ABD Dışişleri Bakanı Pompeo 19 Eylül’de yaptığı açıklamada, ABD yönetiminin BM tarafından kaldırılan İran’a yönelik yaptırımları yeniden başlattığını belirterek, buna uymayan ülkelerin ciddi sonuçlarla karşı karşıya bulunacağı tehdidinde bulunmuştu. AB Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ertesi gün yaptığı açıklamada, ABD’nin tek taraflı olarak İran nükleer anlaşmasından çekildiğini hatırlatarak, dolayısıyla ABD’nin taraf ülke olmadığını ve BMGK’nin 2231 sayılı kararında belirlenen ‘yaptırımları hızlı şekilde yeniden hayata geçirme mekanizmasını’ başlatma hakkı bulunmadığını, İran’a yaptırımların kaldırılması taahhüdünün hala geçerli olduğunu vurguladı.
Pompeo’nun açıklamasınını ardından uluslararası toplumdan büyük tepki geldi. İlk olarak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres BM Güvenlik Konseyi’ne mektup göndererek, ABD’nin kararına karşı herhangi bir harekete geçemeyeceğini ve olayın büyük belirsizliklerle dolu olduğunu dile getirdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada, Washington’un sadece bir ‘opera gösterisi’ yaptığı ve bunun BMGK’nin baskılara boğun eğmesini sağlayarak kurumu bir siyasi alet haline getirmeyi amaçladığına dikkat çekildi. Çin’in BM’deki Daimi Temsilcisi Zhang Jun, ABD’nin kararının yasal dayanağı olmadığını vurguladı.
Uluslararası toplum, ABD’nin İran anlaşmasından geri çekilmesi ve İran’a aşırı baskı yapmasının İran nükleer sorunuyla ilgili gerginliğin tırmanmasına yol açtığı görüşünde.
Gözlemciler, ABD’nin sıkça uluslararası mekanizmalardan geri çekilerek çok taraflılığı ve BMGK’nin itibarını zedelediğini, şimdi taraf olmadığı bir anlaşmaya göre İran’a yaptırım uygulamak istemesinin, ABD’nin tamamen ‘sorun yaratıcı’ bir ülke olduğu gerçeğini ortaya çıkardığını belirttiler.
Bundan önce ABD’nin İran’a silah ambargosunun uygulanmasıyla ilgili karar taslağı BMGK’de reddedilmişti. Bu konuda ABD’nin müttefikleri bile Washington’un baskısına boyun eğmedi, ABD giderek tecrit ediliyor. İran nükleer anlaşmasına varılması kolay olmadı. Geçen 5 yılın deneyimleri, sorunun yaptırım, baskı hatta askeri tehdit değil, eşit diyalog ve samimi müzakereler yapılmasıyla çözülebileceğine ve bölgede barış ve güvenliğin korunabileceğine işaret ediyor.