21 Şubat krizinin 15’inci yılına denk gelen günlerde IMF krizler raporu yayınladı, anayasa fırlatmayla tetiklenen kriz ekonominin yüzde 32’sine mal olmuş.
-Tarihe “ateşten harflerle” kazındı: Ecevit hükümetinin krizi son 30 yılın en büyük altıncı dünya krizi oldu, son 30 yılın krizlerinde rekor ise ülke ekonomisinin yarıdan fazlası dört yılda buharlaşan Endonezya’da bulunuyor
Uluslararası Para Fonu (IMF) uzmanları 1987’den bugüne değin ekonomik krizleri inceledi. 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eski Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa fırlatmasıyla tetiklenen 2001 krizi Türkiye’nin yüzde 32’sini yok ederken 30 yılın en büyük altıncı ekonomik krizi olarak tarihe “ateşten harflerle” kazındı.
IMF uzmanları “Koşullu Borçların Maliyetleri: Yeni Veri Kümesi” başlıklı, son 30 yılın büyük ekonomik krizlerini inceleyen çalışma raporu hazırladı.
Türkiye önemli krizlerinden ilkini 1994 yılındaki DYP-SHP koalisyonunda yaşadı. Bir yıl süren ekonomik krizin nedeni nisan ayında üç bankanın yetersiz döviz pozisyonlarının sürdürülemez hale gelmesiydi. Hükümet bir banka iflasını önlemek için mevduata tam garanti verdi. IMF bu krizin GSYH’yı yüzde 1 düşürdüğünü bildirdi.
Raporda belirtildiği gibi, Türkiye’deki önemli krizlerinden birine de 1999’daki körfez depremi oldu. Doğal felaketler başlığı altında incelenen felaketlerin 1999-2002 arasında Türkiye’ye maliyeti GSYH’sını yüzde 8.4 oranında oldu. Sadece deprem Türkiye’nin milli gelirini ise yüzde 6 düşürdü.
2001’de anayasa fırlatılmasıyla tetiklenen finansal sektör temelli büyük ekonomik krizin Türkiye’nin GSYH’sına etkisinin ise yüzde 32 olduğu belirtildi. Bu incelenen krizler içinde ülke göçerten en büyük altıncı kriz oldu. Raporda şöyle denildi:
“Bankalar, kendilerini piyasa riskine karşı büyük oranda kırılgan hale getiren, elde çok miktarda kamu kâğıdı tutma ve önemli vade ve döviz riski uyumsuzluğu nedeniyle yüksek oranda kamu etkisi altındaydı. 2000 Kasımında büyük bir banka birkaç küçük bankaya, sonuçta kamu kâğıtlarının piyasada likidite edilmesi tepkisine dönüşecek şekilde kredi vermeyi durdurdu. Bu kâğıtların fiyatındaki hızlı düşüş, yabancı yatırımcılarda ters bir sermaye akışını tetiklemek suretiyle paniğe ve faizlerde hızlı artışla para değerinde hızlı düşüşe neden oldu. İki banka kapatıldı ve 19’u TMSF tarafından devralındı.”
30 yılda en büyük krizi ülke ekonomisinin yüzde 56.8’i yok olan Endonezya 1997-2001 arasında yaşadı. İkinci sırada GSYH’sının yüzde 48’i kaybolan Cezayir, onun ardından da üretimi 2008-2012 krizinden yüzde 44 negatif etkilenen İzlanda geldi. Tayland krizi 1997-2000 arasında ülke ekonomisinin yüze 43.8’ini etkiledi. İrlanda 2008-2012’de GSYH’sına yüzde 38.9 oranında yansıyan bir kriz yaşarken ardından Türkiye geldi.
Raporun bulguları IMF uzmanları tarafından şöyle özetlendi:
“-Koşullu borç realizasyonlarının mali tehlikenin büyük bir kaynağı olduğunu saptadık. Bir koşullu borç realizasyonunun ortalama maliyeti GSYH’lara yüzde 6 oluyor ancak maliyetler büyük finansal sektör kurtarmaları yapıldığında yüzde 40’a değin çıkabiliyor.
“KURUMLARI DAHA GÜÇLÜ ÜLKELER…”
-Koşullu borç realizasyonları, izleyen bir diğeri tarafından düzeltiliyor ve zaten zorlu zamanlarda bütçe üzerinde baskı vurgusu yaparak, büyümenin terse döndüğü ve kriz dönemlerinde ortaya çıkma eğiliminde. Kurumları daha güçlü ülkeler krizi daha iyi kontrol edebiliyor ve temelindeki risklerin üzerine daha iyi gidebiliyor, yani mali borç realizasyonunun etkisi altında daha az kalıyorlar.
-Bu çalışmada koşullu borç realizasyonlarıyla ilgili ilk kapsamlı veritabanını sunuyoruz.
-Koşullu borç (KB) realizasyonları kriz dönemlerinde oluşma eğiliminde ve birçoğunun gerçekleşmesi de aynı anda oluyor (aksilikler hep üstüste gelir); yükseliş-çöküş dönemleri KB’lerin gerçekleşmesi için tetikleyici olabilir ve güçlü kurumlara sahip-büyüme oynaklığı düşük ülkeler -kamu bütçesine maliyetli şokları önlemek için kurumsal olarak yapılabilecek çok şey bulunduğuna işaret ederek- KB realizasyonundan kaynaklanacaklara daha az katlanma eğilimindedir.
-Bu bağlamda, bu risklerin analiz edilmesi, anlaşılması ve KB’lerin raporlanmalarıyla birlikte mali çerçeveler güçlendirilebilir. KB’ler dâhil mali riskler iyi bir şekilde anlaşıldığında, hükümetler realizasyonlarının olasılıklarını asgariye indirmek için atılabilecek adımları göz önüne alabilirler.
-Kamu varlıklarının doğrudan etkisini sınırlamak dâhil birkaç olası önlem, garantilerden yararlananların teminat göstermelerinin ve bankaların yeterli sermaye tutmalarını gerektirir.”
NE OLMUŞTU?-
Hazine'nin yüklü bir borç ödemesi öncesinde 19 Şubat 2001 tarihinde Milli Güvenlik Toplantısı’nda cumhurbaşkanının başbakana anayasa fırlatması ve ANAP Lideri Mesut Yılmaz’ın ülke için sonuçlarını öngörüp karşı çıkmasına rağmen, Başbakan Ecevit’in çıkıp “devlet krizi var” diye basın toplantısı yapması ekonomik çöküşü tetikledi.
Başlayan panik, yerli parayı kurtarmak için gecelik faizlerin astronomik oranlara yükselmesini sağladı, ancak büyük bir döviz talebi de meydana geldi. Merkez Bankası 5 milyar dolar döviz satışı yaptı. Kamu bankalarının likidite ihtiyacının karşılanamaması, ödemeler sistemini kilitlemek üzereyken banka sistemindeki büyük çöküşü önlemek için TL'nin yabancı para birimleri karşısındaki değeri dalgalanmaya bırakıldı yani dalgalı kur geldi. 670 bin TL olan dolar 1 milyon TL’yi geçti. Yabancı bankalar da vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz yüzde 6200'e çıktı. Devletin borcu yüzde 40 devalüasyonla birlikte 29 katrilyon TL artmış oldu.
Daha sonra hükümetin yurtdışından çağırdığı Kemal Derviş ekonomi yönetiminin başına geçti ve "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" IMF ve Dünya Bankası desteğiyle uygulandı. IMF’nin istediği yasal değişiklikler krizden çıkış çabalarına güven sağlama noktasında yardımcı olurken Merkez Bankası’nın bağımsızlığı önemli bir aşama olarak görüldü.
Daha önce siyasilerin oy kaybı endişesiyle yapamadığı birçok reform Kemal Derviş eliyle yürürlüğe konuldu. Özelleştirme teşvik edilirken, rekabet ve bankaların çalışmalarının yakinen takibi reformlar arasındaydı. Güçlü Ekonomiye Geçiş programı sayesinde krizin patladığı yılın ilk altı ayında ihracat hızla arttı, turizm gelirlerinde önemli iyileşme meydana geldi, dış ticaret açığı ve cari açık azaldı.
Yıllar sonra ise Türkiye yeniden büyüme rayına girip rekor GSYH artışları gerçekleştirirken, Bülent Ecevit Kemal Derviş için şu değerlendirmeyi yapıyordu: “En büyük hatam”.