İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Florya’daki başkanlık konutunda basın mensuplarıyla bir araya geldi. İmamoğlu, son günlerde konuşulan AFAD’daki deprem toplantısına davet konusunda sessiz kalmasının bazı çevrelerce manipüle edildiğini belirterek, “3 gündür önüne gelenin bu toplantı ile ilgili yorum yapmasını, konuşmasını esefle kınıyorum. Bakanların, bazı siyasi parti temsilcilerinin bu konuyla ilgili, benim şahsımı hedef alarak, bu süreci bu şekilde yorumlamasını kınıyorum. Çok ayıp. Suskunluğumu fırsata çeviren insanları da acizlik olarak yorumluyorum. Çağrıldığım her devlet toplantısına, devletimin beni çağırdığı her toplantıya koşa koşa giderim” dedi. “Suskunluğumun iki sebebi var” var diyen İmamoğlu, bunları şöyle sıraladı: “Bir tanesi bu depremin önüne geçmemesi ile ilgili direncim ve ısrarım. İkincisi de devlet terbiyem, devlet adamlığı terbiyemdir. Herkesin de bu hassasiyetle davranmasını beklerdim. Ama olmadı. Üzülüyorum.” dedi.
Deprem toplanma alanlarıyla ilgili tartışmalara da değinen İmamoğlu, “Eğer bu şehirde siz hala sistem kurduğunuzu ve kurulan sistemde de toplanma alanlarının mükemmel olduğunu savunuyorsanız, 16 milyon insan da bundan mutluysa, ben de mutlu olurum. Çıkar milletimin önünde, milletimden özür dilerim. Ama değil! Ben, kafamı kuma sokamam. Bu mu rahatsız etti? Ya da benim bulunmam gereken ortamlarda bulunmamam, sizi bunun için mi rahatsız etti. Ben, bu şehrin geçmişinden bugüne kadar yapılan yanlışlarla yüzleşecek bir yönetici olduğum gibi, yarınlara dönük atacağım adımlarımda da kararlı olacağım. Bu şehre hata yaptırtmayacağım. Bu şehre, insanların sesini dinleyerek, asla ve asla ihanet edilmesine müsaade etmeyeceğim” diye konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Florya’daki başkanlık konutunda gazetecilerle bir araya gelip gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İmamoğlu şunları söyledi:
“DEPREM TOPLANMA ALANLARIYLA İLGİLİ ENVANTERİ BASINLA PAYLAŞACAĞIZ”
“Sizlerle, depremle ilgili süreci analiz etmek adına buluştuk. Yaşadığımız depremi her gün hatırlatan artçıları da devam ediyor. Ben olaya şöyle bakıyorum: Depremi hiç unutmamayı, her zaman hafızamızda diri tutmayı ve bu konuda herkesin sorumluluğu üstlendiği günleri istiyoruz. Bu konuda biz kararlıyız. Şu anda tümüyle deprem sürecine odaklı çalışmalarımızı kurum içerisinde yürütüyoruz, yönetiyoruz. Öncelikle bazı tartışmaların sona ermesi adına, deprem toplanma alanlarıyla ilgili envanteri çok yakın bir zamanda basınımızla paylaşacağım. Bunu paylaşmakla kalmayacağız. Deprem toplanma alanlarının yeterliliği konusunda yaptığımız çalışmada nasıl bir yol haritamız olacağını anlatacağız. İnsanlar, İstanbul’da en azından bir afet sonrası süreçte, deprem toplanma alanlarıyla ilgili bizim eylem planımızı öğrenmiş olacaklar. Bu sürecin çözülmüş haliyle İstanbul halkıyla buluşmasını sağlamak en önemli temennimiz.”
“SUSMAMIN FIRSATA ÇEVRİLMESİNE İZİN VERECEK KİŞİLİĞE SAHİP DEĞİLİM”
“Deprem, tek başına afeti ya da afet sonrasını konuşmak değil. Genelde böyle yapıyoruz. Bizim için esas olan, depreme hazırlık yapmak. Bu ne demek? Bu şehrin insanlarının yaşadıkları, çalıştıkları, eğitim gördükleri alanlarda, özellikle kamu alanlarında ve kendi müstakil alanlarında sağlam bir yapıya sahip olmalarını sağlamak. Bu konuda her türlü hassasiyete sahibiz. İstanbullular, bu konuda etkili bir dönemi İBB nezdinde yaşayacaklar. Deprem, bu kentin en hayati konularından bir tanesi, belki de en önemlisi. Geçen günlerde katıldığım bir TV programında bana, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’yla bir araya geldiğinizde ilk neyi konuşacaksınız’ diye sorduklarında, ‘Depremi konuşacağım’ demiştim. Biz, o gün daha depremi yaşamamıştık. Bu benim, İBB Başkanı olarak depreme verdiğim önemin bir göstergesi. Yapılan bütün polemiklere rağmen 3 gündür susuyorsam, elbette bir sebebi var. O da bu depremin, polemiklere kurban gitmemesine olan hassasiyetimdendir. Susmamın fırsata çevrilmesine de asla zemin taşıyacak ya da izin verecek bir kişiliğe de asla sahip değilim. Ben, 16 milyon kişinin yaşadığı bu kentte halkın tercihiyle, en yüksek oyla seçilmiş İBB Başkanıyım. Bazıları benden ‘Şehirden sorumlu arkadaş’ diye bahsediyor. Bu, onların acizliğini gösterir. Bu dili kullananların sürece saygısının olmadığını gösterir. Bu, beni çok derinden üzüyor. ‘İBB Başkanı’ diyebilmek, aslında çok değerli ve önemlidir. 16 milyon İstanbulluya gösterilen saygının karşılığıdır. Diyememenin de psikolojik bir temeli vardır; o benim işim değil. Bu psikolojik temeli ve bu sorunu kendileri sorgulasınlar. Ya da onlara yardımcı olacak arkadaşlar da bunu irdelesinler.”
“DAVET EDİLDİM VE KOŞA KOŞA GİTTİM”
“Gelelim davet meselesine. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına yürekten katılıyorum; onu söyleyeyim. İBB Başkanı, bir şekilde devletin deprem toplantısına davet edilmiş de katılmamışsa, büyük ayıp etmiştir, büyük yanlış yapmıştır. Kesinlikle de siyasetini yapıyorsa da bu en büyük ayıptır. Ama bu böyleyse! Siyaset yapmak isteyen bir kişi, bir gün önce çağrıldığı bir toplantıya koşa koşa gittiği bir toplantıya, ki deprem olur olmaz aradığım ilk kişi, bu şehrin valisidir. Sayın Vali’mizi 15.00 civarlarında aradım, ‘Ben, havaalanından AKOM’a geçiyorum. Bilginiz olsun. Bir şey olursa da haberleşelim sayın Vali’m’ dedim. Ben, 18.30’a kadar AKOM’da çalışmalarımızı sürdürdüm. O saatten sonra da sokağa çıkan insanları ziyaret etmek adına Bağcılar’a giderken, birkaç kilometre kala aldığım telefonla yönümü değiştirdim ve 20-25 dakika sonra Valilik’teki toplantıda oldum. Davet edildim ve koşa koşa gittim. Sonrasında da katıldığım iki TV programında da o toplantının gerekliliğini, sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının da orada ortaya koyduğu, hesap sorduğu tavrını da önemli ve değerli bulduğumu söyledim. Siyaset yapacak insanın orada ne işi var ya da televizyonlarda niçin böyle konuşuyor?”
“ŞAHSIMI HEDEF ALANLARI KINIYORUM”
“Bu kadar net bir tavrı ortaya koyan bir kişi olarak, 3 gündür önüne gelenin bu toplantı ile ilgili yorum yapmasını, konuşmasını esefle kınıyorum. Bakanların, bazı siyasi parti temsilcilerinin bu konuyla ilgili, benim şahsımı hedef alarak, bu süreci bu şekilde yorumlamasını kınıyorum. Çok ayıp. Suskunluğumu fırsata çeviren insanları da acizlik olarak yorumluyorum. Çağrıldığım her devlet toplantısına, devletimin beni çağırdığı her toplantıya koşa koşa giderim. Suskunluğumun iki sebebi var: Bir tanesi bu depremin önüne geçmemesi ile ilgili direncim ve ısrarım. İkincisi de devlet terbiyem, devlet adamlığı terbiyemdir. Herkesin de bu hassasiyetle davranmasını beklerdim. Ama olmadı. Üzülüyorum.”
“BU ŞEHRE HATA YAPTIRTMAYACAĞIM”
“Eğer bu şehirde siz hala sistem kurduğunuzu ve kurulan sistemde de toplanma alanlarının mükemmel olduğunu savunuyorsanız, 16 milyon insan da bundan mutluysa, ben de mutlu olurum. Çıkar milletimin önünde, milletimden özür dilerim. Ama değil! Ben, kafamı kuma sokamam. Bu mu rahatsız etti? Ya da benim bulunmam gereken ortamlarda bulunmamam, sizi bunun için mi rahatsız etti. Ben, bu şehrin geçmişinden bugüne kadar yapılan yanlışlarla yüzleşecek bir yönetici olduğum gibi, yarınlara dönük atacağım adımlarımda da kararlı olacağım. Bu şehre hata yaptırtmayacağım. Bu şehre, insanların sesini dinleyerek, asla ve asla ihanet edilmesine müsaade etmeyeceğim. Onun için bu millet beni seçti. Onun için benim o sürece bakma anlayışım budur. Ben, bu süreç kapansın istiyorum. Konu da kapansın. Siyaseti unutalım. İşimize bakalım. Bu şehrin insanlarının bizden beklentisi var. Deprem ile ilgili sürece dair, insanların bizden eylem planı, hareketlilik beklentisi var. İnsanlar, şu anda on binlerce binada, sıkıntılı binalarda ya yaşıyor ya da yaşamaya çalışıyor. Bunları çözmemiz lazım.”
“BEN ÇAĞRILMADIM”
“20 sene geçti 1999 depreminden bu yana. Konumuz bu olmalı. Ama görüyorum ki, devleti yöneten bir kısım insan, sürece böyle bakıyor. Bunu iddia eden insanlar şunu açıklayacak. Beni kim çağırdı? Kim aradı? Kaçta aradı? Nasıl aradı? Bunu ispat etsinler. Desinler ki, ‘Biz İmamoğlu'nu aradık’. Oraya gelen insanlar, bir şekilde davet edildi her halde. Ben çağırılmadım. Birim başkanları çağrıldığı için, orada görevleri vardı ve gittiler. Ama ben çağırılmadım. Dolayısıyla ben, çağırılmadığım gibi yine gittim Lojistik Merkezi’mizi hem analiz hem tahlil ettim hem de basına tanıttım. Sonra da AKOM'da çalışmalarıma devam ettim. Yani günümü yine deprem gündemli geçirmek için arkadaşlarımla çalışmalara devam ettim. Buradan bazı gazeteci arkadaşlara da seslenmek istiyorum. Gazeteci arkadaşların yaptıkları açıklamadan sonra, Valiliğin açıklamasına dair, ‘Özür diliyoruz ve benzeri’ açıklamalarını da kabul etmiyorum. Burada bir taraf var. Açar öğrenirsiniz. O bakımdan bir kısım, bu şekildeki tavırları ve açıklamaları biraz zavallı açıklamalar olarak görüyorum, çok üzülüyorum. Bir bakanın açıklamasını kendisine referans kabul edip, bu referans üzerinden 'Yeri belliydi' denilmesi doğru değil. ‘Toplantıda nerede oturacak? Çağıralım mı, çağırmayalım mı?' biz bu tavırları görüyoruz. Bazı şeyleri çok daha net anlatırız ama devlet terbiyemiz buna müsaade etmiyor. Artı, 16 milyon insanın öncelikleri, bunları bana daha fazla deşifre etmeme müsaade etmiyor. Çok net söylüyorum: Seçim bitti! İşinize bakın. İşimize bakalım. Ortak masalar kuralım. Bu şehrin sorunlarını çözelim. Benim için deprem, bu şehrin en hayati ve en öncelikli sürecidir, meselesidir. Sizi çözüme ve bir aradan çalışma ortamına davet ediyorum.”
“28 BİRİM BAŞKANINDAN SADECE 2’Sİ İBB’DEN!”
Açıklamaların ardından İmamoğlu, gazetecilerin bu konudaki sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, "Siz çağrılmadıysanız, genel sekreter yardımcılarınız nasıl katıldılar?" sorusuna İmamoğlu, şu cevabı verdi: "Her konuşmayı burada anlatmak durumunda değilim. Kişiler ve kurumlar, arasındaki görüşmeler nettir. Bir gün önce söylediğim gibi, AFAD'ın 28 birim başkanı var. '28 birim başkanından yarın rapor alacağım ve hesap soracağım' diyen sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bu 28 birim başkanını davet ediyor. Bunlara saat ve yer bildiriliyor. Bu toplantıyla ilgili genel sekreter yardımcımızın süreci takip etmesi için talimat verdim. Olay bu. Sadece iki birim başkanı değil, bir genel sekreter yardımcımızın da olması ve süreci takip etmesi talimatı veriyorum. 28 birim başkanında sadece 2'si İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden."
“DAHA ÖNCE SÜREÇ AKOM’DAN TAKİP EDİLİRDİ”
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'yı toplantıdan önce aramadığını, yapılan açıklamanın ardından arayıp tepkisini dile getirdiğini belirten İmamoğlu, "Vali Bey'i sadece valilik açıklamasından sonra aradım. Toplantıyı öğrendiğimde aramadım. Kendilerine açıklamanın doğru olmadığını söyledim. Fikrimi paylaştım. Oradaki konuşmalar iki devlet adamının arasındaki konuşmalardır" ifadelerini kullandı.
Bir gazetecinin "Çok net ifade etmenizi rica ediyorum. Gerçekten istenmiyor musunuz? Toplantılara davet edilmiyor musunuz?" şeklindeki sorusuna İmamoğlu, "O toplumun takdirinde. Analiz etmeye kalkarsak, birinci gün ben niye 18.30'da çağrıldım. Deprem 14.59'da oldu. Ben koşa koşa AKOM'a gittim. İstanbul'un en donanımlı takip merkezi AKOM'dur. Daha detaya girmeyeyim. Daha önce birçok afette, devletin bütün yetkilileri, İBB'nin AKOM Merkezi'nden süreci takip etmiştir. Valisi, diğer unsurlarıyla beraber. Ben Vali Bey’i arayıp, 'AKOM'a gidiyorum' dedim ve AKOM'a gittim. Niye 18.30'da çağırıldım? Acaba gelişen tepkilerden dolayı mı çağrıldım? Dolayısıyla birilerinin beni bir masada isteyip istememesi benim umurumda değil. 16 milyon insanın sorumluluğu benim üstümde. Bu sorumluluğu yerine getirmek adına da gereğini yapmak için işime bakarım" şeklinde yanıt verdi.
“BİR SONRAKİ AFAD TOPLANTISINA ÇAĞRILMADIM”
İmamoğlu, "Depremden sonra tüm birimlerin katıldığı toplantı 18.00'den sonra Valilikteki AFAD Yönetim Merkezi'nde yapıldı. Sizi oraya mı davet ettiler" sorusuna ise, "Beni ilk gün oraya çağırdılar. Ben çağrıldım. Zaten koşa koşa gittim. 19.00'da oradaydım. Ama ikinci gün ben çağrılmadım. Valilikteki toplantı 15.00'ten sonra başladı. Ama bizim oraya gelişimiz 19.00 gibi oldu. Bir sonraki AFAD toplantısına çağrılmadım" yanıtını verdi. "Büyükşehir Belediye Başkanları Komisyonu, sizin önerinizle kuruldu. Sayın Fuat Oktay'ın Mansur Yavaş ve Yılmaz Büyükerşen'i arayıp önerileri istediği, sizin de bunu Mansur Yavaş'tan istediğiniz iddia edildi. Bu doğru mudur? Görüşünüz nedir?" şeklindeki bir başka soruya İmamoğlu, şu yanıtı verdi: "Ben, komisyon kurulmasını öneren kişiyim. Açıklamamdan sonra bunu söyledim. Cumhurbaşkanı da komisyon kurulmasını doğru buldu. Buna da çok sevindiğimi söyledim. Sayın Cumhurbaşkanı üç isim zikretti. Ancak benden rapor istenmedi. Ben de Fuat Beyi aradığımda yanıtı, 'Siz komisyonda yoksunuz' oldu. Ben kendisine 'Komisyon meraklısı değilim' diye cevap verdim. Daha sonra 18.30'daki toplantıdan sonra kendileri, 'Sizi de davet edeceğiz. Rapor yollarsanız seviniriz' dedi. Böyle bir gelişme yaşadık geçen hafta."
“POLEMİĞİN İÇİNE GİRMEM”
İmamoğlu, “Genel Sekreter Yardımcınızın ve birim başkanlarınızın toplantıya katıldığını söylediniz. Neden açık bir şekilde, ‘Ben davet edilmedim’ demediniz?” sorusuna, “Yakışmaz. Beni davet ettiler, etmediler; ben bu polemiğin içine girmem. Depremle uğraşıyoruz. Yani ben karşı tarafın bu işi bu hale getireceğini düşünmedim bile. Sadece Genel Sekreter Yardımcımız orada, birim başkanlarımız çağrıldı orada, çalışmanın içinde deyip geçtim. Ama benim bu sözümü sanki çağrıldı da gitmedi diye algılayıp sonra bunu bu şekilde yönetmeye çalışan devletin yöneticileri habire 3 gündür konuşunca cevap vermek zorunda kaldım. Bugün buna cevap verme sebebim bu. Suskunluğum ikrardan değildir, suskunluğum devlet terbiyemin gereğidir ve sürece olan hassasiyetimdir. Konu depremdir. İnsanların canı söz konusudur. Tümüyle suskunluğum bundandır. İmamoğlu, “Onları da biz davet ettik, ondan dolayı kamuoyunda çıkanlar gerçeği yansıtmıyor denilerek bir yazılı açıklama yapıldı” hatırlatmasına, “Valiliğin yaptığı yazılı açıklamadan kimin ne anladığını ben anlayamadım. Zaten açıklamanın üzerine Vali Bey’i arayıp, bu açıklamanın yanlış olduğunu dile getirdim. Telefonla aramamın tek sebebi o” yanıtını verdi.
GAR İHALESİ…
İmamoğlu, “Haydarpaşa Garı ihalesine” yönelik sorulan soruya, “Çok üzücü. Bu konu, bu haftanın ayrı bir üzücü konusu. Ben bunları konuşmak istemezdim. Ben, bugün halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirmenin keyfini konuşmak isterdim. Dün 150 kreşin başlangıcını yaptık. 150 kreşin 15 bin çocuğumuza katacağı değeri konuşmak isterdim. 150 kreşin 15 bin anneye iş imkanı sağlaması atmosferini konuşmak isterdim ama ne yazık ki bunları konuşuyoruz. Haydarpaşa-Sirkeci meselesi de çok önemli bir mesele. İkisi de İstanbul’un simgesi. Göçün simgesi. İstanbul’a gelişin simgesi. Hele hele Haydarpaşa, Anadolu’nun İstanbul’a gelişinin ilk anıdır. Dolayısıyla bu simgesel alanların ne olacağı tümüyle İstanbul’un hatta bütün Türkiye’nin ilgisini çekiyor. Bunu elbette biz de takip ediyoruz. Ulaştırma Bakanlığı iki simge alanın depolarını arazisiyle beraber ihaleye çıkarıyor. İhaleye çıkardığı yerlere de biz katılma kararı veriyoruz. Niye? Bir ticari faaliyet yok. Buralar sit alanı zaten üstüne var olanların dışında bir şey yapamazsınız. Çok güzel. Para da kazanamazsınız. Bu da çok güzel. Yav kardeşim kanun sana bir imkan tanıyor. Diyor ki bu tür yerleri kamu kurumları ile konuşun uygun kamu kurumlarına devredebilirsiniz. Protokol yapabilirsiniz ve o kamu kurumları tarafından işletilebilir. İstanbul’da da bunun merkezi İBB’dir. Bunun yüzlerce örneği var İstanbul’da. Orman Bakanlığı’nın yaptığı Ulaştırma Bakanlığı’nın yaptığı. Birçok kamu kurumunun yaptığı yüzlerce örnek var. Peki. Siz bu kadar uyumlu yeri ihaleye çıkarıyorsunuz ve şartnameye diyorsunuz ki 20 milyon liralık dijital teçhizatı olacak. Yav 20 milyon liralık dijital taçhizat demek Türkiye’de ya bir ya iki televizyon kanalında vardır. Yani bir kere siz bu açıklamayı yapmadan önce nasıl ihaleye çıktığınızı anlatacaksınız. Ben buradan bu açıklamayı yapan Genel Müdüre sesleniyorum. Bir de bu hararet ne yani? Efendim İBB rekabeti engelleyen bir şekilde ihaleye girmiş olur. Bu yanlıştır. Bu hararet ne? Size bu açıklamayı yaptıran motivasyon ne? Üzüntüyle takip ediyorum. Önerim yol yakınken buranın İBB ile iki kamu kurumu arasında bir sözleşme yapın devredin. Biz de ticaret yapmadan o yapıları o alanı sit alanını tamamen kültüre sanata adayarak bu şehre nitelikli bir çalışma hediye edelim. Hemen hızlıca pırıl pırıl şekliyle. Yani bakanlığın bunu yapmayıp tam tersine bir açıklama yaparak, rekabeti engelleyici vs. Bir mahkeme sonunda yapılacak açıklamayı yani mahkemenin yapması gereken açıklamayı ihale çıkan bir kurumun genel müdürü yapıyor. Çok yazık. Çok ilginç. Biz bu ihaleye giriyoruz ve İstanbul halkına yakışan bu yerin İstanbul halkına ait yani İBB uhdesinde kültüre sanata adanmış bir şekilde bir alana dönüşmesini sağlayacağız. Bunu sağlamak adına da dilerim ve isterim ki herkes bize yardımcı olur. Ha ihalesiz verirlerse ki kanun buna müsaade ediyor. Biz ona da hazırız” dedi.
“HESAP SORACAK VARSA, BEN BURADAYIM”
İmamoğlu, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yerel seçimler öncesinde öğrencilere servis olarak CHP’li belediyeler ücretsiz hizmet verecek dediler. Ama sizin danışmanınız geçtiğimiz günlerde, ‘Bu sayın İmamoğlu’nun sözü değildir, CHP Genel Merkezi ve reklamcısının sözüdür’ dedi. Şu anda İstanbul’da zaten ekonomik durumu iyi olan aileler çocuklarını servisle okula gönderiyorlar. Siz, İstanbul’un ana arterlerini düzenleyerek sabah ve akşam olarak maddi durumu olmayan çocukların okullara yakın yerlere ulaşmasını sağlayacak ring seferleri düzenleyebilir misiniz? Aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözünü de yerine getirmiş olur musunuz?” sorusuna, “Öneriniz için teşekkür ederim. Birincisi ihtiyacı olan ailelere hem eğitim desteği hem de nakdi destek konusunda özel bir çalışma yürütüyoruz. Tam da sizin söylediğiniz gibi genel merkezin ortaya koyduğu taahhüt genel başkanın Türkiye genelinde yapmış olduğu taahhüt Türkiye genelinde ihtiyacı olan kişilere servis desteğidir. Çok net söyleyebilirim ki bizim İstanbul’da tüm öğrencilere servis taahhüdümüz yoktur. Net böyle bir şey yok. Genel Merkezin de yoktur. Genel Merkezin servis taahhüdü ihtiyacı olan öğrenciler içindir. Danışmanımın konusu geçmişken çok önemli bir şey söylemek istiyorum. Benim danışmanım üzerinden bana saldırma gelenekleri gelişiyor. Benim danışmanımın bir şirkette değil, iki üç şirkette yönetim kurulu başkanı… Arkadaşlar, elimizde bir genelge var. Genelgeden dolayı biz, henüz genel kurul yapamıyoruz. Genel kurul yapamadığımız dönemde bir kısım siyasi istifaların yerine, etrafımızdaki 9-10 arkadaşa fazla fazla görevlendirmeler yazdık. Bu görevler, o günün hızlıca yönetilmesi adına verilmiş görevlerdir. Biz bugün genel kurul yasak layık gördüğümüz insanların tek tek bir takım şirketlere yönetim kurulu adayı olarak gösterdiği ve o şirketlerin yönetim biçimini şekillendirmeyi istiyoruz. Ama bir genelge şu an buna müsaade etmiyor, kanuna aykırı biçimde meclis onayı istiyor. İki, bunun davası Danıştay’da devam ediyor. Dolayısıyla bu süreç devam etmektedir. Bir başka husus bir şirketten bir maaş iki şirketten iki maaş da almıyor. Kural gereği birkaç yerde görev alabilir ama birinden maaş alır. Benim danışmanım üzerinden beni vurmaya yaralamaya kimse kalkmasın. O kararları veren benim. Hesap soracak varsa, ben buradayım.”