CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Beş kişilik bir aile, karı koca ve üç tane de çocukları var. Bunlar hiçbir şey yemesin; sabah, öğle, akşam, bir çay ve bir simit tüketsinler, ayda 1575 lira ediyor. Asgari ücret 1603 lira. Kaç lira kalıyor? 28 lira. 28 lirayla elektrik parasını, su parasını, yol parasını, doğalgaz parasını nasıl karşılayacak?" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubunda yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
"Öğretmenlere en büyük değeri veren de, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür."
24 Kasım Öğretmenler Günüydü. Öğretmenler, öğretmenlerimiz... diyen Kılıçdaroğlu, "Duyduğumuz zaman, gördüğümüz zaman, yaklaştığımız zaman, tokalaştığımız zaman, selamlaştığımız zaman öğretmen kimliğiyle önümüze çıktığında herkesin saygı duyduğu kişiler öğretmenler. Öğretmenlerimize saygı duyarız. Öğretmenler bir toplumu eğitirler, bir toplumu yetiştirirler. Bir toplumun önderleridir öğretmenler. Elinde bir meşaleyle toplumu aydınlatırlar. Bir geleceğe, çağdaş geleceğe, çağdaş uygarlığa toplumu ulaştırırlar. Onların böylesine tarihi bir görevi vardır. Öğretmen olmak kolay değildir. Öğretmen olmak için önce yürekte bir insan sevgisi gerekiyor. Öğretmen olmak için yürekte bir vatan sevgisi gerekiyor. Öğretmen olmak için çocuk sevgisi gerekiyor, insan sevgisi gerekiyor. Öğretmen olmak için fedakârlığı kendi ruhunda, kendi bedeninde hissetmesi gerekiyor kişinin. Öğretmen bu kadar değerli bir görevi üstlenen kişidir. Ama öğretmenlere en büyük değeri veren de, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür." dedi.
"Çözüm üreten tek partiyiz"
24 Kasım Öğretmenler Günüydü. Malum her yıl Öğretmenler Günü olur, Öğretmenler Gününde politikacılar konuşur, bol bol laflar ederler; öğretmen şöyledir, öğretmen böyledir, öğretmen iyidir, öğretmen güzeldir. Peki kardeşim, madem öğretmen bu kadar değerliyse ne yaptın öğretmen için, ne yapacaksın öğretmen için? Bizim yanıtını aradığımız soru bu soru. Ne yapacaksın öğretmen için? Biz, yani Cumhuriyet Halk Partisi, yani halkın partisi, yani aynı zamanda öğretmenlerin partisi, yani aynı zamanda toplumun tüm ezilenlerinin partisi, hangi kesimin sorunu varsa o soruna yönelik çözüm üreten tek partiyiz. Altını çiziyorum, çözüm üreten tek partiyiz. Öğretmenler Gününde de Cumhuriyet Halk Partisi öğretmenler için ne düşünüyor, neyi vaat ediyor, neyi yapmak istiyoruz? Onu sıraladık 11 madde halinde. Şimdi izninizle onları sayacağım:
"Cumhuriyet Halk Partisi öğretmenler için ne düşünüyor, neyi vaat ediyor, neyi yapmak istiyoruz? Onu sıraladık"
Öğretmenler Meslek Kanunu çıkarılmalıdır dedik. Yani öğretmenleri diğer devlet memurlarından ayırmalıyız. Nasıl hâkimler ve savcılar için ayrı bir yasa varsa, öğretmenler için de ayrı bir kanun olmalı. Öğretmenlik mesleğini ayırmalıyız, öğretmenlik mesleği farklı bir meslektir, diğer devlet memurları gibi değildir. Öğretmenin gerekirse 24 saati eğitimle geçer. Sabah 08.00’de gel, akşam 17.00’de git, öğretmenlikte böyle bir şey yok. Akşam evde yazılı kağıtlarını okur, akşam evde soruları hazırlar. Eğer öğrencilerin sorunları varsa, onların aileleriyle ilişki kurar, o öğrencilerin aileleriyle konuşur. Yani günün her saati doludur. Dolayısıyla Öğretmenler Meslek Kanunu çıkarmamız gerekiyor. Bu konuda biz hazırlıklarımızı yaptık. Bütün eğitim camiasına kanun teklifimizi gönderdik. Bakın dedik, olur ya bir eksiğimiz olur bir yerde, onları tamamlayalım ve kanun teklifimizi verelim. Kanun teklifimizi parlamentoya verdik. Şimdi bütün öğretmen kardeşlerimin huzurunda açık ve net söylüyorum. Siz de lütfen eğer bir milletvekiliyle karşılaşırsanız, hangi partiden olursa olsun şunu söyleyin; “Bizim meslek kanunu çıkarın. Kılıçdaroğlu söz verdi, siz de söz verin, parlamentodan oybirliğiyle çıksın” deyin.
Bugün 2018 yılında ek iş yapan öğretmenlerimiz var, geçinemiyoruz diye. Öğretmenleri bu ayıptan kurtarmamız gerekiyor ve onlara insan onuruna, mesleğin haysiyetine yakışır bir ücret ödememiz gerekir. Hiçbir öğretmen yoksulluk sınırının altında aylık almamalıdır. Bir daha söylüyorum; hiçbir öğretmen yoksulluk sınırının altına aylık almamalı. Yoksulluk sınırı nedir? Türk-İş belirliyor, ayda en az 6 bin lira, 6 bin küsur. Demek ki bir öğretmenin, en azından yoksulluk sınırının üstünde aylık alması için en az ayda 6 bin lira bir ücret ödenmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Çalışırken alınan aylık var, bir de emekli olunca alınan aylık var. Çalışırken 100 lira alıyorsanız, emekli olduğunuzda 50 lira alıyorsunuz. Niçin? Öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi gerektiğini söyledik bütün seçim meydanlarında ve aynı zamanda bütün siyasal partilerin biz ifade ettikten sonra, nasıl polislere 3600 ek gösterge sözünü verdik, nasıl onu seçim meydanlarında tekrar ettiysek, öğretmenler için de söyledik aynı şeyi ve bütün partilerin seçim beyannamelerine girdi. Şimdi bekliyoruz, AK Parti iktidarından da bekliyoruz, Milliyetçi Hareket Partisinden de bekliyoruz, İYİ Partiden de bekliyoruz, Halkların Demokrasi Partisinden de bekliyoruz. Hep beraber diyoruz ki, gelin öğretmenlere 3600 ek göstergeyi hep birlikte verelim, öğretmenler bu ülkenin öğretmeni ve oybirliğiyle sağlayalım biz bunu. Biz dedik, kanun teklifimizi de verdik. Ama maalesef üzülerek ifade edeyim, seçim bildirgelerinde olmasına rağmen, meydanlarda söz vermelerine rağmen AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerinin oylarıyla öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi reddedildi. Bunu da öğretmen kardeşlerimin bir köşeye yazmalarını istiyorum.
24 Kasım Öğretmenler Günü. Öğretmenler Gününde öğretmenlerimize birer maaş ikramiye verebiliriz. Hep birlikte verebiliriz. Öğretmeni onurlandırmak kadar güzel bir şey var mı? Bizim çocuklarımızı eğitiyor, bizim çocuklarımıza gelecek ufku açıyor. Onlar hep birlikte çalışacaklar ve Türkiye’yi çağdaş uygarlığın ötesine taşıyacaklar. O zaman yine teklifimiz var bütün siyasal partilere. Gelin 24 Kasım Öğretmenler Gününde öğretmenlerimize birer maaş ikramiye verelim.
Az önce söyledim, hiçbir öğretmen yoksulluk sınırının altında maaş almamalı diye. Ama bugün sözleşmeli öğretmenler var, ücretli öğretmenler var. Ücretli öğretmenler kaç lira alıyor biliyor musunuz? Asgari ücretin yarısı kadar ücret alıyorlar. Asgari ücret, yani 1603 liranın altında öğretmene aylık ödeniyor değerli arkadaşlarım. Gelin Türkiye’yi de bu ayıptan kurtaralım. Öğretmenin ayrımcılığı olmaz, öğretmen öğretmendir, kadrolu öğretmendir, devletin güvencesinde kamunun güvencesinde öğretmen görevini yapar. Dolayısıyla bu güvenceyi sağlamak da hepimizin görevidir.
Okullarda öğretmen açığımız var. Dışarıda da yüz binlerce atama bekleyen öğretmen var. 2017 Sayıştay raporu... Diyor ki Sayıştay raporu, Türkiye genelinde 153 bin 640 öğretmen açığı bulunmaktadır. Bir daha söylüyorum; 153 bin 640 öğretmen açığı bulunmaktadır. Dışarıda da yüz binlerce öğretmen atama beklemektedir. Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım!
Yine aynı şekilde, taşımalı eğitime son verilmeli. Taşımalı eğitim, çocuklarımızı alıyoruz araçlarla başka bir okula taşıyoruz. Niçin? Karda, kışta, yağmurda, çamurda taşıyoruz. Niçin? Eğitim alsınlar diye. Nerede öğrenci varsa, orada öğretmen olmalı, orada okul olmalı. Orada yaşayan, yani kırsalın bir yerinde bir bölgesinde yaşayan vatandaş öğretmen yüzü görse ne olur, öğretmenle karşılaşsa ne olur? Öğretmenle köyün kahvesinde çay içse ne olur? Bir sorunu olduğu zaman öğretmenine danışsa ne olur? Güzel şeyler olur. O nedenle biz taşımalı eğitime son verilmeli, nerede öğrenci varsa, orada da öğretmen olmalı.
Biliyorsunuz 20 Temmuz sivil darbesinden sonra çok sayıda öğretmenin görevine son verildi. Bunların bir kısmı gitti mahkemelere, beraat edip geldiler, bir kısmı hakkında da herhangi bir şey yoktur deyip onlarla ilgili kararlara nokta koydular. Ama bunlara gelin görevinize başlayın demiyorlar. Eğer bu öğretmenlerin hiçbir günahı suçu yoksa beraat etmişlerse, haklarında takipsizlik kararı verilmişse, o öğretmenlerin öğretmen olarak atanmaları gerekiyor. Öğrencileriyle bu öğretmenlerin buluşturulmaları gerekiyor. Biz bunu da ısrarla ve ısrarla takip ediyoruz ve bunu da bu vesileyle ifade etmiş olayım.
Devlet okulları ve özel okullar, böyle bir ayrımcılık var. Devlet okullarında perişanlık var, özel okullarda da devlet desteği var. Durumu iyi olan, maddi durumu iyi olan çocuğunu ya özel okula gönderiyor veya yurtdışına eğitime gönderiyor. Bu ülkenin fakir fukarası, garibanı nereye gönderiyor? Devlet okuluna. Cam kırık, kime başvuruluyor veliye, cam kırık kimin hangi öğrencinin babasının durumu iyidir, tüccardır veya sanayicidir, acaba gidip ondan beş-on kuruş alıp okulun şu işini bu işini yapabilir miyiz diyorlar. Eğitimde tasarruf olmaz, eğitimde devlet okullarına her türlü destek verilmeli, özel okullara devlet desteği geri çekilmeli; bu yapılmalı.
21.Yüzyıldayız, hâlâ ikili eğitim var, sabah ve öğlenci olan okullarımız var. Hâlâ birleştirilmiş sınıflar var; birinci, ikinci, üçüncü sınıf öğrencileri ve bazen dördüncü sınıf öğrencileri de aynı yerde, bir öğretmen bunların tamamını eğitiyor aynı salonda. Bu Türkiye Cumhuriyetinin ayıplarından birisidir, 21.Yüzyıldayız. Nasıl siz derslik sayısını arttırmazsınız ve öğrencilerimiz neden her birisi ayrı ayrı sınıflarda, ayrı ayrı öğretmenlerin gözetiminde ve onların yaşına göre özel bir eğitim vermez? Birinci sınıftaki öğrenciyle, dördüncü sınıftaki öğrenciye neyi nasıl anlatacak öğretmen?
Değerli arkadaşlarım bir başka şey, okul aile birlikleri var. Okul aile birliklerininde de yasal statü sağlanması lazım. Eğer okul aile birliklerine yasal statü sağlanırsa, okulların yönetimi çok daha güçlü olacak. 24 Kasım Öğretmenler Gününde düşündüklerimiz bunlar. Dolayısıyla öğretmen arkadaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi grubundan, siyasal görüşleri ne olursa olsun, bütün öğretmen arkadaşlarımıza selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyorum. Sizi desteklemek, önünüzdeki bütün engelleri kaldırmak bizim görevimizdir.
Bir de 25 Kasım var, bir gün sonrası. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi İçin Uluslararası Mücadele Günü. Kadına yönelik şiddet olmamalı. Eğer kadını toplumun eşit bir bireyi olarak görüyorsanız, kadına yönelik şiddete hep birlikte karşı çıkmalıyız. Yeri geldiği zaman öğretmenler gibi kadınlar için de büyük övgülü güzel laflar ediyoruz, büyük laflar ediyoruz. Ama kadına yönelik şiddet süratle artıyor, ama buna karşın toplumdan beklenen tepki, siyaset kurumundan beklenen tepki yeterince gelmiyor.
“Senin bu zalim yönetimin değil bu yiyecekleri, bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor.”
Ekonomiye de değinen Kılıçdaroğlu, Ekonomide işimiz pek parlak değil ve görünen şu, durum giderek ağırlaşacak. Erdoğan daha iktidar olmadan önce, bütün meydanlarda çay ve simit hesabı yapıyordu. Çay ve simit hesabı yaptıktan sonra şu cümleyi kullanıyordu: “Senin zalim yönetimin değil bu yiyecekleri, bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor.” Bunu söylüyordu meydan meydan. Geliyoruz 16 yıllık kesintisiz bir yönetim ve bir Türkiye gerçeği; çayla simit hesabını yine yapalım, vatandaşlarımız da dinlesinler. 1 lira 75 kuruş simit, 1 lira 75 kuruş çay, belli yerlerde bu çay bazen 3 lira oluyor, bazen 5 lira, bazen 6 lira, bazı yerlerde 20 lira, ama biz 1 lira 75 kuruş simit, 1 lira 75 kuruş da çay dedik. Beş kişilik bir aile, karı koca ve üç tane de çocukları var. Bunlar hiçbir şey yemesin; sabah, öğle, akşam, bir çay ve bir simit tüketsinler. Bir gün üç öğün; bir kişi, bir gün, sabah, öğle, akşam yedi; 3 lira 50 kuruş, çarpıyoruz 3’le, efendim 10 lira 50 kuruş, bir kişinin bir günlük harcaması 10 lira 50 kuruş. Beş kişi olduğuna göre, beş kişinin bir günlük harcaması, 1 çay-1 simit, 52 lira 50 kuruş. Bunlar 30 gün yaşayacaklar, 30 gün birer çay birer simit yiyecekler günde üç öğün, 52 lira 50 kuruşu çarpıyoruz 30’la 1575 lira ediyor. Asgari ücret ne kadar? 1603 lira. Arada kaç lira kalıyor? 28 lira. Şimdi vicdan sahibi olan herkese sesleniyorum ve gerçekten insanını seven ve gerçekten aile kurumunun ne kadar önemli olduğuna inanan vicdan sahibi herkese sesleniyorum. Bu insan çayla simidi halletti, 28 lirayla okul parasını, elektrik parasını, su parasını, yol parasını, doğalgaz parasını nasıl karşılayacak? Şimdi ben bu yönetime, Erdoğan’ın 2002’lerde söylediği sözlerle seslenmek istiyorum; “Senin bu zalim yönetimin değil bu yiyecekleri, bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor.” 16 yılda geldiğimiz nokta budur." dedi.
Bakın, 1 milyon 800 bin kişi asgari ücretin altında ücret alıyor diyen Kılıçdaroğlu, "Merkez Bankasının ve TÜİK’in verdikleri rakam. 1 milyon 800 bin kişi, yani 1603 liranın altında aylık alıyor. Peki, asgari ücret alanların rakamına baktığınız zaman da, o da yaklaşık 7 milyon. Yani 8,5 milyon kişi bu durumda. Bunları aileleri ve çocuklarıyla düşündüğünüzde büyük bir kitle. Şimdi şu soruyu, bu asgari ücretli kardeşlerime sormak isterim. Sen her sabah ejder meyveli smoothie yemezsin biliyorum, efendim somonlu suşi, zencefilli bilmem ne yemezsin, ben bunları biliyorum. Gayet iyi de biliyorum, gayet iyi de anlıyorum, bunları yeme şansının olmadığını da biliyorum, ama ben senin vicdanına sesleniyorum. 16 yıldır bu ülkeyi yönetenler hâlâ seni çaya ve simide mahkum ettilerse, bundan hesap soracaksın kardeşim. 16 yıldır yönetiyor, 16 yıl! 16 yıldır geldiğimiz nokta budur. Asgari ücreti artırın diyoruz, artırmıyorlar. Niye artırmıyorsunuz, hangi gerekçeyle artırmıyorsunuz? Değerli arkadaşlarım ve bu kişi ne diyor? Memleketi bu hale getiren sarayda oturan zat ve damadı, kayınpeder ve damat, hanedan yönetiyor; damat diyor ki, 1603 lirayla bunlar gül gibi geçiniyorlar. Ağızlarından lokmayı da alsam bana oy verecekler, onu söylüyor. Ben ne yaparsam yapayım, bunlar yine gelecekler bana oylarını verecekler diyor. Ama bu sefer öyle değil, bu sefer öyle değil! Bu sefer, bu milletin ciğerine işledi artık, bırakın cebine ciğerine işledi. 1603 lirayı reva görüyor, ama kendisi dönüp diyor ki, çift dikiş maaş alıyor, hem emekli aylığı, hem cumhurbaşkanlığı aylığı, bu bana yetmiyor. Kaça çıksın? 74 bin 500 liraya çıksın. Sen 1603 lirayla geçin, ama bana para yetmiyor, bana 74 bin 500 lira aylık vereceksiniz diyor. İnsaf denilen bir şey var. Bir de üstelik 74 bin lirayı alacak, elektrik parası yok, doğalgaz parası yok, su parası yok, yol parası yok, uçak parası yok, ne yese ne içse her şey bedava, para yetmiyor beyefendiye! Asgari ücretli kardeşim, hesabını sormazsan, o zaman sen bu yoksulluğa mahkûmsun demektir!" dedi.