Öne Çıkanlar tsk CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut palandöken şehit CHP Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan kurban bayramı Hakkari PENÇEKİLİT Operasyonu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık Barış Pınarı Bölgesi CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan

MEYED Başkanı Güney, "Nar Ve Çilek Türkiye Meyve Suyu Sektörünün  Dünyada Kaderini Değiştirdi"

Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED), 1993 yılında, gelişen Türk meyve suyu sektöründe faaliyet gösteren firmaları aynı çatı altında toplamak üzere kuruldu. MEYED tarım, gıda sanayi, sağlık gibi konulardaki paydaşları, konusunda uzman akademisyenler ile sektörün profesyonellerini bir araya getirdiği ilk günden bu yana, sektörün sorunlarına ortak çözümler sunmayı ve endüstrinin gelişmesi için katkı sağlamayı hedefliyor.


Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) bünyesinde 46 üye firma bulunuyor. MEYED üyeleri arasında Türkiye’de içecek sektörünün önde gelen markaları Cappy, Aroma, Meysu, Uludağ, Pepsico,Tamek, Dimes, AOÇ, Cargill, Pınar,Ersu, Aytaç da yer alıyor. Sektördeki meyve suyu üreticisi firmalarının tümü ile ambalaj ve hammadde sağlayıcı firmaları da bünyesinde buluşturan MEYED, 1997 yılından bu yana Uluslararası Meyve Suyu Üreticileri Federasyonu (IFU) ve 2005 yılından bu yana Avrupa Meyve Suyu Birliği’nin (AIJN) üyesidir.


MEYED Başkanı İlker Güney ile yaptığımız söyleşide sektörün performansını ve gelecek hedeflerini konuştuk.


Meyve suyu olmasa ne olur?
Sektör olarak gururla söyleyebilirim ki MEYED üyeleri kendilerini dış ticaret fazlası veren bir sektör olarak konumlandırmış olmanın mutluluğunu yaşıyor öncelikle.  Tarladan, çiftçilerimizden sanayicilere kadar bu organik bağı sürdürülebilirlik üzerinde geliştiren ve bu üretim zincirini teknoloji ile devamlı güncelleyen bir sektör durumundayız.
Bizim sektörde iki temel konu var. Biri toprak diğeri de insan sağlığı. Ve bu ikisi arasında çok ciddi bir bağdaşlık kurarak bunun sonucunda da çok ciddi bir ekonomik katma değer sağlayan, üreten bir sektörüz. Yıllar itibariyle baktığımızda sektörün yarattığı katma değer çok büyük ve her yıl katlanarak artıyor. 2000’lerin başında kişi başı meyve suyu tüketimi 1 litrenin altında idi. Bugün nerdeyse 9-10 litrelere yaklaştık kişi başı tüketimde.  Şu an 8.7 litre ve bu iş bu yıl 9.5-10 litreye doğru gidiyor. Bugün dünyanın her ülkesinde rekabetçi ürünler üretir ve satar hale geldik.  Hem altyapı hem teknoloji hem de servis anlayışı ve niteliği olarak rekabet eder durumdayız.


Dış performans nasıl gidiyor?
2016 yılında 180 milyon dolarlık ihracatımız var. 2017’de bu rakam yüzde 17 büyüyerek 215 milyon dolara ulaştı.  Sektörün büyüklüğü de 2.5 milyar TL’den  2017 yılında 2.8 milyar TL’ye çıktı.  Hem rakamsal hem de miktarsal olarak sağlıklı bir büyüme gösteriyoruz.Meyve suyu endüstrisinin 215-216 milyon USD’lik ihracatı var bunun 200 milyon USD’si dış ticaret fazlası. 2000’li yılların başında toplam üretimin ancak yüzde 15-20’sini ihraç ediyorduk. Bugün bu oran meyvesine göre değişmekle birlikte yüzde50- 50 noktasına geldi.


Tarlada nasıl durum, meyve ağaçları ne hızda büyüyor?
Bu zincirin en önemli halkası meyve ağaçları kuşkusuz. Yeni meyve ağacı sayısı her yıl artan bir hızda gelişiyor. Şöyle düşünün Türkiye’nin 20 milyon ton civarında bir meyve üretimi var. Bu miktarın en ağırlıklı bölümü yeme pazarına gidiyor. Biz meyve üretiminin yaklaşık 1 milyon tonunu ham madde olarak meyve suyu sektörü olarak kullanıyoruz. Biz bu 1 milyon tonu alıyoruz. Buna bir katma değer ekliyoruz. Yani bir birimlik meyve girdisini 4 birimlik katma değere çeviriyoruz. Yan i çarpanımız çok yüksek ve bu çarpan bize şunu da sağlıyor. Kabaca 1 milyon işçi bizimle çalışıyor. Aileleri ve tarlada çalışanlar da bir araya gelince koca bir tarımsal aile haline geliyoruz. O kadar canlı ve güzel bir sektörüz ki anlatmak zor gerçekten.


Meyve ile sağlıklı yaşam ilişkisi en ilgi çeken konular arasında?
Meyve ile sağlık arasındaki ilişkiyi sağlayan iki nokta önemli. Birinci nokta tarlada ekim sürecinde başlıyor. Biz aslında dünya ile rekabet edebilmek için ve aynı zamanda insan sağlığına iyi gelecek türler üzerinden hareket ediyoruz. Ve bunu yaparken de tamamen bilimsel yol izleyerek dünyadan da ayrı davranmıyoruz.  Türkiye coğrafyasının bize sağladığı inanılmaz zenginlikler var. Hangi türlerin rekabetçi olacağı konusu önemli. Burada da çiftçinin eğitimi önemli.  Meyve yetiştirilmesini bir çocuğun eğitimine benzetebiliriz. Bir canlı yetiştiriyoruz sonuçta biz de. Meyve üretim sürecinin tarlada uygun gübre ve çok iyi belirlenmiş ilaçlama metodu ile bir arada gitmesi lazım. Bazıları ilaç deyince çok zararlı bir şey diye düşünüyor. Halbuki ilaçlama metodolojisi söz konusu olunca dünyada insan sağlığına hiç zarar vermeyecek uygulamaları takip ediyoruz.  Çok gelişmiş pazarlara ürün satıyoruz.  Japonya’dan Avrupa’ya, Amerika’nın her iki kıtasına kadar. Buradaki güncellemeleri yapmasanız, teknoloji değişimlere anlık olarak adapte olmak zorundayız ki aksi takdirde o pazarlara girmeniz de oralarda kalmanız da zor. Bizim sektör izlenebilirlik üzerine kurulu. Biz hesabını veremeyeceğimiz bir meyve ektiğimizde bu ürünü ihracat pazarında kabul ettiremezsiniz. Türkiye bu konuda çok ciddi bir mesafe kat etti.


MEYED’in rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim kültürümüz bize israf etmemeyi öğretti. Biz topraktan rafa kadar olan her aşamada çok canlıyız. Sektörün en önemli özelliği bu.  Bu yaşadığımız bu canlı ruhu herkese vermeye çalışıyoruz. Biz bir ürünü satarken, Amerikalıya veya Avrupalıya gel bizim tarlamızı fabrikamızı gör diyebiliyoruz gururla. Gelip görünce de bu zor iş diyor. İşimizi çok seviyoruz. Çünkü karşıdaki insanda saygı yaratıyoruz. Bin kere düşünüp bir kere konuşmaya gayret ediyoruz. Çünkü lafımızın da çok doğru olması lazım. Bunun için bilimin gösterdiği yoldan ayrılmıyoruz hiçbir zaman. Yapmadığınız ya da kolayına kaçtığınız her şey sonuçta başınıza iş açar. İşimizi dosdoğru yapmaktan başka seçeneğimiz yok. MEYED olarak da konu insan sağlığı olunca bir bilim kurulu ile hareket ediyoruz. MEYED olarak doğruya objektif doğruya ulaşmak için bilimle hareket ediyoruz. Üçüncü göze açığız.  MEYED Bilim Kurulu’nun objektif olmasına büyük önem veriyoruz.  Bu sektör böyle büyüyor. Yüksek sorumluluk bilinciyle büyüyoruz.


Yerli ve milli bir sektörden söz ediyoruz, nasıl oranlar üretim sürecinde?
Geçen 15 yıla baktığımızda sektörün işleme hammaddesinin nerdeyse tamamına yakını kendi topraklarımızda yetişen meyveler.  Toplam üretim zinciri olarak yerlilik oranı yüzde 90’ın üzerinde. Yani yerli bir hammadde alıyoruz, bunu yerli fabrikalarda işliyoruz. Yerli malzeme ile paketliyoruz ve sonuçta bu ürünü ihraç ediyoruz. Hiçbir sektörde yerli ve millilik oranı bu kadar yüksek bir rakam göremezsiniz. MEYED bu organizasyonu çok iyi yapıyor. Her sene şu soruyor soruyoruz “İşimizi daha iyi nasıl yapabiliriz”. Çünkü ihracat için bu soruyu her gün kendinize sormak zorundasınız.  İhracat söz konusu olunca burada firma bazında değil, ülke bazında bakmak zorundasınız. A firmasının Japonya’ya ya da Amerika’ya satması değil, Türkiye’nin bu pazardaki imajı, gücü önemli.  Bizim üyelerimiz tüm dünyaya mal satıyorlar, sadece bir bölgeye odaklı değiller.


Bu süreçte kaderi değiştiren meyveler var mı?
İhracat artışında sanayinin yeni meyve türlerine, ihracat pazarlarına uygun ürünlere odaklanmasının belirleyici rolü oldu. Başlangıçta çok popüler iki ürünümüz vardı, elma ve vişne. Sonra bunlara çok ciddi anlamda sanayilik ürün olarak nar eklendi. Arkasından çilek geldi, Bugün bu iki üründe de çok ciddi miktarda üretim yapıyoruz ve dünyada da söz sahibiyiz. Bununla birlikte çok ciddi bir üzüm üretimimiz var. Sonra da portakal ve diğer narenciye ürünleri geliyor. Nar kısaca son beş yıllık trendde çok önemli bir ürün haline geldi diyebiliriz. Nar suyunu yok satıyoruz.
Tabii ki, elma ve vişne de vazgeçilmez ürünlerimiz olmaya devam ediyor. Yılda 70-75 bin ton vişne suyu ve konsantresi satıyoruz. Nar suyu satışı da 25-30 bin ton civarında, 15 bin tona yakın da çilek satılıyor. 250-300 bin ton civarında elma suyu satıyoruz.


Meyve havzaları projesi?
Bir kere türler çok gelişti. Burada devletimizle beraber çok iyi bir meyve havzası projesi çalışıldı. Meyve havzaları konusunda Tarım bakanlığı ile yakın çalışma içindeyiz. Bizim de sözümüze çok önem veriyorlar MEYED olarak. Geçmişte Mersin ve Tarsus bölgesi hiç narın olmadığı bölgeler iken bugün nar meyvesinin en büyük yetiştirme alanları oldu. O bölgede ağırlıkla narenciye ve zeytin varken şimdi ağırlıkla nar olmaya başladı. Mersin Silifke komple çilek oldu. Bu şekilde hem ölçek ekonomisi hem de bilinçli çiftçi yakalanmış oluyor. Meyve havzası projesi ile sanayi ve ekim alanları bir entegre harita oluşturdu. Önce ağacın ekim yeri belirlenir ve sonra buna en yakın fabrika alanı belirlenir. Bu fabrikaların meyve havzalarının bulunduğu bölgelerde yapılması önemli.  Meyve üretimi, hasadı ve satışı çok sistematik bir şekilde yapılmalı. Ayrıca toplandıktan sonra da hızlı bir şekilde gitmeli. Elmayı 60 günde vişneyi 30 günde işliyorsunuz. Çok ciddi bir planlamaya ihtiyaç var. Ve tabii ki zayiatı minimuma indirecek şekilde nakliyata uzaklık olmalı. Limana da yakın olmalısınız ihracat hızı için.


Rekabet avantajını nasıl görüyorsunuz?
Firmalarımızın kuruluş tarihleri eski ama aslında çok günceller. Rekabet güncel olmayı zorunlu kılıyor. Biz bu meyveleri sıkıyoruz. Çok güvenli bir pakete koyuyoruz. Ve dünyanın her yerine buradan gönderiyoruz. Bunu yaparken de çok komplike mekanizmalar işliyor. Örneğin bir elmayı yerken beş dakika masaya koyup beklettiğiniz zaman hemen karardığını görürsünüz. Biz ise kalite sürecini bozmadan ürünün rafa kadar uzanan sürecini yakinen takip etmek durumundayız. Buradaki başarının size sağladığı ekstra bir fayda yok. Bu sadece sizin o ligde kalmanızı sağlıyor. Bu başarıyı gösterdik diye övünemiyoruz bile. İşin gereği de bu olunca da tüm paydaşların bilinç seviyesinin çok yukarda olması lazım. Bir kez eğitim vermekle bitmiyor. Bu eğitimi devamlı kılmak zorundasınız. İhracat pazarlarında devletlerin kanunları da sizi bağlıyor, çok yakından takip etmek zorundasınız. Ticaret savaşları içinde yaşayabilmeniz için bunlara adapte olabilmeniz lazım. İşte bu sayede güncel kalıyoruz.


Regülasyonlarla aranız nasıl, test süreçleri nasıl gerçekleşiyor?
Biz yasalara sıkı sıkıya bağlı olmalıyız ki aldığımız malı satabilelim. Eğer o mal uygun bir spesifikasyonda üretilmiyorsa, bizim onu alıp işlememiz bir şeyi değiştirmiyor. Ne yurtdışına ne yurtiçine satabilirsiniz standartlara uygun olmayan bir ürünü. Türkiye’de de bu konuda kurallar çok sert. Regülasyonların hem adil ve eşit olmasını ve insan sağlığını koruyacak şekilde uygulanmasını istiyoruz. Çok şükür biz insan sağlığına o kadar dikkat ederiz ki bu dikkat topraktan başlayan serüvenle başlıyor. Toprakta başlanan bir hatanın sonucunun önlenemez bir hataya gideceğini biliyoruz. Bu nedenle baştan çok tedbirli gideriz. Çok sıkı kontrol süreçlerimiz var. Alıcı bir ürünü şöyle alıyor: Bir numunesini alıyor, analiz ettiriyor, bunun kodekse uygunluğuna bakıyor.  Sonuçları aldığında ona göre karar veriyor ve siz ürünü ancak bu testlerin sonucunda satabiliyorsunuz. Tarladan daha bu hammaddeyi  almadan önce bu üründen emin olmak zorundayız. Yaptığımız testin sonucunda o hammaddeyi alıp almamaya karar veriyoruz. Bir ürünü işliyorsak zaten tüm testlerden geçmiş demektir.  Örneğin vişnede ortalama 450-500 parametre var. Bir portakalda yine 250-300 parametreye bakıyoruz.   Ağır metalinden tutun hiç akıllara gelmeyen en mikro şeylere bile bakıyoruz. Akıllara zarar bir iş yapıyoruz dense yeridir. Bu şekilde tertemiz halde bir ürünü ihraç ediyoruz. En küçük bir sıkıntı çıksa bu ürün hiçbir gümrükten geçemez.


Sektör stratejik dönüşümü ne zaman yaptı?
Bizim için kırılma noktası 2008-2009’lı yıllar. Şöyle bir şey oldu. Yurtdışı pazar arayışları içinde önce Amerika’yı keşfettik. Uzakdoğu’da vardık ama, işimizi daha doğru nasıl yapabiliriz konusuna odaklandık.  Amerika pazarına girişle beraber şunu gördük ki işinizi doğru dürüst yaparsanız bu pazarın sonu yok. Dünyada yaklaşık 36 milyar dolarlık bir hacim var. Biz bunun içinde 300-400 milyon dolarlık bir pay alıyoruz ve bunun sadece 200 milyon doları ihracat. Gidilecek daha çok yol var dedik. Biz bugün Türkiye’de 9 litreyi konuşuyoruz, Almanya’da bu 30-32 lt düzeyinde.  Keza ABD’de aynı civarda kişi başı tüketim konuşuluyor.  Sadece meyve suyu değil, baktık başka kapılar da açıyor. Meyve ile başladık şimdi sebze suyu gündemde. Sektör şimdi ciddi anlamda kara havuç işlemeye başladı. Kara havuç suyu ve konsantresine talep artıyor giderek. Yeni ürünleri gördükçe bunları yapabilecek altyapımızın da var olduğunu anladık. Siz iyiyseniz diğer kötülerden ayrışıyorsunuz doğal olarak. Bizim pazarı bir özelliği var, sürdürülebilir olmayan hiçbir ilişki devam edemez. Sürdürülebilirliğin ana fikri de izlenebilirlik ve sorgulanabilirliktir. Yani ben sizin her sorunuza cevap verebiliyorsam bu pazarda kalabilirim.


Amerika pazarında Türk meyve suyunun yeri neresi?
Amerika’ya sadece elma suyu satarken, bugün vişne, nar, kara havuç satıyoruz. Şeftali, kayısı da dahil. Pazardaki müşteri sayımız da arttı. ABD dünyadaki en önemli pazarlardan biri. Meyveye karşı ilgileri de korkunç derecede. Meyve ile başladığımız yolculuğumuza artık sebze suları da eklenmeye başladı. Şimdi sırada kırmızı pancar da var. Organik ürünlerde de hızla yol alıyoruz. İlk beş yılda pazarı tanıdık, şimdi trendlere uygun ürünlerle pazarda güçleniyoruz. İhracat bizim olmazsa olmazımız. İhracat bizim kurallara ne kadar sıkı uyduğumuzun da bir ölçüsü ve kanıtı durumunda. Meyvelerin iklimsel ve toprak yapısına göre tabii ki farkları var ama Türk elmasının en önemli özelliği şu:Türk elmasında şeker fazla olduğu için tatlı bir ürün ve bu tercih nedeni. Vişnede ise melatonin hormonu var. Uykuya birebir olduğu için bu nedenle tercih nedeni. Nar tam bir antioksidan bir ürün. Kara havuçta ise Konya Ereğli çok ün kazandı. Bu tip zenginliklerimizi sanayi ile buluşturabildikçe ihracat pazarlarındaki şansımız da artıyor. 20 milyon tondan sadece 1 milyon tonunu işleyebiliyoruz. Önümüzde daha çok uzun yol var.


Rakamsal olarak meyve suyu talebi en fazla hangi ürünlere yönelik?
Türkiye’de şöyle: Nektarda şeftali en çok tüketilen ürün. Sonrasında karışık meyve suları geliyor. Üçüncü sırada da vişne var. Yüzde 100 meyve suyunda ise birinci sırada elma var. Sonra portakal ve diğer ürünler geliyor.Meyve nektarları yüzde 25 ile yüz 99 arasında meyve oranına sahip olabilir. Limon, vişne gibi tatları çok ekşi olan ya da şeftali kayısı gibi çok yoğun kıvamlı olan bazı meyvelerin suyunu doğrudan tüketmek uygun değildir. Bu nedenle bu meyvelerin suları belirli bir miktar suyla seyreltilir ve tat dengesinin sağlanması için şeker ve/veya bal ilave edilir.
Nektar dediğimiz üründe yüzde 35-40 oranında meyve var. Yüzde 100’ün içinde ise tamamen meyve var. İhracatta hem yüzde 100 meyve suyu hem de nektarda varız. Ancak dünyada yüzde 100 meyve suyuna talep her geçen gün daha da artıyor. Dolayısıyla bizim de gideceğimiz yer orası yüzde 100 meyve suyu. Ancak topraktaki meyve ağacı ve meyve üretimini arttırmak zorundayız. Yoksa bütün insanlığa yüzde 100 meyve suyu içirmek mümkün değil kaynaklar açısından. Meyve şu anda herkes tarafından tüketilen en sağlıklı ürün bunu biliyoruz.


Meyve suyu üretiminde meyve ağacın dalından mı geliyor?
Hammaddemizi dalından topluyoruz. Vişnenin yüzde 85'ini dalından toplayıp işliyoruz. Türkiye’de 2.5-3 milyon ton civarında bir elma rekoltesi var. Sanayi olarak  geçtiğimiz sezon 457 bin ton elma işledik. Bu miktarın tamamı dalından geliyor. Neden biliyor musunuz, ağırlıklı çeşidimiz Amasya türü elma. Bugün manavlara ya da pazara gidin Amasya elmasını bulamazsınız. Çünkü tümü sanayiye gidiyor ve işleniyor. Prosesi bozacak bir malı, standartta uymayan tek bir meyveyi ben fabrikama neden sokayım. Dalından toplanmış elma varken, ağacın altındaki bir tek elmayı bile karıştıramam. Zaten ürünü analiz ettiğimizde en küçük standart dışı bir faktör gördüğümüzde o ürünü, o hammaddeyi ben alamam zaten. Ürünlerimiz dünyanın en güvenilir ambalajında. Kendi içimizde çok sıkı bir denetim mekanizması var. MEYED burada tam bir hakem pozisyonunda. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyoruz. Ve sektör de bu otokontrol mekanizmasını saygıyla karşılıyor. Aslında raftan bir ürünü alan her tüketici de bizim oto kontrol zincirinin bir halkası durumunda.  Bu kadar insana meyve suyu içiriyoruz, ekonomiye, topluma ciddi bir katma değer sağlıyoruz. Bir teşekkürü de hakkettiğimizi düşünüyoruz. Bu yol doğru bir yol.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.