İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilen Adana’da yaralı vatandaşların tedavi edildiği hastaneyi ziyaret etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirilerde bulunan Akşener, “Korkunun getirdiği inanılmaz bir kaçma hali var. Kimse sorumluluk almıyor, kimse inisiyatif almıyor. Tek bir kişinin kararına bağlı olduğu için dolayısıyla bütün eksiğin sorumlusu Sayın Erdoğan haline dönüşüyor” dedi. Akşener, “Bütün organizasyon bozuklukları, bütün keşmekeşin, bir Allah'ın kulunu istifaya sevk etmemesi de dikkat çekici bir diğer konu. Bir kişi istifa etmez mi kardeşim?” diye ekledi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilen Adana’yı ziyaret etti. Yaralıların tedavi edildiği bir hastanede vatandaşların talepleri ve ihtiyaçlarına ilişkin ilgi alan Akşener, çıkışta kameraların karşısına geçti.
Konuşmasını başında basın mensuplarına teşekkür eden Akşener, "Hem yapılan çalışmaları hem gönüllülerin durumunu hem devlet görevlilerin gayretlerini hem de ihtiyacı olanların sesi oldunuz. Allah hepinizden razı olsun" dedi.
“Muhalefet partileri vatandaşın avukatıdır”
Depremzedeleri ziyaret ettiklerini kaydeden Akşener, "Onların ihtiyaçlarını, tapelerini, duyurulması gerekenleri dinledik. Bizim İYİ Parti olarak hayata, siyasete bakışımız şöyle; seçmen iktidar partisini hizmet etmek üzere tespit eder. Muhalefet partisine de 'Siz benim avukatım olacaksınız, sesimizi duyuracaksınız' der. Muhalefet partileri olarak bizim daha çok zamanımız vardır. Dolaşırız ve sizin sesinizi, hizmet etmek zorunda olan iktidara iletiriz. Neyin nasıl yapılması gerektiğini seçmenden öğrenerek, o konuda çözüm ürettiririz. Bu anlayışımızı depremde de hayata geçirmeye devam ettik. Zaman zaman milletimizin sesinin duyulmadığı anları, basının aracılığı duyulmasını sağladık. Aynı zamanda projeler de ürettik." dedi.
“İstanbul Finans Merkezi depremzedelere açılsın”
Yapılması gerekenleri her yeni bilgi ışığında paylaştıklarını ifade eden Akşener, "Üniversitelerin kapatılması meselesinden iki bilgi var. Birincisi; YÖK'ün yaptığı açıklamaya, göre uzaktan eğitim meselesinin Nisan ayında gözden geçirileceği yönünde. Bu işten derhal vazgeçilmesi gerektiğini ifade etmek isterim. KYK yurtlarının ailelere verilmesi son derece yanlıştır. Bizim inançlarımıza, geleneklerimize, ailevi davranış biçimlerimize aykırıdır. Dolayısıyla bu yanlıştır. Mesela İstanbul'da Finans Merkezi var. En az 100 bin kişi kapasitesi olan bir yer. Orası 10--15 gün içerisinde depremden zarar görüp tahliye edilmesi gereken insanlarımıza açılabilir. Böylece KYK yurtları serbest kalır." şeklinde konuştu.
YÖK’ün açıklaması: “Teklifimizin kabul görmüş olmasına teşekkür ediyorum”
Deprem bölgesindeki 285 bin üniversite öğrencisinin diğer kentlerdeki üniversitelere gidebilmesi yönünde yaptıkları çağrıyı hatırlatan Akşener, "YÖK'ün yaptığı açıklamada bunu gördük. Bu teklifimizin kabul görmüş olmasına teşekkür ediyorum. Doğrusu budur. Eğitim çok önemli. Zaten pandemi ile 2 yıl boyunca bir neslin, rekabet imkanı ortadan kalktı. İnterneti, tableti, bilgisayarı bulunmayan ailelerin çocukları eğitimden faydalanamadılar. Dolayısıyla rekabet etme şansları düştü. O nedenle uzaktan eğitim meselesinin yerine yüz yüze eğitime derhal geçilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
“Arama-kurtarma çalışmaları devam etmeli”
Depremin üzerinden 12 gün geçmesine rağmen enkazdan canlı kurtarılanlar olduğuna dikkat çeken Akşener, "Arama-kurtarma çalışmalarına devam edilmesi gerektiğini buradan talep ediyoruz. Çünkü hala canlı insanlarımız olabilir. Bir kişinin canının kurtarılması her şeye değer. Bir can için her şeye değer. Zaman zaman İYİ Parti'nin farklı bir tutum içinde olması gerektiği söyleniyor. Biz elbette beceriksizliklerin, elbette yanlışların, elbette tek adam sisteminin getirdiği organizasyon bozukluklarının hesabını soracağız. Elbette bunların düzeltilmesinin peşinde olacağız ama bugün tek bir canlı milletimizin ferdi varsa, bir canın kurtarılması için ben her kapıyı çalarım kardeşim. Gerekirse o kapıyı kırmak kaydıyla çalarım." dedi.
Akşener şöyle devam etti:
“Bütün eksiğin sorumlusu Sayın Erdoğan”
"Bir şeyi daha gördük. Sayın Erdoğan tek adamlığı kendine bağladı. Bürokrasiden bıkmıştı, Meclis'ten bıkmıştı, her şeyden bıkmıştı. Ama biz bu depremde gördük ki; hiçbir devlet memuru kendi adına inisiyatif kullanamıyor. AFAD'ın bünyesinde çalışan her bir arkadaşımdan Allah razı olsun ama karar alma süreçlerinde ne yaşadık? Bir müdür arkadaşımız karar alamıyor, Ankara'ya soruyor. Ankara, saraya soruyor. O arada asgari 3 gün zaman geçiyor. Demek ki, sayın Erdoğan ayağına vurduğu prangayı çözelim derken bürokrasiyi üçle çarpar hale gelmişiz. Bunu herkesin dikkatine sunuyorum. Bu ucube sistemin, bu tek adam sisteminin getirdiği sonuç; bürokratik karar alma mekanizmalarının ortadan kalkışı; tam tersine son derece hantal bir yapının ortaya çıkışı. Korkunun getirdiği inanılmaz bir kaçma hali var. Kimse sorumluluk almıyor, kimse inisiyatif almıyor. Tek bir kişinin kararına bağlı olduğu için dolayısıyla bütün eksiğin sorumlusu Sayın Erdoğan haline dönüşüyor. Bütün organizasyon bozuklukları, bütün keşmekeşin, bir Allah'ın kulunu istifaya sevk etmemesi de dikkat çekici bir diğer konu. Bir kişi istifa etmek mi kardeşim?
“Belediyelerin kaynakları da merkezi idarenin kaynakları da bizim”
Bugün bile milletimiz bir ve beraberken, 'hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için' derken, hala şuculuk-buculuk üzerinden yürünmesini esnafla karşıladığımı ifade etmek isterim. Böyle bir şey yok. 'CHP'nin belediye başkanı var, ondan bir şey istenmez. Onun yapacağı her türlü işin önüne geçmek lazımdır' ama buna karşılık 'AK Parti belediyesi var. Merkezi hükümetin kaynaklarıyla AK Parti belediyesinin kaynakları yan yana gelebilir' Halbuki, bütün belediyenin kaynakları da, merkezi idarenin kaynakları da bizim. Hepimizin vergileriyle oluşan bir bütçe o. Halbuki iki tarafın da; bütçesi, insan kaynağı, insan unsuru bir araya getirilebilse; kutuplaştırıcı dilin varlığı ortadan kalkabilse israf olmazdı, hızlı hareket etmek imkanı olurdu.
“Sayın Erdoğan'ın yerinde olsaydık…”
Sayın Erdoğan'ın yerinde olsaydık, deprem dışı olan CHP'li büyükşehir belediyeleri, AK Partili belediyenin olduğu yerin yardımına görevlendirirdik. Biz birbirimizin düşmanı değiliz. Bu birlikteliğin, bu beraberliğin, millet olma halinin getirdiği sarılma halinin daha tahkim edilmiş hali olurdu. Ama maalesef seninki-benimki şeklinde iş sürüyor. Orada da olan vatandaşa oluyor, olan depremzedeye oluyor. 2016'da, 15 Temmuz'da nasıl milletimiz devleti köprüden ve sokaktan getirdiyse, bugün de aziz milletimiz enkazın altından devleti yönetenleri, tek adam sistemini çıkardı. “