Öne Çıkanlar deprem tsk CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk binali yıldırım cumhurbaşkanı erdoğan Kuşadası Belediyesi Haberleri recep tayyip erdoğan palandöken pkk tüik şehit

Aksakal: "Çöpleri Halının Altına Süpürmeyin!"

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, “Bizi yönetenlere sesleniyorum; gelin kuru inadınızdan vazgeçin. Tarım dışı bıraktığınız 13,5 milyon hektar tarım arazisini ve hatta tarıma elverişli tüm hazine arazilerini derhal sisteme sokun.” dedi. 

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.

Aksakal açıklamasında; Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım, Her zamanki hassasiyetimizle halkımızın Covid-19 salgını karşısında güçlü ve güvenli olabilmelerinin mutlak surette “Temizlik, Maske, Mesafe” tedbirleri sürekli olmak kaydıyla en az iki doz aşılarını yaptırmalarına bağlı olduğunu bir kez daha vurgulayarak sözlerime başlıyorum.

Vaka sayılarındaki yükseklik, vefat sayılarının 200’ün üzerinde seyretmesi, geleceğe dair kaygılarımızı artırmakta, pandemi başlangıcında 65 yaş üzeri insanların daha çok etkilendiği bu illetin günümüzde artık genç kesimleri, hatta çocuklarımızı tehdit ettiğine tanık oluyoruz. Temizlik, Maske, Mesafe kuralı konusunda da biraz gevşek davrananların aşılı olsalar bile yine de virüsün gazabına uğradıkları Sağlık Bakanlığının verilerinden açıkça anlaşılmaktadır.

Aşı karşıtlığı konusunda katı tutumlarını sürdüren yurttaşlarımıza da ayrıca çağrıda bulunmak istiyorum; “bu inat kimseye yarar sağlamayacaktır. Başta kendiniz olmak üzere yakınlarınıza ve çevrenize de zarar vermekte olduğunuzu başınıza geldiğinde anlamak, esasen ne kadar geç kaldığınızı pişmanlık duygusuyla birlikte yaşamanıza sebep olacaktır.”

Bu yüzden yaşamını riske sokmuş ve maalesef hayata veda eden birçok vatandaşımızın haberlerini üzülerek öğreniyoruz. Bu illete yakalanan insanlarımıza acil şifalar, vefat edenlere de Allah’tan rahmet diliyorum.

 Bu vesileyle bir kez daha “haydi herkes aşıya!” çağrımı yineliyorum.

Tabii bu gelişmelerin ve yaşanan olumsuzlukların beraberinde yeni bir kapanmayı getirip getirmeyeceği tartışmaları, Kasım ayında yeniden kapanma kararı açıklanabilir şeklindeki beklentilerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Her ne kadar Sağlık Bakanı bu beklentileri boşa çıkaracak açıklama yapmış ise de azımsanamayacak ölçüde süregiden salgın şartları, kış mevsiminin yaratacağı handikapla birlikte daha etkin tedbirlerin alınması zaruretini doğurabilecektir. Avrupa’da yeniden maske zorunluluğu kararlarının alınmaya başlandığını da görüyoruz.

Dünyanın dengesi bozuldu!

Dün sadece bilim adamları ve onları ciddiye alan çevreci toplum kesimleri bu kaygıları haykırırken, bugün kapitalist sistemin etkin mekanizmaları da olayın vahameti karşısında çözüm yolu arayışlarına katılmıştır.

Bir taraftan sevindirici gibi görünse de ozon tabakasının delinmesine, çaylarımızdan, derelerimizden, nehirlerimizden su yerine zehir akıtılmasına kadar, nükleer santral kazalarının yarattığı sonuçlardan, nefes alamaz hale getirilen hava kirliliğine kadar tüm olumsuzlukların müsebbibi vahşi kapitalizmin maddeci yaklaşımı olduğu gerçeği gün yüzüne çıkmıştır.

Daha dün Birleşmiş Milletler Örgütünün ev sahipliğinde İskoçya’nın Glasgow kentinde bir İklim Zirvesi gerçekleştirildi.

Şaka gibi… Dünyayı yaşanamaz hale getirenler, eserleri karşısında çaresizliklerine çare arar hale geldiler. Umarım buradan çıkacak sonuçlar, başta Metan gazı salınımının azaltılması ve Orman kayıplarının durdurulması konularında sağlanan uzlaşma olmak üzere, sıfır emisyon ve küresel ısınmanın 1,5 derecenin altında tutulması yönündeki iyi niyet beyanları eksiksiz ve kararlı bir şekilde hayata geçirilir.

Türkiye’nin hükümet düzeyinde temsil edilmediği bu zirveye en azından İstanbul’u temsilen BM ve C40'ın davetlisi olarak İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun katılacak olması ülkemizin bu platformlarda yer alması adına sevindiricidir.

Bildiğiniz gibi Demokratik Sol Parti 2019 Yerel Seçimleri öncesinde hazırlayıp toplumla paylaştığı Cumhuriyetkent UMUDUN PROJESİ ile insanca ve hakça bir yaşamın nasıl sağlanacağına dair projelerini geliştirmeye devam ediyor.

Küresel Isınma ve Türkiye’nin Çözüm Önerileri çalışmamız da yine kamuoyuyla paylaşılacak, bunun yanında Atatürk’ün başlattığı Türkiye Uygarlık Projesi günümüz şartlarında yeniden değerlendirilerek halkımıza ulaştırılacaktır.

Kuraklık, iklim değişikliği, mevsimlerin bundan 50-60 yıl öncesine göre neredeyse 1,5 – 2 ay sarkması elbette doğal yaşam koşullarının da değişmesine sebep oluyor.

1970’li yıllarda, özellikle İç Anadolu’da ve tabii ki Doğu Anadolu’da bu aylarda kar kalınlığı diz boyuna ulaşırdı, hatta gelecek yılın Mart – Nisan aylarına kadar da erimezdi.

O yıllarda ne kuraklıktan, ne de yer altı sularının eksikliğinden bahsedilirdi. Gidenler bilecektir; Konya ovasında yüzlerce su kuyusu ve çıkrıklar olurdu. Şimdi o çıkrıkların olduğu yerlerde yer altı su seviyesi 45 – 50 metre düşmüş, yoğun bir obruk oluşumuyla karşı karşıya kalınmıştır.

Bu bir felaket habercisidir. Doğal dengenin bozulması demek, doğadan elde edilen üretimin yok olması, dolayısıyla fakirlik, sefalet demektir.

Buralarda yaşayan insanların mecburen kentlere doğru yönelmesi demektir. Bu da kentsel yaşamın kaosa dönüşmesine sebep olacaktır ki maalesef bugün yaşanan da aynen budur.

İşte kış kapımızı çalmaya başladı bile. Üretimsizliğin getirdiği çaresizlik her kesimde değişik ölçeklerde kendisini gösterecektir. Tabii en çok da dar gelirli kesimleri boğacaktır.

Bugün en çok konuşulan konuların başında akaryakıta, doğalgaza, elektriğe ve LPG’ye yapılan zamlar gelmektedir. Neden?

Çünkü yaşamın her alanını etkileyen bir numaralı girdi kalemleridir de ondan…

Öncelikli olarak tarımsal üretimin güçlendirilmesi, geliştirilmesi için inandırıcı ve tatmin edici planlamalarını ortaya koyamayan hükümet, pansuman tedbirlerle sorunu çözebileceğini zannetmektedir. Ya da zannediyor görünmektedir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı sanki bir marifetmiş gibi enerjide oluşan maliyetlerin tümünün hane halkına ve esnafa yansıtılmadığını açıklıyor, "Doğal gaz ve elektrikte faturanın yarısını karşılıyoruz" diyor.

Merkezi idare böyle de Mahalli idareler farklı mı? Hayır. Onlar da elektrik, doğalgaz faturasını ödeyemeyen vatandaşımız olursa Belediyelerimiz devreye girecek diyor. “Karakış fonu” kuracaklarını söylüyorlar.

Allah aşkına, nereye kadar sürecek bu? Özal geldiğinde Fakir Fukara Fonu kurmuştu. Kaymakamlıklar neredeyse sadece bu işle meşgul oluyorlardı.

Biraz önce de değindiğim gibi bunlar pansuman tedbirlerdir. Fayda getirmez, sorunun ortadan kaldırılmasına katkı koymaz. Sadece öteler. Bunun adı çöpleri halının altına süpürmekten başka bir şey değildir!

Devlet gırtlağına kadar borç batağının içerisine düşürülmüş, Belediyeler keza ondan farklı bir durumda değil. Ama beyzadeler sırf birbirlerine sözde üstünlük sağlamak için yardım yarışına girmiş görünüyorlar.

Bütün bu yardımlar üreterek kazandığımız paralardan değil, milyarlarca dolar faiz ödeyerek aldığımız borçlarla sağlanıyor. Bu paraları ödeyecek olan da yine bu halk olacak.

Bugün elde ettiğimiz bir liralık rahatlama bizden üç lira olarak çıkacak.

Bizi yönetenlere sesleniyorum; gelin kuru inadınızdan vazgeçin. Tarım dışı bıraktığınız 13,5 milyon hektar tarım arazisini ve hatta tarıma elverişli tüm hazine arazilerini derhal sisteme sokun.

Karadeniz’de keşfedilen 540 milyar metreküp doğalgaz çalışmalarının seyri ve akıbeti konusunda temenni ve beklenti dışında bir gelişmeye henüz tanık olamadık. Bunu hızlandırın.

Bakınız; ekonomide faiz düşürme kararının getirdiği savrulma neticesinde tüm sistem alt üst oldu. Dövizdeki artış kontrol edilemez hale geldi.

20 yıl önce bu devleti biz devrettik AK Partiye. O gün dolar 1,24 liraydı, bugün neredeyse 10 lira. Bir mutfak tüpü 12,5 liraydı, bugün 170 lira.

O gün teslim ettiğimiz enflasyon oranı % 28’di, bugün neredeyse aynı oranlara doğru hızla ilerliyoruz. Ekim ayı itibariyle açıklanan yıllık enflasyon rakamı % 19,89…

TÜİK resmen aklımızla alay ediyor! Millet cebinden çıkan parayı biliyor, en basitinden 12 kg.lık mutfak tüpü geçen sene 119 liraydı, bugün 170 lira.

Artış % 43!

Senin enflasyonun kaç? 19,89. Hadi canım sende!

Ayıptır bu, yazıktır… Bir de üstüne üstlük paramızdan altı sıfır silinmiş, kamu malı yüzlerce fabrika, kurum ve kuruluş özelleştirme adı altında satılmış.

Örneklemeleri çoğaltmak mümkün ama zaman kaybetme lüksümüz yok.

Bakın; Afganistan’da yaşananları görüyoruz. İnsanlar yokluk ve yoksulluktan, açlık ve sefaletten evlerindeki fazla eşyaları satarak bitirdiler, şimdi 9 -10 yaşındaki kızlarını satar hale geldiler. Ne dinle ne insanlıkla izah edilemez bunlar.

Bu sıkıntılı durumumuzdur ki, uluslararası ilişkilerde bugüne kadar hiç alışık olmadığımız muamelelere muhatap ediliyoruz.

Küresel sistemin etkin güçleri; Büyükelçileri ağzıyla bizimle muhatap olma cüretini gösteriyorlar. Terör örgütleri eliyle huzur ve güvenliğimizi tehdit ediyorlar.

PKK elebaşlarından itiraflar geliyor.

Örgütün Avrupa tarafından desteklendiğini ifade ediyorlar, Türkiye'ye karşı “savaşı sürdürün” tarzı dayatmaların defalarca geldiğini belirtiyorlar, “Avrupa ülkelerinden ateşkes için zemin bulamadık.” diyorlar. Kısacası malûmun ilanını yapıyorlar.

Sadece Avrupa mı? Elbette değil, başta ABD olmak üzere bu topraklar üzerinde yüz yıl önceki intikam duyguları, hevesleri ve hayalleri bitmeyen yedi düvel el birliğiyle bize saldırıyorlar.

Amerikan Başkanıyla görüşmek için yapmadığımız kalmıyor. Görüşme sonrası için de “Türkiye-ABD ilişkilerini daha da güçlendirmek ve geliştirmek için müşterek irade beyanında bulunuldu” deniliyor. Hangi ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda müşterek irade vardır?

Parasını aldıkları uçaklarımıza çöktükleri gibi, içimizde ne kadar vatan haini varsa bunlara maddi manevi desteklerini sürdürüyorlar. Bu irade mi güçlendirilecek?

20 yıldır FETÖ elebaşını eczalı pamuk gibi koruyup kolluyorlar. Bu mudur müşterek irade?

En yakınımızda Irak’ta milyonlarca Müslümanın kanına girmiş, Ebu Gureyb Cezaevinde binlerce Müslümana insanlık dışı işkenceler yapanların Türkiye Cumhuriyeti devletine insan hakları fetvası vermeye kalkışması en hafif deyimiyle densizliktir.

Ne yazık ki siyaset mekanizmamız halâ onlardan medet umar haldedir. Yazık!

Türkiye Cumhuriyeti’ne ayar vermeye kalkışan Büyükelçiler “geri adım attılar” diye kendimizi avutuyoruz, adamlar “geri adım diye bir şey söz konusu değil” diye karşı açıklama yapıyorlar.

Hollanda Başbakanının beyanatları bu açıdan kabul edilemez niteliktedir. Buradan Sayın Cumhurbaşkanı’na soruyorum: Hollanda’ya bir yaptırım kararınız olacak mı?

Hani, on Büyükelçi için “İstenmeyen Adam” ilân edilmeleri yönünde Dışişleri Bakanına talimat vermiştiniz ya, hiç olmazsa biri için bunu uygulayacak mısınız? Bekleyip göreceğiz!

Değerli basın mensupları,

Terörle mücadelemiz elbette hız kesmeden devam edecektir, etmek zorundadır. Bu konuda geçen hafta TBMM de bir tezkere görüşüldü, sonuç itibariyle kabul edilen tezkere konusunda tartışmalar da bir türlü bitirilmiyor.

Türkiye devleti ulusal güvenliğini ve toprak bütünlüğünü her hâl ve şart altında koruyacaktır, buna mecburdur.

Hiçbir yönetim bunun karşıtı bir politika belirleyemez, böyle bir strateji kurgulayamaz. Dolayısıyla tartışmaları zamanında ve zemininde bırakmak, başta devletimizin olmak üzere herkesin hayrınadır.

Şu kadarını söylemeliyim ki; kırk yıldır yaşadığımız terör saldırılarının ve özünde emperyalist işgal planlarının geri püskürtülmesi ancak sınır ötemizde oluşturulacak bir güvenlik koridoruyla sağlanabilir ki, yıllardır yapılan da budur.

Bu yönde Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan bir tezkereye “evet” demek de Cumhuriyete ihanet olarak değerlendirilmemelidir.

Asil Türk milleti, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisine emanet ettiği lâik, demokratik Cumhuriyeti kanı ve canı pahasına koruyacak iradeye sahiptir. Bundan kimse kuşku duymamalıdır.

Küresel sistem bu süreçte her türlü argümanı kullanmaktan geri durmayacaktır. Bu açıkça görülüyor.

KKTC’de yaşanan olaylar ve sürecin seyri, Yunanistan’ın silahlandırılması yanında adalara ABD güçlerinin konuşlandırılması, FETÖ yöntemi bazı şantaj ve tehdit girişimleri bize bu izlenimi vermektedir.

Kısacası sıkıntılı günler yaşayacağımız gerçeğiyle hareket etmeli ve dış dünyaya karşı iktidarıyla muhalefetiyle topyekûn bir duruş sergilemeliyiz. Buna mecburuz.

Bunu Demokratik Sol Parti’nin Onursal Lideri Bülent Ecevit gerçekleştirebilmişti. Kıbrıs Barış Harekâtıyla, Haşhaş ekim yasağının kaldırılmasıyla, bölücü terör örgütü elebaşının ele geçirilerek Türk adaletine teslim etmesiyle göstermişti.

Yarın Ecevit’in 15.nci ölüm yıldönümü. Türk ve dünya siyasetine damga vurmuş ender devlet adamlarından biridir Ecevit. Demokratik Sol anlayışı halka mâl edebilmiş, solu iktidara taşıyabilmiş halkçı, milliyetçi, vatansever, solcu bir siyaset adamıydı.

O’nu devlet mezarlığındaki kabri başında her kesimden sevenleriyle birlikte yarın saat 11:00’de saygıyla ve özlemle yâd edeceğiz. Bu vesileyle Onursal Genel Başkanımız Bülent Ecevit’e bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, hepinize en içten saygılarımı sunuyorum.” sözlerine yer verdi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.