Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM 74. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Adalet, ahlak, vicdan temelinde yeniden yapılandırılacak bir Birleşmiş Milletler ve özellikle de Güvenlik Konseyi, insanlığa yeniden umut verecektir. Türkiye olarak, bu konuda atılacak her adımı desteklemeye, buna katkı vermeye hazırız” dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) 74. Genel Kurulu’na katılarak bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Akdeniz havzasının, Suriye krizinin tetiklediği göçmen trajedileri yanında, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler nedeniyle başka sorunlarla da karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Dünyanın küresel düzeyde adaletsizliğin yol açtığı pek çok sorunla ve sancıyla yüz yüze olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne hakların ne de sorumlulukların gerektiği gibi paylaşılmadığını ifade etti. Adaletsizliğin; istikrarsızlığı, güç mücadelelerini, krizleri, israfı beraberinde getirdiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hâlbuki şu an içinde bulunduğumuz kurum, İkinci Dünya Savaşı sonrası, işte bu adaletsizliği ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştu. Oysa bugün uluslararası camia, geleceğini tehdit eden terör, açlık, sefalet, iklim değişikliği gibi sorunlara kalıcı çözüm üretme kabiliyetini giderek yitiriyor” dedi.
“DÜNYANIN BİR TARAFI LÜKS İÇİNDE HAYATINI SÜRDÜRÜRKEN, DIĞER TARAFTA AÇLIĞIN KOL GEZMESİ KABUL EDİLEMEZ”
Genel Kurul’un bu yılki temasının “ Yoksulluğun ortadan kaldırılması, kaliteli eğitim, iklim değişikliğiyle mücadele ve kapsayıcılık için çok taraflı çabaların canlandırılması” olarak belirlenmesinin isabetli olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyanın bir tarafı yüksek refah seviyesi ve lüks içinde hayatını sürdürürken, diğer tarafta açlığın, sefaletin, cehaletin kol gezmesi kabul edilemez. Dünyanın şanslı bir azınlığı dijital teknolojiyi, robotları, yapay zekâyı, obeziteyi tartışırken, 2 milyarı aşkın insanın yoksulluk, 1 milyara yakın insanın açlık sınırının altında yaşıyor olması çok acıdır” ifadesini kullandı.
“Şayet her birimiz güvende değilsek hiçbirimizin güvende olamayacağı gerçeğine sırtımızı dönemeyiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM kürsüsünden yıllardır insanlığın kaderinin sınırlı sayıdaki ülkenin isteğine bırakılamayacağını söylediğini hatırlatarak, “Burada, sizlerin huzurunda tekrar ediyorum; Dünya 5‘ten büyüktür. Zihniyetimizi de kurumlarımızı da kurallarımızı da değiştirme zamanı çoktan gelmiştir” dedi.
“NÜKLEER SİLAHLAR KONUSUNU ADALET TEMELİNDE BİR ÇÖZÜME KAVUŞTURALIM”
Nükleer güç sahibi ülkeler ile buna sahip olmayan ülkeler arasındaki adaletsizliğin dahi tek başına, dünyanın dengelerini bozmaya yettiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Nükleer güce dayalı kitle imha silahlarının tümden yok edilmek yerine, her krizde bir koz olarak ortaya konması, herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Bu güç, ya herkes için yasak ya herkes için serbest olmalıdır. Gelin, insanlığın tamamının huzurlu geleceği için bu sorunu bir an önce adalet temelinde bir çözüme kavuşturalım.”
Dakikada 13 kişinin hava kirliliğinden öldüğü, küresel ısınmanın dünyanın geleceğini tehdit ettiği bir dönemde, bu sorunlara hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk iş olarak; Birleşmiş Milletler’in potansiyeli ile etkinliğinin güçlendirilmesi ve özellikle Güvenlik Konseyi’nde, adalete, hakkaniyete uygun köklü reformların derhâl gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı.
“TÜRKİYE, SORUNLARA ADİL ÇÖZÜMLER BULMAK İÇİN ÇABALAYAN BİR ÜLKE”
Türkiye’nin, girişimci ve insani dış politika anlayışıyla, tüm dünyayı ve insanlığı kucaklayan, sorunlara adil çözümler bulmak için çabalayan bir ülke olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Dünyanın en cömert insani yardım yapan ülkesi, en fazla yerlerinden edilmiş kişiyi kabul eden devleti unvanlarımız boşuna değildir. Bu politikanın somut bir başka örneğini, üçüncüsünü 2020 yılında ülkemizde düzenleyeceğimiz Afrika Birliği-Türkiye Ortaklık Zirvesi’yle sergileyeceğiz. Bu salondaki tüm ülkeleri, adalet, ahlak, vicdan esası üzerine bina ettiğimiz politikalarımıza ve girişimlerimize destek vermeye davet ediyorum.”
Suriye’nin, insanlığın vicdanını yaralayan ve küresel adaletsizliğin adeta sembolü hâline gelen bir coğrafya durumunda olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de 2011’den beri yaşanan krizin, rejim ve terör örgütleri ile onları cesaretlendiren güçler tarafından ısrarla sürdürülmeye çalışıldığına dikkat çekerek, 1 milyon insanın ölümüne, 12 milyonu aşkın insanın yerinden edilmesine, bunların yarısının da ülke dışında yaşamak zorunda kalmasına yol açan Suriye krizini artık sona erdirme zamanının geldiğine vurgu yaptı.
“DEAŞ’A İLK VE EN CİDDİ DARBEYİ VURAN ÜLKE TÜRKİYE’DİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye, DEAŞ tehdidinden en çok zarar gören ülkedir. Bu örgüt bir yandan sınırlarımızı taciz ederken, diğer yandan çeşitli şehirlerimizde gerçekleştirdiği ve yüzlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği canlı bomba eylemleriyle doğrudan kalbimize saldırmıştır. Suriye’de DEAŞ’a karşı ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke Türkiye’dir. Fırat Kalkanı Harekâtı ile yaklaşık 3 bin 500 DEAŞ’lıyı etkisiz hâle getirerek, örgütün Suriye’deki çöküş sürecini başlattık. Dünyanın dört bir yanından DEAŞ’a katılmak üzere harekete geçen teröristleri tespit etme, ülkemize giriş yasağı koyma, sınır dışı etme konusunda da yine en önde geliyoruz.”
Türkiye’nin, millî gelire oranla, dünyanın en fazla insani yardımda bulunan ülkesi olduğunu ve 5 milyon sığınmacıya ev sahipliği yaptığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki sığınmacıların 3 milyon 650 binini Suriye’den gelenlerin oluşturduğunu belirterek, son sekiz yılda sığınmacılar için 40 milyar dolar harcama yaptıklarını ifade etti.
“SIĞINMACILAR İÇİN FEDAKÂRCA YÜRÜTTÜĞÜMÜZ ÇALIŞMALARDA TEK BAŞIMIZA BIRAKILDIK”
“Ülkemize gelen sığınmacılardan 365 bini, Suriye’de güvenli hâle getirdiğimiz bölgelere geri döndü” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli sığınmacıların yarıya yakınının 18 yaşının altında olduğuna ve Türkiye topraklarında doğan Suriyeli çocuk sayısının ise 500 bine yaklaştığına dikkat çekti.
Sığınmacılara sadece barınma değil, eğitim ve sağlık başta olmak üzere her türlü imkânı sağladıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buna karşılık dünya, canlarını kurtarmak için çıktıkları yolculukları ya Akdeniz’in karanlık sularında ya da sınırlara gerilen tel örgülerin önlerinde sonlanan milyonlarca mazlumu çok çabuk unuttu. Ama biz, cansız bedeni kıyıya vuran Aylan bebeklerin görüntülerini unutmadık, unutmayacağız” ifadesini kullandı.
“Sadece bu yılın ilk sekiz ayında 32 bin düzensiz göçmeni denizlerde boğulmaktan kurtardık. Yine bu yılın ilk sekiz ayında, Suriyeliler dışındaki 58 bin düzensiz göçmeni ülkelerine geri gönderdik” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buna rağmen diğer bölgelerden gelenlerle birlikte bugün Türkiye, 5 milyon mazlumu topraklarında barındıran bir ülke durumundadır. Sığınmacılar için fedakârca yürüttüğümüz bu çalışmalarda maalesef tek başımıza bırakıldık” dedi.
“SURİYE’DE KALICI SİYASİ ÇÖZÜME ULAŞILDIĞINDA, TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ DE TESİS EDİLMİŞ OLACAK”
Suriye’de; rejimin, PKK-YPG ve DEAŞ’ın kontrolündeki yerlere geri dönüş olmadığına dikkat çeken ve Suriye’den kaçanların geri döndüğü tek yerin Türkiye’nin güvenli hâle getirdiği bölgeler olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki insani krizin çözümünde üzerinde durulması gereken üç önemli husus olduğunu belirterek, “Birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin tesisi konusunda kritik bir süreç olarak gördüğümüz Anayasa Komitesi’nin etkin ve verimli bir şekilde çalıştırılmasıdır. Geçtiğimiz hafta başında Rusya ve İran’la birlikte bu konuda Ankara Zirvesi’nde aldığımız kararla, çok önemli bir başarıya imza attık. Suriye’de, kalıcı siyasi çözüme ulaşıldığında, bu ülkenin toprak bütünlüğü de kendiliğinden tesis edilmiş olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
İdlip’teki muhtemel katliamların ve yaklaşık 4 milyon kişilik potansiyel göç dalgasının önüne geçilmesini ikinci önemli başlık olarak değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bu konuda Rusya ile Soçi’de vardığımız mutabakat, bir takım aksiliklere rağmen, hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını daha karşılamaya ne tahammülü ne de imkânı vardır. Bu sebeple, İdlip’te güvenliğin ve istikrarın sağlanması hususunda tüm ülkelerin Türkiye’nin çabalarına destek vermesini bekliyoruz” dedi.
“TÜM TERÖR ÖRGÜTLERİNE AYNI MESAFEDEN BAKAN BİR ANLAYIŞI YERLEŞTİRMEDEN SURİYE’DE KALICI ÇÖZÜM BULUNAMAZ”
Suriye’nin dörtte birini işgal eden ve sözde Suriye Demokratik Güçleri adıyla meşrulaştırılmaya çalışılan Fırat’ın doğusundaki PKK-YPG terör yapılanmasının ortadan kaldırılmasının üçüncü önemli konu olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm terör örgütlerine aynı mesafeden bakan bir anlayışı yerleştirmeden Suriye meselesine kalıcı çözüm bulunamayacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: “Amerika Birleşik Devletleri ile burada bir güvenli bölge oluşturulması konusundaki görüşmelerimiz sürüyor. Niyetimiz, ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir barış koridoru tesis ederek, uluslararası toplumun desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin iskânını sağlamaktır. Şayet bu bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar indirebilirsek, ülkemizden, Avrupa’dan ve dünyanın diğer bölgelerinden kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkartabiliriz. Gerçekleştirmekte kararlı olduğumuz bu konuda Türkiye olarak gerekli hazırlıkları yapmaya başladık.”
Türkiye öncülüğünde, Lübnan, Irak ve Ürdün’ün de katılımıyla bir uluslararası konferans planlandığını duyuran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık ayında Cenevre’de gerçekleştirilecek olan ve eş-başkanlığını Türkiye’nin üstleneceği Küresel Mülteci Forumunun başarısına da önem verdiklerini vurguladı.
“TÜM DÜNYAYI, SURİYE’DEKİ İNSANİ KRİZİ DURDURMAK İÇİN İNİSİYATİF ALMAYA DAVET EDİYORUM”
“Güvenli bölgelere dönüşleri desteklemek için Birleşmiş Milletler öncülüğünde bir bağışçılar konferansı düzenlenebileceğini düşünüyoruz” sözleriyle konuşmasını sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Küresel Göç Mutabakatı ve Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat’ın da etkin şekilde işletilmesine ihtiyaç vardır” değerlendirmesinde bulundu.
Suriye’de, hakka, hukuka, vicdana uygun şekilde sağlanacak istikrar ve güven ortamının, komşusu Irak’ı da hem DEA, hem PKK tehdidi bakımından rahatlatacağına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonundan, tüm dünyayı, Suriye’deki bu insani krizi durdurmak için inisiyatif almaya, çabalarımızı desteklemeye davet ediyorum” dedi.
“DOĞU AKDENİZ’DE, TÜRKİYE’NİN VE KIBRIS TÜRK HALKININ ÇIKARLARINI SONUNA KADAR KORUYACAĞIZ”
Kıbrıs meselesinin, 50 yıldan uzun süredir devam eden müzakerelere rağmen, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı sebebiyle çözüme kavuşamadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rum tarafı, Kıbrıs Türkleriyle siyasi gücü ve refahı paylaşmayı reddeden, adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir dayatma siyaseti izliyor. Türkiye, derin tarihî ve kültürel bağlara sahip olduğu Kıbrıs Türk halkının uluslararası antlaşmalara dayalı garantörüdür. Kıbrıs’taki sorunun, ‘sıfır güvenlik, sıfır garanti’ şartıyla çözüleceğini ileri sürenlerin, en başından kötü niyetli oldukları ortadadır. Türkiye olarak, Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ve haklarını teminat altına alan bir çözüm bulunana kadar çaba göstermeye devam edeceğiz” dedi.
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını, “kazan-kazan” anlayışıyla, önemli bir iş birliği fırsatı olarak gördüklerini de söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Bölgedeki bazı ülkeler ise, bizim bu makul tavrımıza rağmen, tek taraflı adımlarla, enerji kaynaklarını birer sorun ve çatışma alanı hâline dönüştürmeye çalışıyor. Doğu Akdeniz’de, hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını sonuna kadar koruyacağız. İş birliğini ve adil bir paylaşımı esas alan her türlü teklife ise kapımız sonuna kadar açık olmaya devam edecektir.”
“LİBYA’NIN GÜÇLENMESİ, HEM KUZEY AFRİKA’YI HEM DE AVRUPA’YI RAHATLATACAKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz’in bir diğer kritik bölgesi olan Libya’da, halkın özgür iradesine dayalı demokratik bir yönetimin tesisi ile ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanması konusunda gayret gösterdiklerini dile getirerek, “Libya’nın siyasi ve ekonomik açıdan güçlenmesi, hem Kuzey Afrika’yı hem de Avrupa’yı rahatlatacaktır. Bu ülkedeki çözümün, Libya halkının tercihlerine saygı gösterilmesinden geçtiğine inanıyoruz” dedi.
Yemen’e ve Katar’a yönelik müdahalelerin, hem insani, hem de ekonomik olarak ağır sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Petrol üretim tesislerine saldırılar nedeniyle yeniden alevlenen bölgedeki krizin bir an önce çözülmesi, herkesin özlemidir” şeklinde konuştu.
2018 yılında katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı ve bu sene mahkeme salonunda şüpheli bir şekilde vefat eden Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, bölgenin adalete ve hakkaniyete olan derin ihtiyacının adeta birer sembolü olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın faaliyetleriyle ilgili tartışmaların ve bu ülkeye yönelik tehditlerin de bir an önce rasyonel bir zeminde çözüme kavuşturulmasını temenni ettiklerini söyledi.
“1967 SINIRLARI TEMELİNDE BAĞIMSIZ BİR FİLİSTİN DEVLETİ BİR AN ÖNCE KURULMALIDIR”
“Bugün dünyamızda adaletsizliğin en çok yaşandığı yerlerden birisi, İsrail işgali altındaki Filistin topraklarıdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mevcut İsrail yönetimi, Gazze’deki insanlık dışı abluka, yasadışı yerleşim faaliyetleri, Kudüs’ün tarihî ve hukuki statüsüne yönelik saldırıları gibi eylemleriyle, uluslararası hukukun ötesinde insanlığın tüm değerlerini ayaklar altına alıyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin bu konudaki tavrının net olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve mütecanis topraklara sahip bir Filistin devletinin bir an önce kurulmasıdır. Bunun dışındaki herhangi bir barış planının adil olma, kabul edilme ve uygulanma şansı yoktur. Birleşmiş Milletler kürsüsünden soruyorum; İsrail devletinin sınırları neresidir? 1948 sınırları mıdır, 1967 sınırları mıdır, yoksa daha başka bir sınırı var mıdır? Tıpkı işgal edilen diğer Filistin toprakları gibi, Golan Tepeleri ve Batı Şeria’daki yerleşim yerleri bu devletin sınırları içinde değilse, nasıl oluyor da dünyanın gözü önünde gasp edilebiliyor? ‘Yüzyılın anlaşması’ olarak takdim edilen girişimin amacı Filistin devletinin ve halkının mevcudiyetini tamamen ortadan kaldırmak mıdır?” dedi.
“TÜRKİYE, MAZLUM FİLİSTİN HALKININ YANINDA YER ALMAYA DEVAM EDECEKTİR”
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası camianın tüm aktörlerinin, Filistin halkına, vaatlerin ötesinde somut destek vermesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın çalışmalarının etkin şekilde sürdürülmesi, bu bakımdan çok önemlidir. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, mazlum Filistin halkının yanında yer almaya devam edecektir.”
Güney Kafkasya’nın dünyanın sorunlu bölgelerinden biri olmaktan çıkartılması gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan toprağı olan Yukarı Karabağ ve çevresinin alınmış kararlara rağmen hâlâ işgal altında tutulmasının da kabul edilemez bir durum olduğunu vurguladı.
Uluslararası toplumun yeterince ilgi göstermediği sorunlardan birinin de 72 yıldır çözülemeyen Keşmir ihtilafı olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Güney Asya’nın istikrarı ve refahı, Keşmir meselesinden ayrı düşünülemez. Keşmirlilerin, Pakistanlı ve Hintli komşularıyla birlikte güvenli bir geleceğe bakabilmeleri için buradaki sorunun çatışma değil, adalet ve hakkaniyet temelinde diyalogla çözümü şarttır” dedi.
Müslüman Rohingaların karşı karşıya oldukları insanlık trajedisine dünyanın bigâne kaldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan Bağımsız Araştırma Komisyonu, Myanmar’ın Arakan eyaletinde yaşanan olayların gerisinde ‘soykırım niyeti’ olduğunu kayıt altına almıştır. Türkiye, Rohingaların güvenlik ve temel haklarının sağlanmasına yönelik girişimleri ile ilk günden beri sürdürdüğü insani yardım faaliyetlerine devam edecektir.”
Afganistan’da, yaklaşık 40 yıldır kesintisiz süren işgaller, çatışmalar ve terör faaliyetlerinin küresel düzeyde sorunlara yol açtığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Artık bu kadim coğrafyanın huzura ve güvenliğe kavuşmasının vakti gelmiştir. Uluslararası toplum olarak hep birlikte bu konuda sorumluluk üstlenmeli, çaba göstermeliyiz” şeklinde konuştu.
“KÜRESEL BARIŞA EN BÜYÜK TEHDİTLERDEN BİRİ DE IRKÇI VE İSLAM KARŞITI EĞİLİMLERDEKİ YÜKSELİŞTİR”
Küresel barış ve huzura en büyük tehditlerden birinin de ırkçı, yabancı düşmanı, ayrımcı ve İslam karşıtı eğilimlerdeki yükseliş olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Müslümanlar, nefret söylemine, kutsal değerlerine hakarete, ayrımcılığa maruz kalanlar arasında ilk sırada yer alıyor. Geçtiğimiz Mart ayında Yeni Zelanda’da vuku bulan terör saldırısı, bunun en çarpıcı örneğidir. Christchurch’te Müslümanları hedef alan terör saldırısı ne kadar yanlışsa, Sri Lanka’da Hristiyanları veya Amerika’daki Yahudileri hedef alan terör eylemleri de o kadar yanlıştır. Bu hastalığın adeta bir çılgınlık hâline dönüşmesinin birçok sorumlusu vardır. Sorumluların en başında, bu tür eğilimleri tahrik ederek oy kazanmaya çalışan popülist siyasetçiler ile ifade özgürlüğü bahanesiyle nefret söylemlerini normalleştiren çevreler geliyor.”
Göçmenlere, özellikle Müslümanlara cehalet ve önyargıyla yaklaşan, onları ötekileştiren herkesin, bu hastalıklı akımların yükselişine çanak tuttuğunu ifade kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu bela, ancak ortak irade ve çabalarımızla defedilebilir. Tepkimizi, hoşgörüyü esas alan kapsayıcı bir söylem ve somut önlemlerle ortaya koymak biz devlet adamlarının en önemli görevidir. Bu kapsamda Sayın Genel Sekreter, geçtiğimiz günlerde kuruluşuna öncülük ettiğimiz Medeniyetler İttifakı tarafından hazırlanan ‘Dini Mekânların Korunmasına Yönelik Eylem Planı’nı açıkladı. Planın, bu konudaki farkındalığın artırılmasına yardımcı olmasını temenni ediyoruz” dedi.
Christchurch saldırısının gerçekleştiği 15 Mart’ın Birleşmiş Milletler tarafından “İslam Düşmanlığına Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmesi çağrısında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasını da, Sünni-Şii ayrımı başta olmak üzere, kendi iç kavgalarının zeminini oluşturan ve esasen siyasi çıkar çatışmalarının aracı olarak kullanılan hususlarda derin bir muhasebeye davet etti.
“75. GENEL KURUL BAŞKANLIĞI GÖREVİNE TALİBİZ”
Türkiye’nin, kadim dünyanın merkezinde yer alan bir coğrafya olarak, hem doğunun hem de batının insani birikiminin varisi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dolayısıyla, her iki dünyadaki gelişmeleri de yakından takip etmek, sorumluluk üstlenmek, inisiyatif kullanmak mecburiyetindeyiz. Bugün burada sadece bir kısmını ifade edebildiğim kriz başlıklarının tamamından doğrudan veya dolaylı etkilenen bir ülke olarak, insanlığa karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. Adalet, ahlak, vicdan temelinde yeniden yapılandırılacak bir Birleşmiş Milletler ve özellikle de Güvenlik Konseyi, insanlığa yeniden umut verecektir. Türkiye olarak, bu konuda atılacak her adımı desteklemeye, buna katkı vermeye hazırız. Bu anlayışla, 75. Genel Kurul Başkanlığı görevine talibiz. Bu önemli görev için Avrupa Birliği eski Bakanı ve hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dışişleri Komisyonu’nun Başkanı Büyükelçi Volkan Bozkır’ı aday gösterdik. Tecrübeli bir diplomat ve siyasetçi olan Sayın Bozkır’ın bu sorumluluğu başarıyla yürüteceğine olan güvenimiz tamdır. Sizlerin de kendisine desteğinizi esirgemeyeceğinize inanıyorum” dedi.
Hâlihazırda Birleşmiş Milletler’in çeşitli ajanslarının bölge yönetimlerine ev sahipliği yapan İstanbul’u, çok daha kapsamlı bir Birleşmiş Milletler merkezi hâline getirmek istediklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “En Az Gelişmiş Ülkeler İçin Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası, geçtiğimiz yıl İstanbul yakınlarında faaliyete geçti. Geçen yıl bu kürsüden gündeme getirdiğim İstanbul’da Birleşmiş Milletler Gençlik Merkezi kurulması önerimize aldığımız olumlu ve teşvik edici yaklaşımdan da memnuniyet duyuyoruz. Eş-başkanı olduğumuz Birleşmiş Milletler-Arabuluculuk Dostlar Grubu’nun üye sayısı da 59’a ulaştı. Bu girişimi Birleşmiş Milletler’den sonra Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesine de taşıdık. Karşı karşıya olduğumuz her küresel meselede adil, hakkaniyetli, vicdanlı çözümler bulabileceğimizin mümkün olduğuna inanıyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şu temennilerle tamamladı: “Herkes için özgürlük… Herkes için barış… Herkes için refah… Herkes için adalet… Herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek... 74. Genel Kurul çalışmalarının başarılı geçmesini diliyorum. Hepinizi şahsım ve milletim adına saygıyla selamlıyorum.”