Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında;
“Öncelikle İstanbul’da yaşanan bombalı terör saldırısında yaşamlarını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılar için de acil şifalar diliyorum. Terörü bir kez daha nefretle ve şiddetle lânetliyorum. 40 yıldır binlerce canımıza mal olan PKK terör örgütünü tamamen ortadan kaldıracak kararlı ve dirayetli politikaların artık bir mecburiyet düzeyinde olduğunun anlaşılmış olmasını temenni ediyorum. Onlarca yıldır ısrarla söylediğimiz terörün kaynağı konusundaki görüşlerimizin bugün artık kabullenilmiş olması yetmez, bombayı koyan teröristin kıyafetindeki “New York” yazısına atıf yapılması yönteminin artık aşılmasını, doğrudan Washington’u hedefine koyan milli duruşun gösterilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Demokratik Sol Parti olarak bunun örneğini 1999’da göstermiş, PKK elebaşının teslim edilmesini sağlayacak devlet işleyişini hayata geçirmiş ve nihayetinde bunu gerçekleştirerek adalete teslim etmiştik. Bunun aksine hiçbir gerekçe üretilemez, “ama”sız, “fakat”sız bir anlayış ve uygulama mutlaka başlatılmalıdır. Kısacası, iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi yapıların 2023 seçimlerine doğru giderken içinde bulunduğumuz ortamda oy devşirme kaygısından arınarak terörü, teröristleri ve teröristlerin yolunu açanları lânetlemesi yetmez, buna PKK/PYD terörü ve teröristleri diyerek doğrudan tanım da konulması gerektiğini hatırlatmak isterim. Demokratik Sol Parti olarak bu konuda çok net ve açığız. Türkiye olarak 40 yıldır terörle mücadele ediyoruz, bu terör örgütünün adı PKK, soyadı ABD’dir! Nokta.
Bildiğiniz gibi Kasım ayı etkinlikleri içerisinde 5 Kasım’da partimizin Onursal Genel Başkanı Bülent Ecevit’i aramızdan ayrılışının 16.ncı yıldönümünde, büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de ebediyete irtihalinin 84.ncü yıldönümü münasebetiyle rahmet, minnet ve şükran duygularımızla andık. 14 Kasım Demokratik Sol Partimizin kuruluşunun 37’nci yıl dönümü. Türk siyasi hayatında 12 Eylül’den sonra kurulmuş olan en eski parti olarak bu büyük gururu hep birlikte yaşayabilmek için yarından sonra, yani 19 Kasım Cumartesi günü Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi Salonunda bir kutlama programı gerçekleştireceğiz. Yurdun her bir köşesinden bu davaya gönül vermiş partili yol arkadaşlarımızla, davetimize icabet edecek gönül dostlarıyla ve misafirlerimizle yaş günümüzü kutlayacağız. Bu vesileyle sizleri ve bu basın toplantımızı izleyen tüm yurttaşlarımızı bu mutlu günümüzde aramızda görmekten büyük memnuniyet duyacağımızı da belirtmek isterim. Tabii, bir de 15 Kasım tarihi var ki, bu da bizim için bir başka gurur vesilesidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak ilân edilişinin 39.ncu yıldönümünü, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın davetlisi olarak Kıbrıslı soydaşlarımızla bir arada kutlama şerefine nail olduk.
14 Kasım günü, yani DSP’nin kurulduğu gün Kuzey Kıbrıs’ta olduk ve orada ilk gün Kültür, Turizm ve Çevre Bakanı Sayın Fikri Ataoğlu’nu ziyaret ettik. Ardından Lefkoşa Büyükelçimiz Sayın Murat Ali Başçeri’yi üçüncü dönem görevinden sonra Kıbrıs’tan ayrılmadan yeni görevinde başarılar dilemek üzere ziyaret ettik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk mücadele yıllarından itibaren önemli bir misyon üstlenen Bayrak Radyo Televizyon Kurumu elbette bizim için farklı bir öneme sahiptir, kurum Genel Müdürü Sayın Meryem Özkurt’u ve KKTC Gazeteciler Birliği Başkanı Sayın Emin Akkor ile Kıbrıs ziyaretimiz üzerine görüş alışverişinde bulunduk. Tabii ki “Kıbrıs mücadelesi” denilince akla gelen ilk isim olan Dr. Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın manevi huzurunda da saygı duruşunda bulunduk.
15 Kasım günü KKTC Cumhuriyet Bayramı’nı büyük bir coşkuyla ve tüm Kıbrıslı soydaşlarımızla birlikte kutladık. Aynı gün KKTC Başbakanı Sayın Ünal Üstel tarafından kabul edildik. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yolunda atılması gereken adımlar konusunda Demokratik Sol Partimizin görüşlerini kendileriyle paylaşma olanağı bulduk. Bu günün akşamında, Kıbrıs Barış Harekâtında bizzat yer almış, Muharip Gaziler Derneğimizin üyeleriyle bir araya geldik. Ankara’lısıyla, İzmir’lisiyle, Tunceli’lisiyle. Boğazköy Şehitliğinde vatan toprağına emanet ettiğimiz yüzlerce şehidimizle ruhlarımızı buluşturduk, şükran, minnet ve rahmet dileklerimizi sunduk.
16 Kasım günü ise KKTC 3’üncü Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu, mevcut Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tarar, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Zorlu Töre ve Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Sayın Prof. Dr. Erhan Arıklı’yı da ziyaret ederek görüş ve düşüncelerimizi paylaştık.
Hepinizin yakından bildiği gibi Kıbrıs denilince Demokratik Solcular olarak akan sular durur! Zira Türkiye’de “Kıbrıs” denildiğinde akıllara Bülent Ecevit gelir, “Bülent Ecevit” denildiğinde ise Kıbrıs gelir. DSP ve Kıbrıs etle tırnak gibi birbirine o denli bağlıdır. Onun için Kıbrıs, Demokratik Sol Parti’nin kırmızı çizgisidir.
Kıbrıs Türkleri Osmanlı’nın 1878’de Ada’yı İngilizlere kiralaması sonrası süreçte tarihinin en kötü günlerini yaşadılar. Uzun uzadıya Kıbrıs tarihini anlatacak değilim, ancak bıçağın kemiğe dayandığı gündür 20 Temmuz 1974. İşte o gün Demokratik Sol irade, Bülent Ecevit’in milli duruşu Kıbrıs’ta hem Türklere hem de Rumlara barışı getirmişti. Türkiye’nin, özellikle Ak Parti hükümetleri döneminin başlangıcında, yani BM Annan Planı çerçevesinde yapılan referandum sürecinde “yes be annem” anlayışıyla verdiği desteğe karşın Rumların “Hayır!” demesiyle yeni bir sürece girildi, o gün Türkiye’de Rauf Denktaş’ı konuşturmayanlar bugün Denktaş’ın ve DSP’nin politikaları ile aynı çizgide buluştu. Bu memnuniyet verici bir gelişmedir. Elbette bu yeterli değildir. Artık bundan sonra federasyon yanlılarının karşısında iktidarıyla, muhalefetiyle topyekün bir duruş ortaya konulmalı, tam bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti inancının hayata geçirilmesi mücadelesi başlatılmalıdır.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Türk Devletleri Teşkilatı, Özbekistan’ın Semerkant kentinde yaptığı toplantısında aldığı önemli bir kararla KKTC’nin “Gözlemci Ülke” statüsüyle varlığını tanımış, dünya devletlerinin de tanıması stratejisi kapsamında önemli bir adım atılmıştır. Bu karara karşı tepkiler olacaktır ve olmuştur da.. AB Parlamentosu bu kararı tanımadığını ilân etmiş ise de buna verilecek en anlamlı cevap: “Çok da tın” olacaktır. Geçmişte yapılan yanlışlar, ne kadar iyi niyet temelinde diye iddia edilirse edilsin karşımızdaki emperyal sistemin işine yaramış, onların menfaatine sonuçların doğmasına sebep olmuştur. Bunu inkâr etmenin, ya da evirip-çevirmenin kimseye bir faydası da yoktur. Hele hele Kıbrıslı soydaşlarımızın ve Türkiye’nin ulusal güvenliğine ilişkin olarak hiç yoktur.
Türkiye esasen var olan ama günümüzde daha bir ön plana çıkan gücünü ve önemini bu konuda bir etken olarak kullanabilmelidir. Bu davranışı sergileyebilmek için de tabii ki Ecevit gibi bir milliyetçi duruşa ihtiyaç vardır! Tüm dünyanın yaşadığı ağır Covid-19 pandemisi süreci sonrası oluşan küresel ekonomik krizde ve Ukrayna-Rusya savaşı döneminde yaşanan sorunların çözümünde Türkiye’nin üstlendiği rol ve misyon yok sayılamaz. Hatta gerektiğinde dünya siyasetine dair yönlendirici bir etkisi olabileceği hususunda özgüvenimizin güçlendirilmesi bir zorunludur. O halde şimdi bize düşen görev hadiseyi bir adım daha ileriye taşımak, Kıbrıs’ın tümü üzerinde garantörlük hakkı olan Türkiye olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin hukuksuz bir şekilde Kıbrıs’ın tümünü temsil yetkisi verilmesine ve hatta AB üyesi yapılmasına dair uygulamaların bundan sonra tanınmayacağı noktasında mücadelemizi yükseltmek olmalıdır.
1878’de Osmanlı yönetiminin Adayı İngilizlere kiralaması gibi talihsiz karar sonrasında birinci dünya savaşı ortamında yaşananları bir fırsat bilip Kıbrıs topraklarına çökenlere karşı mutlak bir duruş ortaya koymamız gerekmektedir. Demokratik Sol Parti olarak bu mücadelenin ve yapılacak çalışmaların içerisinde olabileceğimizi, hükümete bu konuda her türlü desteği verebileceğimizi belirtmek isterim. Kıbrıs tarihinde bir dönüm noktası olarak görülmesi gereken süreç 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumla başlamıştır. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan planın, esasen 15 Temmuz 1974’deki faşist EOKA’cı cuntanın Kıbrıs adasını tümden Yunanistan’a bağlama girişiminin bir anlamda kadife modelinden farkı olmadığı apaçık ortadayken bu plana Türk kesiminin “Evet” demesi karşısında Rum kesiminin “Hayır” cevabı vermesi sonrası bugünkü manzara yaratılmıştır. O halde bize o gün verilen sözler tutulmadıysa, tam aksine hukuksuz bir şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Kıbrıs Adasının tümünün temsilcisi sayılıp tanınarak, üstelik bir de AB üyesi yapılması sağlandıysa bunun adı çizip de oynamamak demektir, bunu yeni bir tartışma ve müzakere konusu yapmalıyız, deyimi yerindeyse kartları yeniden karmalıyız. Biliyor ve inanıyoruz ki buna ilk önce Yunanistan ve AB ülkeleri itiraz edecektir, tabii arkalarında ağababaları ABD ve İngiltere de kaşlarını çatarak duracaklardır. Türk milleti bu manzaraları tarihte çokça yaşamış ve gereğini yapmaktan çekinmemiştir. Şunu hiç kimse hatırından çıkarmasın ki; Türk milletine kaş çatılan yerde tüfek çatmasını iyi biliriz! Haksızlık ve hukuksuzluk noktasında sonuna kadar mücadele etme hakkımız vardır. Bu hak hem uluslararası hukuktan hem de kadim kimliğimizin bize verdiği güçten gelmektedir.
KKTC’nin kuruluşunun 39’uncu yılı törenlerinde yer aldık. Buradan tüm dünya milletlerine sesleniyorum! BM Genel Sekreterine sesleniyorum! Avrupa Birliğine ve dünyayı babalarının malı sanan beşliye sesleniyorum! Öncelikle KKTC’nin bağımsız bir devlet olduğunu kabullenin ve resmen tanıyın! Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bundan sonsuza kadar kaçamayacaksınız. Kıbrıs adasında yaşayan halklara barış ortamı getirileli 48 yıl oldu. Neredeyse yarım asır. Kıbrıs Türkleri bağımsızlıklarını ilan edeli 39 yıl oldu, bu yoldan artık dönüş yoktur, anlayın ve dilinizden düşürmediğiniz o “insan hakları” kavramının karşılığını artık verin. Gelin, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesinin yolunu açın. Böyle bir çözüm sadece adadaki iki halkın barış ve kardeşlik içinde sonsuza kadar yaşamalarını değil aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik iş birliği ortamının gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Demokratik Sol Parti olarak önerimiz şudur ki; Türkiye hükümeti eğer bu yönde bir gelişmenin oluşmasını sağlayamazsa, cesur bir ileri adım atmalı Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanınmasını ve AB Üyeliği statüsünü tartışmaya açmalıdır. Sadece tartışmaya açmakla kalmamalı, sahip olduğu bölgesel gücünü ve jeopolitik konumundan kaynaklanan etki gücünü de bu uğurda kullanmaktan çekinmemelidir. Son bir çağrım da Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeleredir; bu yolu açacak olan sizlersiniz. Gelin Türk’ün gücünü tarihe hep birlikte altın harflerle yeniden yazalım!” sözlerine yer verdi.