İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için kurulan masada HDP’nin de yer aldığına yönelik yorumlara yanıt verdi. “O masada HDP yok. Zaten HDP de o masada olmadığını söylüyor” diyen Akşener, “HDP’ye bağırayım İYİ Parti’yi zora sokayım diyerek bu ülkenin has evladı Kürtlere hakaret etmek benim kalbimi yaralıyor” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, tv100 ekranlarında Candaş Tolga Işık'ın sunumuyla ekrana gelen Az Önce Konuştum programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda seçilme ihtimali sorulan Akşener, “Herkesin ittifak ettiği bir kişi neden seçilmesin.” cevabını verdi.
Önceliğin Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin değiştirilmesi olduğunu söyleyen Akşener, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi’nin Erdoğan düşmanlığı üzerine kurulu olmadığını vurguladı.
Muhalefet parti genel başkanlarının yer aldığı 6’lı masada HDP’nin de yer aldığına yönelik çıkışlara değinen Akşener, “O masada HDP yok. Zaten HDP de o masada olmadığını söylüyor.” dedi.
Akşener, “HDP’ye bağırayım İYİ Parti’yi zora sokayım diyerek bu ülkenin has evladı Kürtlere hakaret etmek benim kalbimi yaralıyor” şeklinde konuştu.
İYİ Parti Başkanlık Divanı’ndaki değişikliklere değinen Akşener, “Biz bir tanzim yaptık. Yeni bir bakış açısı getirmeye çalıştık.” ifadelerini kullandı.
Tansu Çiller’in siyasete döneceği iddiasına “Hayırlı olsun.” diyerek karşılık veren Akşener, kendisini hedef alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için de “Gıybet Bey” yorumunda bulundu.
Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:
(Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali) Herkesin aday gösterdiği bir insan reddedilir mi? Elbette reddedilemez ama benim adaylıktan vazgeçmek isteğimin arka planında tek adayla gitme talebinin olduğunu söylemeye çalıştım. Birden fazla adayla gidildiğinde, önce birbirinizle rekabet ediyorsunuz sonra ikinci tura kalmak için gayretiniz var. Daha sonra Cumhur İttifakı’nın adayı ile rekabete giriyorsunuz. Bunu biz tecrübe ettik. Bunun da yanlış olduğunu söyleyebilmek için ve o beraberliği daha rahat söyleyebilmek için bunu (başbakanlık) ilan ettim bu kadar önceden.
Biz bir sistemi değiştirmek üzere konuşmalıyız. Biz bu sistemin Türkiye’ye ne kadar zarar verdiğini hep beraber gördük.
Şimdi şöyle bir hata yapılıyor. İki şeyi beraber götürebilmemiz lazım. 13. Cumhurbaşkanı’nın Millet İttifakı’nın adayı olacağına inanıyorum ben.
Herkesin ittifak ettiği bir kişi neden seçilmesin. Hepimizin fevkalade çalıştığı bir sistem elbette seçilir. Tek adayla gittik ve 13. Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı’nın adayı olacak. Gözden kaçan bir şey daha var. Bu sistemin değişmesi için bir onu alacağız ikincisi Meclis’te makul bir çoğunluk alacağız. Onun da çalışmasının yapılması gerekiyor. Bu seçim yasası neden değişti. İşte bunlar için değişti. Eğer biz sadece Cumhurbaşkanlığı’na odaklanıp bu sistemin devamını sağlayacak gibi bir tutum alırsak bu da külliyen yanlış. Çünkü bu ucube sistem Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve dış politik şartlara getirmiştir. Tek bir kişinin iki dudağı arasındaki sistemin Türkiye’yi getirdiği nokta bu.
(Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimlerinin öne çıkması) Her iki arkadaşımızın da popülaritesine büyük saygı duyuyorum. Dolayısıyla bu arkadaşlarımızın söylediğiniz sistem içerisinde adaylığına dair ‘Hayır olmaz’ diye bir durumunuz yok. Sayın Kılıçdaroğlu, o 6’lı masadaki genel başkanın inisiyatifine bağladı işi. Dolayısıyla o masadan çıkacak olana hepimiz uyacağız. Herkes de fikrini söyleyecek orada. Bir kişi söylendiği takdir de partilerimizde de bunu konuşacağız ama esas olan şu; Cumhur İttifakı bileşenleri bizim adayımızı çok merak ediyor. Bizim önceliğimiz ise bu ucube sistemin değiştirilmesine dair ortaklaşmayı gerektiren bir iş. Biz bu sistemin Türkiye’ye yaşattığı yanlışlıkların kötülüklerin önüne geçmenin mücadelesini veriyoruz. Yani bu Tayyip Bey düşmanlığı üzerinden bir sistem değil bu. Bu dünyadaki başkanlık sistemlerinden biri olsa amenna. Onların denge ve denetleme kuralları olur. Finlandiya’da olduğu gibi Fransa’da olduğu gibi yarı başkanlık sistemi de değil. Bizim sistemimiz Afrika’da, Güney Amerika’da olduğu gibi bir tek adam sistemi.
(İktidarın koalisyon söylemi) Ben Refah Yol’da İçişleri Bakanıydım. Anayol’un kuruluşunu izledim. SHP-DYP koalisyonuna da 94 yılından sonra DP bünyesinde dahil oldu. SHP-DYP koalisyonu harika bir koalisyondu. Solun ve merkez sağın 80 öncesindeki birbirini ittiren alanlarını yumuşatan bir koalisyondu. İkili partilerde şöyle bir şey oluyor. Birbirinizi denetliyorsunuz. Yolsuzluğun, rüşvetin koalisyonlarda daha az olduğunu iddia edebilirim. Tecrübe ile sabit. Anayol sürmedi, sebebi şu; aynı koridordan oy alıyorsunuz rekabet kendi aranızda oluyor ve masanın altından tekmeleşiyorsunuz. O başarılı olamadı ama Refah Yol’da aynı seçmen kitlesine hitap etmiyorlardı. Dolayısıyla hem birbirini denetleyen hem anlayış birliği sağlayan, Türkiye’ye faydalı olan iki koalisyondur.
(6’lı masada HDP var mı?) Ben bu sorulara cevap vermeme kararı almıştım ama aptalca bir şey var. Bizi terbiye etmek için, İYİ Parti’yi terbiye etmek için Cumhur İttifakı bileşenlerinin bizi HDP ile masaya oturmakla suçlarken kullandıkları dili hiç fark etmiyorlar. Bizi rencide etmek için, bizi terbiye etmek için kullandıkları o pis dil Kürtlere küfür-hakaret halinde gidiyor. Benim şöyle bir hassasiyetin var kardeşim. Çok net olarak söyleyeyim. Biz HDP ile o masada beraber değiliz. O masada HDP yok. HDP de o masada olmadığını söylüyor zaten. Şunu söyleyeyim, HDP’ye bağırayım İYİ Parti’yi zora sokayım diyerek bu ülkenin has evladı Kürtlere hakaret etmenin, benim kalbimi yaraladığını söylüyorum. Sayın Erdoğan 31 Mart’ta “Defolup Irak Kürdistanı’na” dedi. Sonra “Teröristler” dedi. Sonra ne oldu? Bizim 29 Kürt arkadaşımızı Yeni Şafak gazetesi, inanamıyorum ağlayacak; kimlik numaraları ile ilan etti.
Güney Doğu’da yaşayan Kürt vatandaşlarımızın PKK’nın yanında yer almadıklarını biliyoruz. Onlar devletin yanında yer almamış olsalardı ne olacaktı? Bugün biz neyi konuşuyor olacaktık? Devletin yanında sapasağlam durdukları için biz bugün bazı şeyleri rahat rahat konuşuyoruz. Elbette terör örgütünün Allah belasını versin, sonuna kadar mücadele edilmeli ama bu ikisi arasındaki o ayrımı çok net yapmak lazım. Benim rahmetli halam “At izini it izine karıştırmayın” derdi. Bu ülkede at izi it izine karıştı. Yazıktır, günahtır.
Bizim bir yolumuz var. HDP’nin PKK ile arasına mesafe koyamadığını görüyoruz. Dolayısıyla bitti. HDP’ye oy veren vatandaşlarımızı PKK’lılıkla suçlamıyoruz. HDP’ye veya başka bir partiye oy veren seçmenin her birinin oyuna talibiz. Alabiliriz, alamayız o seçmenin tercihidir. Biz ona saygı duymakla yükümlüyüz. Biz Kürtleri incitmiyoruz. İncitilmesine müsaade etmemeye çalışıyoruz.
(İYİ Parti Başkanlık Divanı’nda değişiklik) Ben partimdeki meseleleri basın yoluyla hiç tartışmadım. Basın üzerinden de kimseyle haberleşmedim. Biz bir tanzim yaptık. O da şu; yeni bir bakış açısı getirmeye çalıştık.
Yavuz Bey’in yerine gelen arkadaşımız milletvekili değil. Yine gördük ki, yurt dışı Türkler’le ilgili olarak milletvekili arkadaşlarımızın zamanı yok. Oysa ki yerine gelen Rıdvan Uz kardeşimiz, yurt dışı oylar sebebiyle milletvekilliğini kaybetti. Bu arkadaşımız milletvekili değil. Gidecek, ayda bir evini görmeye gelecek. Dolayısıyla biz partimizde seçime hazırlığa dair çalışma yapıyoruz.
Bugüne kadar hiçbir arkadaşımın hangi tweeti ne yaptı, hangi televizyona çıktı ne söyledi diye arayıp tek kelime etmemişimdir. Çünkü partimizde demokrasiyi içselleştirmeye çalışıyoruz.
Koray Bey’in de herhangi bir şikayeti yok. Başından beri beraber yol yürüdüğümüz bir arkadaşımız, en zor zamanda teşkilatlandırdı, seçime soktu. Huzurunuzda kendisine teşekkür ediyorum. Dediğim gibi gençlik ile teşkilatı başka bir şekilde match edeceğim. Onun için kendime bağladım. Ayrı bir sistem üzerinde yürüyeceğiz.
(Tansu Çiller’in siyasete döneceği iddiası) Hayırlı olsun. Bilmiyorum ne diyebilirim? Ben bugüne kadar bizim partimizden ayrılıp yeni parti kuranlar dahil hiç kimseye incitici bir şey söylemedim. Sayın Çiller’e de hayırlı olsun.
(Bakan Soylu’nun çıkışı) Ben İçişleri Bakanı’nı aramadım, doğrudur. Ama her şehit ailesini ararım. Onlara başsağlığından sonra “Şöyle haklarınız var. Telefonum şudur” şeklinde bir söylemim olur. Sayın Soylu’yu aramak hiç aklıma gelmedi. Ben anneleri ve babaları arıyorum.
Türkiye’de şöyle bir durum var. Bu nasıl bir psikoloji biliyor musunuz? Bir psikiyatriste sorsak bu arkadaşın kendini hepimizin babası ilan ettiğini anlarsınız. Bu gerçekten patoloji bir bakış açısı. Hatta bipolar bakış açısı da diyebiliriz. Polis bu devletin memurudur, polisin sahibi kanundur. Doğuran millettir ama sahibi hukuktur. Sayın Soylu’nun çok tuhaf kelimeler seçme gibi bir alışkanlığı var. Aşırı uçlarda konuşur. Mesela Sayın Erdoğan’a “hırsız” diyen O’dur. AK Parti’ye geçti Sayın Erdoğan’ı övme konusunda ipin ucu kaçtı. Asıl vahim olanı ise şu; İçişleri Bakanlığı bu ülkenin ciddiyet yüzüdür. İçişleri Bakanları gıybet-dedikodu etmez, iftira atmaz. Bir konuda hukuksuz bir iş varsa onu yargıya götürür. Sayın Soylu 31 Mart’ta çok ilginç bir şey yaptı. Üsküdar Meydanı’nda Sayın Temel Karamollaoğlu ile Meral Akşener’in Kandil’le evrak imzaladığını söyledi. Temel Bey’in de benim de dokunulmazlığımız yok. Biz bir evrakı imzaladıysak, İçişleri Bakanı’nın böyle bir belgesi varsa derhal onu savcılığa iletmeliydi. Ben de Kandil’le kağıt imzalamış bir vatandaş olarak ensemden tutulup hukukun karşısına getirilmem lazımdı. Ne oldu biliyor musunuz, güldü geçti. Ben kendisini mahkemeye verdim, tık yok. Sayın Soylu’nun her iddiasını her gıybetini her iftirasını hem dedikodusunu mahkemeye veriyorum.
“Sedat Peker’in söylediği 10 bin dolar alan siyasetçiyi hukuka teslim edeceğim” dedi, o gün bu gündür tık yok. Bu dedikoducu bey de, gıybet bey de böyle bir durum var.