UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödüllü sıra dışı çini ustamız Sıtkı Olçar’ın vefatının 10. yıldönümünde, kızı Kübra Olçar Erden’in babası anısına kaleme aldığı Babamı Alan Martı kitabı okurlarla buluştu.
Dünyaca ünlü çini sanatçısı Sıtkı Usta’yı kızının gözünden anlatan Babamı Alan Martı’da, ustanın anılarında dile getirdiği öyküler de yer alıyor.
Çini sanatına farklı bir boyut kazandıran Sıtkı Olçar’ın tüm sevenlerine ithaf edilen kitabın telif geliri ise yardıma muhtaç kız çocuklarının eğitimine aktarılacak.
Sıtkı Olçar kimdir?
1948 Kütahya doğumlu, ataları Selçuklulara kadar uzanan, hem dededen hem babadan ağa çocuğu olan Sıtkı Olçar; önceleri Kütahyalı çinicilerden çini alım satımı yaparak çini sanatına başlamıştır. O zamanların çinicilerine, değişik form ve desen üretmeleri için fikir vermişse de belirli kalıbın dışına çıkmak istemeyen çiniciler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bunun üzerine, bu değişik fikirlere olumlu yaklaşan bazı ustaları da yanına alarak, 1973 yılında Osmanlı Çini Atölyesi adını verdiği küçük bir atölye kurmuştur.
Sıtkı Olçar’ın keşfedilmesi ise; Artisan Sanat Galerisi’nin sahibi Ertan Mestçi’nin, kafasında şekillenen değişik form ve desenleri Kütahyalı çini ustalarına uygulatmak için yolunun Kütahya’ya düşmesiyle olmuştur. Ertan Mestçi’yi, diğer çini ustalarının aksine heyecanla dinleyen, elindeki bütün işleri bırakarak onun değişik fikirleri üzerinde çalışmalar yapmaya başlayan Olçar; arkeoloji, tarih, araştırma ve okuma merakı sayesinde, yaşadığı toprakların çeşitli kültüründen de faydalanarak çiniye yeni bir soluk getirecek ve artık “Sıtkı Usta” olma yolunda ilerleyecektir. Pek çok çini ustasının içinde, Ertan Mestçi’nin hayalindekini anlayan ve bunları hayata geçiren bir tek Sıtkı Usta olmuştur.
1980’lerin başında sergilediği ilk çalışmalarında, geleneksel 16.-17. yüzyıl İznik ve Kütahya çinilerinin uzantısı gibi görülen tabaklar, çanaklar yapmış ve her yeni sergisinde değişik form ve desenlerle kendini aşmıştır. Sanatçı; 16. yüzyıldan beri İznik ve Kütahya’da kullanılmayan mercan kırmızısı rengi üzerinde çalışmalar yaparak, mercan kırmızısına tekrar hayat vermiştir.
Cenevre, Cezayir, Madrid, Londra, Tokyo, Osaka, Volos (Yunanistan), Paris, New York gibi dünya sanat piyasasının önemli merkezlerinde açtığı sergilerle önce yabancılar tarafından, daha sonraları ise Türkiye’den de büyük bir hayran kitlesi edinmiştir.
2008 yılında UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülünü alan Olçar, zirveye çıkmanın kolay, fakat orda durmanın zor olduğunu dile getirmiştir hep. “Sıtkı” imzasını yukarıya doğru atmasının sebebi de budur. Onun zirveye çıkışını temsil etmektedir bu imza.
Sıtkı Olçar daha sonraları “Çininin Picasso’su”, “Çini Dervişi” olarak anılacak ve bir dünya markası olacaktır. Bunun bilincinde olmasına rağmen, sanki bütün bu başarılara imza atan kendisi değilmişçesine tevazuyu elden bırakmamıştır. Sadece sanatıyla değil, yaptığı faaliyetlerle, yardımseverliğiyle, sevecenliğiyle, gösterişi hiç sevmeyişiyle, doğallığıyla, mütevazılığıyla ve en önemlisi “insan” oluşuyla tanınmıştır.
O, sevdiği toprakları hiç bırakmamıştır, bu topraklarda var olduğunu ve buraya ait olduğunu düşünmüştür hep. Memleketi Kütahya’yı tanıtmak, şehre hareket getirmek için çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunmuştur. Uçurtma şenlikleri, uno, jeep rallileri, motor yarışları… Bu faaliyetler içerisinde gelenekselleşen, 18 yıl boyunca her yaz düzenlediği “Frig Vadisi” kamplarıyla da dikkatleri üzerine çekmiş, toplumsal sorunlarla da ilgilenmiştir. Sorunları yetkililere duyurmak ve insanları bilgilendirmek adına köşe yazıları yazmıştır.
Renkli bir kişiliği olan Sıtkı Usta, pankreas kanserine yakalanarak 15 Kasım 2010’da vefat etmiştir.