gereken tedbirleri sıralamışlar. İşte bu planın 43. sayfasından başlayarak, bu tespitlerin hepsi var. Ve simülasyonu 7,5 deprem büyüklüğüne göre yapmışlar. Şimdi devletin bu ve bunun gibi, raporları ortadayken; Sarayının altın varaklı koltuklarına yapışıp oturanlar ne yaptı? Milleti depremden korumak için, hangi tedbirleri aldılar? Hiçbir tedbir almadılar.
BU KAYNAKLARLA 2 TANE DEPREME DAYANIKLI TÜRKİYE İNŞA EDİLİRDİ
20 yıldır ülkenin idaresindeler. Bu 20 yılda milletten; 2 trilyon 538 milyar dolar vergi topladılar. İçeriden, dışarıdan 125 milyar dolar borç aldılar. Atadan, dededen kalan malı, mülkü, 63 milyar dolara satıp yediler. Toplam 2 trilyon 726 milyar dolar harcadılar. Kendilerinden önceki 57 hükümetin, 79 yılda harcadığının, 4 katını 20 yılda yiyip bitirdiler. 20 yılda bu kadar büyük kaynaklarla, bir de bir değil, tam iki tane, depreme dayanıklı Türkiye inşa edilirdi. Buradan soruyoruz nereye gitti bu paralar? Saraylara, dolarlı-avrolu garantilere, ışıltılı AVM’lere ve ranta gitti.
SADECE İSTANBUL’A DEĞİL, TÜRKİYE’YE İHANET ETTİLER
Peki ya depreme hazırlık? Son 20 yılda, 9 imar barışı çıkardılar. Milletten milyarlar toplayıp, bu evlerinin potansiyel mezar yeri olmasına göz yumdular. Sarayın kibirlisi sadece İstanbul’a ihanet etmedi. Adana’ya, Osmaniye’ye, Hatay’a, Kilis’e, Gaziantep’e, Kahramanmaraş’a, Malatya’ya, Adıyaman’a, Diyarbakır’a, Şanlıurfa’ya ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı Türkiye’ye ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı millete ihanet etti. Şimdi çıkmış; “Bana bir yıl daha verin” diyerek, millete yalvarıyor. Kendini hiç boşa yormasın. Çünkü onun ve onun bozuk düzeninizin miadı artık dolmuştur. Ona ayrılan sürenin sonuna gelinmiştir. Şöyle bir koruma ordusu olmadan çıksın milletin gözünün içine bir bakın, milletimizin gözünde, gönlünde ne hale düştüğünü bir görsün.
VAZGEÇMEK DEYİNCE AKILLARINA İLK ÖNCE BİLİM GELİYOR
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, “Cahilsin; okur öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” Bu bozuk düzenin bozuk kadrolarının, milletimiz hayrına yapacağı hiç bir şey kalmamıştır. Bunlar artık çare değil, milletimizin sırtında ağır bir yüktür. Önünü arkasını düşünmeden, ipe sapa gelmez kararlar almaya devam ediyorlar. Yurt binalarını depremzedelere tahsis etmek için üniversiteleri kapatma kararı aldılar. Neden vazgeçmek deyince hep aklınıza ilk bilim geliyor? Neden bu ülkenin fedakârlıklarına şahit olduğumuz gençleri, ülkemizin bu gününü, gençleri feda ediyorsunuz? Buradan söylüyorum, ülkemizin bugününü kapkara yaptınız. Bari geleceğimizi karartmayın. Hükümetin ihmaliyle; görevini yapmaması nedeniyle, yaşadığımız deprem, geçmişimizi, kentlerimizi haritadan sildi. Bu saçma kararlarıyla da, ülkemizin geleceğini, umudunu, gençlerini, bilim ve aklı silip, atmaya çalışıyorlar. Yeter gidin artık. Artık bu güzel ülkede ilk gözden çıkarılacak, eğitim, bilim ve gençlerimiz olmasın.
SARAYLARINIZI DEPREMZEDELERE TAHSİS EDİN
“Sarayı gören yabancılar, güçlü bir devlet görüyor” diyerek, caka satmayı biliyordunuz. “Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil, Türk Milletinin sarayı” diyordunuz. O zaman kiracı sarayı derhal boşaltsın. Gerçek sahibine, yani millete, saray odalarını bıraksın. Millet şu zor günlerinde geçsin, kendine ait sarayda otursun. Beştepe’deki, Ahlât’taki, Marmaris’teki sarayların odaları, depremzedelere tahsis edilsin. Yok! Bu da yetmiyor diyorsanız, devletin misafirhaneleri, külliyeleri, orduevleri, hâkim evleri, kamu kampları, Antalya’daki, Muğla’daki oteller, bu işe tahsis edilsin. Ama yeter ki üniversitelerimiz açık kalsın. Ülkemizin ufku daha fazla karartılmasın. Depremin yükü gençlerimizin, geleceğimizin sırtına yüklenmesin. Bu ülkeyi bilim kurtaracak. Bu ülkeyi akıl kurtaracak. Bu ülkeyi liyakat kurtaracak. Bu ülkeyi gençler kurtaracak. Yolsuzluklarınızın, iş bilmezliğinizin faturasını gençlerimize kesmeyin. Devri iktidarınızda, bu milletin iliğini, kemiğini sömürüp abat olan, yurt dışında mahalleler satın alan yandaşlarınız var. Fedakârlık mı istiyorsunuz? Fedakârlığı İlk bunlardan isteyin. Dışarıdaki varlıklarını satsınlar. Milletin şu zor gününde barınma ve otel masraflarını ödesinler. Böylece kaçırılan dövizler ülkeye geri gelsin. Ülkenin döviz bilançosu da bozulmasın. Atama Hazine ve Maliye Bakanınızla, Turizm Bakanınız, bu planlamayı becerebiliyorlarsa yapsınlar. Yaparlar mı? Hiç sanmıyoruz…
EMANETİ EHLİNE TESLİM EDİN
Bu kifayetsiz yönetimin, millet hayrına yapabileceği tek bir şey kalmıştır. Emaneti artık ehline teslim etmek… Bugün acıları paylaşma ve hafifletme günüdür. İnsanlarımıza barınacak bir çatı, ısınacak bir oda, boğazını doyuracak bir çorbayı verme günüdür. Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan yarın hep birlikte, çekip çıkaracağız. Yurttaşlarımız için, yurttaşlarımızla beraber, kapsamlı bir program uygulayacağız. Böyle bu işler tek seferde 10 bin lira 15 bin lira vererek, ağızlara bir parmak çalarak çözülmez. Depremden etkilenen vatandaşlarımıza, temel bir gelirin mutlaka sağlanması gerekiyor. Depremde yaşamını yitiren yurttaşlarımızın, tüm kredi borçlarının, bankalar tarafından silinmesi gerekiyor. Yıkılan konutların, depreme dayanıklı şekilde, yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
DEMOGRAFİK YAPI KORUNMALI, HATAY KIRMIZIÇİZGİMİZ
Başta Hatay olmak üzere, stratejik sınır kentlerimizin, demografik yapısının mutlaka korunması gerekiyor. Bu çerçevede Belçika Başbakanı’nın; “Suriye’de 5,5 milyon Suriyeli evsiz kaldı. Yeni bir göç dalgası kapıda. Türkiye ile anlaşıp, para verelim. Mülteciler orada kalsın” sözlerini, reddediyoruz. Türkiye’mizi Suriyelileştirme politikasını asla kabul edemeyiz. Atatürk’ün şahsi emaneti Hatay başta olmak üzere, sınırlarımızın güvenliği, bizim kırmızıçizgimizdir. Ülkemiz bütüncül, akılcı bir plan çerçevesinde, ekonomik, siyasi, diplomatik tüm adımları atmak zorundadır. Bunları ancak biz yaparız. Bunları ancak bizim liyakatli, bu ülkenin tarihini bilen, değerlerini bilen kadroları yapar.
İŞ BAŞINA GELİR GELMEZ…
Millet İttifakı olarak iş başına gelir gelmez: Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı kuracağız. “Kente karşı işlenen Suçlar” kavramını, hukuk sistemimize taşıyacağız. Tek merkezli, çarpık yapılaşmaya son vereceğiz. Afet yönetimini etkisizleştiren, imar affı uygulamalarına son vereceğiz. Şehirlerimizin imar ve deprem eylem planlarını, ivedilikle hazırlayacağız. 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanununu, yeniden ele alacağız. Ucuz ve kaliteli konut projeleriyle, vatandaşlarımızın barınma sorunlarını, rant odaklı olarak değil, insan odaklı olarak çözeceğiz. Biliyoruz gidenleri geri getiremeyiz. Ama milletimiz vicdan sahibi, liyakatli, iyi bir yönetime kavuştuğunda, bu afetlerin yarasını da hızla saracaktır. Bundan bizim hiç şüphemiz yoktur.
DENİZ BAYKAL’IN CENAZESİ
Sözlerimi tamamlarken, bir kez daha kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, milletimize ise sabır diliyorum. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Ve bitirmeden önce; hafta sonu, değerli parti büyüğümüz, önceki Genel Başkanımız, kıymetli devlet ve siyaset adamı Deniz Baykal’ı kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz. Merhum Genel Başkanımızın, cenaze programı belli oldu. Yarın sabah saat 10’da, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde, Saat 11.30’da da TBMM’de, cenaze törenleri düzenlenecek. Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camiinde, öğle namazına müteakip, cenaze namazı kılınacak. Ardından da, merhum Genel Başkanımız, Devlet mezarlığına defnedilecek. Bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi ailesine, sabır ve başsağlığı diliyoruz.
Şimdi sorularınız varsa alıyım.
Soru- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı açıklamada AFAD’ın bir koordinasyon kurumu olduğunu söyledi ve “AFAD’ın toplam personel sayısı 7 bin 300’dür. Takdir edilir ki, 7 bin 300 personelle Türkiye’deki bu büyük afet veya herhangi bir afeti yönetmek mümkün değildir” dedi. Bu sözleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Soylu itiraf etmiş gerçekleri. Soylu’nun bu itirafı çok önemlidir. Sarayın bırakın büyük bir afeti herhangi bir afeti dahi yönetemeyeceğinin açıkça ikrarıdır. Aslında bunu AFAD’ın hazırladığı Düzce ve Kahramanmaraş raporları zaten göstermektedir. O koltuklar şikayet değil icraat makamıdır. Yapamıyorsanız çeker gidersiniz. Yazıklar olsun.