DSP Genel Başkan Yardımcısı, Hukuk İşleri ve Siyasi İlişkiler Başkanı Av. Onur İste, son günlerde Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirilen Baroların seçim şartlarının değiştirilmesine yönelik açıklamalarına karşı bir açıklama yaptı. "Baroların Yapısının Geriye Götürülmesi Milli Güvenlik Meselesidir." diyen İste, "Bu kafayla; sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan, “Dersim” olayları ile yüzleşen, Cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle kavgalı ve daha nice çeşitlilikte barolar ortaya çıkabilecektir." dedi.
DSP Genel Başkan Yardımcısı Av. Onur İste açıklamasında şunları söyledi:
Covid-19 pandemisiyle ve örtülü ekonomik krizle aynı anda uğraştığımız şu günlerde, hukuk kurumu olan baroların yapısını kısır çekişmeler için tartışmaya açmak, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’ u kuşattığında meleklerin cinsiyetini tartışan papazların durumuna benzer.
Duygusal sebeplerle ve kızgınlıklarla hukuk kurumlarının yapısıyla oynanması devlet ciddiyetine yakışmaz. Bu durum, tarihten ders almadığımızı da gösterir. 2010 referandumunda, sırf geçmiş HSYK’nın yapısına olan kızgınlıkla HSYK’nın yapısının değiştirildiğini ve yargının FETÖ’ nün eline geçtiğini hatırlayınız. HSYK’nın yapısı değişince devlette kendisine yol açan örgüt elemanları, neticede milletimizin üzerine bomba yağdıracak kadar ileri gidebilmişlerdi. Mevcut öneriler, benzer tehlikeleri içinde barındırmaktadır.
1- Birinci öneri; “marjinal” grupların yönetiminde olan kalabalık baroların Barolar Birliğinde sözde hakimiyet kurdukları mevcut sistemin değişmesi gerektiği yönündedir. Öncelikle belirtmek lazım ki, bu devletin okullarında okumuş, devletine ve milletine bağlı halkın içinden gelmiş avukatların neden “marjinal” olarak nitelendirilip ötekileştirildiğini anlayabilmiş değiliz. Ayrıca, mevcut düzenlemede, sayısı azami 100 olan baroların Barolar Birliğinde 3 delegeyle temsil edildiklerini, sayısı 100’ den fazla olan barolar için de her ekstra 300 kişi için 1 delege eklendiğini görmekteyiz. Hal böyle olunca, örneğin 39 kişilik Tunceli Barosu 3 delege ile temsil edilirken, 2382 kişilik Konya Barosu 10 kişi ile temsil edilmektedir. Avukat sayısı artmasına rağmen, temsil oranı düşmektedir. Mevcut durum bile, Konya Barosu örneğinde olduğu gibi, avukat çoğunluğunu bulunduran orta ve üstü sayıdaki baroların avukatları açısından ciddi bir haksızlık oluşturmaktadır. Önerilen sistem ise, haksızlığı daha da artırmaktadır. Bu yeni önerilen sistemde, Konya Barosunun delege sayısı 5’ e indirilmektedir. Kızgınlıkla önerilen sistemin mevcut durumdan bile daha kötü yeni garabetlere yol açacağı muhakkaktır.
2- Yenilik olarak öne sürülen ikinci iddia; illerdeki baro yönetimlerinin nispi temsil ile seçilmesi yönündedir. Bu öneri, TBMM’de temsil edilen bütün partilerin eşit şekilde Cumhurbaşkanlığı kabinesinde temsil edilmesiyle aynıdır. Zaten kısıtlı bir etki alanı olan baroların yönetim kurullarının bu şekilde oluşturulması, baroların karar almasını ve icraat yapmasını engeller. Sn. Cumhurbaşkanı’nın Kabinesinde diğer partilere bakanlık kontenjanı vermesi düşünülemezken, zaten etki alanı çok kısıtlı olan baroların 11 kişilik baro yönetim kurullarının bölüştürülmesini ve işlevsiz hale getirilmesini savunmak büyük bir çelişkidir. Bu çelişkili öneriyle birlikte, örgütlü ve avukatların büyük çoğunluğunu temsil etmeyen “aşırı uçlardaki” grupların baro yönetim kuruluna girmesi söz konusu olabilecektir.
3- Tartışılan üçüncü bir husus; baroların bölünmesi ve herkesin kendi meşrebine göre bir baroya üye olabilmesi meselesidir. Bunun tartışılması bile büyük yanlışlıktır. Böyle bir durum gerçekleşirse işte o zaman baroların bir hukuk kurumu olmaktan çıkacağı ve “marjinal” azınlıkların kendi barolarını kuracakları muhakkaktır. Etnikçi bölücülerin, aşırı uçların, farklı cinsel eğilimlerin, bu düşünceleriyle sınırlı olarak kendilerine ait birer “baro” kurması savunulamaz. Önerilen yasal düzenlemeyle kurulan bu yapılar gerçekten “Baro” olamaz. Önerilen bu yapıların hukukla ve adaletle alakası olması beklenemez.
Görülmektedir ki, mevcut durumda orta ve büyük ölçekli baroların Türkiye Barolar Birliğinde bir hakimiyeti yoktur. Mevcut durumun, “sırf benim her istediğime olur diyen kişiler baro yönetimde olsun” anlayışıyla daha geriye taşınması büyük sakıncalar doğuracaktır. Bu kafayla; sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan, “Dersim” olayları ile yüzleşen, Cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle kavgalı ve daha nice çeşitlilikte barolar ortaya çıkabilecek ve Barolar Birliği bu anlayışla yüz yüze kalabilecektir.
Bazı barolara duyulan günlük kızgınlıkla ortaya atılan bu konu, sadece avukatları ve hukukçuları değil, milli bütünlüğümüzü umursayan tüm Türk vatandaşlarını ilgilendirmektedir. İktidar Partisi, 2010 referandumuyla yargının FETÖ’nün kontrolüne girmesi konusunda yanıldığını ifade etmişti. Şimdi bu değişiklikle, FETÖ ya da başka diğer illegal bölücü unsurlar da baroların kurumsal kimliğini kullanabileceklerdir. Bir kere yanıldınız. Bir kere daha yanılmayınız. Zira yanılmalarınızın bedeli bu millet için ağır oluyor!"