Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Geylan, "Yeni normal dönemde rehavete kapılırsak, tedbirlerde gevşeme olursa, ikinci dalgayı yaşayabiliriz." dedi.
Pandemi süreci ile ilgili alınan tedbirlere dikkat çeken Geylan, devletimizin aldığı tedbirler neticesinde salgının şu an için kontrol atına alındığını, ancak tehlikenin geçmediğini söyledi. Aşı bulunana kadar 11 Mart tarihinden öncesine dönmemizin mümkün olmadığına dikkat çeken Geylan, bundan sonra 'yeni normal' olarak adlandırdığımız hayatımızın başlayacağını bildirdi. Geylan sözlerini şöyle dürdürdü: "11 Mart'tan önce olduğu gibi sosyal hayatımıza dönmemiz mümkün değildir. Tedbirlerle hayatımızı sürdüreceğiz. Bazı uzak doğu ülkeleri salgını kontrol altına aldıklarını söyleyerek, rehavete kapıldılar ve ikinci dalgayı yaşadılar. Dolayısıyla yeni normal dönemde rehavete kapılırsak, tedbirlerde gevşeme olursa, ikinci dalgayı yaşayabiliriz. Devletimizin üç aydır ortaya koyduğu tedbirler ve vatandaşlarımızın kendi sosyal hayatlarından kısıtlamaya giderek bu tedbirlere uyması neticesinde elde ettiğimiz başarının heba edilmemesine dikkat etmemiz lazım. Ticari hayatın kontrollü şekilde başlaması, sosyal hayatın yeniden rayına sokulması anlamında alınan tedbirleri yüksek dikkatle sürdürmeliyiz."
Rehavete kapılmayalım, tedbiri elden bırakmayalım
Sokaklardaki artan kalabalığa da değerlendiren Geylan, "Kalabalık sokaklar rehavetin yansımasıdır. 'Bana bir şey olmaz' anlayışı çok ilkel bir düşüncedir. Bütün vatandaşlarımız dikkatli olmalıdır. Koronavirüs ne yaşa, ne sağlık durumuna bakıyor. Gencecik insanlar bile yoğun bakımda yatıyor. Dolayısıyla devlet yetkilileri, bilim insanları bir telkinde bulunuyorsa bunu sorgulamayalım, ikazlara riayet edelim. Emin olun bütün ikazlar önce toplum sağlığı içindir. Şunu da ifade etmek istiyorum: Biliyorsunuz AVM'ler açıldı. Artık AVM'ler önceden olduğu gibi bir sosyal yaşam alanı olarak görülmemelidir. İnsanlar ihtiyaçlarını çok hızlı bir şekilde giderip AVM'lerden ayrılmalıdır. Sosyal yaşam alanlarımız açık alanlar olmalıdır. Korornavirüs tedbirleri kapsamında haftasonları sokağa çıkma yasağı uygulanmaktadır. 16-19 Mayıs tarihleri arasında da 4 günlük sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Nitekim bayramda da benzer bir kısıtlama yapılabilir. Tüm bunların faydasını görüyoruz. Dolayısıyla ihtiyaç oldukça bu kısıtlamaların devam etmesi faydalıdır. Bir kez daha tekrarlıyorum: Rehavete kapılmayalım, tedbiri elden bırakmayalım" diye konuştu.
Sağlık dışında her şeyin telafisi vardır
Okulların açılması konusunda kaygılarını da dile getiren Geylan, okulların 1 Haziran'da açılması durumunda 18 milyon öğrencimiz ve 1 milyonu aşkın eğitim çalışanının risk altında olacağını ifade etti. Geylan şunları kaydetti: "Keşke bir an önce pandeminin etkilerinden kurtulsak, hayatımız normale dönse, okullarımız açılsa, sosyal ve ticari hayatımız eskisi gibi olmaya devam etse... Ancak bugünden baktığımızda şu an için mümkün görünmüyor. Bilim insanları, toplum içerisinde 36 bin hayali taşıyıcı olduğu ifade ediyor. Sınıfların çok kalabalık olduğu, sosyal mesafenin korunmasının mümkün olmadığı, öğretmen ve öğrencilerin yanı sıra okul bahçesinde velilerin de olacağı göz önüne alındığında okulların açılması durumunda alınan tedbirlerin heba edileceğini düşünüyorum. Mutlaka Bilim Kurulu her ihtimali titizlikle değerlendiriyor ve gerekli uyarıları yapıyordur. Kamu yönetiminin bu uyarılara dikkat edeceğine inanıyorum. Ancak bu noktada şu hususa da dikkat çekmek istiyorum: Kurumlarımız asla bir “normalleşme yarışı”na girmesinler. Emin olun ki hiç kimse, mesela, Milli Eğitim Bakanlığı'na 'Ey Milli Eğitim Bakanlığı, ne kadar beceriksizsin, normalleşmeyi sağlayamadın, okulları açamadın' diye bir eleştiride bulunmaz. Öncelik, toplumuzun ve çocuklarımızın sağlığıdır. Sağlık dışında her şeyin telafisi vardır."
Öğretmenler hazır kıta değildir
Mülkü amirlerin öğretmenlere yüklediği angarya görevlere tepki gösteren Geylan, öğretmenlerin bir takım kamu yöneticilerinin yönetme arzusunu tatmin edeceği hazır kıtalar ya da her türlü angarya işleri yükleyebilecekleri joker kamu çalışanı olmadığını söyledi.
Geylan şöyle konuştu: "Bilindiği gibi ilk vakanın ortaya çıkmasının ardından 20 Mart'ta okullara zorunlu ara verildi ve MEB uzaktan eğitimi hayata geçirdi. Öğretmenlerimiz şu anda öğrencilerimizin öğrenme motivasyonunu korumak ve devam ettirmek anlamında gerçekten yoğun bir gayret gösteriyor. Şu anda her bir öğretmenimiz, yüz yüze eğitim sürecinden çok daha fazla mesai harcıyor. Bu süreç devam ederken, öğretmenlerimiz aynı zamanda kaymakamlıklarımızın oluşturduğu Vefa destek gruplarında da gönüllü olarak kendi sağlıklarını da riske ederek görev alıyorlar ve devletimizin şefkat elinin vatandaşımıza dokunmasını sağlıyorlar. Ama buna rağmen bazı mülki amirler ve kamu yöneticileri, yıllardır şahit olduğumuz garip davranışları sergilemeye devam ediyorlar. ‘Okullar tatil edildi, öğretmenler evlerinde yan gelip yatıyor, hiçbir iş yapmıyor’ gibi bir algıya kapıldılar ve adeta ne kadar angarya iş varsa öğretmenlere yüklüyorlar. Öyle bir noktaya geldik ki, muhtarların ya da belediyelerin yapacağı bir takım faaliyetleri dahi öğretmenlerimize yüklüyorlar. Öğretmenler bir takım kamu yöneticilerinin yönetme arzusunu tatmin edeceği hazır kıtalar değildir ya da bir takım angarya işleri yükleyebilecekleri joker kamu çalışanı değildir. Yıllardır şahit olduğumuz bu arazlı anlayıştan bıktık artık."
Rize Ardeşen'de yaşanan olayı hatırlatan Geylan, "Rize'nin Ardeşen ilçesinde polis memuru olduğunu iddia eden birisi öğretmeni telefonla arayarak, kendisine otogarda nöbet görevi verildiğini söylüyor. Arayan kişinin polis memuru olduğunu nereden bileceksiniz. Ayrıca kamu çalışanlarına resmi bir görevin nasıl tebliğ edileceğinin usulü vardır. Dolayıyla öğretmenimiz tedirgin oluyor ve şube başkanını arayarak yaşananları aktarıyor. Şube başkanı da ilçe milli eğitim müdürünü arıyor. İlçe milli eğitim müdürü böyle bir görevden haberi olmadığını ifade ediyor. Tabi bu olayın üzerine öğretmenimiz o göreve gitmiyor. Ardından da Kaymakamlık tarafından öğretmenimize kınama cezası verildiği bildiriliyor. Bu nasıl bir anlayıştır?" dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu yaşananlara kayıtsız kalmamasını, öğretmenlerin her önüne gelenin elinde oyuncak olmasına ve öğretmeni ara eleman gibi gören kamu yöneticilerine müsade etmemesini isteyen Geylan, en kıymetli varlığımız olan çocuklarımızı ellerine teslim ettiğimiz öğretmenlere hakettiği değerin verilmesini istedi. Geylan şunları kaydetti: "Öğretmen sahipsiz değildir. Öğretmene değer vereceksiniz. Türk Eğitim-Sen olarak her zaman şunu söylüyoruz: Öğretmene verdiğiniz, değer aslında çocuklarınıza verdiğiniz değerdir. Çünkü çocuklarımızla velilerimizden daha çok öğretmenler ilgileniyor. Çocuklarımızın kişiliğini, kariyerini öğretmenlerimiz şekillendiriyor. En kıymetli varlığımız olan çocuklarımızı ellerine teslim ettiğimiz öğretmenlere lütfen değer verin. Milli Eğitim Bakanlığı'na da çağrıda bulunuyorum: Yaşananlara müdahale edilmeli ve öğretmenlerimizin her önüne gelenin elinde oyuncak olmasına müsade edilmemelidir.
Şunu herkes bilsin ki; çocuklarımızın öğrenme süreci ile ilgili kaygı düzeyi en yüksek olan kesim öğretmenlerdir. O halde bırakın öğretmenler işini yapsın. Pek tabi ki öğretmenlerimiz, devletimizin ve milletimizin ihtiyacı olduğunda her türlü görevin altına değil elini, gövdesini koymaya hazırdır. Öğretmenler zaten her zaman gereğini yapıyor. İşte görüyorsunuz; Vefa gruplarında görev alanların yüzde 80'i öğretmenlerdir. Karşı çıktığımız husus, kamu görevlileri içerisinde öğretmenlerin hazır kıta olarak görülmesidir. Bu, sadece bugünün değil her zaman muhatap olduğumuz bir tutumdur. Biliyorsunuz, pandemi sürecinde duruşmalara ara verildi. Soruyorum size; hangi mülki amir şimdi çıkıp hangi savcıya, hakime, avukata paketi dağıttırır ya da otogarda kimlik kontrolü yapmasını ister? Aklına bile gelmez. Ama yıllardır bu tür bir faaliyet olduğunda, bir karşılama töreni olduğunda ya da yeni icat “proje” hayata geçirildiğinde ilk akla gelen öğretmenlerdir. Dolayısıyla öğretmenlere karşı varolan bu arazlı yaklaşımı, kamu görevlileri içinde öğretmenleri hazır kıta olarak gören bu anlayışı kınıyorum."